Kimlik Kıyamet ile ilgili 342 Hadis 9 Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e "Ey
Kimsene oluyor demiyor! Nesillerimiz sürükleniyor! İnsanımız sürükleniyor! Kadınlarımız, kızlarımız bir kasırga gibi sürüklenip gitmektedir! İslam ahkâmına göre; bir müslümanın kızı sırtını, karnını, göbeğini, diz kapağından yukarı da kalan apış aralarını, baldırını vallahi öz babasına gösteremez!
GÜNAHIN AÇIĞINI VE GİZLİSİNİ TERKETMEK Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terkedin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir. (En'am Suresi, 120) ALLAH'A YÖNELMEK, O'NU VEKİL TUTMAK, O’NA TESLİM OLMAK Rabbinin ismini zikret ve herşeyden kendini çekerek yalnızca O'na yönel.
Beşvakit namaz, Ramazan orucu, hac, umre, abdest gibi hayırlı amellerin kendilerine keffaret olabileceği günahlar "küçük günah"; bu tür ibadetlerin keffâret olamadığı günahlar ise "büyük günah" lardır. Mesela: "İki umre, aralarında yapılan günahlara kefarettir." (Ahmed İbn Hanbel, II, 461). "Kabul edilmiş bir hac, o
Namazkılmayan ölürken saçı sakalı karışır. Namaz kılanın ise ölümünde de hayattaki durumu bozulmaz, canlı gibi kalır. Onun ölümünü gören, ölümünden haberdar değilse, uyuduğunu zanneder. Namaz kılmayan ne kadar çok yemek yese de, yine açlık ızdırabı dinmez. Gittikçe şiddetlenir, dayanılmaz bir hâl alır.
Dịch Vụ Hỗ Trợ Vay Tiền Nhanh 1s. Ramazan ayının başlamasıyla gözler Nihat Hatipoğlu'nun iftar programına çevrildi. Birbirinden ilginç soruların sorulduğu programda her Ramazan olduğu gibi gelenek bu yıl da bozulmadı. Öyle ki bir gencin Hatipoğlu'na yönelttiği "Evlenmek üzere olduğum kızı yarı yolda bıraktım, günahı nedir?" sorusu Twitter'ı salladı. İşte Nihat Hatipoğlu'na sorulan diğer ilginç sorular...1Ateist ile evliyim, oğlumun mezarını ziyarete gittiğimde taşa tapıyorsun diyor, bu ne demektir?2Banyoda çıplak olarak yıkanılır mı?3Hollanda'da oruç vakti uzun sürüyor. Türkiye'de tutabilir miyiz?4Lens takmak orucu bozar mı?5Akıllı telefonlara yüklenen Kur'an-ı Kerim abdestsiz okunabilir mi?6Evlenmek üzere olduğum kişiyle değil ablasıyla evlensem sorun olur mu?7İki evlilik yapanlar ahirette hangi eşleriyle beraber olacak?8Eşimle kaçarak evlendim. Sonra altınları alıp evi terk etti. Mehir vermek zorunda mıyım?9Gayrimüslim mezarlığında yanlışlıkla fatiha okudum. Günah mıdır?10Saçıma çizik attırdım günah mı?11Adım Kur'an'da geçmiyor günah mıdır?12Şans oyunlarından kazanılan para ile anne ve baba hacca gönderilir mi?13Sevdiğim için oğlumun saçını uzatıyorum. Günahı var mı?14Yeğenimin kulağına ezan okunmadan, Beşiktaş dedirttim doğru mu?15Temizlik hastasıyım, annem ile kavga edip onu kırıyorum, Günahı nedir?16Eşim bana maaşını getiriyor, sonra vermedim diye yemin ediyor, ne yapmalıyım?17Bayanların uzun süre makyaj yapması ne kadar doğru?18Evlenmek üzere olduğum kızı yarı yolda bıraktım, günahı nedir?19Yediğim yemekleri sosyal medyada paylaşıyorum, günahı nedir?
Tövbenin Önemi Tövbenin Kabul Şartları Günahlardan Kurtulmanın Çareleri Tövbenin Geciktirilmesinden Doğacak Olan Zararlar Tövbe İle İlgili Ayet Ve Hadisler Hikâyeler Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş Tevbesinde Durmayan Kulun Allah'a Seslenişi Konu Müminin Belâları Konu Kabirde Sorgu Melekleri Konu Hayırlı Akibet Konu Kanaat, Zühüt Ahiret İşlerini Dünya İşlerine Tercih Etmek Konu Kaza Ve Kader Konu İyi Kimselerin Az Olması Konu Afsun-Nazar Boncuğu Takmak- Büyü Yapmak- Nazar Değmek Ve Gaibten Haber Vermek Konu Dava - Karar Ve Şahitlik Konu Kıyamet Günü Zararlı Çıkacak Zenginler Konu Mirasçılık Konu İnsanların En Kötüsü Konu Doğru Ve Yalan Söz Söylemek Konu Hz. Muhammed'in Sünneti İzi Ve İhya Etmesi Konu Kötü Günahların Akibeti Konu Her Zorluktan Sonra Kolaylığın Olması Konu İçki İçmek Konu Allah'ın Haram Kıldıklarından Bazıları Konu Dilenciliğin Kötü Olması Konu Ahirette Allah'ı Görmek Konu Rüyalar Konu Çocukları Terbiye Etmek Ve Siyaseti İyi Bilmek Konu Zulüm Ve İhanet Konu Hz. Muhammed'in Vasiyetleri Konu İyiyi Emir - Kötüyü Nehy Etmek Konu Buluğa Ermeden Ölen Müslüman Çocukları Konu İnsan Öldürmek Konu Müslümanlar Arasında Tefrikacılık Konu Hz. Muhammed'in Hikmetli Sözleri Konu Hz. Allah'ın Kitabı Ve Hz. Muhammed'in Sünneti Konu Faiz Konu Müslümanların Birbirlerine Karşı Hakları Konu Komşuluk Hakları Konu Yetimi Korumak Konu Arabuluculuk Konu Ana Babaya İtaat Etmek Konu Akrabalara Yardım Etmek Konu İnsan Ve Hayvana Merhamet Konu Tevazu Ve Kibir Konu Kıskançlık Ve Kindarlık Cennete Girmeyi Kazandıran Sebepler Konu Öfkenin Tedavisi Konu Ölümden Sonra Devam Eden Ameller Konu Kötülük Yapanı Bağışlama Konu Edepler Ve İrşatlar Yemeğin Adabı Kuralları Konu Dünyanın Bayındırlığı Ümitledir Konu Aksırığın Adabı Kuralları Konu Selam Konu Genel Yasaklar Konu Sahipsiz Toprakların Onarımı Konu Umrâ Ve Rukbâ Konu Şüf'a Ve Satışlar Hastaları Ziyaret Konu Müslümanların İhtiyaçlarının Görülmesi Konu Sadaka Yardım Tıp, İlâç Ve Hastalıkların Sevabı CAMİU’S-SAĞİR VE TERCÜMESİ İZAHLI 2000 HADİS-II 4- Rasulullah buyuruyor ki “Tövbe Allah'ın rahmet kapısıdır. Bu kapı, batıda yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde bir hanın kapısı gibidir. Tövbe kapısı, güneşin batıdan doğması gibi bazı kıyamet alâmetleri vuku buluncaya kadar açık kalır.”[1] Bu hadisde iki hakikat ve iki işaret vardır a Birinci hakikat Yetmiş senelik bir mesafe genişliğinde bulunan bir hanın kapısına benzetilen Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, Allah'ın müminlere karşı merhametinin bol olmasındandır. b İkinci hakikat Böyle geniş olan Allah'ın rahmet kapısının açık kalması, kıyametin kopmasına işaret eden bazı alâmetlerin çıkmasına devam etmesindendir. Çünkü bu alâmetlerin ortaya çıkmasıyla kıyametin kopacağına artık inanacak kimselerin yaptıkları tövbeler kabul olunmaz. a I. işaret Sevgili peygamberimiz kıyametin birçok alâmetlerinin olmasına rağmen, “güneşin batıdan doğması” alâmetini hadisde yer vermesinin nedeni, ilk ortaya çıkacak alâmetin “güneşin batıdan doğması” alâmetinin olmasındandır. b II. İşaret Hadisde, tövbe kapısının batıda bulunan büyük bir hanın kapısına benzetilmesinin nedeni, doğuda İslâm dinini kabul edenlerin olmaması ya da az olması, buna karşın batıda birçok insanın İslâm dinine inanmasındandır.[2] 5- Rasulullah buyuruyor ki “İşlediği günahdan tövbe eden bir kimse, günah işlememiş kimse gibidir.”[3] 6- Rasulullah buyuruyor ki “İşlediği günahdan tövbe eden kimse, günah işlememiş kimse gibidir. Allah'ın sevdiği mümin kuluna, işlediği günah bir zarar vermez.”[4] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah bir kulunun tövbesinden, çölde devesini kaybetmiş yaya ve perişan kalan bir kimsenin bulduğu devesinden ötürü duyduğu sevincinden daha çok sevinir.”[5] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, bir kulunun yaptığı tövbesinden; bir susuzun bulduğu sudan, kısır bir kadının gebe olup çocuk doğurmasından, parasını kaybetmiş, bu yüzden de perişan kalmış bir yolcunun parasını bulduktan sonra duydukları sevinçden daha fazla sevinir. “Nasuha” samimi bir yürekle tövbeden bir kimse için, Hz- Allah, o kişinin yaptığı günahları, omuzlarındaki kâtip meleklerine, azalarına, ve bu günahın işlendiği yere unutturur. Kıyamet günü, mahkeme huzurunda aleyhine şahitlik yapamayacaklardır.”[6] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah kulunun diliyle istiğfar etmeden önce işlediği günaha karşı içten duyduğu pişmanlığını bildiğinden affeder.”[7] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın nazarında tevbe eden gencin tevbesinden daha sevgili ve makbul, günahlarında ısrar eden ihtiyarın ise günahlarından dahi kötü bir şey yoktur.” Yine Allah'ın nezdinde cuma günü veya cuma gecesi işlenen iyiliklerden daha iyi bir iyilik, işlenen kötülüklerden de daha fena bir kötülük yoktur.”[8] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Ard arda bir günah işlemeye alışmayan hiç bir kul yoktur. Veya dünyadan göçünceye kadar ayrılmadığı, devamlı olarak kişinin işitmekte olduğu bir günah vardır.” Şüphe yok ki, mümin, belâ içinde tövbekar, unutkan ve yaptıkları hatırlatıldığında hatırlayıcı olarak yaratılmıştır.”[9] Elfeynet Zaman, vakit. Müfettenen Bela ve fitne Nesiyyen Unutkan.[10] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, altmış yaşını dolduran bir insanın ondan sonraki y samında işlediği kötülüklerine karşı hiç bir özür kabul etmez.”[11] A'zere Özür kabul etmemek.[12] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Her namaz akabinde “Estağfirullahe ellezi lâ ilahe illa hüve hayyul kayyum” Ondan başka hiç bir ilâh olmayan, her zaman diri, her şeyin varlığı O'na bağlı tüm yaratıklarının işlerini düzenleyen Allah'ın mağfiretini diler ve işlediğim günahlardan vazgeçerek onun emirlerine dönerim. diye üç defa istiğfar etmeye devam eden kimse, düşman cephesinden kaçsa bile tüm günahları affedilir."[13] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Kim, her gün yetmiş defa istiğfar ederse Allah’ın mağfiretini dilerse o kimse, yalancılardan yazılmaz.”[14] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin erkek ve kadınlara istiğfar eden kimseye, istiğfar ettiği kadın ve erkek sayısınca sevap yazılır.”[15] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin erkek ve kadınlar için her gün 27 kere istiğfar eden bir kimse, duası kabul olunan ve yüzü suyu hürmetine yer ehline rızık verilen kimselerden olur.”[16] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, güneş batıdan doğmadan önce tövbe eden bir kimsenin tövbesini kabul eder.”[17] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Ruh boğaza dayanmadan tevbe eden kişinin tövbesini Hz. Allah kabul eder.”[18] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Büyük bir günah, samimi bir yürekle edilen istiğfar karşısında kalamaz. Af ile imha olunur.[19] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, haram kıldığını işleyen bir kulunun işlediği günahını çektirdiği ceza ile örter. Affeder.”[20] Allah'ın haram kıldıklarından herhangi birini işledikten sonra şer'i bir hakim tarafından kendisine verilen cezayı çeken bir kimseye, kıyamet gününde ikinci bir ceza verilmez. Çünkü Hz. Allah'ın kuluna işlediği bir günahdan dolayı iki kere ceza vermesi adaletine aykırı düşer.[21] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, bir mümini öldüren kimsenin tövbesinde yardımcı olmaz ve onu muvaffak kılmaz.”[22] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah kesinlikle tövbe eden mümin kulunun ölüp de huzuruna geldiğinde, işlediği günahı, aleyhine şahitlik etmemeleri için, omuzlarındaki koruyucu meleklerine, uzuvlarına ve günahın işlendiği yere unutturur.”[23] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlı kişi, işlediğin kötülüğün hemen akabinde tövbe et. Gizlice işlediğin günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın için ise açık olarak tövbe et.”[24] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlı kişi işlediğin kötülüğünün hemen ardından onu imha edecek bir iyilik yap.”[25] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlılar! yerde olanlara merhamet ediniz ki, Rabbinizin merhametine nail olasınız. Size kötülük yapanları af ediniz ki, Allah'da kötülüklerinizi af etsin. Hak sözüne işittiği halde kulak vermeyen ve devamlı olarak günah işleyenlerin vay haline”[26] 26- Rasulullah buyuruyor ki “En iyi olanlarınız, İşlediği günahından dolayı belâ ile karşılaşan ve tövbe edendir.”[27] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Günahların yazıldığı üç çeşit defter vardır a Hz. Allah'ın, içinde yazılı olan günahlardan hiç bir şeyi affetmedi b Hz. Allah'ın içinde yazılı olan günahlardan hiç birini nazarî itibara almadığı, c Hz. Allah'ın yazılı olan günahların hiçbirinden vazgeçmediği defterlerdir.[28] Açıklaması I Allah'ın içinde yazılı bulunan günahlardan hiç bir şeyini affetmediği defterler. Bu defterin içinde “Allah'a şerik koşmak” günahı yazılıdır. II Allah'ın içinde yazılı günahlardan hiç birini önemsemediği defterler. Bu defterlerde ise, “Kulun kendisi ile Allah'ın arasında bulunan oruç, namaz gibi kulluk haklarını terk ettiği günahlar” yazılıdır. Allah dilerse, denizler kadar günahları bile olsa gene affeder, III Allah'ın hiç birinden vazgeçmediği günahların yazıldığı defterler. Bunda ise, kulların birbirlerine ettikleri zulümlerin günahları yazılıdır. Bu zulümlerin kısas yoluyla alınıp mazluma verileceği şüphesizdir.[29] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Irz, namus ve mal hususunda din kardeşine zulüm eden ve ölüp de hak ettiği azaba uğramadan yanına gidip helâllaşan mümin kuluna Allah rahmet eylesin. Çünkü hak ettiği azabdan kurtulmak için altın ve gümüşün bulunmadığı kıyamet gününde altın ve gümüşün yerine zulüm edenin iyilikleri alınıp mazluma verilir. Eğer zulüm edenin iyilikleri yoksa mazlumun günahlarının bir kısmı alınıp zulüm eden kimseye verilir.”[30] Bu hadis, zulüm eden her müminin, her iş için zulüm ettiği mazlumun yanına gidip helâllaşmasını teşvik etmekte. Çünkü helâllaşmadan ahiret günü mahkeme huzurunda hesaba çekilecek olan müminin azabdan kurtulması ve zulüm ettiklerini ödemesi için, o günde para ve mal işe yaramayacaktır.[31] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Sabık“Biz müminlerden iyiliklere koşan bir kimse, kıyamet günü cennete ve oradaki mükâfatına herkesden evvel varır.” Muktasid Bizden, iyilikleri kötülüklerinden fazla olan kimseler kurtulacaktır. Zalim Biz müminlerden zalim olan kimseler ise, ancak Allah'ın affı sayesinde kurtulacaktır.”[32] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlı kişi! Nerede olursan ol, gücünün yettiği kadar Allah'dan korkup takvalığı elden bırakma. Allah'ı taş ve ağaç gibi belli başlı her şey in yanında an. Bilmeyerek bir kötülük işledikten sonra tövbe et. Gizlice yaptığın günahın için gizli, açıkça işlediğin günahın ise açık olarak tövbe et.”[33] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Ey Ayşe! İstemeyerek işlediğin günahdan hemen sonra Allah'ın mağfiretini dileyip tövbe et. Çünkü tövbe etmek, işlenilen günahdan pişmanlık duyup istiğfar etmek demektir.”[34] Hadisde geçen bazı kelimeler Elmemti İstemeyerek yapmak, Nedem Pişmanlık duymak,[35] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Allah için şahitlik ederim ki, maddi ve manevi her hangi bir kötülüğe düşen akıllı bir kimsenin tövbesini kabul edip onu kurtaran Hz. Allah, varacağı yerin cennet olması için, onu bir kaç kere olsa bile işlediği günahlardan kurtarır.”[36] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Günahların kefareti onu örtüp yok eden sevap; zorluklar karşısında tam abdest almak, devamlı camiye gitmek, kıldığı bir namazdan sonra ikinci bir namazı gözetmektir.”[37] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin bir günah işledikten sonra duyduğu pişmanlık dolayısıyla yaptığı tövbe işlediği günahına kefarettir."[38] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Günah işledikten sonra “muhakkak ki benim rabbim vardır. Dilerse günahımı affeder, dilerse beni cezalandırır.” diye inanan bir kimse, Allah'ın affını hak etmiş olur.”[39] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Hz. Allah, işlediği günahından dolayı tövbe edip rahmetine sığınan-kulunu mükâfatlandırır.”[40] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, işlediği günahı kalbinden çıkarmayarak göz önünde bulundurup samimiyetle tövbe eden ev bir daha o günahlara dönüş yapmayan mümin bir kimse, bundan ötürü cennete girecektir.”[41] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, Hz. Allah, bir kulunun işlediği günahı hatırlayıp da üzüldüğünü gördüğünde kıldığı namaz ve tuttuğu orucu araç kılmaksızın işlediği günahın kefaretini ödemeden önce onu affeder.”[42] İşlediği günahlardan ötürü üzülerek tövbe eden müminler için ne büyük müjdeler vardır. Gerçekten îman şuuruna sahip bir kimse, işlediği günahları kime karşı işlediğini ve bunun ne büyük bir suç telâkki ettiğini düşünüp üzülür. Allah'ın tövbe kapısını çalıp yanık bir yürekle pişmanlık içinde Allah'a dua eder. Bu durum karşısında rahmeti bol Hz. Allah, rahmet ve tövbe kapısını açıp ona rahmet nazarıyla bakar, günahından dolayı onu cezalandırmaz, affeder. Allah cümlemizi tövbe kapısının zilini çalan, yalvaran ve iman nurunu ortaya koyup içten nedamet getiren Salih kullardan eylesin. Amin...[43] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Allah'ın tövbesi için öylesine büyük bir kapı vardır ki, o kapının genişliği doğu ile batı arası kadardır. Bu kapı, güneş batıdan doğuncaya kadar kapanmayacaktır.”[44] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, her kötülük için bir tövbe vardır. Ancak, kötü huylu geveze kişiler müstesnadır. Çünkü tövbe ettiği günahın ardından daha kötü bir günah işlerler".[45] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Günahların kefareti, içten pişmanlık duymaktır. Ey imanlılar! Allah'ın sıfatlarından birisi de af ve mağfiret edici olduğuna göre, eğer siz günah işlemeseydiniz ve tövbe etmeseydiniz Hz. Allah, af etmek için günah işleyen bir kavim yaratırdı.”[46] Tövbe için gereken üç şart a Kişinin işlediği kötülükten vazgeçmesi, b Bir daha ona dönüş yapmayacağına niyet etmesi, c Zulüm ettiği kişi ile barışması, Allah'ın bize karşı açtığı rahmet ve tövbeleri için, O'na binlerce hamd ve senalar olsun. Zira bizden evvel geçmiş milletlerin işledikleri günahların azabından kurtulmaları için, tayin edilen kefaret, kişinin kendisini öldürmesiydi.[47] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Her kişinin oturup kalktığı meclisin kefareti, “Subhanekellahümme ve bi hamdike eşhedü en la ilahe illa ente vahdeke la şerike leke estağfiruke ve etübü ileyke” dua cümlesidir.” Manâsı “Allahım! Sen her türlü noksanlıklardan münezzehsin. Hamd ancak sana yaraşır. Şahitlik ederim ki, senden başka hiç bir ilâh yoktur. Birsin, ortağın yoktur. İşlediğim her kötülükten mağfiretini diler, tövbe edip emrine dönerim.”[48] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Birine yaptığın gıybetin kefareti, onun için Allah'ın mağfiretini dilemendir.”[49] Yapılan gıybet kişiye ulaşmadıysa, bunun kefareti, o kimseye Allah'ın mağfiretini dilemek, ulaşması halinde ise onunla helâllaşmakdır.[50] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, müminin katilinin tövbesinin kabul olunması için üç defa ard arda Allah'a yalvardım, fakat Hz. Allah hiç birini kabul etmedi.”[51] 45- Rasulullah buyuruyor ki “Musa peygamber bir gün Allah'a şöyle dedi “Ey rabbim! Adem peygamber kendisine verdiğiniz sayısız nimetlere karşı şükran borcunu nasıl ifade ederdi?” Bu soru üzerine Hz. Allah, “Adem peygamber, kendisine verdiğimiz nimetlerin, kesinlikte Ben'den olduğuna inanıyordu Bu inanış onun için şükür olarak kabul edildi” diye cevap verdi.”[52] 46- Rasulullah buyuruyor ki “Arkasından hemen sonra istiğfar edilen büyük günahların hiç biri büyük, devamlı olarak işlenen küçük günahların hiç biri küçük günah değildir.”[53] 47- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, Hz. Allah, ruh, boğaza gelip dayanmadığı müddetçe kulunun tövbesini kabul eder.”[54] 48- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Hz. Allah, azabı en hafif olan cehennemliklerden birine şöyle buyuracaktır “Ey kulum! Dünya bütün zenginlikleriyle birlikte senin olsaydı, bu gün, azabından kurtulmak için feda eder miydin?” Kul “Evet, Ya rabbi, hepsini feda ederdim.” Hz. Allah “Kulum! Babanın sülbündeyken, sana bundan çok daha kolay iman etmen için teklifde bulundum. Fakat sen red edip en nihayet küfüre saplandın.”[55] Kıyamet günü, müminler hak ettikleri cennete girerken, kâfirler de cehenneme gireceklerdir. Cehennem o denli korkunç ve öylesini dehşetlidir ki, azabı en hafif olanlardan birine “Dünya tüm zenginlikleriyle sana verilmiş olsaydı, azabından kurtulmak için feda eder miydin?” diye sorduklarında kâfir kul, evet diye cevap verecektir. Onun gireceği cehennem akrep ve yılanlarla doludur. Balıkları sı içinde yaşatmaya muktedir olan Hz. Allah yılan ve akrep gibi zehir kusan hayvanları cehennem kuyuları içinde muhakkak ki yaşatmaya muktedirdir Dünya alemindeyken kâfirler, güneş ışığından kaçan kâfirler yaraş, kuşları gibi iman nurundan kaçarlar. Böylelikle insanoğlu, kendi kuyularını kendileri kazarak hak ettikleri cehennem azabına çarptırılırlar.[56] Tövbenin Önemi Ey ibadet yolunun yolcusu!.. -Allah seni muvaffak etsin- İlim Geçidi'ni aştıktan sonra tövbe geçidine vardın demektir. Hak yolunda ilerliyebilmen için bu geçitten de geçmen, bu engeli de aşman gerekir. İki sebep yüzünden Ulu Allah'ın merhamet kapısına yüz sürüp günahlarına bir daha geri dönmemek üzere tövbe etmelisin. Şimdi bu iki sebebi tek tek açıklamaya koyulalım 1. Başarısızlığa düşmemek İşlediği günahlarına tövbe etmeyen mü'min, ibadet etmeye muvaffak olamaz. Çünkü günahlarının çöktürdüğü uğursuzluk sahibini manevî mahrumiyet ve perişanlığa sürükler, ibadet etmesine engel teşkil eder. Günahlar öylesine birer ayak bağıdırlar ki mü'minin Allah'a itaat yolunda yürümesine, hizmetine koşmasına engel olurlar. Allah'a yönelmesini frenlerler. Zaten aslında günahların ağır yükü altında ezilmekte olan mü'minin bunlardan tövbe ederek sıyrılıp hafiflemedikçe, iyilik yapması, içinden gelerek ibadet etmesi mümkün değildir. Fakat insanın günah işlemekte ayak diretmesi ise başlı başına bir felâkettir; gönlü karartır. Kararan gönlü de yoğun bir zulmet ve kasvetin bürüdüğü, inkâr kabul etmez bir gerçektir. Böylesine bir kalb samimiyet ve ihlâs, şefkat ve merhamet, saflık ve temizlik gibi üstün insanî duygulan içinden söküp atar. Hatta eğer Allah'ın rahmet ve mağfireti yetişmezse mü'mini küfre ve kötülüklerin içine iter. İçinde merhamet taşımayan ve kötü duygu ve düşüncelerle dolup taşan bir kalb nasıl Allah'a ibadet edebilir? Bir yandan günah işlemeğe, ötekine berikine halksızlık etmeğe devam eden bir kimse, ben Allah'a ibadet ediyorum, iddiasında nasıl bulunabilir? Üzerine pislikler sıvaşmış birisi Allah'a yalvarıp yakarmak için hiç nuruna çıkabilir mi? Sevgili Peygamberimiz diyor ki “İnsan yalan söylediği vakit, ağzından etrafa öylesine manevî manada pis kokular yayılır ki, iki yazıcı melek bile ağır ve pis koku yüzünden hemen oradan uzaklaşırlar.” Böyle kötü bir dil Allah'ın ulu adını anmağa lâyık mıdır? Hemen cevap vererek söyleyelim ki günah işlemekte ayak direterek her an Allah'a isyan eden kul aydınlık yolu bulamaz, Allah'a karşı olan ibadet vazifesini yapamaz, yapsa da bu ibadet onda hiç bir zaman köklü insanî duygular meydana getirmez. Bütün bunlar kulun başına benliğine saran ağır ve çirkin günahlar yüzünden ve bunlara karşı bir daha dönmemek üzere tövbe etmemesinden ileri gelmektedir. Şu sözleri söyleyen, gerçeği ne güzel dile getirmiştir -Ey insanoğlu, eğer içinden gündüzleri oruç tutmak, geceleri de namaz kılmak gelmiyorsa, bil ki günahların seni sımsıkı bağlamış, bir yere kıpırdatmam aktadır. 2. Düzen ve kararlılığa kavuşmak Mü'min tüm geçmiş günahlarına, bir daha işlememek üzere kesin olarak karar vermek ve bu kararlılık içinde Allah'tan günahlarının affını dilemek zorundadır. Bu hareket şekli onun hayatına düzen ve kararlılık getirecek, ona mutluluk ve kurtuluş sunacaktır. Yoksa günahlarından kesin bir tövbe ile arınmayan kulun işleyeceği ibadetler Allah katında kabul ve itibar görmeyecektir. Ayrıca kulun günahlarına kesin olarak tövbe ederken, üzerinde kul hakkı varsa gidip davacıların gönül rızasını alması şarttır. Kulun günahlarından tövbe etmesi nasıl farz derecesinde üzerine borç ise, aynı şekilde hakkını yediği kimseye de varıp gönül rızasıyla hakkını helâl ettirmesi boynuna borçtur. Günahlarına tövbe etmeyen kul Ulu Allah'a karşı borçlu durumundadır. Böylesine bir durumda da yapılan çoğu ibadetler nafile, hediye mânasını taşımaktadır. Bu durum tıpkı şuna benzer Borcunu ödememekte ayak direten bir kimse düşününüz. Bu kimse alacaklıya götüreceği ufak-tefek hediyelerle borcunu ödemiş olabilir mi? Olamaz. Hatta borcunu ödemediği için, alacaklı kimse, getirdiği hediyeleri geri çevirir. Ey insan, bir yandan günah işlemeğe ve haram yemeğe devam ederken diğer yandan da helâl ve mubahı terk ederek ne kazanıyorsun? Hangi yüz ve suratla Allah'a yalvarıp yakarıyor, O'nu medh-i sena ediyorsun? Oysak Rabbin sana dargın ve kırgındır, öfkelidir, kızgındır. İşte günah üstüne günah işleyenlerin durumu bundan ibarettir. Ulu Allah'tan bize yardım elini uzatmasını dileriz. Soru Tövbe ne demektir? Tüm günahlarından arınmak İsteyen kimse ne yapmalıdır? Cevap Tövbe kalb ile ilgili bir konudur. Ve kalbi günahlardan arıtarak orada Allah sevgisinden başka herhangi bir fanî varlığın sevgisinin kök salmasına müsade etmemek demektir. Dîn ulularımız tövbeyi şöyle tarif ediyorlar “Sadece Ulu Allah'a hürmet ve saygı gayesi taşımak suretiyle O'nun gazabından korkarak daha önce işlenen bir günahı ikinci bir kere daha işlememeğe karar vermek ve tam manasiyle Allah'a yönelmektir.”[57] Tövbenin Kabul Şartları Tövbenin kabul olması için yerine getirilmesi gereken dört şartı vardır. Şimdi bu dört şartı bir bir inceliyelim 1. Günah işlememeğe kesin karar vermek Kul günahından tövbe etmeğe kalkıştığı zaman bir daha asla günah işlemeyeceğine kalbiyle Allah'a karşı kesin söz vermelidir. Bir daha da aynı günahı işlemeye yanaşmamalıdır. Eğer, günahı terk ettiği halde içinde bazen işlemek arzusu kımıldanıyorsa, o kimse tövbe etmiş sayılmaz; o günaha karşı içinden geçen bütün en ufak arzu kırıntılarını bile söküp atmaya çalışmalı ve bunun kesin kararını vermeğe bakmalıdır. 2. İşlenmiş olan bir günahtan tövbe etmek Kul daha önce işlemiş bulunduğu bir günah için tövbe etmeli, pişmanlık duymalıdır. Daha önce işlemediği bir günah 'için tövbe etmemelidir. Çünkü o günahsızdır. Neye tövbe edecek? Meselâ sevgili Peygamberimiz hakkında “O, küfürden uzaktı.” diyebiliriz fakat “O, küfürden tövbe etti.” diyemeyiz. Dense bile çok yersiz ve manasız bir söz olur. Çünkü Peygamberimiz hiç bir zaman küfür üzere olmamıştır. “Hz. Ömer küfürden döndü, tövbe etti.” diyebiliriz. Böyle bir söz gerçeği söylemekten başka bir şey değildir. Çünkü Halife Ömer daha önce kâfir idi. İslâmiyete sonradan girdi. 3. Daha önce işlenilen günah, bundan sonra işlenmeye kesin karar verilen günah şiddet ve derecesinde olmalıdır. Kul günahından tövbe ederken işlemiş olduğu günahının, bir daha işlememek üzere karar verdiği günahın dengi olması gerekir. Ancak tövbesi o vakit kabul görür. Meselâ yaşlı bir kimse güçlü kuvvetli olduğu gençlik yıllarının heyecanı ile zina suçu işleyerek namusa göz dikmiş olabilir veya yine kanının kaynadığı o yıllarda yol keserek adam soyabilir. İhtiyarlayınca bir gün bu işlediği ağır suçlarından ötürü tövbe ve istiğfar getirebilir. Bu ağır suçlardan ötürü tövbe eden ihtiyar adama tövbe kapıları açıktır. Gerçekten tövbe etmişse kabul de görür. Yalnız şu farkla ki, bir daha zina suçu işlememeğe veya yol kesip insan soymamağa karar vermek şeklinde değildir. Çünkü artık zaten bunları işleyecek güç ve tâkattan düşmüştür; istese de yapacak durumu yoktur. Fakat bununla birlikte yalan söyleyebilir, bir başkasını çirkin iftiralarına kurban edebilir veya onu bunu çekiştirerek müslümanları birbirine düşürebilir. Bunlar ve bunlara benzer aynı derece ve şiddette suç ve günahlar işleyebilir. Ki bunlar da zina ve yol kesicilik derecesinde ağır ve çirkin birer günahtır. İşte bu yönden zinadan veya yol kesicilikten tövbe eden bir ihtiyarın tövbesi caizdir ve Allah katında da kabul görür. Günahlar derece derecedir. Fakat aslında tüm günahlar bir nokta etrafında toplanıyor. Derece bakımından bid'atın altında kalanlar veya küfre sokanlar... Bid'at ise küfrün bir derece daha altında kalan günah çeşididir. 4. Tövbe sırf Allah için yapılmalıdır. Tövbenin kabul edilmesi için dördüncü şart da onu sadece Allah'a yapmaktır. Tövbe eden kimse, tövbe ederken daima Allah'ı düşünmeli, O'nun gazabını, acı azabını gözleri önüne getirmelidir. Yoksa dünyalık bir çıkar sağlamak niyetiyle, şehvet hırsıyla, makam ve mevki düşüncesiyle yapılan tövbeler Allah katında kabul görmeyecektir. Yoksulluktan kurtularak mal ve servete kavuşmak için tövbe etmek yahut işlemeğe gücü yetmediği bir fiilden veyahut da etrafındaki insanlardan korktuğundan dolayı tövbe etmek kabul değildir. Böylesine bir harekete girişen kimse tövbe etmiş sayılmaz. İşte buraya kadar verdiğimiz izahlar tövbenin kabul olmasını temin eden başlıca şartlardır. Bu şartları eksiksiz olarak yerine getiren mü'min tam manasıyla bir tövbe etmiş ve gerçekten Allah'a yönelmiş demektir. Bir mü'mîni tövbe, etmeye zorlayan bir takım sebepler vardır. Bu sebepler başlıca üçe ayrılır. Şimdi de bunlar üzerinde biraz kalem gezdirelim 1- Günahların doğuracağı kötü sonuçları göz önüne getirmek, 2- Allah azabının güç yetmez, takat getirilmez derecede çetin ve ağır olduğunu düşünmek, 3- Sınırsız kudret sahibi olan Ulu Allah karşısında kendi zavallı varlığını hatırlamak. Düşünün bir kere!.. Dünyada güneşin yakıcı sıcağına ve hafif bir kaç kırbaç darbesine bile dayanamayan insanoğlu, acaba cehennemin kavurucu ateşine ve zebanilerin ağır topuz darbelerine nasıl katlanacak? Yine zararsız bir sineğin vurmasından bile incinen zavallı insan, öte dünyada ateşten yaratılmış koskocaman akreplerin, deveboynu kalınlığında azılı yılanların sokuşlarına nasıl dayanacak? Cenabı Hakk'ın gazabına uğramaktan ve cezasına çarpılmaktan yine kendisine sığınırız. Bütün bunlar, onları bir film makinasının şeridi gibi, gece gündüz gözleri önünden geçiren uyanık mü'mini tövbe etmeye ve sımsıkı Allah yoluna sarılmaya iten başlıca sebeplerdir. Başarı Allah'tandır. Soru Sevgili Peygamberimiz, “Günahlar karşısında derinden pişmanlık duymak tövbe etmek demektir,” diye buyurdular. Bunun dışında başka bir şart koşmadılar. Buna ne dersiniz? Cevap Şunu iyi bilmek gerekir ki, pişmanlık duymak kulun iradesine bağlı değildir. Öyle bir an gelir ki kul, ansızın pişmanlık duyabilir. Ama bu tövbe etmek demek değildir. Daha açıkçası şunu demek istiyoruz. Tövbe kulun irade ve isteğine bağlı bir pişmanlık halidir. Hatta o tövbe etmekle emredilmiştir. İşlediği günahları ve kötülükleri yüzünden mal ve servetinden makam ve rütbesinden olanların pişmanlığı tövbe mi sayılacak? Asla! O halde Peygamberimiz ne demek istiyor? Bizim anladığımız kadarıyla “Pişmanlık, tövbedir” diyen Peygamberimizin bu sözünde ilk bakışta anlaşılması güç olan bir husus var. O da şudur “Pişmanlık Ulu Allah'a hürmet ve saygı besleyen, O'nun azabının korkusunu taşıyan bir hareket olmalıdır. Böyle bir pişmanlık sahibini gerçek tövbeye sevk eder. Tövbeye iten sebepleri düşünen kimse içten bir pişmanlık duyar ve bir daha günah işlemekten cayar. Bunun manası kulun bir daha işlememek üzere günahları terk etmesi ve bütün varlığıyla Allah'a yönelmesi demektir. Soru Tövbenin, bir daha işlememek üzere günahlara kesin bir son vermek demek olduğu iyice anlaşılmış bulunuyor. İnsanın küçük olsun, büyük olsun hiç günah işlememesi mümkün mü? Kaldı ki Allah'ın en seçkin kulları olan peygamberlerin bile günah işleyip işlemedikleri hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır. Cevap İnsanın hiç günah işlememiş olması mümkündür; imkânsız bir şey değildir. Aslında günahsız, tertemiz olmak o kadar zor bir şey de sayılmamalıdır. Ulu Allah yaygın rahmeti ve nihayetsiz kudretiyle dilediği kullarını seçkin kılar, onlara tüm günahlarından arınmış lekesiz bir hayat sürdürür. Peygamberler bu sınıfa girerler. Ayrıca insanoğlunun günaha girmesi için o suçu bilerek ve isteyerek işlemesi şarttır. Yanılarak işlenen günahlar yüce Allah tarafından affedilir. Soru Tövbe ettikten sonra tövbemi bozup yine günah işleyeceğimden korkuyorum. İşte bu korku tövbe etmeme engel oluyor. Tövbesine bağlı kalamayacak olan bir kimsenin tövbe etmesi bir fayda sağlar mı? Cevap Lânetlik şeytanın oyalama ve aldatmacasından başka bir şey olmayan bu zehirli fikirleri sana kim aşılıyor? Ya tövbe ettikten sonra b daha hiç günah işlemeden ölüp gidiversen!.. İşte imanını kurtardın ve lekesiz kurtuluşa eriştin demektir. Tekrar günah işlemekten korkmaya gelince, tövbeni içten gelen kesin bir kararlılıkla ve bağlılıkla etmeli; bu konuda iradeni terbiye ederek çelik gibi sağlamlaştırmalısın. Eğer bu kesin kararlılık ve bağlılıkta ayak diretebilirsen, hedefine varmış olursun. Ya ayak diretemez de kesin kararlılık ve bağlılıktan ayrılırsan!. O vakit üzerinde sadece yeni işlediğin günahlar leke olarak kalır. Geçmiş günahlarından arınmış ve kurtulmuş olursun. İşte kul hesabına bu bile büyük bir kazançtır. Demek oluyor ki tekrar günah işlemekten korkmak tövbe etmeğe engel değildir. Ve geçmişteki tüm günahları silip süpürür.[58] Günahlardan Kurtulmanın Çareleri Günahlar başlıca üç kısma ayrılır. Şimdi teker teker bunların üstünde göz gezdirelim 1. Farz ibadetlerin terkinden doğan günahlar. Namaz, oruç, zekâ gibi Ulu Allah'ın kullarına farz kıldığı ibadetleri terk etmek ağır günahlardandır. Kul bunları imkânları elverdiği ölçüde kaza etmeğe bakmalıdır. Yoksa hali dumandır. 2. Allah ile kul arasında olan günahlar. İçki içmek, çalgı çalmak, faiz almak... gibi Allah ile kul arasında olan bu nevi günahları bir daha yapmamak üzere hemen tövbe etmek gerekir. 3. Kullar arası günahlar. İnsanların hak ve hukuku ile ilgili bulur bu çeşit günahlar affı en zor ve halli en müşkül günahlardır. Bunlar da çok mal, can, ırz, namus ve itikat konularında işlenir. Haksız yere birinin malını elinde bulunduran mü'min hemen onu sahibine geri vermelidir. Eğer yoksul ve düşkün olup da iade edemiyor mutlaka gidip mal sahibiyle helâllaşmak zorundadır. Sahibini bulamıyorsa sadaka vermek imkânına da sahipse, mal sahibi adına sadaka dağıtmalı Yok buna da gücü yetmeyen mü'min, bol bol iyilik etmeli ve kıyamet günü hesaplaşmasında o kimsenin kendisinden davacı olmaması için de boyuna Allah'a yalvarıp yakarmalıdır. Birinin canına kasteden, dinimizce Kısas Kanununa tâbidir. Ya kendi canını verecek, ya da canını aldığı kimsenin bedelini ödeyecek! Bunlar mümkün değilse, affetmesi için Ulu Allah'a durmadan yalvarıp yakaracaktır. Yine uyanık bir mü'min birini çekiştirse veya bir başkasına iftira savurup küfretse, önce kimin yanında söyledi ise onları gidip bularak yanlarında kendi kendini yalancı çıkarmak sonra da çekiştirdiği veya küfrettiği şahıstan özür dilemek zorundadır. Bu şekilde yapınca daha kötü sonuçlar doğacağına kanaat getirirse, yine o vakit mü'min Allah'ın o şahsı kendinden hoşnut etmesini ve ona bol bol iyilikler vermesini dua ve niyaz etmelidir. Eğer herhangi bir kişinin karısına çoluğuna çocuğuna hiyanet etmişse Hak Yolu Yolcusunun bunu açığa vurması veya helallik isteme yoluna sapması tehlikelidir. Çünkü bu gibi durumlar umumiyetle kanlı olayların çıkmasına, akla gelmez kötülüklerin doğmasına sebep olur. En iyisi mü'min kendisinden hoşnut ve zarı etmesi ve ona İyilikler bahşetmesi için Ulu Allah'a niyaz etmelidir. Çok az göze çarpmakla birlikte mağdur duruma düşen kimseyi ikna edeceğine ve başına bir felâket açmayacağına inanırsa helâllik de isteyebilir. Bir kimse hakkında, “O kâfirdir, reform taraftarıdır, bid'atçıdır yollu kötü ve çirkin sözler söyleyerek ağır isnatlarda bulunan Hak yolcusu, hemen kendi kendini yalanlamalı, sonra da gidip o kimseden açıkça özür dilemelidir. Buna imkân görülmediği takdirde pişmanlık duyup affetmesi için Allah'a sığınmalıdır. Kısaca söylemek gerekirse imanı bütün bir kimse, hak ve hukukuna tecavüz ettiği kimselerle helâlleşebilirse helâlleşir. Helâlleşemezse, kıyamet hesaplaşmasında kendisinden davacı olmamaları için bol bol sadaka dağıtır ve Ulu Allah'tan affını diler. Böylece bu nokta Allah'ın isteğine bağlı kalmış olur. Eğer kul yalvarış ve yakarışlarında samimi ise, Kıyamet hesaplaşmasında umulur ki Allah o kimseyi davasından vaz geçirtir. Her mü'min bu gerçekleri böylece bilip söz ve hareketlerini ona göre çekip çevirmeleri gerekir. Bu böyle biline! Tövbe konusunda buraya kadar söylemeye çatıştıklarımızı yerine getiren ve kalbinin öz samimiyetiyle eski günahlarını tekrarlamayacağına kesin karar veren kul, tüm geçmiş günahlardan arınır ve yeni doğmuş bir çocuk saflığına bürünür. Tövbe ettiği halde geçmiş ibadetlerini kaza ederek yerine getirmeyen, hak ve hukukunu çiğnediği kimselerden helâllik almayan kulun, diğer günahları affa uğrar, fakat borç ve zimmet hanesi açık kalır. Tövbe konusunda söylenecek sözler daha çoktur. Fakat buna bu kitabımızın dar olan hacmi müsait ve yeterli değildir. Burada mutlak bilinmesi gerekenleri zikrettik. Daha fazla inceliklere dalmadık. Ancak bu konuda daha da aydınlığa kavuşmak isteyenler “İhya-ül Ulûmüddin Din İlimlerinin Diriltilmesi adlı kitabın Tövbe bahsine bakabilirler. \ İmanı bütün kimse şunu iyice bilmelidir ki Tövbe Geçidi Tehlikeli, zorlu, aşılması güç ve bir an önce asılmazsa başı birçok zararlara sokar bilecek çapta önemli bir geçittir. İlmiyle âmil, sözüne güvenilir büyük ilim; adamlarımızdan Ebu İshak Esferânî anlatıyor “Ulu Allah'a tam otuz yıl diz çöküp yalvardım. Sırf bir daha günah işlememek üzere bana tövbe etmek nasip etsin diye! Sonunda baktım ki duam kabul olmadı, neden kabul olunmadı diye hayret ettim. Fakat bir gece rüyamda bir ses bana bunun sebebini açık açık izah etti. Sesin sahibi şöyle diyordu “Neden hayret ediyorsun, ey Esferânî!.. Sen Allah'tan ne istediğinin farkında mısın? Hemen belirteyim ki senin tek arzu ve isteğin Allah’ın sevgili kulu olmak. “Şüphesiz ki Allah gerçekten tövbe edenleri ve günahlarından arınarak tertemiz hale gelenleri sever.”[59] Diyen Allah kelâmını hiç duymadın mı? İşte âyette de açıkça görüyorsun ki Allah'ın sevgilisi olmak pek kolay bir iş değil. Olmadığı için de bu yönde bir arzu ve istek hemen kabul edilmez. Ey Tövbe kapısını çalan mü'min!.. Büyüklerimizin, din ulularımızın durumlarına şöyle bir göz at bakalım neler göreceksin? Onlar işi ne kadar ciddi tutuyorlar, gönüllerini temizlemek, âhiret yolculuğuna iyice hazırlanmak için neler yapıyorlar değil mi?[60] Tövbenin Geciktirilmesinden Doğacak Olan Zararlar Tövbenin geciktirilmesi korkunç tehlikeler arz eder. Günah ilk işlendiği anlarda kalb kararır. Bir an önce tövbe edilerek kalb o manevi kirden arıtılmazsa -Allah korusun- sonu uçurumdur. İnsanı hızla bedbahtlığa doğru sürükler. Lânetlik şeytan ile Bel'am İbni Bâûrâ'nın durumlarını hatırlatalım. Bunlar önce günaha daldılar, sonunda da îmandan çıkarak küfür ve inkârın koyu karanlığına saptılar, ebediyyen bedbaht oldular. Ey mü'min, gaflet uykusundan uyan, durmadan Hak yolda ilerlemeğe çalış! Ola ki yüreğindeki o kalın isyan damarını koparıp atar da, boynunu ağır günah yükünün altında kopmaktan kurtarırsın. Her günah siyah bir lekedir, kalbi karartır. Bunu hiç hatırından çıkarma. Kendini iyice tart. 'Bak bazı ermişler ne diyorlar “Günahlar gönülleri karartır. Kalbin kararmağa yüz tuttuğu da şundan anlaşılır Eğer işlediğin günahların sana yükleyeceği ağır cezadan korkmuyorsan, ibadet etmeğe zaman ayıramıyorsan, daha başka bir deyişle doğru yola gelmiyorsan gönlün kararmış ve katılaşmış demektir. Ey mü'min! Hiç bir günahı küçük görme. Sonra büyük günahlara daldığın halde kendini pak ve günahsız sanırsın. Kelmes İbni Hasan anlatıyor “Öyle bir günah işledim ki kırk yıldır affı için ağlıyorum.” Yanımda bulunanlar Kelmes'e “Nedir o günah?” diye sorarlar, O da şu olayı anlatır “Günlerden bir gün bir din kardeşimiz ziyaretime gelmişti. Ona hususi bir balık alıp kızartarak ikram ettim. Afiyetle yedi. Yemek bittikten sonra komşunun duvarından bir parça çamur aldım. Misafirim bununla ellerini yıkadı, işte bu bir günahtır!.. Ey mü'min!.. Nefsini hesaba çek, bir an önce tövbe etmeye bak. Çünkü ecel saati meçhuldür, ne zaman çalacağı belli olmaz, her an kapını çalabilir. Dünya renk renk nimetleri, çeşit çeşit güzellikleriyle geçici ve aldatıcıdır. Nefs ve Şeytan aman tanımaz baş düşmanlarındır. Etrafını- çepeçevre kuşatan bu hain düşmanlardan kurtulabilmek için Allah'a sığın, O'na dön, O'na yalvar yakar. Âdem babamızı düşün.. Ulu Allah onu nihayetsiz kudretiyle yaratmış, ona can vermiş, sonra da meleklerinin omuzlarında Cennetine koymuştu. Sonra ne oldu? Âdem babamız orada bir günah işledi; Cennetten sürüldü. Bunun üzerine Ulu Allah Âdem'e şöyle hitap etti “Ey Âdem, ben sana nasıl komşuluk ettim, söyler misin?” Âdem de “İyi komşuluk ettin, ey Rabbim!” diye cevap verince Ulu Yaratan şu emri verdi “Ey Âdem, keramet tacımı bırak, benden uzaklaş. Bana isyan eden kimse, bana komşuluk edemez. Rivayete göre Âdem babamız bu günahından ötürü eksiksiz iki yüz yıl iki gözü iki çeşme ağladı. Bunun üzerine Ulu Allah tövbesini kabul ederek onun günahını bağışladı. İşte Âdem babamızın gerçek hikâyesi bu! Üstelik peygamber olan Hz. Âdem, bir günah yüzünden bu acı durumlara düşer ve dayanılmaz azarlara muhatap olursa, sayısız kötülükler işleyenlerin sonları ne olacaktır? Bir peygamber bunca yıl yalvarıp yakararak Allah'a tövbe ederse, Allah'a karşı isyan bayrağını çekmekte ayak direten zâlimler ne yapmalıdır? Şair ne güzel söylüyor “Tövbe eden, tövbe ettiğine göre yine de içinde Allah'a karşı bir korku barındırıyor, demektir. Ya hiç tövbe etmeye yanaşmayan bedbahtların hâli ne olacak?” Eğer tövbe ettikten sonra tövbeni bozar da ikinci kere günah işler sen yine tövbe et. Ama bu kere “İnşaallah bir daha ölünceye kadar günah işlemeyeceğim!” diyerek kararlı ol. Eğer günah işlemeyi huy edinmişçesine üçüncü, dördüncü kere tekrarlarsan, peşinden yine tövbe et. Günah işlemekten nasıl bıkmıyorsan, tövbe etmekten de bıkma. Umutsuzluğa düşme. Tekrar tekrar günah işledim diye tövbe etmeyi elden bırakma- Lânetlik şeytan sakın seni aldatıp da tövbe etmene engel olmasın. Çünkü tövbe etmeye heveslenmen, bir gün doğru yola girebileceğine alâmettir. Allah resulü diyor ki “İçinizden en iyileriniz, günahı çok olduğu halde umutsuzluğa kapılmayıp da bol bol tövbe eden; Ulu Allah'a yönelerek O'na yalvarıp yakaranınızdır.” Ey mü'min!.. Şu İbret dolu Allah kelâmını düşün “Kötülük işleyenler veya kendi kendilerine yazık edenler, bu har ketlerinden sonra Allah'a tövbe ederlerse, Allah'ın çok bağışlayıcı ve esirgeyici olduğunu görürler.” [61] Ey mü'min!.. Bir daha asla günah işlemeyeceğine kalbinin bütün samimiyetiyle karar verip and iç. -Yalnız Allah'ın takdir ettiklerinden kurtuluş mümkün İmkân ve şartlarının elverdiği nispette hak hukukunu çiğnediğin kimselerle helâlleşmeğe bak. Helâlliklerini alamadıklarından ötürü de affetmesi için Ulu Allah'a yalvar. Ola ki haksızlığa uğrattıklarını senden hoşnut eder. Vaktinde yerine getiremediğin üzerine borç olan kalmış ibadetleri kaza et. Sonra tüm vücudunu temizle, ellerini yıka, abdest al, dört ret namaz kıl. Namaz bittikten sonra Allah'tan başka her hangi bir fani varlığın göremeyeceği bir yere git ve orada yüzünü toprağa sür. Sonra baş toprak serp. En değerli uzvun olan yüzünü toprağa öylesine sür ki, iki gözün iki çeşme ırmak ırmak yaş akıtsın, gönlün hüzün ve yalnızlık türküleri yaksın, hakir olan kısık sesin hıçkırıklara karışsın. İşlediğin günahla bir bir ortaya dök. İsyan bayrağını çeken nefsinin azgın başını ez. Ve şu sözleri söyleyerek tepelemeğe bak “Ey utanmaz nefs! Artık daha günah işlemeğe son vermenin zamanı gelmedi mi, daha günaha doymadın mı? Bunca günahtan sonra Allah'ın gazabı karşısında durabilecek ve ağır azabına dayanabilecek gücün kaldı mı? Daha buna benzer birçok şeyleri hatırında canlandır. Bol bol gözyaşları dökerek gönül kirlerini pakla. Bunlardan sonra da iki elini göğe doğru kaldırarak Allah'ına şu yakıcı sözlerle yakar “Allah'ım, kaçak kulun yine kapma döndü. Âsi kulun barışmak istiyor. Günahkâr kulun özür diliyor. Ne olur beni-affet, özrümü kabul et. Bana rahmet nazarınla bak, bana merhamet et. Allah'ım, geçmiş günahlarımı yargıla. Âhir ömrümde sana karşı isyan etmekten beni muhafaza et. Çünkü her şey senin kudret elinin altındadır. Sen biz âciz kullarına karşı çok esirgeyen ve bağışlayansın.” Sonra şu duayı okursun “Ey büyük - küçük tüm işlerin en sonunda baş vuracağı son kapı; ey gamlıların son dayanağı; ey “Ol!” deyince olduran, “Öl!” deyince de öldüren Ulu Allah!.. Her yanımızı, günahlar sardı. Ey sıkıntıları gideren Allah'ım, bizi bu günahların ağır sıkıntısından kurtar. Ben o günde yalnız sana güveniyorum. Tövbemi kabul et, ey gerçek tövbeleri kabul eden Allah'ım!. Daha sonra da bol bol ağlayarak, feryad figân ederek şu sözleri haykır “Ey bir işi diğer işine sekte vurmayan; ey bir duyuşu, diğer duyuşu, diğer duyuşuna engel olmayan; ey yığın yığın isteyicilerin isteklerinden usanmayan; ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah'ım.. Sen dilediğin her şey yapmağa kaadirsin. Ne olur, bizi atfınla rızıklandır, bize rahmet ve mağfiretinin nihayetsiz tadını taddır.” En sonunda da sevgili Peygamberimize salâvat getir, O'nun pak soyundan gelenlere, yolundan gidenlere rahmet oku. Ey mü'min!.. Ayrıca Allah'tan bütün mü'minleri affetmesini dile, O'nun aydınlık yolunda yürü. Artık sen hiç caymamak üzere gerçek bir tövbe ettin Anadan yeni doğmuş bir çocuk gibi günahlardan arınmış bulunuyorsun Allah'ın gözdesi ve sevgilisisin. Tarifsiz sevaplar, ölçüsüz rahmet ve hareketler sana! Sana emniyet ve kurtuluşun engin ufku açıldı. Allah'ın gazabına uğramaktan, günahların boğucu sıkıntısından ve tasasından kurtuldun. Allah'ın izniyle böylece de Tövbe geçidini geçtin. Geniş lûtfu ve yaygın rahmet iyi e doğru yolu gösteren yalnız Ulu Allah'tır.[62] Tövbe İle İlgili Ayet Ve Hadisler Hikâyeler Rasulullah buyuruyor ki “Ey iman edenler!.. Gerek kendinizi, gerekse ailelerinizi öylesine bir ateşten koruyunuz ki, onun yakacağı insanlarla taşlardır. O cehennemi iri gövdeli sert tabiatlı bir takım azap melekleri memur edilmiştir ki, Onlar Allah'ın emirlerini yerine getirmekte asla kusur etmezler ve emredileni noksansızca tatbik ederler. Cehennem'e giderken dünyada Allah'ın emirlerine yüz çeviren kimselere “Ey kâfirler, bu gün boşuna yere özür dileyip yakınmayın. Siz bugün sadece dünyada iken yapmış o olduklarınızın cezasını göreceksiniz.” “Ey İman edenler!.. İşlediğiniz günahlardan hiç bir zaman bozmaya cağınız bir tövbe ederek Allah'a dönün. Olur ki Allah, günahlarınızı örterek altından ırmaklar akan Cennetlere kor. O gün Allah, Peygamberi ve O'nunla beraber olanları utandırmaz. Onların nurları, önlerinde ve sağ taraflarında koşar. Onlar; “ey Allah'ım” derler “nurumuzu tamamla ve günahlarımızı bağışla, şüphesiz sen her şeye kadirsin.”[63] 1- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz ki Ulu Allah kulunun, işlediği günahlara pişmanlı duyarak tevbe etmesine şimdi okuyacağınız hikâyedeki adamdan daha çok sevinir İçinizden biri üzerindeki yiyecek ve içeceği ile birlikte binek hayvanını kaybetmiştir. Aklına gelen her tarafı aradıktan sonra adam, hayvanını bulmaktan ümidini kesmiş bir halde bir ağacın gölgesine uzan mı dinlenirken bir de bakar ki kaybolan binek hayvanı yanı başına dikilmiştir. Adam hemencecik yerinden doğrularak binek hayvanını yularından tutar ve ölçüsüz sevinci içinde ne söyleyeceğini şaşırarak “Allah'ım!.. Sen benim Allah!ım, ben de senin kulunum” diyeceği yerde dili sürçüp “Allahım! Sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim” der. İşte kulunun öz yürekli tevbesi karşısında Allah bu kulunkinden daha derin bir sevinç duyar.[64] Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş Sonradan iyi amel ve temiz ahlâkı ile kendisini tanıyan müslümanların kanaatına göre veliler mertebesine yükselmiş olan bir zat doğru yola girmeden önceki halini bize şu ibret dolu sözlerle anlatıyor “Ben eskiden bir eşkıya idim. Dağ başında gelip geçenlerin yolunu keser; silâh ucu ile zorla aldığım yolcu malları ile geçimimi temin ederdim. Bir çete arkadaşımla Dicle nehri'nin kenarından geçerken iki hurma ağacı gördüm. Ağaçlardan biri meyveli öbürü de kupkuru idi. Ağaçlara yakından dikkatle bakarken iki ağaç arasında gidip gelen bir kuş gözüme ilişti. Kuş, önce meyveleri salkım salkım sarkan yaş hurma ağacına varıyor; gagasına bir iki hurma takarak kuru hurma ağacına varıyor. Kuru dallar arasında bir müddet kaldıktan sonra, tekrar dönüp meyveli hurma ağacına geliyor ve arkasından yaş ve olgun hurmaları gagasına aldıktan sonra yine kuru ağacın dalları arasında bir yere uçuyordu. Kuşun ağaçtan ağaca durmadan uçması ve meyveli ağaçtan aldığı hurmaları kuru ağacın dalları arasına taşıması merakımı çekti. Acaba bu işin sebebi ne olabilir diye düşünerek kuru hurma ağacına tırmandım. Ağaca çıkınca gördüm ki kuru ağacın dalları arasında kör bir yılan yatmaktadır. Ağaçtan ağaca uçan kuş da, ona meyveli hurma ağacından hurma taşımakta ve kuru ağacın çıplak dalları arasında kör ve çaresiz yılanın gıdasını temin etmektedir. Bunun üzerine içimden şöyle düşündüm. Bu kuru dallar arasında yatan canlı varlık kör bir yılandır. İnsanlara zararlı olduğu için Peygamberimizin görüldüğü yerde öldürülmesine müsaade etmiş, izin vermiştir. Böyle iken Ulu Allah onun bile rızkını vermiş. Ağaçtan ağaca durmadan uçan kuşun yardımı ile meyveli ağacın hurmalarını yanı başına getirmiştir. Ben ise şükürler olsun, Allah'ın ortaksız varlığına samimi yürekle inanan bir kimseyim. Buna rağmen varlığı zararlı kör bir yılana bile kuru dallar arasında rızık veren esirgeyici bir Allah'ın kulu olduğumu unutmuş gibi kendimi kötü yollara kaptırarak geçimimi haram ve haksız yerlerden temin ediyorum. Ne kadar yanlış yola kapılmışım. Şu andan itibaren bütün yaptığım günahlara kırk bin kere tevbeler olsun, artık ben eşkiyalığı bırakarak geçimimi helâl yollardan kazanacağım. “Ey Rahmeti bol esirgeyici Allah'ım! Yığın yığın geçmiş günahlarımı bana lütfederek sen bağışla! Senin dosdoğru yolunu gönlüme sindirip sana lâyık bir kul olmamı nasip eyle” diyerek yalvararak, eşkıyalığı bırakmaya kesinlikle karar verdim. Çete arkadaşlarım hafif sesle bir şeyler söylediğimi işitmiş; yanıma sokulmuşlar. Neler söylediğimi soruyorlardı. Kuru ağacın dallan arasında gördüğüm çaresiz kör yılanı ve ona hurma taşıyan kuşu onlara bir bir anlattım ve gördüklerim karşısında eşkiyalığı tamamen bırakıp helâl yollardan rızkımı kazanmaya karar verdiğimi arkadaşlara bildirdim. Anlattıklarımın tesiri ile onlar da gözyaşlarını tutamamışlardı. Hepsi de bana uyarak eşkiyalıktan ayrılmaya karar verdiler. Böylece çete arkadaşlarımla birlikte yol kesiciliği bırakmış; Allah'ın serbest kıldığı yollardan geçimimizi tayin etmek üzere vedalaşarak yıllardan beri uğramadığımız evlerimize döndük. Allah hepimizi yaptığı günahlara karşı tevbe ederek doğru yola giren kullarından eylesin. Amin...[65] Tevbesinde Durmayan Kulun Allah'a Seslenişi Hz. Musa zamanında bir adam vardı; bu adam sık sık günahlarına pişman olur, kesin ifadeli tevbeler eder; fakat aradan çok geçmeden sözünden cayarak eski günahlarını tekrar işlemeye dönerdi. Bir gün her zamanki bin bir cümlelilik konuşmasını yaptıktan sonra Ulu Allah Hz. Musa'ya ettiği tövbeleri tutmayan kulu hatırlatarak şöyle buyurdu. “O'na benim tarafımdan de ki; yaptığı tövbeleri böyle sık sık bozmasın. Bana el kaldırarak gözyaşları dökerek verdiği sözleri aklı ermez bir bebek gevşekliği ile çiğnemesin. Sonra tütün tevbelerini kabul etmemi de yaptığı bütün eski yeni günahlar üzerinde kalır ve huzuruma yüklü günahlarının altında ezile ezile çıkar.” Hz. Musa bin bir cümlelik konuşmasından döner dönmez o kulu çağırarak, Ulu Allah'ın buyurduklarını ona anlatır. Adam sonuncu defa niyetiyle kesin bir tevbe daha yaparak huy edindiği günahlara son verir, Fakat söz verirken gönülden pişmanlık duyduğu halde iradesi zayıf olduğu için bir kaç gün sonra yine eski günahları işlemeye döner Hz. Musa tekrar bin bir cümlelik konuşmasına çıktığı zaman Allah Musa'ya yine o kulu hatırlatarak şöyle buyurdu. “O kuluma benden yana de ki, ona artık iyice küstüm. Vermiş olduğu son sözü de çiğnedi. Artık benden rahmet ve mağfiret dilemesin.” Hz. Musa dönünce o kulu çağırarak Allah'ın buyurduklarını ona bir bir tekrar eder. Yüce Allah'ın Musa vasıtası ile yolladığı bu haberi duyan kul hemen bir dağa çıkar ve Allah'a şöyle seslenir. “Yüce Allah'ım; bana Hz. Musa ile göndermiş olduğun haber nedir? -O kuluma bildir; beni küstürdü; artık duasını dinlemem- buyuruyorsun. Yüce Allah'ım; senin ulu rahmet ve mağfiret hazinen mi tükenmiştir? Yoksa benim gibi zayıf bir kulun günahı senin affediciliğine üstün gelebilir ki artık o kulumu affetmem buyuruyorsun? Şerrin kapından boş çevrilince benim ulu kapından başkaca hangi kapım vardır? -Haşa- senden başka benim yalvaran sesime cevap verecek bir Allah mı vardır? Senden başka hiç bir Allahın var olabileceğine asla inanmamış olan bir mü'minin senin esirgeyiciliğinden ümit kesince hali nice olur? Cömertlik ve esirgeyiciliğinden ümit kesince halim nice olur? Cömertlik ve esirgeyicilik senin sayılmaz sıfatlarından değil midir? Bu sıfatların üstünlük ve zenginliği karşısında sinek kadar varlığımla benim işlediğim günahlar ne manâ ifade edebilir? Eğer senin ululuğuna ve tükenmezliğine gönülden inanıp güvendiğim rahmetin tükendi ise beni azabına çarptır. Senden geleceği için ben azabına da razıyım. Benim için senin azabın da rahmetin gibi hoştur. Değil mi ki sayısız varlıkların arasında beni hususi olarak hatırlayıp bana haber gönderdin. İnanmış, varlığını bir ve ortaksız bildiği Allah'a adamış bir kul olarak bu benim için her şeyin üstünde değer taşıyan bir lütuftur.” Tevbelerini tutmayan kulun bu samimi seslenişleri üzerine günahlı günahsız bütün kullarını sevgisi ile bürüyen Allah, Musa’ya şöyle seslenmiş. “O, kuluma de ki benim için mühim olan kulumun her adımda beni gereken şekilde bilmesi ve üstünlüğümü tanımasıdır. Dağ başındaki gönülden seslenişleri ile bana olan gevşemez bağlılığını yeterince isbat etmiştir. Ona git ve benden yana müjdele ki böylesine sarsılmaz bir imanın sahibi oldukça, günahları yer ile göğün arasını bile doldurup taşırsa ben onu yine affederim. Çünkü kulumun dediği gibi ben sonsuz esirgeyici ve bağışlayıcı mutlak Bir'im.”[66] Konu Müminin Belâları 1- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah sevdiği kullarının feryat ve inlemelerini dinlemek için, kendisine belâ verir.”[67] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Sahabiyeler savaşlarından bahsedildiğinde, durup tenkidden kaçınınız. Yıldızların etkilerinden bahsedildiğinde ise inanmayınız. Gene kader yazısından bahsedildiği zaman, şüphe etmekten kaçınıp bunun gerçek olduğuna inanınız.”[68] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Bir müminin hastalığından dolayı yakınıp sabırsızlık göstermesine şaşarım doğrusu. Hasta olan mümin, hastalığından ötürü kendisine verilecek olan mükâfatları bilmiş olsaydı, muhakkak ki, ölünceye dek hasta kalmak isterdi.”[69] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Bu ümmetin başına gelecek en büyük belâ birbirlerine düşüp savaşmalarıdır.”[70] “Hz. Muhammed bu hadisde, müslümanlar arasında baş gösterecek bir savaşa işaret etmekte. Bu savaş müsümanların bel kemiğini kırıp birbirlerine düşürüp ayırdıktan sonra batının boyunduruğu altına sokacaktır.”[71] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah'ın, iki gözünü aldığı mümin kulunu cehenneme koyması adaletine aykırı düşer.”[72] 6- Rasulullah buyuruyor ki “İki meleğin yaptıklarına hayret ederim. Semadan, yere inerek araştırıp namaz kıldığı yerde mümin kulu bulamadıklarında;” Allah'ın huzuruna gelip şöyle seslenirler “Ya Rab! Şu ana kadar her gün ve gece falanca kuluna yazdığımız sevabı, bu gün aramamıza rağmen ibadetgâhında bulamadık. Onu hastalık ipiyle evinde bağlayıp hapsettiğinizden bir sevap yazamadık. Buna karşı Hz. Allah şöyle buyurdu “Ey meleklerim iki meleğim falanca kuluma sağlığında bir gün ve gece içinde işlediği sevapların aynını hiç bir noksanlık yapmaksızın yazınız. Hastalıkla hapsetmeme karşılık ona vereceğim sevapla birlikte, bu arada işleyeceği iyiliklerin sevabını da alacaktır.”[73] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin kuluma verilecek mükâfatın büyüklüğü, kendisine verilen belânın büyüklüğü nisbetindedir.”[74] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Sıtma gibi herhangi bir hastalığa tutulan bir mümin, ateşe sokulup üzerindeki tüm kir ve paslardan arınan bir demire benzer.”[75] Hadisde geçen bazı kelimeler Va'ku Şiddetli sıtma, Elhumma Sıtma Hadid Demir, Habeş Pas ve leke,[76] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Bir atlının bineğine sarılması gibi, fakirliğe hazırlanıp sarıl. Çünkü fakirlik, beni seven kimseye, gideceği yere varmak için hızla akan bir sudan daha hızlı koşup varır.”[77] Ticfahen Savaş anında kılıç ve mızrak darbelerine karşı ata giydirilen bir zırh örtüşüdür, fakat biz burada, atlının bineğine sarılması anlamında kullandık. Hadisde de kast edilen mâna budur.[78] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin kul, üç şey sayesinde dünya ve ahiret de iyi olan tüm şeylere nail olur.” a Kendisine verilen1 belâ ve musibetlere karşı sabırlı olması, b Allah'dan gelen kaza ve belâlara rıza göstermesi, c Refah ve servet içinde olduğu zaman, Allah'ı unutmayıp duada bulunması,”[79] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın en iyi şekilde bana gönderdiği Cebrail şöyle dedi “Ey Muhammed şüphesiz Hz. Allah sana selâm eder ve şöyle buyurmakta “Ben, ölüm nedeniyle bana gelmeyi sevmeleri için, dünyaya şöyle emrettim Ey Dünya! Sen dostlarıma karşı şiddetli belâ ve kederli ol. Çünkü seni dostlarım için zindan, düşmanlarım için de cennet olarak yarattım.”[80] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Müminin başına bir belânın gelmesi, günahları için bir kefarettir.”[81] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Zarara uğramayan servette ve hastalık görmeyen insanda hayır yoktur.”[82] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Ölüp Allah'ın huzuruna gelinceye kadar, gelecek olan her sene geçirdiğiniz seneden daha kötü olacaktır.”[83] “Gelecek olan her sene, bir öncekinden daha kötüdür. Çünkü daha evvel geçmiş olan seneler, sevgili peygamberimizin zamanına ve İslâmiyetin devrine daha yakındır. İslâm güneşi doğmadan evvel iki cahiliyet devri ve dinsizlik, Hz. Muhammed'in devri uzaklaştıkça insanlar arasına yerleşir, ahlâksızlık rüzgârları ve fırtınaları tüm İslâm ülkelerine yeniden dönüş yapar, İslâm rejimlerini hor görüp daha üstün gördükleri batının mülevves ve kötü ahlâk rejimlerini beğenerek küfürbazlığına otururlar. Bunun içindir ki, geçmiş olan her sene, gelecek olan her seneden daha hayırlıdır.”[84] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, kaza ve belâyı, insana, aziz ve şerefli olması için veririz.”[85] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyurmakta “Kendisine verdiğim belâya karşı bana hamd edip sabreden mümin kulum, anasından doğduğu gün gibi günahdan arınmış olarak yatağından kalkar.” Hz. Allah onun omuzundaki koruyucu meleklere şöyle emreder “Şüphesiz ben, kulumu hastalıkla, iyilik yapmasına engel oldum. Öyleyse kendisine hasta olmadığı anlarda işlediği sevabların aynısını yazınız.”[86] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin kul, kertenkele yuvasına bile girse, Hz. Allah ona eziyet verecek bir şey musallat ederdi.”[87] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin kul, denizde bir tahta üzerinde bile tutunsa, Hz. Allah ona eziyet eden birini musallat ederdi.”[88] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Rahip olan Cüreyce bir din bilgini olsaydı, muhakkak ki anasının çağırışına cevap vermenin, içinde bulunduğu nafile namazına devam etmekten daha üstün olduğunu bilirdi. Namazını bozup anasının çağrısına icabet ederdi.”[89] “Müminin anasının çağırışına cevap vermesi, içinde bulunduğu ibadete devam etmesinden daha üstündür” manâsını taşıyan hadisi şerifin iki nedeni vardır.” a Çocuğun ateşe düşmesi veya amanın kuyuya düşme tehlikesinin olması gibi önemli sebebler teşkil eden vakalarda namaz kılmakta bulunan kişinin anasının çağırışına icabet etmesi gerekir. b Sevgili peygamberimizin buyurmuş oldukları bu hadisi şerif, o devrin hak dinine mensup İnsanlara ait olmasındandır.[90] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Karşılaştığı belâyı nimet, bolluğu da musibet olarak kabul etmeyen, kâmil bir mümin değildir.”[91] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Ömrü belâ ve hastalıkla geçen kişilerin kıyamet günü alacakları sevapdan ötürü, Dünya hayatı refah ve huzur içinde geçen sıhhatli kişiler, dünyada iken derilerinin makasla koparılmasını niyaz ederler.”[92] “Dünyada iken hayati refah ve afiyet içinde geçen, vücuduna hastalık, malına zarar, namusuna leke, çocuğuna belâ gibi herhangi bîr musibet görmeyen kimseler, görenlerin kıyamet aleminde alacakları mükâfatları görünce, “Dünyada iken küçük değil, büyük belâlara maruz kalsaydık hatta derilerimiz düşmanlar tarafından makasla kesilip koparılsaydı” diye niyaz ederler.”[93] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah için gördüğüm eziyetleri kimse görmemiştir.”[94] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Hoşlanmadığınız halde yaptığınız güçlükler için, kıyamet günü karşılığını alacaksınız. Hayır ve sevap, sahibi için ahiret gününe ertelenmiştir.[95] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Hastalık gören her damarı için, mümin kişinin bir günahı indirilip bir sevap yazılır, bir makamı da yükseltilir.”[96] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Bir dikenin isabet edip de eziyet verdiği bir müslümanın günahlarından bir günah, ağacın yapraklarını dökmesi gibi dökülür.”[97] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Dikene varıncaya kadar müminin eziyet gördüğü her belâ, günahlarına kefarettir.”[98] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin cılız bir ekine benzer. O ekin rüzgârın her esişinde yıkılır, rüzgârın durması halinde ise doğrulup eski halini alır. Kâfir, çam ağacına benzer. Normal durumu esen rüzgârlar karşısında değişmez. Ancak Hz. Allah dilediği zaman, büyük bir afetle onu yıktırır.”[99] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Yeryüzünde Hz. Allah'ın dilediği kulları için, hastalık gibi belâlar bir terbiye aletidir.”[100] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi, hasta olan kişinin günahı dökülür.”[101] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Üzüntü ve belâlar ahiret aleminde müminler için bir mükâfat vesilesidir.”[102] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Herkesin yüzünün kapkara kesildiği o günde kıyamet belâ ve musibetler, sahibinin yüzünü ak çıkarır.”[103] “Yağmur altında paslanmış demirin cila ile temizlenmesi gibi, çeşitli günah işleyen kulun günah kirlerinden arınması ancak belâ ve musibetler sayesinde gerçeklenir. Günah kirlerinden arınmamış bir kimsenin işlediği günahlar, kalbindeki iman aynasına karşı, güneşin önüne geçen bulutlar gibi geçip hakikati göstermesine engel olurlar.”[104] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Sıtma hastalığına tutulan kimseye ayak ve damarları titrediği müddetçe sevap yazılır.”[105] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin kişi için en büyük hediye, ölümdür. Çünkü onu, dünyanın belâ ve musibetlerinden kurtarıp Allah'ın rahmetine kavuşturur.”[106] 34- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanların belâsı en çok olan kimseler, peygamberler, ondan sonra da iman ve ahlâk bakımından peygamberlere yakın olan kimselerdir. Çünkü kişiye dininin sağlamlığı kadar belâ verilir. Mümin, dininde sağlam bir imana sahipse belâsı çok şiddetli olur. Dini zayıf olan kimseye ise o oranda belâ verilir. Kısacası belâlar, yeryüzünde günahlarından arınmış olarak yürümeyinceye kadar yakasına yapıştığı mümin kulu rahat bırakmaz.”[107] 35- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlar arasında belâsı en çok şiddetli olan kimseler, öncelikle peygamberler sonra da salih iyi amel işleyen kimselerdir.” And olsun ki, geçmiş ümmetlerin bazıları öylesine fakru zaruret içinde yaşarlardı ki, bir gömlek gibi kafalarına geçirdikleri abadan başka bir giyecekleri yoktu. Yine, değiştirilecek elbise, yıkayacakları sabun gibi temizleme araçları bulunmadığından dolayı, kendilerini öldürecek çoklukta bitlerle musallat olunurlardı. Onlar sağlam bir iman halkasına yapıştıklarından ötürü sizin mal ve servete olan sevginizden ziyade belâlardan hoşlanırlardı.”[108] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, inlemelerini işitmek için, sevdiği kuluna belâlar verir.”[109] “Anne ve baba, çok sevdiği evlâtlarının ağır bir hastalık altın da inlediğini görüp işittikleri zaman, acıyıp kendilerine karşı öncede yaptığı isyanlarını af edip bağışlarlar. İşte haz. Allah da sağlam bir imana sahip olan sevdiği kulunun işlediği yığınlarca günahına rağmen hastı andığında onun inlemelerini dinleyip günahlarını affeder.”[110] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Bir müminin gözlerinin kör olması veya kulaklarının sağı olması günahları için bir kefarettir. Kısacası müminin vücudundan noksan olan uzvuna göre günahları affedilir."[111] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Hastalıkla geçen zaman, günahlarla geçen zamanı telâfi eder.”[112] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyada iken, müminin eziyetlerle geçirdiği anlar, ahireti hak edeceği eziyetli anlarını karşılar.”[113] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Ey İslâm ehli! benden sonra siz ordunuzla birlikte Şama kadar dayanacaksınız. Muhakkak ki, Şam size feth olunacaktır. Şama girdikten sonra bazılarınızda Taun, sivilce gibi hastalıklar ince yerlerinde görünmeye başlar, Onun yüzünden ölüm şerbetini içerler. Hz. Allah onları şehitler mertebesine yükseltip günahlarını temizler.[114]” “Sevgili peygamberimiz bu hadisiyle tekriben kendisinden 3 sene sonra Şam beldesinin alınacağını, fakat askerlerden bazılarının Taun hastalığına yakalanacağına dair bir mucize haberi vermiştir. Peygamberimiz kendisine peygamberlik rütbesi verildiği andan kıyamete değin yeryüzüne gelecek her hadiseyi sanki huzurunda olmuşcasına ilâhi bir aletle görüp haber vermiştir. İşte peygamberimiz bu hadisle vermiş olduğu olay, otuz yıl sonra aynen vuku bulmuştur.”[115] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Biz peygamberlere belâlar kat kat verilir.”[116] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, Hz. Allah gerçekten mümin kulunu dünya mal ve servetine kapılmaktan, sizin hastanıza zarar vermesinden korktuğunuz yiyecek ve içeceklerden korumanız gibi korur.”[117] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Hz. Allah mümin kuluna işlediği günahlara kefaret olsun diye çeşitli hastalık belâları verir.”[118] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Hz. Allah kulunu verdiği nimetlerle imtihan eder. Buna karşı kul, kendisine düşen Allah'ın nimetlerine razı olup şükrederse, o mal bereketli kılınıp çoğaltılır- Fakat kul razı olmayıp şükür etmezse, kendisine verilen mal bereketli kılınmadığı gibi çoğaltılmaz da.”[119] 45- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, Hz. Allah şöyle buyurmuştur “Dünyada iki gözünü aldığım mümin kulum için, mükâfat olarak ancak cennet vardır”[120] 46- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Hz. Allah kıyamet günü şöyle buyuracaktır “Ey kulum! Hastalığımda neden beni ziyaret etmedin?” Mümin kul “Ey Rabbim! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Ben nasıl seni ziyaret edebilirim?” Hz. Allah “Ey kulum! Bilmez misin? Falanca mümin kulum hastalandı. Onu ziyaret etmedin. Ziyaret etseydin, beni rahmetimi orada bulurdun. Dolayısıyla onu ziyaret etseydin beni etmiş olurdun.” Hz. Allah “Ey kulum! Senden yemek istedim. Neden vermedin?” Mümin kul “Ya Rab sen ki, tüm varlıkların sahibisin. Sana nasıl yemek verebilirim?” Hz. Allah “Ey kulum bilmez misin? Aç olan falanca kulum senden yemek istediğinde onu neden doyurmadın? Onu doyursaydın, beni orda bulurdun.” Hz. Allah “Ey kulum! Senden su istediğimde bana neden vermedin?” “Ya Rab! Sen ki, bütün varlıkların sahibisin. Sana nasıl su verebilirim?” Hz. Allah “Ey kulum! Bilmez misin? Susuz olan kulum senden su istediğinde sen ona neden vermedin. Onun susuzluğumu dindirseydin, beni orda bulurdun.”[121] 47- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, Hz. Allah mümin kuluna, hastalığı devam ettiği müddetçe işleyemediği iyilikleri için, sağlığında iken işlediği iyiliklerin sevabından daha çok sevab yazar.”[122] 48- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, salih kimselere şiddetli belâlar verilir. Yine bir dikenin isabet ettiği mümin kimse için, bir günah indirilip bir makam yükseltilir.”[123] 49- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, müminlerin belâları şiddetli olur. Çünkü bir diken veya daha büyük bir şeyin veyahut bir hastalığın isabet ettiği mümin kimse için, bir makam derecesi yükseltilip bir günahı da silinir.”[124] 50- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Allah'ın en kötü kulu, malına ve çocuklarına belâ gelmeyen kimselerdir.”[125] 51- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, kıyamet günü verilecek büyük mükâfatlar dünya da iken kendisine verilmiş büyük belâlar nisbetinde olur.” 52- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah, belâyı ancak sevdiği kullarına verir. Buna karşı kul, kendisine verilen belâlara rıza gösterirse, Allah'ın rızasını kazanmış, öfkelenirse gazabını hak etmiş olur.”[126] Konu Kabirde Sorgu Melekleri 1- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, kabre konulan kişi, kendisine akıl ve ruh verildiğinde akraba ve yakınlarının yanından donup giderken çıkardıkları ayak seslerinin şakırtısını dahi duyar. Bu arada başucuna gelen iki melek onu oturtup sorguya çekerler “Sen dünyada iken Hz. Muhammed hakkında ne düşünüyordun.” bu sorunun cevabını verecek olan kimseler iki gruba ayrılır a Mümin olan kul, iki meleğin Hz. Muhammed'in hakkındaki kendisine sordukları soruyu şöyle cevaplandırır "Ben Hz. Muhammed’in Allah'ın kulu ve resulü olduğuna şehadet ve ikrar ederim.” Bunun üzerine kendisine şöyle denilir “Cehennemdeki yerine bak ki, Hz. Allah imanın sayesinde onu senin için, cennete ki bir makamla değiştirdi.” Bundan sonra kul, cennetteki makamını görüp, kabri otuz beş metre kadar genişletilir, içi yeşil bir bahçe gibi olur. Bu durum ise, kıyamete kadar devam eder. b Kâfir veya münafık olan kul, iki meleğin “dünyada iken Hz. Muhammed'in hakkındaki inancın ne idi?” sorusuna şöyle cevap verirler “Ben, bu konuda hiç bir şey bilmiyorum. Ancak başkalarının düşündükleri gibi düşünüyorum.” Melekler “Bu konuda ne bir bilgin ne de okumuşluğun var” diyerek demirden yapılmış bir balyozu iki kulakları arasına öylesine indirirler ki, bu şiddetli darbeden dolayı kâfirin çıkaracağı sesi, insan ve cinlerin dışında tüm canlı varlıklar işitirler. Bundan sonra kabri, kaburgaları birbirine geçecek kadar dalaştırılır.”[127] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, kabir, ahiret alemine uzayıp giden yolun ilk merhalesidir. Kabir merhalesinden kolaylıkla kurtulacak olan kişiler, diğer merhaleleri daha da kolay geçeceklerdir. Bundan kolaylıkla geçemeyenler ise, gelecek olan diğer merhaleleri çok daha zor geçeceklerdir.”[128] “Her yolculuğun birçok durakları vardır. Yolcu bu durakları teker teker varıp geçmek zorundadır. Bunlardan bazıları bu durakları kolaylıkla geçerken, bazıları ise zorlukla geçerler. Ahiret yolculuğu da her ne kadar buna benzerse de ilk durağı olan kabir çok zor bir durak olduğundan, herkesin kolaylıkla geçmesi imkânsızdır. Bu duraktan geçmeyi başaran mümin kişi için, diğer duraklar kolaylaşır, zorlukla geçen kimseler için ise, diğer duraklar daha da zorlaşır.”[129] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz kabrin sıkıştırması vardır. Müminlerden birisinin kurtulması mümkünse, bundan kurtulacak olan sahabiyelerden Muaz oğlu Sait olacaktır.”[130] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Ölülerinizi defin etmeyi terk etmenizden korkmasaydım, muhakkak ki, kabir azabının balyoz seslerini size işittirmesi için Allah'a dua ederdim.”[131] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Gördüğüm en korkunç manzara kabir manzarasıdır.”[132] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Kabrin sıkıştırması, müminin işlediği günahlarından af edilmeyen kısmın kefareti olacakdır.”[133] Konu Hayırlı Akibet 1- Rasulullah buyuruyor ki “Kulum, rahmetime kavuşmayı severse, bende onun rahmetim kavuşmasını isterim. Benim rahmetime kavuşmaktan hoşlanmayan kulumun ise, rahmetime kavuşmasından hoşlanmam.”[134] Konu Kanaat, Zühüt Ahiret İşlerini Dünya İşlerine Tercih Etmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya için ilgi duymak bana ne gerek. Çünkü ben dünyada bir ağacın gölgesinde biraz oturduktan sonra giden bir yolcu gibiyim.”[135] Bu hadisi işiten validemiz Hz. Ayşe, sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'e şöyle dedi “Ey Allah'ın resûlu! hadisde sözü geçen “Allah’ın rahmetine kavuşmak” dan gaye ölüm müdür? Ölümse, muhakkak ki, hepimiz ondan nefret ederiz. Bunun üzerine peygamberimiz şöyle cevap verdi “Ey Aişe! Mümin bir kul, Allah'ın rahmetine kavuşmayı ister, Allah onu ister. Çünkü Allah'ın rahmeti ve cennetiyle müjdelenmiştir. Kafir ise, Allah'ın azab ve gazabı kendisine haber verildiğinden, Allah'ın gazabını kavuşmaktan nefret eder, Allah'da ondan nefret eder.” Peygamber efendimiz validemiz Hz. Ayşe'ye buyurdukları gibi, Allah'ın rahmetine kavuşmakdaki gaye ölüm değildir.[136] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Haris, helâl olmayan maldan kazanmak isteyen kimselerdir.”[137] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah mümin kulunu, dünyalığa karşı zahit olmaktan, midesini haram olan lokmadan, tenasül uzvunu fuhuşdan korumaktan daha güzel süslemez.”[138] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, dünya malı yeşil, cazibeli ve tatlıdır. Kim onu helâl yoldan kazanırsa, bereketli olur. Haram yoldan kazanan kimse ise cehennemi hak etmiş olur. Birçok kimseler vardır ki, Allah'ın, peygamberin haram kıldığı malları, nefsinin arzularına dalarak kazanır. Böyle 'kimseler için kıyamet günü cehennem azabından başka hiç bir şey olmayacaktır.”[139] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, dünya malı yeşil, cazibeli ve tatildir. Onu hırsla helâl yoldan kazanırsa bereketli olur. Kim onu, nefsinin arzularına uyarak haram yoldan kazanırsa bereketli olmaz. Böyle kimseler yiyip doymaz kişilere benzer. Üstteki veren el, alttaki alan elden daha hayırlıdır."[140] Hadisin sebebi Hakim adındaki kişi, peygamberimizin huzuruna gelerek bir şeyler istedi. Peygamberimiz de kerelerce istediği şeyleri verdikten sonra kendisine yukarıdaki hadisi nasihat olarak verdiler. Bunun üzerine Hakim, “Ya Resûlullah! Bundan sonra kimseden bir şey istemem ve elimi Arapların elleri altında bulundurmam.” dedi.[141] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Sen illâ dilencilik yapmak istiyorsan, salih kimselerden iste.”[142] Hadisin sebebi Feras adında fakir bir sahabiye, peygamberimizin huzuruna gelerek “Ya Resûlullah! Çok fakir ve perişan bir haldeyim. Dilencilik yapayım mı? Peygamberimiz buna şöyle cevap verdiler “Dilencilik yapma. Çünkü o iyi bir şey değildir.” Bundan sonra aynı kişi tekrar tekrar peygamberimizin yanına gelerek izin istedi. Bunun üzerine peygamberimiz “Sana dilenciliğin iyi bir şey olmadığını söyledim. Fakat illâ yapmak istiyorsan, imanlı salih kimselerden iste.” buyurdular.[143] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Ey Ademoğlu! Yeterince malın olduğu halde seni azdıracak kadar çok mal istiyorsun. Az mala kanaat etmez, çok mala ise doymazsın.” Ey Ademoğlu! Bedenin sağlıklı, milletin arasında güvenlikte ve o günün sana yetecek kadar yiyecek, içeceğin olduğu halde sabahlıyorsun. Dünya malına karşı haris değil, iffetli olman gerek o halde.”[144] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Cebrail bana gelerek şöyle dedi “Ey Muhammed! Dilediğin kadar yaşa. Fakat muhakkak ki, sonu gene ölüm olacaktır. İstediğin şeyleri sev. Sonu gene ondan ayrılık olacaktır. Dilediğin işleri yap. Yaptığın işlerin karşılığını mutlaka alırsın. Amelin iyiyse karşılığı mükâfat, kötüyse, azabdır. Ey İnsanoğlu! Bil ki, müminin şerefi, geceleyin kalkıp, vaktini ibadetle ihya etmesidir. Müminin aziz olması ise, başkalarına muhtaç olmamakdır.”[145] Bir insan bin sene yaşasa bile, gene boşunadır. Çünkü yaşadığı dakika, saat, günler, aylar ve yılları unutur. Zaman ona sanki yeni doğmuş gibi gelir. 950 sene yaşayan Nûh peygambere “neler hatırlıyorsun diye soruldu. Bu soruya hiç bir cevap bulamayan Nuh peygamber ancak şöyle diyebildi “Ben, sanki dünyaya yeni gelmiş gibiyim.”[146] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlılar! Dünya malını isterken, hırsla değil, yumuşaklıkla isteyin. Çünkü her insan, kendisine kalemi ezeli ile ne eksik ne fazla yazılan dünya nimetine er geç kavuşacaktır.”[147] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyaya kapılmayınız. Çünkü dünya, yeşil cazibeli ve tatlıdır Kendini ona kaptıran bir kimsenin ondan kurtulması çok zordur.”[148] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kaptaki iki katık bal ile süt'ü yemediğim gibi haram da kılmam”[149] “Birbirine karışmış bal ile süt mideye ağır geldiğinden dolayı peygamberimiz, bunun yenmesini haram değil, fakat çirkin görmüştür.”[150] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah sevdiği kulunu dünyaya kapılmaktan, sizin hastanızı su içmesinden koruduğunuz gibi korur.”[151] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Kendisine az konuşmak ve zahitlik verilen bir kimse gördüğünüz zaman, ona yaklaşınız. Çünkü ona, hikmetli bilgi ve düşünceler verilmiştir.”[152] “Geveze olmayan az konuşan ve dünya malına karşı zahit fazla düşkün olmayan bir kimseye hikmetlerle dolu bilgi ve düşünceler verilmiştir. Bu yüzden bu gibi kimselerle arkadaşlık kurup sohbet etmek, zarar değil, bilâkis fayda verir.”[153] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Adamın birisi Sevgili peygamberimizin huzuruna gelerek şöyle dedi “Ey Allah'ın resulü! Bana öylesine bir iş göster ki, ben onu yaptığın zaman hem Allah, hem de insanlar beni sevsin. Peygamberimiz buna karşı şöyle cevap verdi “Dünyalığa karşı zahid ol ki, başkalarının elindeki mala karşı zahid ol göz dikip kendilerinden isteme ki, insanlar seni sevsin.”[154] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Sizi ayıp ve haram sayılan mallara, hakir ve tuhaf olan şeylere sürükleyecek cimrilikten Allah'a sığınınız.”[155] Hadisde geçen bazı kelimeler Tama' Cimrilik, Tebâ Ayıp olan şeyler, Metme' Hakir olan şeyler, La metme’; Yenilmeyecek kadar çok hakir olan şeyler,[156] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın yeterli gördüğü zenginlikle kendinizi zengin sayınız. Bu da sabah ile akşam yemeğidir.”[157] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Misvak gidi basit bir şey için dahi, başkasından bir şey isteme.”[158] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Er geç ihtiyarlayacak olan ademoğlunda yalnız iki şey genç kalır”[159] a Hırs Dünya mal, makam ve rütbe gibi şeylere aşırı düşkün olmak, b Uzun emel Dünya mal ve servetine, rütbe ve makamına karşı sonsuz emel beslemek.”[160] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Ey insanoğlu, Allah'dan korkunuz. Dünya malını istemekte yumuşak davranınız. Çünkü ilâhi kalemle kendisine yazılmış olan nasibini gecikse bile almadan hiç kimse ölmez. Öyleyse Allah'dan korkup dünya talebinde aceleci olma. Size helâl olanı alınız, haram olanı ise terk ediniz.”[161] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, dünya malı, yeşil, cazibeli ve tatlıdır. Helâl yoldan kazanılırsa bereketli olunur- Kim nefsinin arzularına uyarak haram yoldan kazanırsa, bereketli olunmaz. Böyle kimseler ise, yiyip doymaz kimselere benzer. Üstteki veren el, alttaki alan elden daha hayırlıdır!”[162] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Gerçekten zenginlik, başkasının elindekine göz dikmeyip ondan umut kesmektir. Cimrilikten kaç. Çünkü cimrilik, hazır bir fakirliktir!”[163] “Başkasının elindekine göz dikmek, onu elde etmek için koşmak, huzursuzluktan başka bir şey değildir. Fakir olan bir insan, fakirliğinden dolayı arzu ettiklerine ulaşamayarak yoksulluk içinde bocalayıp durduğu gibi, zengin olduğu halde cimri olan bir insan da mal ve servetinden faydalanamayacağı için, fakirlik içinde bocalayıp durur.”[164] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Gerçekten zenginlik, başkasının malından umudunu kesmektir. Cimriliğe doğru yürüyen bir kimse, acele değil, yavaş yürüsün. İllâ cimrilik yapmak -istiyorsa, çok değil, hiç olmazsa az yapsın. Çünkü fazla cimrilik kişiyi tehlikelere sürükler.”[165] 23- Rasulullah buyuruyor ki “İslâmiyeti kabul etmiş, malı yeterli ve Allah'ın kendisine verdiği rızka kanaatkar olan bir kimse, saadete kavuşmuştur.”[166] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Ölüm, dünya malına az rağbet ettirmek ve ahiret işlerini teşvik etmek bakımından herkes için yeterlidir.”[167] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Bir ev, ekmek ve erkek ile kadının avret yerlerini örtecek elbiseden fazla olan malda sahibinin hakkı yoktur. Saydıklarımızdan fazla kalan mallar, olmayanların hakkıdır.”[168] “Bir müslümanın oturacağı bir evi, yiyecek, içecek ve giyeceklerinden fazla arta kalan malı, kendisinin değil, fakirlerin hakkıdır. Çünkü zengin olan bir insan her gün bir kaç çeşit yemeği sofrasında bulundururken, fakir olan bir insan sofrasında ancak bir türlü yemek bulundurur ya da bulunduramaz. Onun için yokluk içindeki ızdırabından fakiri kurtarıp refaha kavuşturmak muhakkak ki, zenginin hakkıdır.”[169] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Gerçek zenginlik, malın çokluğu değil, kalbin kanaatidir.”[170] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyada birer misafir gibi olup, camileri kendilerinize mesken edininiz. Az gülüp çok düşününüz ve ağlayınız. Şehevi arzular ve şahsi görüşler aranızda ihtilâf ve tefrikacılık yaratmasın. Çünkü siz, içinde oturulmayacak kadar yüksek binalar yapıyor, yenmeyecek mallar topluyor, kavuşamayacağınız şeyler hakkında uzun emeller besliyorsunuz”[171] “Dünyada konakladığı yerden bir müddet sonra ayrılacak misafirler gibi olunuz” anlamını taşıyan bu hadisi şerif, bizlerin dünyada az bir müddet kalıp ondan sonra ahiret alemine intikal edeceğimize işaret etmektedir. Allah'ın zatı sıfatına delâlet eden dünyadaki dağlar, denizler gibi tarihi eserlerin hakiki mimarı olan canlı ve cansız varlıkların yaratanı hakkında düşünüp O'nun varlığını kabul ediniz. Avrupa gibi küfür diyarlarından gelmekte olan kirli ve zararlı küfür düşüncelerine kapılıp aranızda ihtilâfa düşmeyiniz. Tefrikacılık yaratarak birbirinize düşman olmayınız.” 28- Rasulullah buyuruyor ki “Her biriniz dünya malını, yolcunun yolluğu gibi azaltmaya çalışsın.”[172] “Yolcunun yanında götüreceği azığın az olması gerekir. Çok azık, yolcunun varmak istediği hedefe engel olur. Dünya yolculuğuna çıkmış olan bizler, fani olan dünya malını fazla çoğaltmamız, bizim ahiret aleminde saadete kavuşmamıza engel olur.[173] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Katıkların arasında, yalnız sirkenin bulunduğu ev ne evdir.”[174] “Sevgili peygamberimiz bir gün, Ümmühan adındaki hanımın evine uğradığında şöyle buyurdular “Evinde yiyecek bir şey var mı?” Bunun üzerine Ümmühan “Hayır, efendim, kuru ekmek ve sirkeden başka bir şey yok” deyince peygamberimiz yukarıdaki hadisi şerifi buyurdular.[175] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyayı fazla seven bir kimse, ahiretine zarar verir. Âhiret işlerini dünyasından daha üstün tutan kimse ise, dünyasına zarar verir. Öyleyse sizin için ebedi olarak kalacak ahiret hayatını dünya hayatına tercih ediniz.”[176] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'a yemin ederim ki, dünyanın bakiliği ahirete nazaran, batırdığınız parmağınızı sudan çıkarırken aldığı suyun denize karşı olan azlığı kadardır.”[177] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Her türlü zevke son verdiren ölümden çokça bahsediniz.”[178] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Her çeşit zevk ve eğlencelere nihayet verdiren ölümü anınız. Çünkü zor bir hayat içinde yaşayan fakirin ölümden bahsetmesi hayatını kolaylaştırır. Bolluk içinde bulunan bir kimsenin ölümü anması ise, ona karşı günah yollarını kapatır.”[179] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ım! Gerçek hayat, ancak ahiret hayatıdır.”[180] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ım Muhammed ehlinin dünyadaki rızkını yetecek kadar ver.”[181] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, kulun gaye ve hedefi ahiret olduğu takdirde, Hz. Allah o kişinin işlerini toparlar, zenginliği kalbine koyar. Bu yüzden böyle bir kimse kanaatkar bir zengin olarak sabahlar ve akşamlar. Fakat kulun ana hedefi, sadece dünyalık olursa, Hz. Allah onun işlerini dağıtıp fakirliği iki gözü arasına yerleştirir. Böyle kimseler, kendilerini sabah ve akşam hep fakir olarak görür.”[182] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Ademoğlunun oturacak bir evi, giyecek elbisesi, yiyecek ekmeği, içecek meşrubatından başka arta kalan bir servet, ancak bunlara sahip olmayanların hakkıdır.”[183] “Zenginin malının zekâtını vermesi farz, fazla kalanını vermesi ise sünnettir. Hadisin ifade ettiği manâda budur.”[184] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyası tatlı olan bir kimsenin ahireti acı, dünyası acı olan kimsenin ahireti tatlı olur.”[185] “Dünya için tatlı olan kadınlı içkili hayat ve şehevi arzular ahiret için çok ama pek çok adidir. Ömrünü, hayatını bunlarla geçiren kimselerin ahiret aleminde alacakları karşılık bilinmelidir ki, pek acı olacaktır. Dünyada ibadet ve taatlar her ne kadar yapanlara zor gelirse de, ahiret aleminde o kadar tatlı gelecektir. Çünkü ömrünü ibadetlerle geçiren mümin kimseleri ahiret aleminde tatlı bir hayat ve büyük mükâfatlar bekleyecektir. O halde kendini boş bir hayat uğruna ateşe atmak niye? Akıllı ve şuurlu bir kimsenin kendini ateşe atması delilik değil midir? Bilmezler mi ki, yapılan bütün gayri meşru hareketlerin karşılığı çok acı ve cehennem azabı olacaktır.”[186] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya, tatlı ve bir yeşilliktir. Dünya malını helâl yoldan kazanan bir kimse için, o mal bereketli kılınır. Birçok kimseler vardır ki, ahiret işlerini bırakarak sadece şehevi arzular peşinde koşarlar. Kıyamet günü onların cehennemden başka hiç bir nasibleri olmayacaktır.”[187] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya, bütünüyle bir servettir. Bu servetin en güzeli, dindar bir hanımdır. Dünya, tatlı ve bir yeşilliktir. Helâl yoldan kazandığı malı meşru yerlerde harcayan kimseyi, Hz. Allah mükâfatlandırıp cennetine koyacaktır. Kim, helâl olmayan yollardan mal kazanırsa, Hz. Allah onu rezil edip cehenneme koyar.”[188] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın ve peygamberin malı olan ganimete dalıp ihanet eden kimse için, ancak cehennem ateşi vardır.”[189] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya, içindekileriyle birlikte mel'un Allah'ın nazarında değersiz ve düşük dür. Ancak Allah'ı anmak ilim öğrenmek ve öğretmek Allah'ın anılmasına vesile olan ibadetler ile alim ve öğrenciler bu hükmün dışındadır.”[190] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya, içindekilerle birlikte mel'undur. Ancak Allah'ın rızasının kazanılmasına vesile olan mal, bu hükmün dışındadır.”[191] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya, müminin zindangâhı, kâfirin ise cennetidir.”[192] “Allah'ın emir ve yasaklarına bağlı olan mümin için dünya, bir zindan gibidir. Kâfir, inanmadığından dolayı, helâl ve haramı gözetmeden hiç bir şeye bağlı olmayıp dilediğince tıpkı bir domuz gibi yaşadığından dünya onun için bir cennettir.”[193] 45- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya, mümin için sefa ve eğlence diyarı değildir. Nasıl ola bilir? Çünkü dünya, mümün için bir zindan ve belâ diyarıdır.”[194] 46- Rasulullah buyuruyor ki “Namazın içindeyken evde bulunan bir külçe altını hatırladım. Beni namaz içindeyken tekrar meşgul etmemesi için eve kadar gidip onun fakirlere dağıtılmasını emrettim.”[195] 47- Rasulullah buyuruyor ki “İki dirhem paraya sahip olan kimsenin hesabı, bir dirhem sahip olanın hesabından daha zordur. Yine iki dinarı olan bir kimseni hesabı, bir dinarı olan kimsenin hesabından daha zordur.”[196] 48- Rasulullah buyuruyor ki “Altından daha ziyade seni doğru yoldan saptıracak birçok şey görüyorum. Çünkü dünya serveti, semadan yağmur sularının düşme si gibi üzerinize dökülecektir.” Ümmetim öylesine servete sahip olacak ki, o sırada en büyük arzum, altından yapılacak elbiseleri giymemeleridir.”[197] “İnsanların hak yoldan sapmasına yalnız altın gibi değerli şeyler sebeb değildir. Çoğunlukla insanin doğru yoldan ayrılmasına kadın, çocuk, mal ve şeytanın birer yuvası olan ahlâk bozucu flim gösteren sinemalar, sahneye konulan piyes ve oyunlar, pavyon, bar gibi her türlü fu huş ve kötülüğün işlendiği gece kulübleri ile kumarhaneler İslâm hayatını bozmuş, bir çok müslümanın dinden, imandan çıkmasına, ve nihayet küfür batağına saplanmasına sebeb olmuşlardır.”[198] 49- Rasulullah buyuruyor ki “Malların en hayırlısı, gün be gün yeterli olan rızıkdır.”[199] 50- Rasulullah buyuruyor ki “En hayırlı rızık, bir gün için yeterli rızıkdır.[200]” 51- Rasulullah buyuruyor ki “Zahidlik, helâl olanı haram kılmak ve mal ziyan etmek değildir. Zahittik, elindeki malın, Allah'ın yanında senin için saklı bulunan maldan daha güvenilir olmamasıdır. Zahittik, sana isabet eden bir hastalığın devamının, iyi olup devam etmemesinden daha çok istenmesidir. Devam eden hastalığın sevabı çok olduğundan, kıyamete iman etmiş bir kimse, sevab gerektiren bir hastalığın devamını elbetteki çok ister.”[201] 52- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyada zahitlik, ahiret işlerini dünya işlerinden üstün tutup az mala kanaat etmek kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünyaya fazla rağbet etmek düşünceyi ve üzüntüyü çoğaltır. Tembellik ise kalbi katılaştırır. Dolayısıyla iman nurunu azaltıp sönmeye mahkûm eder.”[202] 53- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyanın servet kapısı size karşı öylesine açılır ki kabe değerli sergilerle döşendiği gibi evlerinizi döşersiniz. Ey ümmetim, bugün siz, o günde yaşayacak olanlardan daha hayırlısınız.”[203] 54- Rasulullah buyuruyor ki “Ölümün, peşinden ardı sıra koştuğu kimselerin dünyayı çok istemelerine şaşarım doğrusu. Allah tarafından unutulmayan bir kimsenin gaflet içinde bulunmasına şaşarım. Ve yüksek sesle gülenlere şaşarım. Böyle kimseler Allah'ın rızasını mı yoksa gazabını mı hak ettiklerini bilmiyorlar ki.”[204] 55- Rasulullah buyuruyor ki “Caminin sergisi Musa peygamberin sergisi gibi olsun.”[205] Caminin donatılması konusunda Sevgili peygamber efendimize teklifler yapıldı. Bunun üzerine peygamberimiz şöyle buyururlar “Hayır. Biz caminin fazla süslenmesini istemiyoruz. Camideki sergilerin Musa peygamberin sergisi gibi olsun isteriz ki, onun sergisi hasırdandı.”[206] 56- Rasulullah buyuruyor ki “Rabbim, Mekke'nin çakıl ve kumlarını altına dönüştürüp bana vereceğini söylediğinde, ben “Ey Rabbim! İsteyemem” dedim. Bir gün tok olup aç kalmak benim için daha faydalıdır. Çünkü aç olduğum zaman yakarıp seni anarım. Tok olduğum zaman ise, daha evvel aç olduğu hatırlayıp sana hamd ve şükür ederim.”[207] 57- Rasulullah buyuruyor ki “Ben muhteşem bir ev değil, ancak Musa peygamberinki gibi ot ve tahtayla örtülü bir ev isterim. Çünkü benim için dünya hayatı, böyle bir evden daha kısadır.”[208] 58- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyasını ahireti için, ahiretini de dünyası için terk eden bir kimse, iyileriniz değildir. Sizin en iyiniz, her ikisinden de nasibini alandır. Çünkü helâl yoldan kazanılan dünya malı, mümini ahirete ulaştırır. Öyle ise başka insanlara yük olmayın.”[209] Konu Kaza Ve Kader 1- Rasulullah buyuruyor ki “Bütün hastalıklar geçici değildir. Kuşu uğurlu veya uğursuz saymak, guguk kuşunun öldürülmüş bir kimsenin ruhunu taşıdığına ve maktulun intikamını alacağına, seefr ayının haram olduğuna, cinlerin geceleri insan şeklinde görünüp başkalarını korkutacağına inanmak dinimizde yoktur.”[210] Hadisde geçen bazı kelimeler Avde Hastalığın geçmesi. Hadisde geçen “La adve” kelimesinden iki manâ kast edilmiştir a Bütün hastalıklar geçici değildir. Yani bazı hastalıklar vardır ki, bir insandan diğerine geçmez. Bu hayvanlar içinde geçerlidir. b Hiç bir hastalık Allah'ın takdiri olmazsa, kendiliğinden geçmez. Tirete Kuşu uğurlu veya uğursuz saymak, Hamete Zulmen öldürülen kişinin ruhunun guguk kuşuna gireceğine ve bu kuşun yüksek yerlere konup maktulün intikamını alıncaya kadar beddua edeceğine inanmak. Sefer Bir ayın ismidir. Bu ayda savaşın yapılmasının haram olduğuna inanılır. Uğule Bazı cinlerin İnsan şekline girip dere kenarlarında ve kayaların arkasında bekleyerek gelip geçenleri korkuttuğuna inanmak. Sevgili peygamberimiz, bu hadisi şerifde tüm saydıklarımızın gerçekle ilgisi olmayıp sadece birer uydurulmuş efsane olduklarını buyurmuşlardır. [211] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah bir hadisi kutside buyuruyorlar ki Kader yazısına ve kaderin meyvesi olan kaza hükümlerime inanmayan bir kimse, benden başka ikinci bir ilâh arasın.”[212] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Bana gelen tüm musibetler, Adem peygamber çamur olup henüz yaratılmamışken hakkımdaki yazılmış kaderimin bir sonucudur.”[213] Sevgili peygamberimizin huzuruna gelen Ümmü Seleme şöyle der “Ya Resûlullah! Her sene zehir konulan yemek yüzünden sana bir hastalık isabet ediyor.” Bunun üzerine peygamberimiz şöyle buyururlar Zehirli yemek yemekten bana hiç bir şey olmaz. Ancak Allah'ın ezeli kalemiyle yazılan olur.” Hadiscilerden birisi şöyle diyor “Peygamberimiz yediği onca zehirli yemeklerden hiç bir zaman zarar görmedi”[214] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Hz, Allah, kimi, doğruluk veya sapıklık içinde yaratıyorsa, onun için muvaffak kılıp, yolunu kolaylaştırır.”[215] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Kim, nazar boncuğuna benzer bir şeyi kendisine veya sahip olduğu şeylere takarsa, Allah'a şerik koşmuş olur.”[216] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Sedef veya nazar boncuğu gibi şeyler takan kimseyi, Hz. Allah korumasın işlerinde de kolaylık göstermesin.”[217] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Fazla önemseyip bir şeyin üzerine düşme. Çünkü senin için, yazılmış olan mutlaka olur. Yine senin için, yazılan rızkında muhakkak ki, seni bulur.”[218] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Siz ikiniz, hayatta bulunduğunuz müddetçe mutlaka rızkınız verilecektir. Öyleyse rızkınız konusunda umutsuzluğa düşmeyin. Çünkü anneler çocuklarını doğururken, elbisesiz ve kırmızı tenli olarak doğururlar. Sonra Hz. Allah çocuğa elbise rızkını verir ve giydirir.”[219] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah bir kulunun aleyhindeki hükmün infazını istediğinde kulunun aklını başından aldıktan sonra o hükmünü infaz ettirir.”[220] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, Hz. Allah bir kulunun aleyhinde vermiş olduğu hükmün infazına hiç bir kuvvet karşı duramaz.”[221] “Muhakkak ki, bütün kâinatı yoktan var eden Hz. Allah'ın, yerine getirmek istediği hükmüne kim karşı çıkabilir. Karşı çıkmak ancak acizliğin bir delilidir. Oysa Hz. Allah aciz değil, her şeye gücü yetendir.”[222] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Her birinizin yaratılış tohumu, anasının rahminde kırk gün bekletilir. Kırk gün sonra meni tohumluğundan bir damla kana dönüştürülmesi için bir kırk gün daha geçer. Bu müddet sonunda o kan bir parça et haline getirtilir. Böylece aradan toplam 120 gün geçer. Bundan sonra Hz. Allah göndereceği meleğe ana rahminde bulunan yavruya şu dört cümlenin yazılmasını emreder a Yapacağı iyi veya kötü işler. b Helâl veya haram yoldan kazanacağı rızıkları c Uzun veya kısa olan ömrü. d Doğru veya sapık bir insan olması. Böylece ana rahminde bulunan çocuğa ruh verilir. Bu yüzden, bazı kimseler vardır ki, cennetliklerin yaptıklarını yapar. Öyle ki, onlarla cennet arasında yarım metrelik bir mesafe kalır. Fakat kalemi ezeli ile sapık bir insan olduğu yazılı ve işlediği iyiliklerinde de samimi olmadığından, hemen dönüş yapıp cehennemliklerin yaptıkları kötülükleri yaparak cehenneme girmeyi hak etmiş olur. Yine, muhakkak ki, bazı insanlar vardır ki, cehennemliklerin yaptıkları kötülükleri işler. Öyle ki, onlarla cehennem arasında yarım metrelik b mesafe kalır. Fakat yaptığı kötülüklerinden içten duyduğu pişmanlığında ve hakkında doğru, imanlı bir insan olacağına dair kader yazısı bulunduğundan hemen dönüş yapıp, cennetliklerin işledikleri iyilikleri yapara cennete girmeyi hak eder.”[223] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Rızık, kulu ecelinden daha çabuk arayıp bulur.”[224] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Cebrail bana gelerek kalbime şöyle seslendi “Muhakkak ki, her insan eceli gelmeden ve rızkını tamamiyle almadan ölmeyecektir. Öyleyse Allah'dan korkunuz ve rızkını aramakta acele etmeyiniz. Rızkınızın geç gelmesi sizi haram olan yollara saptırmasın. Sizin için, saklı bulunan helâl rızka, ancak Allah'ın emirlerine itaat etmekle nail olabilirsiniz.”[225] Yaşama müddeti bitmeden ve yeryüzünden rızkı tükenmeden hiç bir varlık ölmeyecektir. Çünkü bir kimsenin, rızkı tükenmeden ölmesi, geriye kalan rızkının başkasına verilmesi demektir ki, bu da zulümdür. Zulüm ise Allah'ın adaletine1 aykırı düşer. Yine bir kimsenin peşinden koştuğu malın eline geçmemesinin sebebi, Allah'ın kudret kalemiyle yazılarak gösterilen zamanın gelmemesindendir. O halde acele edip helâl olmayan birçok çarelere baş urup onu elde etmeye çalışmak doğru bir hareket değildir. En iyisi acele etmeden çalışıp tayin edilen zamanı beklemektir. Çünkü acele etmek şeytandan, teenni etmek ise, Allah'tandır.[226] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Uğursuzluk kuş gibi herhangi bir şeyin getirdiği değil ancak kader yazısının bir sonucudur.”[227] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Uğursuzluğun kuş, yıldız veya herhangi bir şeyden geldiğine inanmak Allah'a şerik koşmaktır.”[228] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah bir çocuğun dünyaya geleceği konusunda hüküm verirse, mutlaka dünyaya gelir. Meninin dışarıya akıtılması dahi buna mani olamaz.”[229] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Hz. Allah'ın senin için, takdir etmediği bir rızık, seni sevenin dilemesiyle sana verilmez. Yine Hz. Allah'ın sana verilmesini takdir ettiği rızık, seni sevmeyenin istememesi buna engel olamaz.”[230] Konu İyi Kimselerin Az Olması 1- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlar, sayısı 100'ü bulan bir deve topluluğuna benzer ki, uzun yolculuğa dayanan bu yüz deve içinde ancak bir tekine rastlanır.”[231] Konu Afsun-Nazar Boncuğu Takmak- Büyü Yapmak- Nazar Değmek Ve Gaibten Haber Vermek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, afsun yapmak, nazar boncuğu takmak, büyü yapmak Bu saydıklarımızın etkisinin var olduğuna inanmak Allah'a şerik koşmaktır.”[232] 1. Bir sürü deve arasında dayanıklı, yararlı bir deve bulmak ne kadar zorsa, insanlar arasında sıkıntı zamanında sana faydalı olacak halisane ahbablarının bulunması da o denli zordur. 2. Nazar değmesi konusunda birçok görüşler ileriye atılmıştır. Bu görüşlerden bazıları a Göz değmesi, silâh gibi tesirli manevi bir afettir. Gözle görülmeyen kanser, romatizma gibi hastalıklar musallat oldukları yerlerde vücudu nasıl tahrip ediyorsa, nazar değmesi de isabet ettiği canlı ve cansız her varlık üzerinde tesirini göstererek büyük tahrîbler meydana getirir. Bundan ötürü hadisi şerif de “malınızı, çocuklarınızı nazar değmekten koruyunuz” buyrulmuştur. b Nazar değmesi, isabet ettiği yere bir zarar getirmez. Fakat değerli bîr mal gördüğünde ona sahip olamamanın kıskançlığı içinde olan bir kimse, o malın sahibine adeta düşman olur. Dolayısıyla cana ya da mala bir zarar getirir, ortadan kaldırır. c Nazarın sahibi olan kimse gördüğü maddi şeyleri ortadan kaldırmaya çalışırken, maddi olmayan şeylere de engel olur- Bunun içindir ki, peygamberimiz bir hadisi şerifde “Her şeyin bir sırrı vardır. Malınızı, gizli tutulması gereken işlerinizi ivşa etmekten kaçınınız,” buyurmuştur.[233] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, nazar, değdiği kişiyi Allah'ın izniyle yüksek dağlara çıkarıp oradan aşağı atmasına vesile olur.”[234] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Sizden kim, din kardeşine faydalı olmaya gücü yetiyorsa, faydalı olmaya çalışsın.”[235] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Arrafe kaybolmuş maldan haber veren ve kahin gelecekten haber verenlere gidip verdikleri haberleri tasdik eden kimseler, Hz. Muhammed'e indirilen Kur'an-ı Kerimi inkâr etmiş olurlar”[236] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Benim ümmetimin kabrini kazdırıp gömülmesine sebeb olan belâların yarısı nazar değmesidir.”[237] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Nazar değmesi doğrudur. Eğer kader yazısının önüne geçecek bir neden varsa, o da nazar değmesidir. Nazarın değdiği yerdeki zararı kaldırmak için sizden yüzünüzün- su ile yıkanması ve o suyun nazarın değdiği yere serpilmesi istenildiği zaman yıkayınız.”[238] Nazar değmesi bir gerçektir. Açacağı yaralar doğrudur, değmesinden kurtulmak için şu iki ilaçdan yararlanılır a Kişi gördüğü güzel bir mala nazar değdirmemek için şu duayı okur “Maaşallah la kuvvete illa billah” Kuvvet ve kudretin tek sahibi olan ancak Allah'ın dilediği olur. b Bu duayı okumayan kişi nazar değdirdiği bir şeyin zarardan kurtulması için, abdest niyetiyle yüzünü yıkar. Yıkadığı yüzünden akan suları nazar değdirdiği o şeyin üzerine serper. Böylelikle onun zarara uğramasının önüne geçilir.[239] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Nazar değmesi doğrudur. Çünkü şeytan nimetin bulunduğu yere uğrayarak insanoğlunu onu kıskanmaya tahrik eder.”[240] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Cebrail'in bana yaptığı Afsun- duasını sana öğreteyim mi? “Bismillahi ergike mln külli dain ye'tike min şerrin neffasati fil ukedi ve min şerri hasidin iza hased.”[241] Anlamı “Büyü yaparak düğümlediği ipliğe, üfürücülerin ve kıskananların şerrinden sana gelen her türlü hastalık ve belâdan Allah'ın ismiyle seni kurtarmak istiyorum.” Bu duayı üç defa okuyup elini ağrıyan yerine sürersin.”[242] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Sevgili peygamberimiz ayet ve hadislerle gelen duaların dışında başka şeylerle afsun yapmak, nazar boncuğu takmak ve büyücülük yapmayı yasak kılmıştır.”[243] Konu Dava - Karar Ve Şahitlik 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ey davacı! davan için iki şahit göstermediğin takdirde yemin etmek davalıya düşer.”[244] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Yalancı şahit, kıyamet günü Allah'u Taâlâ kendisine azabını kararlaştırmadan tek bir adım dahi atamayacaktır.”[245] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Ümmetimin en kötüsü hakimlerdir. Çünkü bir dava hakkında bilmeden ve de başkasına danışmadan karar verir, verdikleri kararlar doğru çıksa gururlanır, öfkelendikleri zaman ise şiddete başvururlar. Kararı yanlış yazan ehli olmayan kâtipler oranın amiri gibi mesul sayılırlar.”[246] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanların aralarında bir davanın çözümü için anlaşmaları caizdir. Ancak haramı helâl, helali da haram kılan anlaşmalar bu hükmün dışındadır.”[247] Müslümanların aralarında açılan bir davaya çözüm getirmek için başvurulan anlaşma, hakimin vereceği hükümden daha üstündür. Çünkü hakimin verdiği hüküm bazen çözüm getirmez. Ancak bu anlaşmaların dinin gösterdiği şekilde olması gerekir. Allah'ın haram kıldığını helal, helâl kıldığını da haram kılmak hususunda yapılan antlaşmaların dinimizde yeri yoktur. Ve bu da kesinlikle haramdır.[248] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Şahitlerin en iyisinden haber vereyim mi? Kendisinden başka şahidi olmayan bir davaya davet edilmeden gelen şahitlerdir. Şahit olduğu bir davaya gelmemek, haklının aleyhine verilen muhtemel bir karar yüzünden haksızın haklı çıkmasına neden olunur.”[249] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Doğru karar vermeleri için, İslâm hadiminin yanında iki melek bulunur. Bu iki melek, hakim doğruluktan ayrılmak istemediği müddetçe yanından ayrılmazlar. Hakdan ayrılmak isteyen hakim, davacı veya davalıya mahsusen zulüm ederse, yanında bulunan o iki “melek ayrılıp onu kendi nefsinin şehevi arzularına terk ederler.[250]” 7- Rasulullah buyuruyor ki “Ey davacı, iki şahit göstermek sana yemin etmek ise davalıya düşer.”[251] Konu Kıyamet Günü Zararlı Çıkacak Zenginler 1- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, dünya malından sadece ona önem verip çok kazananların kıyamet günü nasibleri çok az olacakdır. Ancak Hz. Allah'ın kendisine verdiği hayırlı bir mal bunun dışındadır ki, onlar da bu malın içinden vacip gibi olan kısmını çıkarıp sağ sol ve arkasında bulunan fakirlere dağıtırlar.”[252] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyada sadece midesine önem verip tok olanlar, yarın kıyamet gününde muhakkak ki, aç olacaklardır.”[253] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Muhacirler Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabiler'in fakirleri zenginlerinden 500 yıl önce cennete gireceklerdir”[254] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Cennet kapısına dikilip cennetin manzarasını seyrederken cennete girecek olan kişilerin çoğunluğunun fakirler olduğunu zenginlerin de orada bekletildiklerini gördüm. Ancak zenginlerden cehennemlik olanlar gelen bir emirle cehennemin içini boyluyorlardı. Bu sefer kapısında bekleyip cehennem manzarasını seyrettim. Oraya girecek olanların çoğunluğunun ise kadınlar olduğunu gördüm.”[255] Bu hadisi şerifde peygamberimiz yaşadığı andan 1400 küsur sene sonra kadınların şeytanlara canbazlık yapıp İslâmiyete büyük bir felâket olacağını haber vererek büyük bir mucize ortaya koymuştur. Bir felâket olacağını haber vererek büyük bir mucize ortaya koymuştur. Bugünkü genellikle kadın milleti, Allah'dan, dinden uzaklaşarak insanlara sırt çevirmiş, maymun misâli maskaralaşmış adeta kendisiyle oynanan bir oyuncak haline gelmiştir. Şeref, haysiyet, iffet ve namusunu kaybederek 'değerini düşürmüştür.[256] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Kıyamet günü en sefil kimseler, sadece dünyaya önem verip malını çoğaltan zenginler olacaktır.”[257] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Yalnız dünya malı için yaşayıp çoğaltan kimselerin vay haline. Ancak kazandığı helâl maldan zekât gibi hakkını çıkarıp muhtaç olanlara veren zenginler müstesnadır.”[258] Helâl haram gözetmeden çok mal kazanan zenginleri muhakklal ki, çok büyük felâketler beklemekte. Çünkü kazandıkları malı helâl yoldan kazanamadıkları için, birçok kimsenin hakkına tecavüz ederek mallarını ellerinden meşru olmayan sebeblerle alır. Allah'ın ve İslâm dininin haram kıldığı kadınlı, içkili bar ve pavyon gibi yerlerde harcarlar. Bunun içindir ki, hadisi şerifdeki Veyl kelimesi, birçok acı, azap dolu felâketler anlamına gelmekte ve böyle zenginlerin başına nasıl felâketlerin geleceğini haber vermekte.[259] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'dan korkan kimseler için zenginliğin zararı olmaz. Fakat vücud sağlığı zenginlikten, içtenlikle yapılan cömertlik ise cennetten çok daha hayırlıdır.”[260] Konu Mirasçılık 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ölünün bıraktığı malından hisse sahiplerine verilen hissedeni arta kalanı ölünün en yakın erkek varislerine verilir.”[261] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok iki, Hz. Allah ölünün ardında bıraktığı malından her hak sahibine hakkının verilmesini farz kılmıştır. Öyleyse varisler için vasiyet etmek hakkı yoktur.”[262] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Anne, baba, oğul gibi yakın akrabalarını öldürenler için miras hakkı yoktur.”[263] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Daha evvel malının bir kısmını kendisine vasiyet edeni öldüren kimsenin vasiyet de hakkı yoktur.”[264] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Ailesiyle yaptığı lânetleşme sonunda erkeğin “benden değildir” dediği çocuk, babasının değil ancak annesinin varisi olur.”[265] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Diğer mirasçılar kabul etmedikleri takdirde, bunlardan birine edilen vasiyet makbul değildir”[266] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Kâfir akrabası olduğu müslümanın mirasçısı olamayacağı gibi, müslüman da o kâfirin mirasçısı olamaz.”[267] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Ölünün borcu malından, yaptığı vasiyetimden önce verilir.” Bırakılan malda hissesi olan varise, ölünün vasiyeti verilmez.”[268] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Ölünün yaptığı vasiyet nedeniyle malının üçte birinden fazlasını herhangi birine veya bir kısmını varislerinin bazılarına vasiyet etmekle mirasçıları zarara sokman en büyük günahtır.”[269] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Hayat belirtisi olmadan ölü olarak düşen çocuğun cenaze namazı kılınmaz, başkasının varisi olmaz, başkası da onun varisi olamaz.”[270] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Dayı, varisi olmayan yeğeninin varisi olur.”[271] Bağırmak, çağırmak gibi herhangi bir hayat belirtisi olmadan ölü olarak doğan çocuğun hadisde belirtildiği gibi cenaze namazı kılınmaz, yıkanmaz ve herhangi bir yere bir çaut içine serili olarak gömülür. Fakat kımıldamak, bağırıp çağırmak gibi hayat belirtileri görülen bir çocuk tıpkı büyük bir insan gibi kabul edilir. Cenaze namazının kılınması, yıkanması ve mezarlığa gömülmesi, kendisinden önce ölen babasının bıraktığı malına varis olması ve anne amca, dayı gibi yakınlarının da kendisine varis olması gibi.[272] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Teyze Şefkat ve merhamet bakımından annenin yerini tutar.”[273] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Babası ve çocukları olmayan bir kimsenin ölümü halinde, varisleri kardeş veya amca gibi yakın akrabaları olur.”[274] Konu İnsanların En Kötüsü 1- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanların en kötüsü, Allah'ı vasıta kıldığı halde istediği şeyi alamayan dilencilerdir.”[275] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Kıyamet günü derece bakımından insanların en kötüsü dilinden ve belâsından korkulan kimselerdir.”[276] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin en kötü tarafları kendisinden istenilen bir malı verirken üzdüren cimrilik ve kalbini titreten korkaklıktır.”[277] 4- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanların en kötüsü, dünya malı ve mülkü için çalışan iki grubun arasında taraf tutması nedeniyle öldürülen kişidir”[278] Dünya malı için karşı karşıya gelip çarpışan iki kabile arasına girerek belli kişilerin menfaati uğruna ölen bir kimse insanların en kötüsü dür. Fakat İslâm uğruna, İslâm dinini müdafaa etmek, yaymak için canını bile vermekten kaçınmayan kimseler bu hükmün dışındadır. Din uğruna çarpışmak, ölmek ancak bir cihaddır.[279] 1- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki resimlerin bulunduğu eve rahmet melekleri girmez.”[280] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, resim ve heykelin bulunduğu eve rahmet melekleri girmez.”[281] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, köpek resimlerinin bulunduğu eve melekler girmez.”[282] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah bir hadisi kutside şöyle buyuruyor “Yarattığım yaratıklara benzeterek resim yapmaya çalışanlardan daha zalim kimse yoktur. Böyle yaratıcılık süsünü vererek yarattıklarımdan herhangi birinin benzerini resimle yapmaya çalışan kimsenin kuvveti varsa bir buğday, bir arpa tanesini veya ufak bir toz zerresini yaratsın öyleyse.”[283] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Dinimizce haram sayılan resim, bütünüyle olan resimdir. Başın koparılıp atılması halinde haram sayılmaktan çıkar.”[284] Resimlerin haram sayılması bir takım şartlar gerektirir a Ev, dükkân veya bir daireye konulan resimlerin canlılara ait olması, b Tapılmak veya lâyık olmadığı halde haddinden fazla sevmek, ta'zim etmek için bulundurması, c Şehveti tahrik niteliğini taşıması, Vesikalık gibi günümüzde gerekli olan fotoğrafların çekilmesi bu hükmün dışında kalır. Vesikalık resimler saydıklarımızdaki hiç bir niteliği taşımadığından çekilmesi de dinimizce yasak değildir. Haram olmasının nedeni Sevgili peygamberimiz 1400 küsur önce günümüzdeki kötü resimlerin İslâm aleminde büyük bir rol oynayacağına rezalet, dinsizlik ve ahlâksızlığın baş müsebbibi olduğunu bunun içinde haram olduğunu kesinlikle söylemişlerdir.[285] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, canlı varlıkların resimlerini yapanlara kıyamet günü “yaptığınız resimleri diriltin” denilecek, fakat bu teklif karşısında aciz kalıp çeşitli cezalara çarptırılacaklar.”[286] Konu Doğru Ve Yalan Söz Söylemek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Doğru söz söylemekten ayrılmayınız. Çünkü doğru konuşmak, kişiyi iyiliğe, iyilik ise sahibini cennete götürür. Yalandan kaçınınız. Çünkü yalan konuşmak kişiyi günahlara kaydırır. Bu ise, sahibini cehenneme götürür. Allah'dan ancak faydalı bilgi ve can sağlığı isteyiniz. Birbirinizi kıskanmayın, öfkelenmeyin, iyilikleri koparıp atmayın, sırt çevirmeyin ve emrettiği şekilde Allah'a kul, müslümanlarla ise kardeş olunuz.”[287] Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, doğruyu söyleyeni iyiliğe çağırır. İyilikle bir bütün meydana getiren doğruluk, kişiyi hiç şüphesiz cennete ulaştırır. Doğruluk muhakkak ki, bütün iyiliklerin anasıdır. Kişi doğruluktan maddi veya manevi olsun ticari alanlarda büyük bir kazanç sağlamanın yanında, Allah'ın nezdinde doğru kimseler arasına girip ismi kayıt defterine geçirilir. Ahiret aleminde ise, peygamberimiz Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir gibi yüksek kişilerle komşuluk şerefine nail olur. Yalancılık ise, insanı ahlâksızlık çamuruna batırıp ortaya bir fasık olarak çıkarır. Allah'ın ve insanların yanında hakir ve kötü sayılır, yalancılarla birlikte kayıt defterine yazılır ve kıyamet günü de onlarla cehenneme götürülmek üzere haşır olunur.[288] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, insanı iyiliğe, iyilik ise sahibini cennete ulaştırır. Doğruyu araştırıp doğru konuşmaya devam eden bir kimse, Allah’ın nezdinde doğru kişi diye yazılır. Yalancılıktan kaçınınız. Çünkü yalancılık, insanı günahlara kaydırır. Bu ise kişiyi cehenneme götürür. Yalancılığı araştırıp yalan söylemeye devam eden bir kimse Allah nezdinde yalancı kişi olarak yazılır.”[289] 3- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanları cennete ulaştıran şey doğruluktur. Çünkü doğruluktan ayrılmayan bir kul, iyiliksever ve Allah'ın emirlerine itaat ederek sağlam bir imana kavuşur. Sağlam bir iman ise, sahibini cennete götürür. İnsanı cehenneme götüren sebeb ise yalancılıktır. Çünkü yalan söyleyen kimse, kötülükten ayrılmaz. Bu ise, insanı küfür, küfürde cehenneme koyar.”[290] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Yalancılık, insanoğlunun aleyhine günah olarak yazılır. Ancak üç çeşit yalancılık vardır ki, bu günah değil bilâkis yapılması sevabdır.” a Savaşta yalan söylemek. Çünkü savaş bir hiledir. Savaşta zafer, ancak hile ile elde edilir. b Kocaların hanımlarına yalan söylemesi. Çünkü koca, hanımını razı etmek, yuvasının bozulmasın engel olmak için, her çareye başvurabilir ki, bunun en kolayı da yalan söylemek c İki kişinin veya iki kavmin arasını bulmak için yalan söylemek.”[291] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Yalan uydurup bana isnad etmek, başkasına isnad etmeye benzemez. Kasten yalan uydurup bana isnad eden bir kimse, cehennemdeki yerine girmek için hazırlansın.”[292] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Yalancılık ve hainlik dışında mümine her şey yakışır. Çünkü hain olan bir kimse, başta Allah'ın emirlerine ihanet eder. Her türlü kötülüklere başvurarak hainliğini ortaya çıkarır. Yalan söyleyen bir kimse ise, yalancılığını hainliği üzerine adeta bir perde gibi geçirip hainliğini örtmeye, gizlemeye çalışır. Böylece sahte doğruluğu ile birçok mümini yoldan çıkarır. Bunun için yalancılık ve hainlik, kişiye, kişinin imanına yakışmaz.”[293] 7- Rasulullah buyuruyor ki “İddia ediyor demek, kişinin üzerine bindiği bineklerin en kötüsü demektir.”[294] Hadisde geçen bazı kelimeler El madiyyetü Binek, Zeamu İddia etmek.[295] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Kul yalan söylemeye başladığı zaman, rahmet melekleri ağzının kokusundan bir mil kadar uzaklaşır.”[296] Konu Hz. Muhammed'in Sünneti İzi Ve İhya Etmesi 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ey Bilâl! Benden sonra terkedilmiş sünetlerimden herhangi birini tekrar işleyip eski hayata kavuşturan bir kimse, ondan sonra onu işleyen kimsenin kazandığı sevap kadar sevap kazanır. O işleyenlerin sevabında hiç bir noksanlık olmayacaktır. Allah'ın, peygamberin razı olmadığı bar, pavyon gibi zarar doğurucu bid'atı icat eden bir kimsenin, icat ettiği bid'at-ı işleyenlerin kazandığı günah kadar günah kazanır ki, onların günahlarında da herhangi bir noksanlık olmayacaktır.”[297] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Sünnetimi değiştirecek ilk kişi, Beni Ümmiye kabilesine mensup bir kimse olacaktır. Ki, bu da Hz. Muaviye'nin oğlu Yezid olsa gerek. Çünkü Hz. Hasan'ı zehirleyerek öldüren ve Hz. Hüseyin'e karşı savaşıp Kerbelâ denilen yerde günlerce aç ve susuz bırakıp öldürmekle peygamberin sünnetini çiğneyen ilk kişi o olmuştur.”[298] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, ben hadisleri sizler için söylüyorum. Sizlerden burada hazır olanlar benden işitip öğrendiklerini burada olmayanlara öğretsinler.”[299] “Sevgili peygamberimiz buyurmuş oldukları hadislerin ışığı altında bilenlerin bilmeyenlere dini bilgi ve meselelerini öğretmelerini teşvik etmekte. Zira günümüze kadar süregelen ve kıyamete dek de yaşayacak olan İslâm dini, onu öğretip yaymaya çalışan kişilerin gayretlerinin bir meyvesidir. Allah bizi, Islama hizmet edip yaymaya çalışan imanlı salih kullardan eylesin. Amin.[300] Konu Kötü Günahların Akibeti 1- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz, Hz. Allah bir millete karşı gazaba geldiğinde, bir deprem veya kötü bir şekle sokmak gibi azablarla cezalandırmadığı takdirde, onları yiyecek maddelerini azaltmak, yağmuru kesmek ve en kötülerini başlarına amir olarak yetinip musallat etmekle cezalandırır.”[301] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah bir millete rahmet etmek istediğinde, o millet ölmeden peygamberinin ruhunu alıp geride kalan milleti için öncü kılar. Ve O peygamber, peşinden gelecek olan milleti için hayırlı dualarda bulunup niyaz eder.” Yine Hz. Allah bir milletin yok olmasını istediğinde o milleti, peygamberleri henüz sağ iken ta'zip edip yok eder. O peygamber de bakıp kendisine yaptıkları tekzip ve isyanlarından dolayı gördüğü kötülüğün intikamı alındığından sevinir.”[302] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Cehennemin yedi kapısı vardır. Bu kapılardan biri, ümmetime hakaret edip kılıç çekenler için olacaktır.”[303] Cehennemin yedi kapısı vardır. Bunların en kötüsü, müslümanlara karşı gelip İslâmiyeti yok etmek, yerine başka bir rejimi getirmek için çalışan zalimler içindir.[304] 4- Rasulullah buyuruyor ki “İncil’de “dünyada iken işlediğin iyilik ve kötülüklerin ne ise onun karşılığını alırsın. İşlediğin iyilik ve kötülükleri hangi ölçekle işlediysen, karşılığını da aynı ölçekle alırsın” cümlesi yazılıdır.”[305] Hz. Allah kıyamet günü, mükâfat veya cezayı kişinin işlediği iyilik ve kötülüğüne göre verir. İyilik işleyenler mükâfat, kötülük işleyenler ise hiç şüphesiz azap göreceklerdir.[306] 5- Rasulullah buyuruyor ki “İlâhi mühür, Arş-ı Âlânın altında asılıdır. Hz. Allah o mührü, İslâmiyete karşı hürmet ve saygısızlıkta bulunup çeşitli günah işleyerek kendisine karşı gelen bir kimsenin kalbi üzerine basar ve o kimse ne yapacağını bilemez hale gelir.”[307] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Ben, evden kadir gecesinin Ramazanın hangi gecesi olduğunu tayin etmek için dışarıya çıktığımda, kavga eden iki kişiyle karşılaşmam ne yazık ki, bana kadir gecesinin hangi güne isabet ettiğini unutturdu. Fakat Kadir gecesini, Ramazanın son on gününde özellikle 27. 29. ve 25. günlerinde arayınız.”[308] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Servet, mal ve rütbe gibi şeylere karşı kıskanmak, kişinin iyiliklerini, ateşin odunu yakıp kül etmesi gibi yok eder.”[309] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Şarkı ve türkü söyleyen kadınlar ve çalgılar ortaya çıktığı, içki açıkça içildiği zaman, azab olarak ümmetimin arasında deprem, şekil değişmeler ve göklerden yağmur misali taşların yağması gibi afetler baş gösterir.”[310] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Kötülükler, yapmayanlar İçin de bir felâkettir. Çünkü onu yok etmeye çalışan belâ ile karşılaşır. İşleyene gıybet ederse günahkâr, rıza gösterdiği takdirde de ortağı olur.”[311] İslâmiyetin haram kıldığı kötülükler geçici bir hastalığa benzer. Bu hastalık, milletin arasına girip yerleşmeden önüne geçmek gerekir. Yayılıp yerleştikten sonra adeta bir alışkanlık haline gelir ki, bu da yapanlar için, büyük bir felâket olduğu gibi, yapmayanlar için de bir felâkettir. Çünkü kötülük işlemeyen bir kimse, kötülük işleyenlerin önüne geçip vazgeçirmeye çalışırsa zarar, vazgeçirmeyip aleyhinde dedikodu ederse gıybet, rıza gösterirse günahına ortaklık etmiş olur. Fakat İslâm dini cihadı geldiği ve gene cihatla geri döneceği için, cihat etmek en iyisidir.[312] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Öylesine beş çeşit kötülük vardır ki, bunların karşılığında beş çeşit azab vardır a Hz. AUalh İslâm devletine yapılan antlaşmayı bozanlara düşmanlarını musallat eder. b Allah'ın indirdiği İslâm nizamını bırakıp başka hukukları hüküm olarak kabul edenlerin arasında fakirlik salgın halini alır. c Fuhuşun yaygınlaştığı bir milletin arasında ölümü gerektiren bil çok sebebler baş gösterir. ç Ölçek ve tartıda noksanlık yapanlar, ekin ve bitkileri azaltılarak kıtlıkla cezalandırılır. d Zekâtını vermeyenler için yağmur kesilir.”[313] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Son zamanlarda çalgı çalındığı, türkü söyleyen kadınlar hayasızca ortaya çıktığı ve içki içilmesi mubah sayıldığı zaman, depremler, yağmur misali taşların yağması ve şekil değiştirmeler baş gösterir.”[314] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Uğursuzluğu kötü ahlâk doğurur.”[315] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Ümmetimin- arasında deprem ve şekil değiştirmeler, kader yazısına inanmayanlar yüzünden olacaktır.”[316] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Davut peygamber şöyle buyurur “Ey kötülük tohumu saçanlar! Bu dikenli ekinin hasadını sizler çekeceksiniz.”[317] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Bir malın karada veya denizde telef olmasının nedeni, zekâtın verilmemesindendir.” Bu hadisin diğer bir rivayetinde şu fazlalık vardır “Malınızı zekâtla koruyunuz. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz. Belâ yollarını ise dua ile kapatınız.”[318] Zenginlerin mallarını muhafaza eden en sağlam kale ve koruyucu en büyük neden, zekâtın verilmesidir. Zekâtı verilmeyen bir mal, çalınmak, yanmak gibi tehlikelere daima maruzdur. Belâ ve musibet kapılarının en muhkem kilidi, verilen zekâttır. Gelmekte olan felâketlerin yolunu kapatan en dayanıklı kapı muhakkak ki zekâttır.[319] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Allah için birbirini seven bir kişi, birbirlerinden ancak ikisinden birinin işlediği günahdan ötürü ayrılabilir.”[320] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Neyseniz, başınızdaki amirleriniz de öyle olacaktır.”[321] Şüphe yok ki, Hz. Allah insanların başına hak ettiği şekilde amirler seçip getirecektir. Bunların idaresi altına girecek olanlar, eğer iyi kimseler ise, başlarındaki amirler iyi, kötü kimselerse başlarındaki amirler de kötü olacaktır.[322] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Zekâtını vermeyen bir millete karşı yağmur kesilir. Eğer hayvanlar olmasaydı, zekât vermeyenler için tek bir yağmur damlası dahi yağdırılmazdı.”[323] 19- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlar, işlediği günahları hak etmedikçe helâk olmazlar.”[324] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Eğer İsrailoğulları olmasaydı yemekler ekişimez, etler kokmazdı. Hz. Havva olmasaydı, onun kızları kocalarına ihânet etmezlerdi.”[325] Yahudiler kestikleri hayvanların etlerini nehy olunmalarına rağmen ihanet ederek saklayıp karaborsacılığı icat ettiler. Bunun için Yahudilere Hz. Allah, kesilen etlerine bir müddet sonra kokmalarını ceza olarak verdi. Hz. Havva, Adem peygamber ile birlikte kendilerine cennette yaşama yetkisi verilmiş iken, o bu yetkiyi yasak olunan meyveyi yemekle kötüye kullandı. Bu yüzden Hz. Havva’nın kızları kocalarına ihanet ederler.[326] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Eğer, Allah'ın kullarından belleri kamburlaşmış olan ihtiyarlar, süt emen çocuklar ve otlayan hayvanlar olmasaydı, Ey insanoğlu işlediğiniz kötülüklerden ötürü mutlaka azablar üzerinize dökülür ve kalırdı.”[327] 22- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanın başına gelen damarları titreten sıtma ve göz ağrılarının sebebi, kişinin işlediği günahlar yüzündendir- Hz. Allah'ın insanoğlunun işlediği günahlarından affettikleri, affetmediklerinden daha fazla olduğundan, verdiği cezalar da vermediği cezalardan daha azdır.”[328] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Faizin baş gösterdiği bir millet kıtlıkla, rüşvetin baş gösterdiği bir millet ise korkuyla cezalandırılır.”[329] Faiz büyük günahlardan biridir. Çünkü faiz, zenginlerin boynuna azgınlık halkasını geçiren ve fakirleri de fakirlik uçurumuna iten en büyük felâketlerden biridir. Rüşvet de büyük günahlardan biridir. Hatta felâket bakımından faizden daha da kötüdür. Çünkü rüşvet, hakimi adaletsizlik çamuruna kaydıran, haklıyı ve onun sulbünden olan herkesi hakkından mahrum ettirerek haksızlık kürsüsüne oturtup haksızı ve haksız olan herkesi de haklının malına oturtup haram yemelerini sağlayan en büyük günahlardandır.[330] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Kıyamet günü sahabiyelerimden birçoğunun havuza inip su içmek istediklerinde melekler tarafından yakalanıp uzaklaştırıldıklarını görünce hemen “Ya Rab! Bunlar benim sahabiyelerimdir. Onları affeyle” diye yalvarıp yakardım. Bunun üzerine bana bunların 'kurtulması İçin yalvarıp yakarma. Çünkü senden sonra İslâm dinine karşı neler yaptıklarını bilmezsin.” denilince bende öyleyse kahrolsunlar” derim.”[331] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Öylesine beş büyük günah vardır ki, o günahları af ettirecek tek bir kefaret sebebi olamayacaktır.” a Kâinatı yaratmakla veya 'kendine ibadet edilmekte Allah'a ortak yapmak, b Hak etmediği halde insan öldürmek, c Temiz ve masum bir mümine iftira etmek, d Düşman cephesinde İslâm ordusunu bırakıp kaçmak, e Hakimin- huzurunda hakkı olmayan bir malı yeminle kendisine mal etmek.”[332] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Hz, Allah'ın işleyenin cezasını ahirete bırakmayıp dünyada iken acele olarak verdiği beş türlü günah vardır a Bir kimsenin malına gasp etmek, canına kıymak, dinine hakarette bulunmak gibi zulüm etmek, b Aldatmak, c Müslüman ana-babaya hakarette bulunmak, d Akrabalarından akrabalık bağlarını koparmak, e Yapılan iyiliklerin boşa gitmesi iyilik yaptığı kişiden şükür gibi herhangi bir karşılık görmemek.”[333] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Fûzai kabilesinden Amr Bini Amir'in barsaklarını cehennem içinde sürüklediğini gördüm. Çünkü develeri putlara adayan ve gene develeri kulaklarına damga vurarak puthanelere adayan ilk kişi o olmuştur.”[334] Hadisde geçen bazı kelimeler Kusbe Bağırsak, Seyebe Adamak, Essevaibe Erkek develer ki, bunlar putlara adanan, sütünden yararlanılmayan ve üzerine yük vurulmayan develerdir. Behere Adamak. Elbehire Kulakları damgalı develerdir, Bunların sütleri ancak puthaneye hizmet gören kimseler verilir. Hayvanları bu şekilde adamak veya başkalarına tazimen kesmek haramdır. Hayvan, kurbanlık olanları ancak tazimen Allah'a kesilir. Ondan başkasına adamak, Allah'ın emrine karşı gelmektir.[335] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Altı şey haramdır a Devlet adamlarına rüşvet vermek, b Satılan köpekten alman para, c Erkek hayvanın tohumunun- satılması, ç Zina karşılığında kadına verilen para, d Kan aldırmayı meslek edinmek, e Kahinlere para vermek,”[336] Hadisde geçen kelimeler Essubtu Haram Olan Şeyler. Asbu Tohum. Fahil Erkek Hayvan. Elhaccum Kan Aldırmak, Elkahin Gaibten Haber Veren, Mehiri Ücret, Beği Zina Eden, Kesb Meslek Edinmek”[337] Konu Her Zorluktan Sonra Kolaylığın Olması 1- Rasulullah buyuruyor ki “Mümin bir kimsenin içinde bulunduğu zorluğu, kertenkele yuvasından dahi çıkaracak bir kolaylık vardır.”[338] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Çok istiğfar eden bir kimse için, Hz. Allah her düşünce ve üzüntüsüne karşılık huzur ve rahatlık, her sıkıntısına karşılık da bir kurtuluş yolu, zannetmediği yoldan ise rızkını verir.”[339] Konu İçki İçmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “İçki içip de tövbe etmeyen kimseler, ahiretde cennetin meşrubatından mahrum kalacaklardır.”[340] 2- Rasulullah buyuruyor ki “İçki içen kimsenin kalbinden iman nuru çıkar.”[341] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Sarhoşluk yapan bir maddeyi içen kimsenin Hz. Allah kırk günlük namazını kabul etmez.”[342] İçki içen bir kimsenin kırk günlük namazının kabul olunmamasının hikmeti, her şey gibi içkinin de kana karışmasındandır. Kırk gün orda kaldığından vücud pis sayılır. Pis bir vücutla Allah'ın huzurunda durmak, doğru olmadığından kırk günlük kıldığı namaz kabul edilmez.[343] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Ağız dolusu kadar içki içen bir kimseyi seksen sopa vurarak cezalandırınız.”[344] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Beyaz, kırmızı, siyah ve yeşil olan sarhoşluk yapan her madde içkidir.”[345] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Sevgili peygamberimiz içki gibi şeylerle tedavi olunmayı yasak kılmıştır.”[346] Necis olan her maddeyle tedavi olunmak haramdır. Fakat bu pis maddenin yerine geçecek helâl bir madde olmazsa, ancak o zaman hastayı kurtarmak amacıyla tedavi olunabilir.[347] 7- Rasulullah buyuruyor ki “İçmek için içki kadehini eline alan kimsenin kırk gürdük duası kabul olunmaz. Dünyada iken içki içmeye devam eden bir kimseye kıyamet günü cehennemliklerin vücudundan akan ceraatla karışık bir su içirilecektir.”[348] Konu Allah'ın Haram Kıldıklarından Bazıları 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ben, bir musibetten ötürü bir kimsenin bağırıp çağırdığı veya siyah bir köpeğin bulunduğu eve girmem. Musibetten dolayı ağlayan bir kadın Allah'ın emrine karşı gelmiş olur. Cinler de siyah köpek şekillerine girdiğinden siyah bir köpeğin eve sokulması tehlikelidir.”[349] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Benim çalgı ile ilgim olmadığı gibi, çalgının da benimle ilgisi yoktur. Gerçek dışa olan batıl şeylerle ilgim olmadığı gibi, batıl olan şeylerin de benimle ilgisi yoktur.”[350] Hadislerde geçen bazı kelimeler Ded Çalgılar, Batıl Gerçekle ilgisi olmayan şeyler,[351] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah başına gelen herhangi bir belâdan ötürü sabretmeyip tırnaklarıyla yüzünü yaralayan, ceplerini yırtan ve “vay benim halime” deyip üzüntülerini belirten kimselere lanet etsin.”[352] Hamişe Yüzlerini tırnaklarıyla yaralamak, Veşşakke Cep gibi, elbisenin herhangi bİr yerini yırtan kimse, Veyl Üzüntü, Vessubur Helâl olmak. Bu saydıklarımızın tümü haramdır. Çünkü bunu yapan bir kimse sabırsızlık yapmış olur. Sabırsız olmak, Allah'ın verdiklerine rıza göstermemek olur ki, bu da büyük tehlikeler doğurur.[353] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, içkinin kendisine, içene, içki kadehlerini orada dolaştırana, satana, sattırana, üzüm gibi meyvelerin suyunu sıkana, sıktırana, hamallığını yapana, yaptırana ve içkiden elde edilen paradan yiyenlere lanet etsin.”[354] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, rüşvet verene, alana ve bu arada aracılık yapanlara lanet etsin.”[355] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah şu kimselere lanet etmiştir a Faiz yiyen ve yedirene, b Yazıcılığını yapanlara, c Şahitliğini yapanlara, Bunlar bildikleri halde yaparlarsa, Allah'ın lanetini hak etmiş olurlar. d Peruk takan ve taktırana, e Vücudun herhangi bir yerine dövme yapan ve yaptırana, h Saçların arasından beyaz kıl koparan ve kopartanlara.”[356] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah hırsızlık yapana lanet etmiştir. Çünkü öylesine kötü bir şeydir ki yumurta veya bir ip çalsa bile eli kesilir.”[357] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, estetik ameliyat yapan veya yaptırana lanet etsin. Bu hadislerde geçen lanet kelimesi, Allah'ın rahmetinden mahrum etmek anlamındadır. Fakat yerine göre ağır, yerine göre de hafiftir.[358] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, şair gibi uydurduğu kötü şeyleri millete en güzel bir sesle söyleyen hatiplere lanet etsin.”[359] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, kabirleri ziyaret ederek sesli ağlayan kadınlara, sevdiği tor kabrin üzerine cami inşa eden ve mum yakanlara lanet etsin.”[360] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah kendini erkeklere benzeten kadınlara ve kadınlara benzeten erkeklere lanet etsin.”[361] Kadınların kendilerini erkeklere benzetmeleri, ancak erkeklerin giydiklerini giymekle olur. Erkeklerin kendilerini kadınlara benzetmeleri ise, konuşma, hareket ve gülüşlerini taklid etmekle olur. Bunların her ikisi de haramdır. Çünkü kadınlar, erkeklere mahsus olan elbiseleri giymekle erkekleri aldatabilir. Aynı zamanda da kalça hareketleri ve vücud şekli, meşru olmayan bir surette olduğundan birçok erkekleri fuhuşa tahrik edebilir. Erkekler de kadınların konuştukları gibi konuşur ve hareketlerini taklid ederse, kadınların arasına girip birçok kadını yoldan çıkarabilir. Bunun içindir ki, Hz. Allah bunu kesinlikle haram kılmış, yapanlara ise lanet etmiştir.[362] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah başına gelen semavi bir musibetten dolayı rıza göstermeyip bağırıp çağıranlara ve onları dinleyenlere lanet etsin.”[363] Bu hadisde kastedilen manâ; eskiden olduğu gibi şimdi de orta ve Doğu Anadolu gibi bir çok yerlerde anne, baba, yada evlâdını kaybeden bir kadın yanında bulunan kadınların arasında ölenin iyiliklerini bir yandan sayar, bir yandan yırtınırcasına ağlar, diğer bir yandan ise de ağıtlar söylediği görülür. Yanında bulunan kimseler ise, onu dinlemenin yanında onunla birlikte ağlayıp söyleşirler. Allah'ın emrine karşı gelmek olduğundan bu gibi hareketlerin yapılması kesinlikle haramdır.[364] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah vücudunun herhangi bir yerine dövme yapan, yaptıran, beyaz kıllarını yolan, “güzel görünmesi için ön dişlerini açan ve Allah'ın yarattıklarını ameliyatla değiştiren kimselere lanet etsin.”[365] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah safların arasında yer varken oturmayıp ortasında oturan kimselere lânet etsin.”[366] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, kızgın demirle yüzünü damgalayan kimselere lanet etsin.”[367] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Anne ve babasına lanet edenlere, Allah'dan başka büyük şahıslara tazimen kurban kesenlere, büyük günah işledikten sonra yatmaya gelenlere ve tarla, arsa gibi yerlerin sınırını değiştirenlere Hz. Allah lanet etsin.”[368] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Gaipten haber veren, ok çeken ve kuş bırakanlara lanet olsun.”[369] Hadisde geçen kelimeler Tekehhene Kahinlik yapan. Şahidi olmayan bir malı görmediği hal de kimin tarafından çalındığını iddia etmek. İstâkseme Bir torba içindeki “gidebilirsin” ve “gidemezsin” yazıl iki oktan birini kura ile çekmek. “Gidebilirsin” yazılı okun çıkmasıyla yolcunun sefere çıkması, “gidemezsin” okunun çıkmasıyla ise1 sefere çıkmasının uğursuzluk doğuracağına inanıp evinde oturması. Neceâ Min Seferi Tedeyyüren Yolculuğa hazırlanmış bir kimse kafes içindeki kuşunu bırakır. Kuş sağ istikamete doğru uçarsa, yapma istediği yolculuğu uğurlu sayıp yola çıkar. Fakat kuşun sol istikamete doğru uçması uğursuzluk sayılacağından yolculuktan vazgeçer. Bu saydıklarımız kesinlikle haram, yapanlara ise Hz. Allah lanet etmiştir.[370] 18- Rasulullah buyuruyor ki “İçki ticareti yapmak haramdır.”[371] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Allah korkusundan gözyaşı döken, Allah rızası için düşman cephesinde nöbet bekleyip uyumayan, Allah'ın bakılmasını haram kıldığı kadınlara gözlerini kapatan ve Allah için katıldığı savaşta gözlerini kaybeden kimselere cehennem ateşi haram kılınmıştır”[372] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Savaşa katılan erkeklerin hanımları, katılmayıp da evinde oturanlara anneleri gibi haram kılınmıştır. Öyleyse evinde oturanlardan biri, savaşa 'katılanlardan birisinin hanımı kendisine emanet edildiğinde ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiği 'kimsenin karşısında dikiltilir. Ona “işte emanet ettiğin hanımına ihanet eden kimse. Dilediğin kadar sevabından al” denilince o da dilediği 'kadar onun sevabını alır. Bundan sonra hainlik yapana kimsenin sevabının “kaldığını mı zannedersin.”[373] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Yağmur gibi şeyler konusunda yıldızın etkili olduğuna inanarak bilgi edinen bir kimse, sihirbazlıktan bir parça almış olur ki, bunların ikisi de haramdır.”[374] Yıldızlardan bilgi almak demek, büyük tesirleri olduğunu düşünerek çalışmak veya gaibten haber vermek demektir. Her ikisinin de İslâmiyette yeri yoktur. Çünkü gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur.[375] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Vücudun herhangi bir yerini kızgın bir demirle dağlayan veya tılsım gibi şeylerle büyücülük yapan bir kimse, Allah'a tevekkül etmekten ayrılır ve doğru olmayan bir iş yapmış olur.”[376] 23- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanların dinine, mukaddesatına, ancak zirta mahsulü olan ya da ırkında zina mayası olan bir kimse hakaret edebilir.”[377] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Mal makam ve rütbesinden ötürü kıskanmak, müminlerin ahlâkı değildir. Fakat mümin olan bir kimse, kendisinden ilim bakımından üstün olan kimseleri kıskanabilir.”[378] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Bu hadis numara halinde izah edilmiştir” I. Babasını tanıdığı halde inkâr edip başkasının çocuğu olduğunu iddia eden bir kimse, küfür derecesinde günah işlemiş olur. II. Hakkı olmayan bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden bir kimse, bizden değildir ve cehennemdeki yerine hazırlansın. III. Yahudi ve Hıristiyan gibi kelimelerle müslüman bir kimseyi çağıran bir kimse, çağırdığı gibi değilse, işlediği günah kendisine dönecektir. IV. Ahlâksızlığı kendisine isnâd ettiği kimse iddia ettiği gibi değilse, isnad ettiği ahlâksızlıktan doğan günah kendisine dönecektir.”[379] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Alacaklının hoşnut olarak yanından döndüğü borçluya, denizdeki balıklara varıncaya kadar her varlık dua eder. Hz. Allah, gücü yettiği halde, vadesinde borcunu vermeyip erteleyen borçluya, o arada geçen gece ve gündüz süresince günah yazdırır.”[380] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Başkasının malını zorla -gaspeden veya soyana işaretlerle yardım eden kimseler bizden değildir.”[381] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Bizden olmayan kâfirlere kendisini benzetenler de bizden değildir- O halde ey müminler! Kendinizi Yahudiye hıristiyanlara benzetmeyiniz. Onların tüm adetleri bizim adetlerden tamamiyle farklıdır. Öyle ki, Yahudilerin selamlaşması parmakla, hiristiyanların selamlaşması ise el işaretiyle olur. Oysa müslümanların selamlaşması “Esselamu aleyküm”[382] Anlamı “Selâmet, huzur ve saadet senin olsun” cümlesiyle olur.[383] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Hanımını boşatmak veya zina yapmak için kocasını aldatan kimse bizden değildir.”[384] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Taşşaklarını bükmek gibi şeylerle erkekliğine son verdiren kimseler bizden değildir. Şehevi arzularına hakim olamıyorsan oruç tut ve eteklerini tıraş etme.”[385] Hadisin sebebi Mez'un oğlu Osman, peygamber efendimiz huzuruna gelerek “Şehevi arzulanma mağlûp olan bir kimseyim. Bana izin verin de erkekliğime son vereyim” der. Bunun üzerine peygamberimiz şöyle cevap verirler “Hiç bir şekilde erkekliğine son verme. Eğer şehevi arzularını mağlûp etmek istiyorsan oruç tut ve eteklerini tıraş etme.”[386] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Haksız yere kavmine yardım etmeye çalışan veya zulüm eden kabilesine yardım eden- kabilesine yardım edip insan öldüren kimseler bizden değildir. Bu zihniyetten ayrılmadan ölen kimseler de bizden değildir.”[387] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Semavî musibetlere rıza göstermeden bağırıp çağıran, başını yas gereğince tıraş eden veya elbisesini parçalayan kimseler bizden değildir.”[388] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Başına gelen musibetten dolayı yüzüne vuran elbiselerini yırtan, ölünün iyiliklerini sayarak ağlayanlar bizden değildir.”[389] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Küçüklere merhamet etmeyen büyükler ve büyüklere de saygı göstermeyen gençler bizden değildir. Bizi aldatanlar da bizden değildir.” Mümin kendisi için dilediğini başkası için de dilemedikçe gerçek mümin olamaz.”[390] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Başkasının servet, mal ve makamına göz dikip kıskanan, iki kişinin arasında söz taşıyıcılığı yapan ve kahinlik edenler bizden değildir. Biz de onlardan değiliz.”[391] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Ümmetimden birçok Kimseler, içki içecek ve içtiklerine de çeşitli isimler takacak, çalgı çaldırıp kadınlara türkü söylettirecekler. Bu kötülüklere karşı Hz. Allah deprem yaratarak onları yerle bir edecek ve maymun, domuz gibi şekillere sokacaktır.”[392] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Üç kimse vardır ki, bunların acı akıbetlerini sorma” a İslâm topluluğundan ayrılan, müslüman devlet adamına karşı gelen ve asi olduğu halde ölenler. b Efendisinden kaçıp, döndüğü halde itaat etmeden ölen köle ve cariyeler. c Kocasının bulunmadığı bir zamanda süslenerek zina edip ahlâksızlık tohumunu saçan kadınlar. Bunların acı akıbetlerini sormayın. Çünkü er geç cezalarını bulacaklardır.”[393] İslâm topluluğundan dolayısıyla İslâm dininden ayrılarak müslümanların arasında dinsizlik tohumu saçan kimseleri gerek dünyada gerekse ahirette birçok azap ve cezalar beklemektedir. Yine efendisinde kaçarak itaatsizlik yapan, zararlı yollara başvuranların da akıbetleri acıdır. Kocası askerde veya gurbette olduğu halde fuhuş batağına düşmüş zina tohumunu bulunduğu muhitin arasına sokarak birçok kadın ve erkeği yoldan çıkaran ahlâksız kadınları ne büyük acı akibetler beklemekte.[394] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Üç kimse vardır ki, bunların acı akıbetlerini sorma” a Büyüklük konusunda Allah ile mücadele edip herkesi kir gören ve yalnız kendisini büyük gören kimseler, b Kibirlik konusunda Allah ile mücadele eden ve Allah'ın büyüklük sıfatına sahip çıkıp mal, makam ve rütbesiyle herkesi küçük görerek büyüklük taslayan kimseler, c Hz. Allah'ın vereceği azap konusunda şüphe ederek rahmetinden umut kesip tövbe etmeyen kimseler,”[395] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Meleklerin bile kendilerine yaklaşmak istemediği üç kimse vardır” a Kâfirlerin ölüsü. Allah'a inanmayan ve bütün nimetlerini hiçe sayan bir kâfirin ölüsünün bir domuz leşinden ne farkı olabilir. b Yüz ve ellerini çeşitli boyalarla boyayan kimseler. Çünkü bunla çirkinliğini örtmekle başkalarını aldatan kimselerdir. c Gusül oluncaya kadar cünup olan kimseler. Çünkü cünup halinde olan kimseler manen pis sayılırlar.”[396] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Cehennem azabından kurtulamayacak üç ikimse vardır” a Mennan İyilik yaptığı kimselerin başına kakanlar, b Akkun Anne ve babasına haksız yere hakaret edenler, c Ve Müdminun Devamlı olarak içki içenler.”[397] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah'ın dualarını kabul etmediği üç kimse vardır a Hırsızlık yapmak veya yol kesmek için, harabe gibi ıssız yerlerde pusu kuran kimseler, b Efelik taslayıp yol ortasına oturup gelip geçenlere eziyet veren kimseler, c Hayvanını kazığa bağlamayıp başıboş bırakıp sonra da kaybolan hayvanının geri dönmesi için Allah'a dua eden kimseler.”[398] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, altın ve gümüşten yapılmış kaplardan yemek yiyip su içenler cehennem içinde bağırsaklarını sürükleyecekler.İslâmiyete göre kadınların dışında altının tamamı, gümüşün de yüzük dışında erkeklerce kullanılması haramdır. Çünkü bunları kullanmak dövizi tehlikeye sokar.[399] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Benim ümmetim, nankörlük, servet ve bol mal yüzünden azgınlık, zulüm etmek, birbirlerine öfkelenmek ve kıskanmak gibi geçmiş milletlerin hastalıklarıyla hasta olunacaklardır.”[400] Konu Dilenciliğin Kötü Olması 1- Rasulullah buyuruyor ki “Fakir, elini açarak halk arasında dolaşıp dilencilik yapan değildir. Çünkü dilencilik sayesinde kısa bir zamanda zengin olabilir. gerçek fakir, malı olmayan, milletin de farkına varmadığından sadaka ile yardım etmediği ve evinden çıkıp da halk arasında dolaşıp dilencilik yapmayan kimselerdir ancak.”[401] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Dilencilik ancak üç sebebden biri için caizdir a Ağır kan bedelini ödemek için, b Ağır bir borç için, c Şiddetli fakirlik için,”[402] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Davut peygamber diyor ki “Elini dirseklerine kadar ağzına soktuğun büyük bir yılanın seni ısırması, senin için, sonradan görmüş zengin bir kimseden bir şey dilemenden çok daha hayırlıdır.”[403] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin, ipini alıp da dağa çıkarak bir yük odunu sırtına yüklemesi sonra da şehre inip onu sattıktan sonra kazandığı paranın bir kısmını yemesi, bir kısmını da sadaka olarak vermesi, hiç şüphesiz başkalarından dilenmesinden çok daha hayırlıdır.”[404] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Çalışmaktan aciz olan fakir bir kimse atın sırtında bile gelse dilenmekte hakkı vardır. Çünkü altındaki at, onun zengin olması demek değildir.”[405] Geçen hadislerde dilenciliğin çok kötü olduğunu belirtmiştik. Çünkü dilenciliği kendisine meslek edinen bir kimse, memleketin yararına değil, ancak zararı nadir. Üstelik çalışacak güçte olduğu halde oturup çalışan kimselerin sırtından geçinirler. Bunun için sevgili peygamberimiz, dilenciliğin haram olduğu kesinlikle bildirmiştir. “Dilencilerin dilenmekte hakkı vardır.” hadisi şerifinde ismi geçen dilenci, yoksul, çalışmaktan aciz, bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi olan kimseler için söylenmiştir.[406] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Muhtaç olmadığı halde, sırf servetini çoğaltmak için, dilencilik yapan bir kimse, dilediği şey ister az, ister çok olsun, sanki cehennem ateşini dilemiş olur.”[407] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın vasıta edilerek kendisinden istenilen bir şeyi veren kimse için 70 sevap yazılır.”[408] Allah'ı vasıta ederek dilenmek haramdır. Çünkü bu şekilde dilenen bir kimsenin dilediğini vermemek, Allah'ı hiçe saymaktır ki, bu da büyük bir günahdır. Fakat bir dilencinin dilediği şeyi veren kimse için, verdiği şey ister az, ister çok olsun, hem dileneni memnun ettiği hem de Allah'a olan sevgisini, saygısını gösterdiğinden tam yetmiş sevap yazılır.[409] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Atın üzerinde iken elinden düşen kamçıyı almak için bile olsa başkasından bir şey isteme. Senin attan inip kamçıyı alman daha iyi, Fakat mecbur kaldığın zaman ihtiyacın olan bir şeyi başkasından isteyebilirsin.”[410] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Üç çeşit el vardır. Sırasıyla” a Allah'ın eli. Kuvvet ve kudreti her yerde ve her zaman her elden üstündür. b Başkasının yardımına uzanan el, c Aşağıda kalan el. Başkasından dileyen el Fakat fakır olan muhtaç kimselere ancak gücünün yettiği kadar yardım elini uzat. Yoksa kendi nefsinin nafakasını dahi temin etmekten aciz kalırsın. Nitekim peygamberimiz şöyle buyurmuştur “Kendi nafakanızı temin etmekten aciz bir duruma düşmeyin.”[411] Konu Ahirette Allah'ı Görmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlılar! Gerçekten siz Allah'ınızı berrak bir havada ayı gördüğünüz gibi göreceksiniz. Ve Allah'ı görmek konusunda birbirinize zulüm etmeyeceksiniz. Çünkü Allah'ı görmekte hepiniz eşit olacaksınız Eğer sizin sabah ve ikindi namazını kılmaya gücünüz yetiyorsa muhakkak kılınız. Çünkü bu İki namaz diğer tüm namazlardan daha üstün ve Allah'ı gösterecek en kuvvetli sebeplerden biridir.”[412] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlılar! Siz ölmeyinceye kadar Allah'ın cemalini elbette göremezsiniz. Çünkü dünyada iken işlediğiniz kötülükler buna engel olur.[413] Konu Rüyalar 1- Rasulullah buyuruyor ki “Biriniz sevdiği bir şeyi rüyasında görürse, o rüya Allah'dan geldiğinden hemen Allah'a hamd ve şükür etsin. Rüyasını da başkalarına da anlatsın. Sevmediği bir şeyi rüyasında görürse, o şeytandan geldiğinden uyandığı anda euzu besmele çekip Allah'a sığınsın ve bu rüyayı da başkalarına anlatmasın.”[414] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz rüya tabir edildiği gibi olur. Bu, kişinin kaldırdığı bir ayağını beklettiği -müddetçe öylece kalması indirdiği zaman ise yere düşmesi gibidir ki, görülen rüyada havada kalır, tabir edildiği anda ise düşüp vuku bulur. Öyleyse biriniz gördüğü rüyasını ancak rüya tabir eden ve nasihat eden bir kimseye anlatsın.”[415] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Peygamberliğini bildirecek sebeblerden, ancak doğru rüyalar kalmıştır.”[416] Sevgili peygamberimiz diğer bir hadisde ise “bana verilen peygamberlik süresi 23 sene olmuştur. Bu müddetin 6 ayı doğru rüyalarla geçmiştir. Demek ki, 23 senenin altı ayı rüyalarla, geriye kalan yıllar ise vahiylerle geçmiştir.”[417] Konu Çocukları Terbiye Etmek Ve Siyaseti İyi Bilmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Gerçekten yazıyı öğretmek, güzel isim takmak ve bulûğa erdiği zaman ise evlendirmek çocuğun babası üzerindeki haklarıdır.”[418] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Her çocuk, İslâmiyeti kabul edecek yetki ve karakterde doğar. Tam konuşacak ve iyi ile kötüyü ayırd edebilecek bir yaşa geldiği zaman, anne babası onu kendi inançlarına göre ya hıristiyanlaştırır ya da putperestleştirir.”[419] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, bir babanın çocuğunu bir defa terbiye etmesi, onun için, sadaka vermesinden daha hayırlıdır.”[420] Terbiye görmeyen bir çocuk, yaban otlan bitiren elverişsiz bir toprağa benzer. Tarlayı verimli bir hale getirmek büyük bir hizmet olduğu gibi, çocukları verimli bir hale getirmek de büyük bir hizmettir.[421] 4- Rasulullah buyuruyor ki “İmtihan için Allah tarafından kendisine kız evlât verilen bir baba, onları İslâmiyete göre terbiye edip iyilik yaparsa kıyamet günü babaları için cehenneme karşı bir kalkan gibi olurlar.”[422] Bozuk bir temel üzerine atılan bir bina er geç yıkılmaya ve birçok insanın enkaz altında kalıp ölmesine veya yaralanmasına sebeb olduğu gibi, dini terbiye görmeyen bir memleketin kızları ile kurulacak olan evlilik yuvası ve bunlardan meydana gelecek çocukların idare edecekleri memleket de yıkılmaya mahkûmdur. Türkiye’nin bugünkü hale düşmesine de hiç şüphesiz dini terbiye görmemiş kadın ve kızlar sebeb olmuştur.[423] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Yalnızlık kötü bir arkadaştan, salih bir arkadaş da yalnızlıktan daha iyidir.” Faydalı bilgi yazmak, yazmamaktan daha hayırlı olduğu gibi', zararlı bir bilgi yazmamak ise, yazmaktan hayırlıdır.”[424] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Kalbi katı ve merhametsiz develeri otlatan çoban, çobanların en kötüsüdür. Kötü bir milleti idare eden merhametsiz ve dinsiz bir devlet adamı, devlet adamlarının en kötüsüdür.”[425] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Ancak düşüp kalkmış bir kimse müsamahakâr ve yine ancak tecrübe görmüş bir kimse hikmetli olabilir.”[426] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Hayırlı şeyler ikisinin alışkanlık haline getirdiği şeylerdir. Kötü şeyler de yine kişinin alışkanlık haline getirdiği şeylerdir. Hz. Allah hayırlı olmasını dilediği kimseleri, dinî meselelerde bilgin kılar.”[427] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Her insan, sevdiği arkadaşının dini üzerindedir. Öyleyse her biriniz sevip arkadaşlık yaptığı kimsenin dinine baksın.”[428] 10- Rasulullah buyuruyor ki “En casur kişi, şiddetli bir şekilde öfkelendiğinde yüzü kıpkırmızı kesilip tüyleri diken diken olduğu halde öfkesine hakim olandır.”[429] 11- Rasulullah buyuruyor ki “İyi kir arkadaş misk satan, kötü bir arkadaş ise körük üfleyen kimseye benzer. Misk satıcısından ya misk alırsın ya da koklarsın. Körüğü üfleyenden ise, elbiseni yakmak veya kötü kokusundan rahatsızlanmak gibi zarar görürsün ancak.”[430] Temiz, ahlâklı, imanı kuvvetli bir arkadaşın hareketleri, tipi temiz bir havaya benzer. Hareket ve davranışları kötü olan bir kimseni böyle bir kişiyle arkadaşlık etmesi, onu tüm kötü hareketlerinden arındırır. Bambaşka bir insan yapar. Oysa kötü ahlâklı bir kimseyle arkadaştı yapmak, bulaşıcı bir hastalığı olan kimsenin yanında durmak demektir bu da mikrobun kendisine geçip aynı hastalığa yakalanmaktır.[431] Konu Zulüm Ve İhanet 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ey Ebe! Velid! Allah'dan kork. Çünkü sen, ihanet ederek milletden aldığın deve, sığır ve koyunları kıyamet günü, bağrıştıkları halde yüklenip haşır meydanına geleceksin.”[432] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü o, kendisinden zulmen alınan hakkını Allah'dan istemekte ve Hz. Allah'da hak sahibinin hakkını mutlaka verir.”[433] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Zulüm yapmaktan kaçınınız. Zira zulümler, kıyamet gönü yapanın bir daha çıkamayacağı bir karanlığa girmesine sebeb olur.” Cimrilikten sakınınız. Sizden önceki ümmetleri helak etmiş ve böylece birbirlerinin kanlarını dökmesine, haram olan şeyleri de helâl saymalarına cimrilik neden olmuştur.[434] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Saltanatını Allah'a karşı gelmekle sağlamlaştırmaya çalışan kimseyi Hz. Allah kıyamet günü bütün hilelerini hiçe sayarak cezalandırır.”[435] Günümüzün devlet adamları gibi, birçok kimse, kendi saltanatlarını sürdürmek ve garantilemek için, haram olan nedenlere başvurur. İnan öldürmek, İslâm kanunu çiğnemek ya da değiştirmek, yolunu sapıtmış hakimleri bir araya getirip kendi davasının çözümü için mahkeme kurmak gibi dinle ilgisi olmayan şeyleri yapan kimseler, yarın kıyamet günü Allah'ın huzurunda kurulacak mahkemeye geldiklerinde herhangi bir hile gösterip kendisini Allah'ın kuvvet ve kudret elinden kurtaramayacaklardır-Dünyada birtakım dolaplar çevirmek kolay olabilir belki, ama kıyamet gününde böyle bir şeyin olması düşünülemez dahi.[436] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun bedduası bulutların üzerine çıkarak Allah'ın huzuruna varır. Bedduasını dinleyen Hz. Allah söyle der “İzzet ve azametim üzerine yemin ederim ki, geç de olsa sana yardım ederim.”[437] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'dan başka yardımcı bulamayan çaresiz kimselere zulüm edenlere karış Allah'ın gazabı daha şiddetlidir.”[438] 7- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlara eziyeti en çok olan kimsenin kıyamet günü, azabı insanlar arasında en şiddetli olan kişidir.”[439] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah sizin erkek kız ayırımı yapmadan çocuklarınız arasında yanaklarından öpmeye varıncaya kadar adaletli davranmanızı sever.”[440] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Verdiği sözü bozan her hain, kıyamet günü boynuna sancakla tanıtılıp rezil edilir."[441] Hain olan her insanın kıyamet, günü, eline “bu falanca kimseye aittir” yazılı bir sancak verilir. Yaptığı hainliği simgeleyen sancakla birlikte tüm insanlara teşhir edilip rezil ve rüsva kılınır.[442] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Kim iyi veya kötü bir kabileye yardım edip onları desteklerse, onlardan olur. Bir zorbayı memnun etmek için, bir müslümanı tehdit ederek kötülük yapan bir kimse, kıyamet günü zorbayla birlikte cezalandırılacaktır.”[443] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Hak sahibi bir kimsenin gösterdiği delilleri bozup hakkını elinden alan zalime yardım eden kişi, Allah'ın rahmetinden ve Peygamberin şefaatından mahrum kalır.”[444] Cami, medrese, köprü gibi amme yararına işler yapan kimseler ne kadar sevap kazanırsa, bunların yapımında çalışıp yardımcı olanlar da o kadar sevap kazanırlar. Oysa gerek din, gerekse amme1 zararına olan meyhane, pavyon ve içki imal eden fabrikaların yapımında çalışıp yardımcı olan kimseler yapan veya yaptıran kimsenin kazandığı günah kadar günah kazanmakta. Yine mahkemelerde davacı veya davalı hak sahibi bir kimsenin aleyhine yalancı şahitlik yapmakla zalime yardım eden bir kimse de dehşetli o kıyamet gününde herkesin muhtaç olacağı Allah'ın rahmetinden, peygamberinse şefaatından mahrum kalacaktır. Gerçek dışı kararlar veren hakimler için de hüküm aynıdır.[445] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Açılan bir dava için yalancı şahitlik yapmak gibi zalime yardım eden bir kimse, o işten vazgeçinceye kadar Allah'ın gazabı altındadır.”[446] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Başkasına ait bir toprağın bir karışına zulmen tecavüz eden herhangi bir kimsenin, Hz. Allah toprağın yedi tabakasına varıncaya kadar kazdırıp çıkardığı topraktan yapılan bir halka boynuna geçirilir ve o kimse insanlar arasında davalar bitinceye kadar teşhir edilip bekletilir.”[447] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Ey insanlar! Allah'ın gazabından korkunuz. Allah'ın birliğine yemin ederim ki, Hz. Allah mümine zulüm eden bir kimseden kıyamet günü müminin intikamını muhakkak alacaktır.”[448] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Her biriniz koltuğuna oturup dayandığı halde Hz. Allah'ın, Kur'anın içinde bulunan haram şeylerden daha başka şeyleri de haram kılmadığını mı zannediyorsunuz. Böyle düşünmeyiniz. Çünkü muhakkak ki ben, hadislerle bazı şeyleri emir eder, bazı şeyleri vaaz ve nasihatlarla bildirir, bazı şeyleri de yasaklarım. Bunlar, Kur'anda bulunanlar kadar, belki daha da çoklar. Şüphesiz Hz. Allah memleketinizde bulunan yahudi ve hıristiyan gibi kitap ehlilerinin evlerine "izinleriyle 'girmenizin dışında gitmenizi haram kılmıştır- Yine Hz. Allah onların ailelerine vurmanızı ve mallarından yemenizi de haram kılmıştır.”[449] Hz. Allah, bütün dinlerin arasından seçtiği İslâm dininin hükümlerinden bir kısmını Kur'an yoluyla, diğer bir kısmını da Hz. Muhammed'in aracılığıyla hadislerle insanlara bildirmiştir. Hadislerle insanlara bildirilen kısım, Kur'andaki hükümlerden daha çoktur. Kitap ehlinin evine izinsiz girmenin, kadınlarına hakaret veya zina etmenin, ya da mallarından yemenin haram olduğu hadislerle bildirilen, fakat Kur'an’da yer almayan hükümlerdendir. Devletimize vergi dedikleri, ihanette bulunmadıkları müddetçe bunlara hakaret etmek haramdır. İhanet ettiklerinde ise, bizimle savaş yapmış gibi olurlar ki, bizimle savaşanların malları ganimet olduğundan bize helâldir. Konu Hz. Muhammed'in Vasiyetleri 1- Rasulullah buyuruyor ki “Bu hadisde peygamberimizin 13 vasiyeti yer almıştır” a Ben sana, Allah'a karşı takvalığı emirlerine itaat, yasaklarından ise kaçınmayı tavsfye ediyorum. Çünkü bu, tüm işlerin başıdır. b Kur'an-i Kerim çokça okuman gerekir. Çünkü vücudun ana merkezi olan kalbi en yararlı hale getiren O'dur. c Hz. Allah'ı zikretmek. Çünkü seni, semadaki melekler arasında andıran, yerde de insanlar arasında sevgi ve saygı nuruna kavuşturur. ç Allah'ın varlığına delil olan bu kâinatın hakkında derin derin düşünmelisin. Ancak faydalı şeyler için konuşabilirsin. Çünkü senin bunu uygulaman, şeytanı kendinden korumana ve dinin emirlerini yerine getirmene yardımcı olur. d Çok gülmekten sakınınız. Çünkü çok gülmek, kişinin kalbinin öldürdüğü gibi yüzünden iman nurunu da söndürür. e Nasıl gerekirse İslâm uğuruna cihat edin. Çünkü cihat, ruhbanlık dünyadan tamamiyle ilgiyi kesip gece gündüz Allah'a ibadet etmek gibidir. f Fakirleri sevin ve onlarla oturup kalkınız. Çünkü fakirlerle kalkıp oturmak, kişinin kalbini merhametle doldurup yoksul kimselere karşı yardım elini uzatmaya yardımcı olur". g Servet, mal, makam ve rütbe bakımından kendinden üstün olana değil, aşağı olanlara bak. Çünkü bu, Allah'ın sana verdiği nimetlerin hiçe saymaman gerektiğini gösterir. h Senden akrabalık bağlarını koparıp atan akrabalarına sen, gene de iyilik yap. Çünkü akrabalara iyilik yapmak, kişinin ömrünü uzatır ve akrabalık bağını sağlamlaştırır. ı Aleyhinde acı bile olsa, daima doğruyu konuş. i Allah'ın emirlerini yerine getirirken, seni hor görenlerden korkma. Çünkü öz nefsin için bildiğin Allah'ın emirlerine sarılman, sem, bazı kimselerin hoşlanmadığı şeylerden kurtarır. j Kişide üç şeyin bulunması kusur bakımından yeterlidir I. Kişinin kendi kusurlarını görmeyip başkalarında kusur araması II. Yaptığından haya etmeyen kimsenin, başkasından haya duyması, III. Arkadaşlarına eziyet vermesi Ey Ebazer dinle ki, tedbirden daha iyi bir akıl, kötülüklere de engel olacak Allah'ın azabından daha iyi bir şey yoktur. k İyi ahlâktan daha değerli bir servet yoktur.”[450] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Sizi ilk önce sahabiyelerime, sonra da onlara tabi olanlara iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Ondan sonra yeryüzünde birçok yalancılık türeyecektir Öyle ki, onlar kendilerine yemin edilmesi istenilmede yemin eder, şahitlik yapmaları istenilmeden de şahitlik yaparlar.” Uyanık olun. Yabancı bir erkek bir kadınla baş başa kaldığı zaman üçüncü olarak aralarına şeytan girer. Ehlisünnet ve cemaatle biricikte olup onlardan ayrılmayınız. Şeytan, cemaattan ayrılan yalnız kimselerle beraberdir. Çünkü o, iki kişinin arasında oluşan beraberlikten bile uzak kalır. Cennetin ortasında bir yer edinmek isteyen kimse cemaatten ayrılmasın. İşlediği iyiliklerime sevinen, kötülüklerine ise üzülen kimse, gerçek mümindir.”[451] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Ey imanlı kişi! Gizli veya aşikâr tüm işlerinde Allah'ın tavalığını emirlerine itaat, yasaklarından kaçınmayı sana tavsiye ediyorum.” Bir kötülük işlediğin zaman, Allah'ı unutup kollarını sallaya sallaya yürüme. Çünkü onun cezasını çekecek olan sensin. O halde akabinde onu yok eden bir iyilik işle. Hiç kimseden elini uzatıp bir şey dilenme. Kendine güvenin yoksa emanet alma. Adaletten ayrılmak ihtimali varsa İki kişinin arasına girip davalarını halletmeye kalkışma.”[452] Her işin başı, Allah korkusudur. Silâha karşı maddi kalkanlar olduğu gibi, manevi kalkanlar da vardır. Manevi olan kalkan, Allah korkusudur. Çünkü Allah korkusunu kalbinde bulunduran kimse, sanki arzuladığı kötülüklere karşı memur gibidir. Onu devamlı olarak iyiliklere teşvik eder. İyiliklere alışmış olan bir kimsenin yolu îman yoludur. İman yoluna girmiş olan kimseler, cennete girmiş ve Allah'ın cemaline kavuşmuş olurlar.[453] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Faydalı olan iki şey vardır Allah'ın kelâmı olan Kur'an ve hidayet yolu olan İslâm.. Sözlerin en iyisi Allah'ın kelâmı, doğru yolların en iyisi ise Hz. Muhammed'in yoludur.” Uyanık olunuz! Benden sonra İslâm memleketinde, dine uymayan icatlardan kaçınınız. Yeni icat edilmiş dine aykırı olan bu şeyler de, bid'atdır. Her bid'at ise bir sapıklıktır. Yapanı doğru yoldan saptırır. Bu da sahibini cehenneme götürür. Uyanık olunuz! Kalbinizi katılaştıracak ve size Allah'ı unutturacak uzun bir ömrünüz olmasın. Dikkatli olun ki, her gelecek yakın sayılır. Uzak olan, gelmeyecek olandır. Uyanık olun! Sapık olan, daha anasının karnındayken sapık olarak yazılmış olandrf. Mutlu kimse, başkasının faydalı nasihatim kabul eden kimsedir. Mümiini öldürmek, küfür kadar ağır bir günafdır. Mümine küfür etmek ise, fasıklıktır. Doğru yoldan ayrılmakdır. Müslümanın din kardeşiyle üç günden fazla dargın kalması... helâl değildir. Uyanık olun. Yalancılıktan kaçınınız. Çünkü yalancılık, ciddi veya şaka olsun, müslümanın ahlâkına yakışmayan bir harekettir. Yalancılığa alışmış olan bir kimse, çocuğuna verdiği sözü bile yerine getiremez. Yalancılık, yalan söyleyeni sapıklığa, sapıklık ise kişiyi cehenneme götürür. Doğru konuşmak, sahibini iyi ahlâka, iyi ahlâk ise kişiyi cennete götürür. Doğru söyleyenler için “doğru söyledi, doğruyu yaptı” denildiği gibi, yalan söyleyenler için de “yalan konuştu, yolunu sapıttı” denilir. Yalancılığı meslek edinen kul, Allah'ın nezdinde yalancı diye adlandırılır ve yalancıların kaydına geçirilir.[454] Konu İyiyi Emir - Kötüyü Nehy Etmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah'ın tek bir kişiyi senin elinle hidayete erdirmesi, senin için, üzerinde güneşin doğduğu ve battığı her, servetten hayırlıdır.[455] Başkasına tatlı bir dille nasihat ederek onu hidayete erdirmekte daha büyük bir sevap yoktur. Canlı olarak ateşin ortasına düşen bir kimseyi oradan kurtarmak ne kadar büyük bir sevapsa, küfür yoluna sapmış bir kimseyi de ordan kurtarmak da o kadar hatta ondan çok daha büyük bir sevaptır. Çünkü öbürünün ateşi muvakkat, diğerinin ateşi ise müebbeddir.[456] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın güzel gördüğü şeyleri emir edin, çirkin gördüğü şeyleri de yasaklayınız. Yoksa Hz. Allah en kötü olanlarınızı başınıza getirir musallat eder. İyilerinizin duaları bile kabul olunmaz.”[457] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Sizden evvel dünyaya gelmiş hıristiyanların kötü adet ve ananelerine karış karış, dirsek dirsek adım, adım uyacaksınız. O kadar ki, eğer onlar kertenkele deliğine girecek olsalar, sizde mutlaka bir hikmeti vardır düşüncesiyle arkalarından kertenkele yuvasına gireceksiniz. Yine, onlardan biri yol ortasında hayasızca hanımına yanaşıp cinsi münasebette bulunursa bunda da bir hikmet vardır diyecek ve bunu da yapacaksınız.”[458] Peygamberimiz bundan takriben bin dört yüz yıl kadar önce haber verdiği bu büyük tehlike, bugün İslâm dünyasında yıllardır salgın bir hastalık gibi kol gezmekte ve iman cemiyetinin ana temellerini sarsmaktadır. İslâm prensiplerini ihmal ettikleri için, geri kalan müslümanlar, kusuru kendi tembellik ve gevşekiklerinde bulup dinin öz kaynağına dönecekleri yerde, yıllardır Avrupa hiristiyanlığı ile yahudilik dünyasını maymunlar gibi taklit etmekte, onlardan öğrendikleri adet ve fikirleri İslâm dünyasına ithal ederek dinin ruhunu zedelemektedirler.[459] 4- Rasulullah buyuruyor ki “İyi hurmaların çürük hurmalar arasından seçilmesi gibi, iyileriniz de seçilip ölür gider, kötüleriniz kalır geriye. Öyleyse gücünüz yetiyorsa ölüm şerbetini tadın.”[460] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin diliyle ikrar edip ortaya çıkardığı bir hak, başkası tarafından işlenirse, o hakikin sevabı, ortaya çıkaran için yazılır ve Hz. Allah onun mükâfatını tam olarak verir.”[461] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Kötülükleri işleyenlerden, hem sayıca, hem de kuvvetçe daha üstün olan bir millet, bu kötülükleri önüne geçip yok etmezlerse, Hz. Allah kötülük yapanlara ve bunlara engel olmayan o millete umumi bir belâ verir.”[462] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Marif Allah, peygamber ye dinin faydalı gördüğü şeyler'i başkalarına emir ediniz. Münker Allah'ın, peygamberin ve dinin kötü gördüğü şeyleri yapmak isteyenler’i kabul olunmayacak dualara baş vurmadan önce vazgeçirmeye çalışın.”[463] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir yerde dine aykırı toto hareket yapıldığı zaman, kötülüğün yapıldığım yakından görüp de bundan hoşlanmayan, kimseler, onu görmemiş gibidirler. Hiç bir mesuliyet payları yoktur. Bunun yanında kötülük yapılırken görmemelerine rağmen bu hareketi gönülden tasvip edip hoşlanan kimseler ise, hareketin yapılışına yakından tanık olmuş gibidirler. Günahına ortaktırlar.[464] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Dine aykırı feir hareket ya da tutum gören kimse, buna eli ile engel olmaya çalışsın. Gücü yetmezse dili ile o hareket veya tutumun dine aykırı olduğunu herkese karşı haykırarak engel olmaya çalışsın. Bu da elinden gelmiyorsa, o kötülüğe karşı içinden kin ve nefret beslesin. Bu sonuncu mücadele şekli ise, imanın en zayıf derecelisidir.”[465] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Benim ümmetimden öylesine değerli, kimseler vardır ki, sahabelerime verilen sevabın aynısını alacaklardır. Onlar, dine aykırı hareketleri ortadan kaldırmak için çalışırlar.”[466] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, İslâm dini için bir numune buyurmuştur. Doğru bir yol ve bu yolun her iki tarafında da birer set vardır. O iki sed de birçok açık kapılar vardır ve bu kapılar da perdelerle örtülüdür. Yolun ağzında bir çağrısı '“Ey insanlar! Hepiniz toplu olarak bu yola giriniz. Ve sakın bu yoldan sapmayınız” Diye insanlara seslenir". Yolun üst tarafında başka bir çağırıcı ise insanlar perde ile örtülü kapıdan girmek istediklerinde “Allah aşkı için şu kapıları açmayınız, açarsanız i çeri girersiniz” diye seslenir.” Hadisin bu kısmına kadar geçen örnek kelimeleri peygamberimiz şöyle açıklamışdır Doğru yol İslâmdır. İki sed, Allah'ın İslâmiyette sınırlarını belirttiği hükümlerdir. Açık kapılar ise, Alab'ın haram kıldığı şeylerdir. Yolun ağzında bekleyen çağrıcı Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerim, yolun üst tarafında bekleyen çağrıcı da her müslümanm kalbindeki rahmet melekleridir.[467] Hz. Allah İslâm dinini doğru bir yola benzetmiştir. Çünkü is-İâmda insanların mutluluğunu sağlayan Allah'ın emir ve yasakları yer almıştır. Aynı zamanda bu yolun her iki yanında bulunan sedlerden gaye, Allah'ın cezaları ve1 bu cezalarını men eden kanunlarıdır. Bu sedlerden içeriye doğru açılan kapılar da; adam öldürmek, zina, içki gibi Allah'ın haram kıldığı şeyler demekdir. Bu yolun yani İslâm yolunun ağzında bütün insanları bu yola çağırıp buradan dışarı çıkmamaları için seslenen bir çağırıcı vardır. Gene bu yolun üst tarafında bulunan bir başka çağrıcı daha vardır ki, bu da harama açılan kapıları açmamaları için, insanlara seslenir, O kapı açıldığı zaman ise, Allah'ın gazabı ve öfkesi açanlar üzerine olur.[468] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Dine aykırı işler yapan yarı akıllı sefillerin ellerinden tutup onlara engel olmaya çalışın.”[469] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Gerçekten insanlar haram olan işleri yapan zalimleri gördüklerinde ellerinden tutup yaptıkları işlerinden onları vazgeçirmezlerse, Hz. Allah her iki grubu da umumi bir belâ ile cezalandırır.”[470] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Her biriniz, din kardeşinin aynasıdır. Öyeyse din kardeşinde bir ayıp gördüğün zaman, ona bir ayna gibi gösterip çıkarmaya çalışsın.”[471] Mümin, müminin aynasıdır. Bir ayna, karşısında tutulduğu her varlığı aynen gösterdiği gibi, mümin de karşısında bulunduğu diğer bir müminin ayıplarını vaaz ve nasihat aynasıyla birlikte gösterip, ayıplarını yok etmeye çalışmalıdır. Bir mümin, bir din kardeşinin ateşte yandığını gördüğünde acıyıp onu kurtardığı gibi, cehennem ateşine girmesini gerektiren bir kötülüğünü gördüğü zaman, acıyıp temizlemeye çalışmalıdır,[472] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Gerek yabancılarınız gerekse akrabalarınız olsun, hak ettikleri cezalarını veriniz. Bu cezayı iyi görmeyip tenkid edenlerin kötü görüşleri sizi bundan vazgeçirmesin,”[473] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz wHz. Allah, gayretli kötülüklere karşı, hiddetli ve gazapkârdır. Hz. Allah gayretli olanları sever. Şüphesiz Hz. Ömer, gayretlilerdendir.”[474] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah'ın birini sevdiği, diğerinden ise nefret ettiği iki türlü gayretlik vardır. Yine Allah'ın binini sevdiği, diğerini ise sevmediği iki türlü zan vardır. Bu dört kısım sırasıyla şöyledir a Allah'ın sevdiği gayretlilik Kişinin şüpheli gördüğü kötülüklere karşı hiddete gelmesi. b Allah'ın sevmediği gayretlik Kişinin hiç bir sebeb yokken öfkelenip hiddetlenmesi. c Allah'ın sevdiği zan Kişinin sadaka verdiği ve iyilik yaptığı zaman, sevinip kendisini iyi görmesi. d Allah'ın sevmediği zan Kişinin bir sevap işlediğinde kendini iyi görerek gururlanıp başkalarını hakir görmesi.”[475] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'a and olsun ki, imarrın ve iyi ahlâkın sebebiyle bir kişinin hidayet yoluna girmesi, senin Arapların geçim kaynağı olan tüm kırmızı develerden daha hayırlıdır.”[476] 19- Rasulullah buyuruyor ki “İmanın en sağlam halkası a Allah için sevmek Allah'ın emirlerine itaat ve yasaklarından sakınanları sevmek, b Allah için düşman olmak Kötülük işleyen kimseleri sevmemek, c Allah için sevmek Allah'dan ve İslâm dinince buyrulan her şeyi sevmek, d Allah için buğuz etmek Allah'dan gelmeyen ve İslâm dinüne aykırı düşen bütün şeylere düşman olmak.”[477] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah, dünyada yaptıkları tüm hareketlerinden dolayı kullarını hesaba çeker. Hatta ev veya sokanda yapılan kötülükleri neden nehy etmedin diye sorar. Rahmeti bol olan Hz. Allah, sevip dilediği bir kuluna mazeret delilini telkin ettiği zaman, kul şöyle der “Yarab!... Kusurluyum. Vazifemi yerine getiremedim. Fakat rahmetini umduğum ve kötü insanların şerrinden kurtulmak istediğim için bu kusuru işledim.[478] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Bundan epey sonra İslâm ülkelerinde öylesine amir ve hakimler gelecektir ki, İslama aykırı ne kadar kötülük varsa söyledikleri gibi emıir eder ve yaparlarsa, kimse bunlara engel olamayacaktır. Bu yüzden ardı ardına avare kelebekler gibi, cehenneme dökülecektirler.”[479] Sevgili peygamberimiz bu hadisi şerifi söylediği zamandan 1400 sene sonra Avrupa'nın taklitçiliğini yapıp İslâm dinine sırt çevirecek bir çok amir ve hakimler gibi devlet adamlarının İslâm ülkelerinde türeyip çoğalacaklarını görmüş ve bu acı olayı hadisi şerif ile dile getirmiştir. Yüzyıllar önce peygamberimizin haber verdiği bu tehlike günümüzde bütün korkunçluğuyla baş göstermiştir.[480] 22- Rasulullah buyuruyor ki “İslâm ülkelerinde öylesine fitne ve kargaşalıklar baş göstecektir ki, orada yaşayan müslümanların ne eller-ne de dilleriyleonları yok etmeye gücü yetmeyecektir.”[481] Konu Buluğa Ermeden Ölen Müslüman Çocukları 1- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanların bulûğa ermeden ölen çocukları kıyamet günü arş-ı alanın altında oturur ve anne, baba gibi yakınları için şefaatçi olur. Ettikleri şefaat da kabul olunur. Bunlar, henüz on iki yaşını doldurmadan ölen çocuklardır. On üç yaşını dolduran çocuklar ise, işledikleri iyiliklerinin sevabını alır, kötülüklerinin cezasını çekeceklerdir.”[482] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanların bulûğa ermeden ölen çocukları, cennet ağaçlarının tepesinde yeşil kuşlar gibi gezinirler. Onları koruyup kefil olanda babaları İbrahim peygamber olacaktır.”[483] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Cennet ağaçlarının tepesinde gezinecek olan müslümanların ölen çocukların babalarıİbrahim peygamber olacaktır.”[484] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Düşürülen çocuklarınıza isim takın ki, Hz. Allah onların şefaatiyle terazinin sevap kesesini size ağır kılsın. Çünkü o düşürülen çocuklar, kıyamet günü şöyle derler“Ey rabbimiz! Bizi düşürdükleri gibi isim de takmadılar.”[485] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Çocuk yapan çirkin bir kadın, Allah nezdinde çocuk yapmayan kısır bir kadından daha hayırlıdır. Çünkü ben, kıyamet günü, düşen çocuklarınıza varıncaya kadar, diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla iftihar ederim. Cennet kapısında bekleyen o düşen çocuklara rahmet melekleri tarafından cennete girmeleri için emir edilir. Bunuır üzerine o çocuklar “Ya Rab! Biz, anne babamız olmadan mı girelim?” derler. Bunun üzerine onlara “anne ve babanız da sizinle birlikte cennete girsin” denilir.”[486] Konu İnsan Öldürmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Yarım bir kelimeyle olsa dahi bir müminin öldürülmesinde yardımcı olan bir kimse, iki gözü arasına “Bu Şahıs Allah'ın Rahmetinden Umutsuzdur Artık” cümlesi yazılı olduğu halde Allah'ın gazabıyla karşı karşıya gelecektir.”[487] Bir kimsenin yıllardır malını ortaya koyarak büyük bir uğraşı sonunda yaptırdığı evini yıkmak veya yıktırmaya kimsenin hekkı olmadığı gibi, Allah'ın kudret ve kuvvetiyle yarattığı imanlı bir kimseyi öldürmeye de hiç bir kimsenin hakkı yoktur. Hadisin ifade ettiği gibi, insan öldürmek büyük bir günah olduğu gibi, öldürene silâh, mal veya yarım bir kelimeyle dahi olsa yardımda bulunan bir kimse, katil eli birlikte, iki gözleri arasına yazılan -hadisde geçti- bir cümle ile birlikte kıyamet günü Allah'ın huzuruna gelecek ve Allah'ın gazabıyla karşı karşıya olacaklardır. Onlar için rahmet ümidi yoktur artık.[488] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyanın yerinden oynaması - Allah'ın nezdinde müslüman bir kimsenin öldürülmesinden daha hafifdir.”[489] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Eğer sema ehli ile yer ehli birleşip bir mümininr öldürülmesinde ortaklık yapsalardı, Hz. Allah hepsini yüzüstü olarak olarak cehenneme atardı.”[490] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Çocuğunu diri olarak toprağa gömüp öldüren bir kimse, cehenneme atılarak cezalandırılacaktır.”[491] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Başkasıyla aranda olan düşmanlık nedeniyle döğüştüğün şahsın seni öldürmesine karşılık, sen gücün yetiyorsa, öldürmeye değil, öldürülmeyi tercih et. Ve yine sen namaz kılanlardan birini öldürmeye teşebbüs etme.”[492] Başkasıya aranda bulunan bir düşmanlıktan ötürü, senin hayatına gasp eden kimseye, gücün yetiyorsa öldürmeyi değil, öldürülmeyi tercih et. Çünkü onu öldürürsen zalim, öldürülürsen mazlum olursun. Hz. Allah zalimlerin değil, mazlumun yanında olur. Ve O, adaleti gereğin ve mazlumun mutlaka intikamını alır.[493] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Devletle vergi vererek anlaşan ve hiç bir ihanette bulunmamış ehli kitaplardan birisini öldüren bir kimse, kırk senelik bir mesafeden bile gelen cennet kokusundan mahrum kalacaktır.”[494] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Bir mümini öldürdükten sonra zevk duyan bir kimsenin Hz. Allah, tövbesini ve işlediği iyiliklerini kabul etmez.”[495] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Kim, güvenlik verdiği ehli kitapdan olan bir kimseyi güvenlik anlaşmasını bozup hileyle öldürürse, maktul ıkâfir 'bile olsa, katilinden beriyim.”[496] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Rabbim olan Hz. Allah, bizimle anlaşmış olan ehli kitaplardan birisine zulüm etmemi yasaklamıştır.”[497] Konu Müslümanlar Arasında Tefrikacılık 1- Rasulullah buyuruyor ki “Yahudi milleti 71 fırkaya, Hıristiyan m'illeti 72 fırkaya, benim ümmetim ise 73 fırkaya ayrılmış olacaktır. Bu yetmiş üç fırkanın yalnız bir fırkası kurtulacak ki, bunlar da ehlisünnet ve cemaattandır. Diğerlerinin hepsi cehennemliktir.”[498] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Siz başlarına gelen iyilikleri Allah'a, kötülükleri ise insanlara isnad etmek inancına sahip olan kadercilerle beraber oturmayın. Ve davalarınızda onların hakemliklerini kabul etmeyiniz.”[499] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah, benim ümmetimi gerçek dışı batıl şeyler üzerinde toplanıp karar vermekten korumuştur. Batıl olan bir şey üzerinde toplanıp karar vermezler.”[500] Konu Hz. Muhammed'in Hikmetli Sözleri 1- Rasulullah buyuruyor ki “Biliniz ki, gerçekten sözlerin en doğrusu Allah'ın kitabı olan Kur'an-ı Kerimdir.”[501] Hz. Muhammed, kendisinden birçok seneler sonra müslümanlar arasında gerçek dışı çeşitli inanç, mezhep ve tefrikacılığın başgöstereceğini haber vermiştir. Sevgili peygamberimiz ve halifelerinden sonra, alevilik, rafizilik, kadericilik gibi birçok batıl inanç ve tefrikacılıklar meydana çıkmış ve1 böylece müslümanların arasındaki dayanışma bağları kopmaya başlamış ve nihayet değerlerini kaybederek ehli küfre karşı dilenen bir dilenci durumuna düşmüşlerdir. Tefrikacılar kendi aralarında 73 fırkaya ayrılacaklardır. Fakat bunların arasında bir fırka kurtulup selâmete ulaşacaktır.[502] 2- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanların yapışarak selâmete çıkacakları en sağlam halka, takva kelimesidir. Şahadet kelimesi olan- bu takva kelimesi “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne muhammedür resülullah” cümlesidir.”[503] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Dinlerin en güzeli, İbrahim peygamberin dinidir ki, bu da İslâm dinidir.”[504] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Sünnetler yollar'ın en doğrusu, Hz. Muhammed'indir.”[505] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Sözerin en iyisi, Hz. Allah'ı hatırlatan sözlerdir.”[506] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Kıssaların en güzeli, Kur'an-ı Kerim’dir.”[507] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Emirlerin en üstünü, farz olan emirlerdir.”[508] 8- Rasulullah buyuruyor ki “İşlerin en kötüsü, Hz. Muhammed'den sonra icat edilmiş dine aykırı şeylerdir.”[509] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Yolların en güzeli, peygamberlerin yoludur.”[510] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Ölümlerin en şereflisi, şehitlerin ölümüdür.”[511] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Körlüğün en kötüsü, iman Hidayetini kabul ettikten sonra dinden ayrılarak düştüğü sapıklıktır.”[512] 12- Rasulullah buyuruyor ki “En hayırlı ilim, faydalı olan ilimdir.”[513] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Amalığın en zararlısı, kalb körlüğüdür”[514] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Yukarki el veren, aşağıdaki el alan dan daha hayırlıdır.”[515] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Az fakat yeterli bir mal, kişiyi fazla meşgul ederek Allah'dan uzaklaştıran çok maldan daha hayırlıdır.”[516] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Özür dilemenin en fenası, ahiret için hiç bir iyilik yapmadan ölüm anında dilenen özürdür.”[517] 17- Rasulullah buyuruyor ki “En kötü pişmanlık, kıyamet duyulan pişmanlıktır.Çünkü kıyamet gününde hiçbir pişmanlık fayda vermez.”[518] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Öylesine kimseler vardır ki, namazlarını vaktin sonunuda kılarlar.”[519] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Bazı kimseler vardır ki, Allah’ı çok az anarlar.”[520] 20- Rasulullah buyuruyor ki “En ağır -günah ve en zararlı varlık, yalan söyleyen dildir.”[521] 21- Rasulullah buyuruyor ki “En hayırlı zenginlik, kalb zenginliğidir.”[522] 22- Rasulullah buyuruyor ki “En hayırlı azık, takvalık Allah korkusu dur.”[523] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Hikmetli şelyer faydalı bilgiler'in en yararlısı, Allah korkusudur.”[524] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Kalbde beslenen en iyi inanç, kesinlikle Allah'ın varlığına inanmaktır.”[525] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın varlığına inanmamak ya da şüphe etmek, küfürdür.” 26- Rasulullah buyuruyor ki “Ölülerin üzerinde yüksek sesle -bağırıp çağırmak ve ağlamak cahiliyet devrinden kalan kötülüklerden birisidir.”[526] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimsenin taksim edilmeden ganimet malından çalması cehenneme girmesini gerektirir.”[527] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Servetini istif edip zekâtını vermeyen kimse, zekâtını vermediği maldan dönüşen damga ile cehennemde dağlanır.”[528] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Kötü şiirler, şeytanın çalgılarındandır.”[529] 30- Rasulullah buyuruyor ki “İçki, bütün kötülüklerin kaynağıdır.”[530] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Ahlâksız kadın, şeytanın erkeklerin boynuna geçirip doğru yoldan saptırdığı yularıdır.”[531] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Gençlik, yarı divaneliktir.”[532] 33- Rasulullah buyuruyor ki “En kötü kazanç, faizdir.”[533] 34- Rasulullah buyuruyor ki “En kötü lokma, yetim malından çalınan lokmadır.”[534] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya ve ahirette mutlu kimse başkalarının faydalı nasihatini kabul eden kimsedir.”[535] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya ve ahirette mutu olmayan kimse, daha anasının karnındayken kader yazısıyla sapık olduğu yazılı olan kimsedir.”[536] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Her kişinin varıp da alacağı yer kabri, dört kulaç kadardır.”[537] 38- Rasulullah buyuruyor ki “En değerli kazanç, dünyada değil, ahirette olan kazançdır.”[538] 39- Rasulullah buyuruyor ki “En iyi, iş, iyi sonuç doğuran işdir.”[539] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Taşınan sözlerin en zararlısı, yalan sözlerdir.”[540] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Geleceği muhakkak olan her işin zamanı yakındır.”[541] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanlara küfür etmek, doğruluktan kaçıp sapıklığa düşmektir.”[542] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Mümini öldürmek küfür gibi ağır bir günahdır.”[543] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimseyi arkasından çekiştirmek, etini kerpetenle koparmak kadar büyük bir günahdır.”[544] 45- Rasulullah buyuruyor ki “Başkasına ait bir malı çalmak, öldürmek kadar haramdır.”[545] 46- Rasulullah buyuruyor ki “Zina gibi haram olan bir şeyi işleyeceğine dair Allah adına and içen bir kimseyi Hz. Allah kürumayıp kendi haline bırakır.”[546] 47- Rasulullah buyuruyor ki “Hz, Allah, başkasının kabahatini gizleyen bir mağfiretiyle örter.”[547] 48- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, başkasının suçunu affeden kimsenin suçunu affeder.”[548] 49- Rasulullah buyuruyor ki “Başkasının yaptığı kötülüklere karşı öfkesine hakim olan bir kimseye Hz. Allah’ı büyük bir sevap verir.”[549] 50- Rasulullah buyuruyor ki “Anasının veya babasının ölmek musibetine katlanan kimse için, Hz. Allah kat kat sevap verir.”[550] 51- Rasulullah buyuruyor ki “Hz- Allah, riyakârlıkla iyi amel işleyen kimseye mükafat değil, ancak ceza verir.”[551] 52- Rasulullah buyuruyor ki “Kötülüklere karış sabrederek onu işlemeyen kimse için Hz. Allah bol bol mükâfat verir.”[552] 53- Rasulullah buyuruyor ki “Kanunlarını hiçe sayıp günah işleyen kimselere Hz. Allah büyük azab verir.” Ya Rab! Bilerek veya bilmeyerek benim ve ümmetimin işlediğimiz kusurları affeyle. Ey ümmetim! Allah'ın mağfiretini ancak sizin ve kendim için isterim.”[553] Konu Hz. Allah'ın Kitabı Ve Hz. Muhammed'in Sünneti 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ben aranızda öylesine değerli iki şey bıraktım ki, ona sadakatla sarıldığınız müddetçe doğru yolu bırakıp küfür yoluna sapmayacaksınız.” a Allah'ın kitabı olan Kur'an-i kerim, b Hadislerle belirtilen sünnetim. Allah'ın kitabı olan Kur'an ve benim yolumu gösteren hadisler, kıyamet günü, havuzun kenarına gelinceye kadar, birbirinden ayrılmazlar. Çünkü bunlar birbirlerini açıklayıcı ve tamamlayıcı olarak birbirlerinin aynısıdır.”[554] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Muhammed'in hadisleri iki kısma ayrılır. Biri farz olanı açıklamakta, diğeri ise farz olmayan faziletleri açıklamakta a Namaz, oruç, zekât gibi aslı Allah'ın kitabında olan Kur'an-ı Kerimde bulunanları açıklanmaktadır. Bunu uygulamak hidayet yolunu bulmak, red edip terk etmek ise sapıklıktır. b Allah'ın- kitabında aslı olmayan hadislerdir, Sabah, öğle ikindi, akşam ve yatsı namazlarının sünnetleri gibi. Bunları kabul edip yerine getirmek fazilet, yapmamak ise hatadır.”[555] Konu Faiz 1- Rasulullah buyuruyor ki “Faizin yetmiş üç kapısı vardır.”[556] “Şuurlu bir müsiüman olmak, ancak Allah buyurduklarına ve peygamber hadislerine yeni Kur'an-ı ve sünnete uymakla gerçeklenir. Ne derece bilgili ve akıllı olursa olsun, kul Allah'ın buyurduğu ve peygamberin açıklamalarıyla yeterli bir bütünlük kazanan ilâhi esaslar derecesinde yüksek prensipler bulup ortaya koyamaz. Bu yüzden müslüman her kişinin Kur'an-a ve sünnetlere uyması gerekir. Eğer müslümanlar bugün böylesine yürekler yakıcı bir manzara arzediyorlarsa, kusur dinin değil, sadece ayet ve hadis kaynaklarından yeterince beslenip aydınlık yolda bir türlü birleşemeyen müslümanlarındır.[557] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Faizin 73 kapısı vardır. Bunların en küçüğüne dahi başvurup yapmak kişinin annesiyle zina etmesi kadar ağır bir günahdır. Kötülüklerin en kötüsü, ikisinin müslüman din kardeşinin ırzına geçmesidir.”[558] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Faizin ve Allah'a şirk koşmanın yetmiş kapısı vardır.”[559] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Faiz ile mal çoğaltılsa, o malın sonu azalıp eski durumuna geçmeye mahkûmdur.”[560] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Bir hayvanın karnındaki yavrusunu almak faiz kadar günahdır.”[561] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Alacaklıyı alacakla satmak bir faizdir.”[562] Konu Müslümanların Birbirlerine Karşı Hakları 1- Rasulullah buyuruyor ki “Din kardeşini seven müslüman bir kimse, Allah’ın emirlerini yerine getirmiş olur.”[563] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Kölelerin ve işçilerin evinin iş ve ihtiyaçlarını yerine getirmek konusunda sana yeterlidir. O halde onlar beş vakit namaz kılarlarsa senin kardeşindir. Onlara çocuklarına yaptığın iyilikleri yapıp yediklerinizden yedirin.”[564] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Yanında bir din kardeşine hakaret edilen bir kimse, yardım etmeğe gücü yettiği halde ona yardım etmeyip hakaretten kurtarmazsa, Hz. Allah kıyamet günü onu mahşer meydanında insanların huzurunda rezil eder.”[565] * İyi bir müslüman elbetteki Allah'ın emirlerine hayatinin her anı da uyan ve Peygamberimizin çizdiği yoldan ayrılmayan kimsedir. Fak; şurası da muhakkaktır ki insanlar, eksiksiz ve samimi bir mümini, insanlara karşı olan hareketlerinin dürüstlüğü, doğruluğu ve sevimliliği ile ölçülebilirler. Gerçi kimin iyi mü'min olduğunu, kimin Cehennemlik ruhlu olduğunu herkesin iç yüzünü en ince noktalarına kadar gören Ulu Allah bilir. Ancak herkes hakkında kulların bildiği ve onlara dayanarak iyiliğine veya kötülüğüne hüküm verdiği hususlar vardır. İnsanlara iyi davranmayan, eline düşen her fırsatta karşısındakine zarar ve sıkıntı veren, yardım elini uzatacağı yerde insanların rahatına, huzuruna ve menfaatine engel olmaya çalışan, kendi rahat ve menfaatini, vicdanı sızlamadan ellerin ıstırap ve huzursuzluğunda arayan, hattâ insanların dert ve kaderlerine ortak çıkmayıp üzüntülerine gönülden katılmayan kimsenin iyi bir mü'mîn olduğunu, Allah'ın ve Peygamber'in hoşnutluğunu hakkeden bir müslüman olduğunu kim öne sürebilir?.. Çünkü iyi bir mü'mîn demek günde beş vakit namaz kılan, hatta bu beş vakte beş vakit daha nafile katan, farz demeyrp sık sık oruç tutan, zekât verip Kabe'yi ziyaret edere kimse değildir. Bu saydıklarımız gerçi İslâm dininin ana temelini teşkil ederler, ama İslâmiyet hiç bir zaman bunlarla bitmez. İslâmiyet gönül temizliği ve herkesi hoşnut eden örnek insan olma davasıdır. Bilelim ki insanların kendisinden zarar gördüğü, tiksindiği ve nefret ettiği bir kimsenin, Allah tarafından sevilip beğenilmesine kat'iyyen imkân yoktur. İyi bir müslüman önce akraba ve yakınlarını, sonra yakın uzak bütün komşularını ve daha sonra da karşılaştığı ve münasebet kurduğu herkesi memnun ve razı eden kimsedir. Arkasından herkesin yaka silktiği, “Allah belâsını versin,” diye lanetler edilen kimsenin istediği kadar bol bol ibadeti olsun gerçek mü'minlik defterinde yeri olacağı şüphelidir. Bu konudaki sözlerimizi, her mü'mînin kulağına küpe olmasını dilediğimiz Peygamber'imizin şu sözü ile bitirelim Mü'min kardeşinin sıkıntısını kendi sıkıntısı saymayan kişi, gerçek mü'min değildir.[566] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Din kardeşine karşı kalbinde sevgi bulunan bir kimse, sevdiğine dair din kardeşine haber vermezse, ona ihanet etmiş olur. Haber vermesi aralarındaki bağlılığı daha da kuvvetlendirir.”[567] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, kocası yanında olmayan bir kadının yatağına oturan kimseye kıyamet günü ısıracak zehirli bir yılanı musallat eder.”[568] Kocası yanında bulunmadığı bir zamanda kadının yanında oturmak, en büyük bir günahdır. Çünkü aralarına şeytan girebilir ve kadını kocasına karşı ihanete tahrik edebilir. Böylece kadın, ihanet edenlerden olup, cezayı hak eder.[569] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Borcunu vermek isteyen bir kimseye Hz. Allah tarafından bir yardımcı bulundurulur.”[570] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Adaletten ayrılmayıp adil kararlar veren bir hakim, günah sevabı olmadığı halde Allah'a varmayı hak etmiş olur.”[571] “İki kişinin arasına girerek hakemlik yapmak veya üzerine aldığı bir davada karar vermek büyük bir vebaldir. Çünkü her an için, adaletten kayma ihtimali vardır. Ancak adil bir hüküm verirse, vebaldan kurtulabilir. Bunun sonucunda Allah'ın yanına günah ve sevabı olmaksızın varır da onun için büyük bir kazanç sayılır.[572] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Hile yapan kimseler, bizden değildir. Çünkü hilekârlık aldatmacılık, sahibini cehenneme götürür.”[573] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Kim, bir din kardeşini işlediği günah ile ayıplayıp alay ederse, o kimse aynı günahı işlemeden ölmeyecektir.”[574] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Müslüman, müslümanın din kardeşidir.”[575] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Bir müslümanın din kardeşiyle dargın olup ilgisini kesmesi, onu öldürmesi kadar ağır bir günahdır.”[576] 12- Rasulullah buyuruyor ki a Zannettiğin bir şey hakkında kesin hüküm verme. Çünkü zannettiğinin aksi de çıkabilir. b Kıskandığın bir kimseye, kıskançlığının nedenini gerçekleyip zulümde bulunma. c Kuşlarla fal çekip uğursuzluğa yormak istediğin zaman, buna inanmayıp hemen vazgeç. Çünkü kuşlarla fal çekip uğursuzluğa yormak, Allah'a şirk koşmak demektir.[577] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanın din kardeşi üzerinde beş hakkı vardır a Karşılaştığında selâm vennek veya sefam almak, b Hastayı ziyaret etmek. Hastanın kimsesi yoksa ziyaret etmek vacip, kimsesi varsa, ziyaret etmek sünnet olur. c Cenaze namazını kılmak ve defnini yapmak. Bu ise, farz-ı kifayedir. ç Ziyafet davetini kabul etmek- Bu da vacipdir. d Aksıran kimsenin “elhamdülillah” demesine karşılık yerhamukümüllafı” Allah sana rahmet eylesin” diye karşılık vermek. Karşılaştığında selâm vermek ve tatlı konuşmaktır.”[578] Bir müslümanın diğer bir müslümanda olan diğer bir hakkı da hastalandığı zaman ziyaretine gitmektir. Kanaatimizce bu en önemli ve hiç bir zaman ihmal edilmemesi gereken bir haktır. Hiç şüphesiz ki, insan herzaman sıhhatini korumak için gerekli olan ihtimamı göstermeyebilir. Gerek bu yüzden ve gerekse Allah'ın bizi imtihan etmesi için zaman zaman hepimiz hastalanabilir ve bir derse tutulabiliriz. Bu gibi zamanlarda insanın bir köşeye atılması, bütün dostları ve ahbapları tarafından unutulması ne kadar acı ve üzücüdür!... İnsanların dosta ve teselliye ençek ihtiyaç duydukları anlar, işte bu zamanlardır. Bunun için dinimiz bu konuya büyük bir önem vermiş ve Peygamberimiz başka bir hadisi şerifinde “Herhangi bir müslümân sabahleyin hasta bir mü'min kardeşini ziyaret ederse, yetmiş bin melek ona akşama adar rahmet okurlar. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek sabaha kadar ona istiğfar ederler. Aynı zamanda o kimse için cennette toplanmış meyvalar vardır.” diye buyurmuştur.[579] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanın din kardeşi üzerinde altı hakkı vardır a Din kardeşinle karşılaştığında selâm ver, b Ziyafete çağrıldığında davete icabet et, c Senden herhangi bir şey hakkında istenilen bilgiye güzel nasihatle karşılık ver, ç Aksırıp Allah'a hamd eden din kardeşine “yerhamukümüllah” diye karşılık ver. d Hastalarvdığı zaman ziyaret et. e Öldüğü zaman cenazesine katıl,”[580] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın affını gerektiren şeylerden birisi de; din kardeşini üzmen değil, sevindirmendir.”[581] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın affını gerektiren şeylerden birisi de; din kardeşinle kar[582] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Karşılıklı birbirini sevmek, yardımlaşarak yekdiğerlerini kayırmak hususunda müminler, azalarından biri ihastalandığı zaman, diğer kısımları uykusuz kalarak ve ateşler içinde yanarak hasta azanın derdine katılan bir vücuda benzer.”[583] Diyebiliriz ki insanlığın gönlünü Allah'ın birliği ile şenlendiren ilâhî nur'un Hira dağında parladığı andan günümüze kadar İslâm yokluğundan şiddetli zararlar gördüğü ve durmadan hasretini çektiği ve buna rağmen bir türlü kavuşamadığı en önemli prensip, birlik ve müslümanlar arası tutkunluk olmuştur. Halbuki dinimiz bütün müslümanları kardeş saymış, İslâm cemiyetini de tuğları birbirini destekleyen sarsılmaz bir bina şeklinde tarif etmiştir. Birlik ve beraberliğe dinimizce verilen ve bunca öneme rağmen şu bin-dörtyüz yıllık tarihimiz ayrılıkların, kardeş kavgalarının, mezhep çatışmalarının, sözün kısası birleşip düşman dünyayı yok edeceğimize karşı karşıya gelip birbirimizi yemenin kanlı ve acıklı sayfalan ile doludur. Günümüzde de bütün fikirler ve inançlar aralarındaki derin ayrılıkları uzlaştırıp birliğe doğru gitmeye çalışırken yedi yüz milyonluk İslâm dünyası hiç yoktan sebepler icad ederek küçük pürüzler yüzünden birbirleriyle uğraşmakta, bir araya gelmeye bir türlü yanaşamamaktadırlar. İşte bu parçalanmışlığın acı ve ibretli sonucudur ki günümüzün bütün müsiümân memleketleri batının maddeci” büyük zengin devletleri ile Allahsız komünist devletlerin pazarlık ederek bölüştükleri ve köle diye kulandıkları milletler olmuşlardır. Bu acı durumun vebalini sadece dünyanın her yanındaki ve hatta içimize de sinmiş olan, Allah düşmanlarına yüklemek kanaatımızca eksik ve kısır bir görüştür. Çünkü sebeplerin başı ve davaların kökü, müslümanların Allah'a ve O’nun resulüne bağlanıp her mü'mini ana - baba bir kardeş diye görecek bir iman temizliğine ulaşamamış olmamasıdır.[584] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Çocuğunu, kocasını veya yakınını kaybeden bir kadına baş sağlığı dileyen- kimseye, cennet elbiselerinden bir kürk giydirilir.”[585] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Gerçek müslüman, diğer müslümanlarm dilinden, elinden selâmette olduğu, mümin ise, insanların kan ve mal konusunda kendisinden güvenlikte kimsedir.”[586] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Gerçek müslüman, diğer müslümanların dilinden ve elinden selâmette olduğu kimsedir. Gerçek muhacir, yurdunu terkeden değil Allah'ın haram kıldıklarını terkeden kimsedir.”[587] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanların ortak oldukları üç şey vardır a Sahipsiz ibir yerde biten bitkiler, b Sahipsiz sular, c Sahipsiz yakacak maddeler.[588] 22- Rasulullah buyuruyor ki “İşçinin hakkını, teri kurumadan önce veriniz.”[589] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah, ümmetimin fikirlerini sapık inanç üzerinde birleştiremez, Hz. Allah'ın kuvvet ve himaye eli, topluluk üzerindedir. Doğru yolda bulunan bir toplumdan ayrıan kimse, cehenneme yalnız olarak girecektir.”[590] Müslümanların önderliğini yapan bilginleri hiç bir zaman gerçek dışı olan batıl bir inanç ve düşünceyi kabul etmek konusunda birleşmez. Çünkü kalblerindeki iman lâmbası, karşılarındaki meselelerin iç yüzünü gösterip onları batıl düşüncelerin etrafında toplanmaktan alıkor.[591] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah, dünyada insanlara eziyet veren kimseleri kıyamet günü cezalandıracaktır.”[592] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Evinde misafir edip besleyen ilk insan, İbrahim peygamber olmuştur.”[593] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah, zalimlerinden zayıf kimselerin hakları alınmayan bir milleti, işledikleri günahların azabından nasıl korusun.”[594] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Kişi, bineğinin sırtına binmeye, kendi yatağında yatmasıve evinde imamlık yapmaya daha hak sahibidir.”[595] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimse, tuttuğu yerde oturmakla daha hak sahibidir. Böyle bir kimsenin bir ihtiyacını görmek için, yerinden kalktıktan sonra gelip tekrar yerine oturması, yine hakkıdır.”[596] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Her insan, gerek zalim, gerek mazlum olsun din kardeşine yardım etsin. Yardım ettiği kişi zalimse eğer, onu zulmünden vazgeçirmesi kendisi için büyük bir yardımdır. Eğer yardım ettiği kimse mazlumlardansa, ona uğradığı haksızlıktan kurtarmakla yardım etsin.”[597] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, kıyamet günü boynuzlu hayvandan boynuzsuza varıncaya kadar her hak, sahibine verilmeyecektir.”[598] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Birinizin çeşitli yerlerde yamalı bir elbise giymesi, sonradan ödeyecek parası olmadığı halde veresiye olarak yeni bir elbise alıp giymesinden daha hayırlıdır.”[599] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimse, iyilik gördüğü bir kimseyi anıp ondan bahsederse, ona karış şükran borcunu yerine getirmiş, iyiliğini gizleyip ondan bahsetmezse, ondan gördüğü iyiliği inkâr etmiş olur.”[600] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Adamın biri, din kardeşini ziyaret için birköye gider. Bunun üzerine Hz. Allah, o adamın yoluna bir melek gönderip onu oturtur. Melek, yanına varan adama, nereye gittiğini sorar.” Adam “… köyüne bir ahbabımın ziyaretine gidiyorum.” Melek “Adamın sana karşı bir iyiliği veya alacağı mı var?” Adam “Hayır. Herhangi bir borcu yok bana. Ancak, Allah rızası için Allah'ın dostu olduğu için onu seviyor ve bunun için de ziyaretine gidiyorum.” Melek “Muhakkak ki, ben bunu sana bildirmek için Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Sen, dostunu Allah için sevdiğin gibi, Allah da seni seviyor.” [601] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Her zaman değil, fakat ara sıra ziyaret et ki, sevgin artsın.”[602] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Din kardeşini ziyaret eden kimsenin sevabı, ziyaret ettiği kimsenin sevabından daha büyükdür.”[603] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Dîn kardeşini ziyaret edip evinde yemeğini yiyen bir kimsenin derecesi, ziyaret edilip yemeğini yediren kimsenin derecesinden daha üstündür.”[604] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Allah için ziyaret et. Çünkü Allah için ziyafet eden kimseye, yetmiş bin melek dua ve istiğfar ile ikramda bulunurlar.”[605] Konu Komşuluk Hakları 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ben iki kötü komşunun arasındayım. Biri Ebu Leheb, diğeri de Ukbe binu Ebu Muayd. Bu kötü iki komşu pisliklerini getirip kapımın önüne atarlardı. Hatta etraftan topladıkları pislikleri dahi getirip evimin önüne yığarlardı.”[606] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Komşu hakları şunlardır” a Hastalandığında, akraba veya yabancı gözetmeksizin ziyaret etmek, b Öldüğünde, fakirse malınla, zenginse bedeninle cenaze namazına katılman, c Muhtaç bir komşun senden borç istediğinde, ona borç olarak dilediğin şeyi vermen, d Çıplak olana elbise giydirmen, e Başına bir musibet geldiğinde ona başsağlığı dUemen, f Evini onun evinden yüksek yapma ki, esen rüzgâra engel olsun. g Yemeğin kokusuyla onu rahatsız etme. Ancak pişirdiğin yemekten vermen, günah olan bu hükmün dışındadır.”[607] Komşunun, hasta olan komşusunun ziyaretine giderken, sevindirici hediyeler götürmesi, yanindayken ölümden bahsetmesi, teselli edecek tatii ve güzel şeyler anlatması, yapması gereken haklardandır. Öldüğü zaman cenazesine gitmesi, de bir hakdır.[608] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Cebrail, komşuluk hakkında bana öylesine tavsiyelerde bulundu ki, hatta komşu komşunun varisi olacağını zannettim. Yine, Hz. Cebrail köleler hakkında bana öylesine tavsiyelerde bulundu ki, hatta köleye bir müddet tayin edileceğini, bu müddet sonunda azat edileceğini zannettim.”[609] Selâm vermek, fazla lâfa tutmamak ve iğneden ipliğe hâlini incelememek komşu haklarındandır. Ayrıca hastalandığında ziyaret, bir felâkete uğradığında taziye, sevinçli günlerinde tebrik etmek ve kendi sevincini göstermek, kusurlarını bağışlamak, kapı ve pencereden gizli hâllerini araştırmamak, evinin önünü daraltmamak, evine getirdiğine göz dikmemek, kusurlarını gizlemek, felâkete uğradığında yardımına koşmak, ayrıldığı zaman evini korumak, konuştuklarını dinlememek, mahrem yerlerine bakmamak, hizmetçilerine kötü gözle bakmamak, çocuğu ile güzel konuşmak, din ve dünyasında bilmediklerini ona öğretmek de, komşu haklarındandır. Adamın biri, farelerin evini istilâ etmesinden şikâyet etmiş. Bir kedi almasını tavsiye edenlere “Bunu yapmam; çünkü kedinin sesini duyan farelerin, evimi terkedip komşunun evine gitmesinden ve bu suretle kendim için sevmediğimi komşum için sevmiş olacağımdan korkarım” diye cevâb vermiştir.[610] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Köy ya da şehirde devamlı oturan kötü komşularınızın şerrinden Allah'a sığınınız. Oysa obadaki kötü komşunun şerrinden, günün birinde sizden ayrılıp gideceğinden kurtulabilirsiniz.”[611] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Kıyamet günü ilk bakılacak dava, geçimsiz iki komşunun davası olacaktır.”[612] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'a ve kıyamet gününe gerçekten iman eden kimse, komşusuna iyilik yapsın. Yine Allah'a ve kıyamet gününe iman eden kimse, misafirlerine ikramda bulunsun, dene Allah'a ve kıyamet gününe iman eden kimse, faydalı ve öz ikonuşsurr, ya da sükût etsin”[613] Konu Yetimi Korumak 1- Rasulullah buyuruyor ki “Bir veya iki yetimi evine alarak yediren içiren ve onun meşakkatlarına sabır eden kimseyle cennette işaret ve orta parmak gibi bir arada olacağız.”[614] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Ben, yetime bakan kimseyle cennette iki parmak gibi oluruz.”[615] Konu Arabuluculuk 1- Rasulullah buyuruyor ki “Beni dinleyin!. Oruçtan, namazdan ve sadaka vermekten daha çok sevap kazandıran ibadetin ne olduğunu size söyleyeyim mi? Arabuluculuk ve dargınları barıştırmaktır. Çünkü anlaşmazlık ve çatıştırma, İslâm birliğini kökünden kazıyan bir afettir.”[616] Konu Ana Babaya İtaat Etmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ana-babaya yapılması gereken itaatlerden birisi de, kişinin babasının ölümünden sonra dostlarını ziyaret edip iyilik yapmasıdır.”[617] “Rabbın hüküm verdi ki On'dan başkasına sakın tapmayın; ana-babanıza karşı iyi davranın. Eğer ana-babadan biri, ya da ikisi yanında ihtiyarlarsa sakın onlara “of!.. Bıktım usandım” deme; -onlara sözün tatlısını, ve gönül alıcısını söyle. Onlara acıyarak alçsak gönüllülük kanadını yerlere kadar indir ve “Yarab, önler beni çocukken nasıl büyüttüler ise sen de kendileni öylece esirge” Rabbımız, içinizden geçenleri en iyi bilendir. Eğer siz iyi olursanız şüphesiz ki, Allah kendine yönelenleri ve bol bol tövbe edenleri affedicidir.” [618] Bundan da anlaşılacağı üzere, dinimiz anne ve babaya büyük bir değer vermiş ve çocuklardan onlara karşı saygı göstermelerini istemiştir. Sevgili peygamber efendimiz bunun için yukarıdaki hadisde buyurmuş oldukları gibi çocukların, babalan öldükten sonra, onların dostlarını ziyaret edip iyilik yapmalarını ve böylece onlara karşı olan hak ve vazifelerini biraz da olsa yerine getirmelerini istemiştir.[619] 2- Rasulullah buyuruyor ki “İyilik yaparak anne ve babasını memnun eden kimse, Allah'ı memnun etmiş olur. Anne ve babasını daraltan kimse, Allah'ı darıltmış olur.”[620] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Anne ve baba hakkında Allah'ın emirlerine itaat edip onları memnun etmeye çalışan kimse için cennette iki kapı, birini memnun eden kimse için ise bir kapı açılır.”[621] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Anne ve babanıza itaat ediniz ki, çocuklarınızda size itaat etsin. Başka kadınlara karşı namuslu olunuz ki, karınız da size karşı namuslu olsun.”[622] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Ana babaya itaat etmek, cihada katılmak kadar sevaptır.”[623] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Cennet annelerin ayakları altındadır.”[624] Sevgili peygamberimiz “Cennet, anaların ayakları altındadır” demektedir. Dinimiz, yavrusunu dokuz ay karnında taşıyan, onu ölüme yakın dehşette doğum sancıları ile dünyaya getiren ve kendi kendini idare edebileceği yaşa kadar benzersiz bir şefkat ve sabırla aç, uykusuz kalarak yavrusunu büyüten anneye böylesine saygıdeğer bir rütbe tanımıştır. Fakat bu yüksek rütbe anneye ağır mesuliyetler de yüklemektedir. Çocuğunun sağlığına, açlığına, tokluğuna önem verip üzerine titrediği gibi sarsılmaz bir din ve ahlâk terbiyesi içinde yetişmesi için ide elinden geleni yapması lâzımdır.[625] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Öylesine iki günah vardır ki, bu kapıyı çalanların cezaları daha dünyada iken acele, olarak verilir. a Din, can ve mal konusunda başkalarına zulüm etmek, b Müslüman anne babaya karşı gelmek.”[626] Aziz okuyucu! Bu hadislerden anladığımıza göre, her çocuk anne ve babasının emirlerine itaat etmek zorundadır. Fakat yolunu sapıtmış, Allah'ın emirlerini hiçe sayarak dine aykırı olan şeyleri örneğin; hırsızlık yapmasını, içki alıp getirmesini çocuğuna emir eden anne ve babaya, çocuğun itaat etmemesi gerekir. Çocuğun itaat etmesi, Allah'ın emirlerine karşı gelmesi demektir ki, bu da büyük bir günahdır.[627] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah bütün günahlardan dilediği günahların cezasını kıyamet gününe erteler. Ancak anne ve babaya yapılan hakaretin cezası bunun dışındadır. Çünkü Hz. Allah bunun cezasını dünyada iken verir.”[628] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Sevgili peygamberimiz, amcası Hz. Abbas için, bir çocuğun babasına yaptığı iyilikleri lâyık görüp ona saygı gösterip hısımlarına iyilik yapardı. Çünkü bir yerde amcalar babanın yerini tutar.”[629] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Çocuğun babasına yaptığı iyilikler, onu cennet kapılarının ortasına kadar götürüp cennete girmesine vesile olur.”[630] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Çocuğun babasının iyilikleri altından kalkması, çocuğun köle olarak bulduğu babasını satın aldıktan sonra, azat etmesiyle mümkün olur ancak.”[631] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın rızası babanın rızasını gazabındadır.”[632] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın rızası anne babanın rızasına, Allah'ın gazabıda anne ve babanın gazabına bağlıdır.”[633] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Yanında anıldığım halde bana salavat getirmeyen ve ramazan ayına yetişip ondan faydalandığı halde günahları af olunmayan kimse sürüm sürüm sürünsün.” Sürünsün yine sürünsün, sürüm sürüm sürünsün... “kim sürünsün Ya resûlallah!” diye sordular. Peygamber buna “ana babasından biri veya her ikisi yanında ihtiyarlayıp da cennete girmeyi hak edecek kadar onlara iyilik yapmayan sürünsün” diyerek cevap verdiler.[634] Sevgili peygamberimiz “Allah'ın rızası anne ve babanın rızasında, Allah'ın gazabı da anne ve babanın gazabındadır” diyerek anne ve baba rızasını kazanmanın ne kadar önemli olduğunu bildirmiştir. Uyanık ve şuurlu bir Müslüman Allah'ın rızasını kazanmak istiyorsa -ki, hepimiz bunun peşindeyiz- önce anne ve babasına karşı olan vazifelerinde bir eksiklik yapmaması gerekir. Her türlü hareket, söz ve davranışlarda onlara karşı kalbinde beslediği derin saygı ve sevgiyi göstermelidir. Onları incitecek, kalblerini kıracak ve gücendirecek hiç bir davranışta bulunmamalıdır.[635] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Sürünsün sürüm sürüm sürünsün. Kim sürünsün ya Resûlallah! Diye sordular. Peygamberimiz, ana babasından biri veya her ikisi yanında olduğu halde cennete girmeyi hak decek kadar onlara iyilik yapmayan kimse sürünsün diye cevab verdiler.”[636] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah'ın Kur'an-ı Kerimde iyi kimselere “Ebbar” demesinin sebebi, onların Allah'ın emirlerine itaat etmelerinin yanında anne babalarına da itaat etmelerindendir.” Ey imanlı kişi! Nasıl anne ve babanın senin üzerinde bir takım hakları varsa, çocuklarının da senin üzerinde bir takım halkları vardır.[637] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Sen, malınla birlikte babanın mülküsün.”[638] Hadisin sebebi Adamın biri peygamberimizin yanına gelerek şöyle sordu. “Ya resûlullah! Benim fakir bir babam var. Malımdan faydalanmak istiyor. Ne dersiniz?” Sevgili peygamberimiz bunun üzerine yukarıda geçen hadisi buyurmuşlardır. Hadisin özü Baba çocuğunun dünyaya gelmesine, çocuk da genellik le malın kazanılmasına neden olmakta- Buna göre baba, çocuğun malından muhtaç olduğu kadar alabilir. Ancak alacağı malın, çocuğunun ihtiyacından fazla olması şarttır.[639] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphesiz Hz. Allah iyi muamele etmeniz konusunda anneleriniz için üç kere, babalarınız için de iki kere tavsiye etmiştir.” Muhakkak ki Hz. Allah, derece bacımından size en- yakın olarak akrabalarınıza daha sonra da diğer yakınlarınıza iyi muamele etmenizi tavsiye etmiştir.”[640] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Şüphe yok ki, Hz. Allah kadınlarla iyi geçinmenizi tavsiye etmekte. Çünkü bunların bazıları anneniz, bazıları kızınız, bazıları ise teyzeniz olmaktadır. Hanımlarınızla da iyi geçinmeniz gerekir. Çünkü ehli kitaptan olan yahudi ve hırlstiyanların bazıları fakir kadınlarla evli oldukları halde iyi geçinip aralarında herhangi bir boşanma hadisesine sebebiyet vermektedirler.[641]” Konu Akrabalara Yardım Etmek 1- Rasulullah buyuruyor ki “Muhakkak ki, Hz. Allah, bütün yaratılacak insanların plânını tamamlayınca, akrabalık, lisâni haliyle ayağa kalkarak “Ey Rabbim! Bir kaç kelime söylememe izin verir misiniz? Çünkü bu makam, insanların beni aralarından koparıp kenara atmak tehlikesinden sana sığınacağın bir makamdır.” demesine karşılık Hz. Allah, şöyle buyurur “Evet söylediğinde haklısın. Ben sana öyle bir söz vereyim ki, seni aralarından koparmayıp, düşünen ve birbirlerine iyilik yapanlara rahmetime ıkavuşturup mükâfatlandırır, koparıp atanları ise rahmetimle ilgilerini kesip cezalandırırım.” Bunun üzerine akrabalık “Evet, Ya Rab ben buna razıyım.” deyince Hz. Allah “öyleyse ben bunu sana verdim” diye buyurur.[642] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Oğlum İbrahim yaşasaydı, ben vergiyi kipti milletinden kaldırırdım. Çünkü oğlum benim en yakın akrabam, annesi ise kipti milletindendir. Bunun için vergiyi kaldırarak onlara iyilik yapmam gerekir.”[643] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalık münasebetim gözetmekten, daha ziyade sevabı acele olarak verilen hiç bir iyilik yoktur. Yine zulümden akrabalık ilgisini koparmaktan daha ziyade cezası acele olarak verilen hiç bir ikötülük yoktur. Yalan yere yemin etmek ise, edildiği memleketi kimsesiz kor.”[644] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalık ilgisini kesmek, ihanet etmek, yalan söylemek günahlarından daha ziyade, dünyada ikap, ahirette azabı gerektiren bir günah yoktur. Şüphesiz, mükâfatın acele olarak verilmesini gerektiren akrabalık münasebetini gözetmekten daha iyi itaat yoktur. Hatta bir evin halkı kötü olsalar bile, birbirlerine karşı akrabalık münasebetlerini gözetirlerse, malları artar ve sayısı çoğalır.”[645] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalık ilgisini kesen veya yalan söylediği bir mesele hakkında yemin eden kimse, ölmeden önce cezalandırılacakdır”[646] Akrabalık münasebetini kesmek, birçok zararlar doğurur. Akra balar arasında düşmanlık ve huzursuzluğun baş göstermesine neden olur Öyle ki, onların cinayet işlemelerine yol açar. Böylelikle, dünyada iken hastalık, rahatsızlık gibi birçok azaplara çarptırılarak cezalandırılırlar. Yalan yere yemin etmek, muhatabı kandırıp birçok zararlara sokabilir. Netice, aldandığını öğrenen kimsenin düşmanlığını kazanıp tehlikeye girebilir. Bunun içindir ki, sevgili peygamberimiz, bu kimselerin daha dünyada iken cezalandırılacağını buyurmuştur.[647] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalık ilgisini kesen kimse, cennete girmeyecektir.”[648] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalarınıza güler yüzlülükle selâm vermek bile olsa, iyilik yapınız.”[649] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalık münasebeti, iyi ahlâk, iyi komşuluk yapanların evini şenlendirip ömürlerini arttırır.”[650] Akrabalık münasebetlerini gözetmek, iyi ahlâklı olmak herkesle iyi geçinip komşularıyla komşuluk haklarına riayet etmek, muhakkak ki insanların huzurlu ve rahat bir hayat sürmelerini temin eder.[651] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalık münasebetlerini gözetmek, kişinin ömrünü uzatır, gizlice verilen sadaka ise Allah'ın gazabını önler.”[652] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalık münasebetini gözetmek, kişinin malını artırıp, çoğaltır sevgisini kazandırır ve ömrünü uzatır."[653] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalarınızla akrabalık münasebetlerini gözetip iyilik yapınız.”[654] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Akrabalarınızı iyice öğrenip tanıyınız ki, onlara iyilik yapsanız. Çünkü akrabalarınız size ne kadar yakın olurlarsa olsun, onlarla akrabalık münasebetleriniz kesildiğinde, akrabalığın hiç bir faydası olmaz,” Akrabalarınız sizden ne kadar uzak olursa olsun, akrabalık münasebetleri kurulduğu takdirde, onların sizden uzak olmalarının hiç bir tesiri olmaz.[655] “Akrabalarını tanıyıp bir araya getirmek ve Allah'ın emrettiği şekilde kendilerine yardım etmek en büyük bir ibadettir. Fakat başkalarına hakaret edip mallarını ellerinden almak, öldürmek, arazisine el koyup bulunduğu yerden sürgün etmek gibi meselelerde akrabalarını çağırıp kendisine yardım ettirmek veya yardım etmek, küfür kadar ağır ve büyük bir günahdır.”[656] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Hz. Allah şöyle buyuruyor “Benim sıfatlarımdan biri de rahman Şefkat ve merhamet sahibi olmak dır. Şefkat ve merhamete dayanan akrabalığı, ismin rahman kökünden ayırdım. Öyle ise kim, akrabalık münasebetini gözetirse, bende onu rahmetime kavuşturur, koparıp atanı ise rahmetimden ilgisini kesip atarım. Akrabalığın ne olduğunu bilmeden kökten koparıp atarsa, ben de onu rahmetimden koparıp, atarım.[657]” 14- Rasulullah buyuruyor ki “Tevratta şöyle bir cümle yazılıdır” “Kim, uzun yaşamaktan ve rızkının artmasından hoşlanıyorsa, akrabasına iyilik yapsın.”[658] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Mükâfatının acele verilmesini gerektiren iyilik, başkalarına iyilik yapmak ve akrabalık münasebetini kesmemekdir. Cezanın acele olarak verilmesini gerektiren kötülük ise, başkalarına zulüm etmek ve akrabalarla olan ilgisini kesmektir.”[659] Konu İnsan Ve Hayvana Merhamet 1- Rasulullah buyuruyor ki “Derdini anlatmaktan aciz olan hayvanlara karşı Allah’dan korkunuz. Onlara sağlıklı olarak bininiz ve onları sağlıklı olarak yiyiniz.”[660] Acılarını ve yorgunluklarını dile getirme kudretinden mahrum olan hayvanlara karşı gereken ihtimamın verilmesi, onların semiz ve sağlıklı bir şekilde tutlması, aslında insanların kendi menfaat ve sağlıkları icabıdır. Burada her ne kadar binek hayvanları kastedîlmişse de, eti için beslenen hayvanlar da bu hükme dahildir.[661] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Kölelerinizi kayırınız; kölelerinizi kayırınız! Onlara yediklerinden yedirip giydiklerinizden giydiriniz. Bir suç işlerse ve siz de o suçu bağışlamak istemezseniz, ey Allah'ın kulları; onları satıp işkence etmeyiniz.”[662] Bütün varlıkların Allah'ı zikredip tesbih ettiği, Kuran-ı Kerim İsrâ sûresinin 44. ayetinde belirtilmiştir. Hayvan zikir halinde olduğu halde üstündeki gafil bulunursa, hayvanın zikrinin üstündeki gafilin gafletinden hayırlı olduğunda şüphe yoktur.[663] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Bu hayvanlara sağlıklı olarak binin ve onları sağlıklı olarak bakınız. Yollarda, çarşı ve pazarlardaki konuşmalarınızda onları iskemle gibi kullanmayınız. Nice binekler vardır ki; binicisinden daha hayırlı ve Yüce Allah'ı daha çok zikredendir.”[664] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Koyuna merhamet ederseniz, Allah da sana merhamet eder.”[665] Bu hadisin söyleniş sebebi şudur Muavîye El-Müzenî'nin babası Kurre, sevgili peygamber efendimize “Ben koyununu kesmek için alıyorum. Ona ne diye merhamet edeyim.” dediğinde Resulüllah efendimiz bu hadisi şerifi buyurdular. 5- Rasulullah buyuruyor ki “Hiç şüphesiz Allah müsamahakârdır. Bu yüzden yumuşak huyluları sever. Sert huylulara vermediği sevabı yumuşak huylu olan kimselere verir.”[666] Sertliğin arandığı ve mükâfat gördüğü yerler vardır. Özellikle firlere karşı savaş meydanında yapılan sertlik matluptur. Ancak Rabbımizin yumuşaklığa karşı verdiği sevap, matlup olan sertliğe verdiği sevap üstündür.[667] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-ı Allah, her hususta iyi davranmayı farz kılmıştır. Kısas-olarak öldüreceğiniz zaman en iyi acı vermeyecek nedeni bir şekilde öldürünüz. Ve hayvan keseceğiniz zaman da, kesmenin usul ve şartlarına riayet ederek ıkesin. Hayvana eziyet vermekten kaçının.”[668] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Allah-u Teâla çaresiz kimselerin kayrılmasını sever.”[669] 8- Rasulullah buyuruyor ki “İki oğlan çocuğuna merhameti yüzünden Yüce Allah, o kadına rahmet etti.”[670] Bu hadisin sebebi Kadının biri, beraberinde iki oğlan çocuğu halde sevgili peygamber efendimizin yanına geldi. Peygamber efendimizin kadına üç hurma verdi. Kadın çocuklarına birer hurma verdi. Onlar hurmalarını yedikten sonra gözlerini annelerine diktiler. Bunun üzerine anne, kendi hurmasını da ikiye bölerek onlara verdi. Resulüllah efendimiz “İki oğlan çocuğuna olan merhameti yüzünden Allah da o kadını rahmet etti.” diye buyurdular.[671] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Peygamberlerden birini bir karınca ısırdı. Bunun üzerine peygamberin emri ile o karınca yuvası yakıldı. Cenâb-ı Allah, o peygambere şöyle vahyetti bildirdi “Allahı tesbih eden ümmetlerden topluluklardan birini yaktın.”[672] Kainattaki tüm varlıklar, Allah'ı tesbih ederek zikrederler. Bu yüzden bir hayvan öldürmek veya bir hayvan topluluğunu yok etmek, bir ümmeti ortadan kaldırmak olur.[673] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Kesilecek kuşa bile merhamet eden kimseye, Hz. Allah kıyamet günü rahmet eder.”[674] Kesilecek hayvana yapılacak olan merhamet, onu canını fazla yakmadan en rahat bir şekilde kesmektir. Nitekim bu husus, bu bölümün 6. hadisinde açıkça ifade edilmiştir.[675] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Merhamet etmeyen rahmet olunmaz.”[676] Burada tümlecin anılmasından, yani merhametin kimlere yapılı cağının belirtilmiş olmasından umum manası anlaşılmaktadır. Bu durunu bütün insan ve hayvanlara merhamet etmeyen rahmet görmeyecektir.[677] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Yeryüzündekilere merhamet etmeyene gökteki de merhamet etmez.”[678] “Men”, Arap dilinde umum ifade eden lafızlardan olduğundaı “gökteki” yerine “göktekiler” diye ifade edebiliriz. Bu durumda gökteki melekler kastedilmiş olur. Ancak biz, birinci tercüme şekilini tercih ediyoruz. Bunda Yüce Allah'a mekan izafe etmek durumu yoktur. Çünkü Ez, Zâriyi sûresinin 22. ayetinde “rızkınız ve size vadedîlenler göktedir.” buyrulmuştur. Ki; “gökteki” tabirinden Yüce Allah'ın emir ve fermam kasdedilmiş olur. 13- Rasulullah buyuruyor ki “Merhamet etmeyene rahmet olunmaz, ba tövbe etmeyen de affedilmez.”[679] 14- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlara teşekkür etmeyen kimsenin Alllah da şükrünü kabul buyurmaz.”[680] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-ıAllah tarafından, insanlara karşı kalbine merhamet koyulımamış olan kul, dünya ve ahiret hayırlarından mahrum ve hüsranda kalmıştır.”[681] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-ı Allah, yüz tane rahmet yaratmıştır. Bu yüz rahmetten birini mahlukatın arasına koydu ki, mahlukat bu tek rahmetle birbirlerine merhamet etmektedirler. Doksan dokuzunu ise kendi katında sakladı.”[682] İnsanların birbirine, zenginin fakire, annenin çocuklarıma ve gü lülerîn zayıflara merhameti, bir bir tek rahmet ile vuku bulmaktadır. Bu bir rahmetin kapsadığı alan bu derece geniş olursa, Cenâb-ı Allah'ın alanın büyüklüğünü düşününüz...[683] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Kadının biri, bir kedi yüzünden cehenneme girdi. Kediyi bağlayıp ona bir şey yedirmediği gibi yeryüzünün böceklerini yeme isteğinden de nahrum bıraktı. Nitekim kedi bağlı olarak açlıktan öldü.”[684] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Rahım hısımlık, arşa asılıdır yüksek mevki ve değerdedir ve şöyle dua eder “Her kim teni kavuşturursa Allah’ da onu rahmetine kavuştursun ve her kim beni keserse benden el çekerse Allah da onu rahmetinden -mahrum etsin.”[685] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Rüzgâr, Allah'ın emir ve fermanıdır. Rahmet de getirir, azap da. Bu yüzden rüzgârı gördüğünüz zaman ona sövüp saymayınız. Yüce Allah'dan rüzgârın iyiliğini isteyip onun kötülüğünden Cenâb-ı Allah'a sığınınız.”[686] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Rabbimiz, kulların ümitsizliğe düşmelerine ve kendinden başkasının onlara yakınlığına -güldü yadırgadı.”[687] Kulların Yüce Allah'ın rahmetinden ümit kesmeleri ve O'ndan başkasından medet ummaları gerçekten şaşılacak şeydir. Bütün varlıkların ve güçlerin kaynağı O'dur. O'ndan başkasına dayanan, ancak hüsran içindedir.[688] 21- Rasulullah buyuruyor ki Merhamet edenlere Allah-u Teâla Hazretleri rahmet eder. Yerdekilere rahmet ediniz ki, gökteki de size rahmet etsinler. Rahim hısımlık - Rahman'ın bir koludur. Her kim onu kavuşturursa Allah da o kişiyi rahmetine kavuşturur. Ve her kim onu koparırsa Allah da onu rahmetinden mahrum eyler.”[689] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Hararetli susuz ciğerde onu sulayan için sevap vardır.”[690] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Bir ölünün kemiğini kırmak, günah bakımından dirinin kemiğini kırmak gibidir.”[691] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Her kimin küçük “yaşta çocuğu varsa onunla çocuk olsun Onunla oynasın ve onu eğlendirsin.”[692] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Temiz merhametli kalbi olan kimseye Yüce Allah merhametli davranır.”[693] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim haksız boş yere bir serçe öldürürse, Cenâ'b-ı Allah kıyamet gününde onun hesabını kendisine soracaktır.”[694] Bu hadisin temamı şöyledir “Ey Allah'ın Resulü” denildi. “Serçe kuşunun hakkı nedir?” Sevgili Peygamber efendimiz “Onu kesip yemen ve başını koparmamandır.” diye buyurdu. Kuşun başı elle kopartılmamalı, keskin bir aletle kesilmelidir. Kuşları avlamakta ve şeriatın ön gördüğü şekilde kesmekte beis yoktur.[695] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Merhamet, ancak bedbahtın yüreğinden çekip alınır.”[696] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Cennete ancalk merhametli olan girer.”[697] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Yürekleri kuşların yürekleri gibi olan kavimler cennete gireceklerdir.”[698] Bu hadîste, yürekleri Allah korkusundan, kuş gibi titreyen kişiler kastedilmektedir.[699] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Bir hastayı ziyeret eden bir kimse rahmetin içine girmiş olur. Hastanın yanında oturduğu zaman, rahmet kendisini kaplamaktadır.”[700] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Kocasının vefatından sonra çocuklarının evine bağlı o kadın cennette benimle beraberdir.”[701] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Hayvanın sırtındakiler Mel'undur.”[702] Hadisin sebebi Resulüllah efendimiz, üç kişinin bir deveye bindiklerini görünce “Lanet, Allah'ın rahmetinden uzak kalmak demektir. Onlar, bindikleri hayvana merhamet etmediklerinden kendileri de Allah'ın rahmetinden uzak kalmışlardır.” diye buyurdular. Bu hadisten anlaşılan mana şudur Hayvana gücünden fazla yük yüklemek caiz değildir. Ancak taşıyabilecek güçte ise iki veya daha fazla kişinin bir hayvana binmesinde bazılarına göre beis yoktur.[703] Konu Tevazu Ve Kibir 1- Rasulullah buyuruyor ki “Kibirli kişi, hakkı tanımayan ve halkı hor gören kimsedir.”[704] 2- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlar, Adem'in çocuklarıdır ve Adem de topraktan yaratılmışdır.”[705] Bütün ırklar, bir anne ve babadan türemişlerdir. O halde aralarında nesap bakımından bir üstünlük yoktur. Üstünlük, ancak takva ve amel-i salihledir. Kimin ameli daha iyiyse, Allah katında daha makbul olan odur. Nitekim Resulüllah efendimizin amcası olduğu halde, Ebu Leheb'i alçaltan ve ebedi bedbahtlığa mahkum eden, onun kendi ameli olduğu gibi, bir İranlı olduğu halde Selman'ı ehl-i beyt dercesine yükselten de onun amelidir.[706] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Bana, başkalarına karşı övünmemeniz ve hiç kimsenin hakkına tecavüz etmemeniz konusunda mütevazi olmanız bildirildi.”[707] Allah'ın salih kullarından biri şöyle diyor “İnsanlar arasında kendisinden daha kötü bir kimsenin bulunabileceğine ihtimal veren kişide kibir vardır.”[708] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim Allalh için alçak gönüllülük yaparsa, Yüce Allah onun derecesini yükseltir.”[709] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim böbürlenerek giysisinin eteklerini yerden çekerse, Cenâb-i Hâk, kıyamet günü ona rahmet nazarıyla bakmaz.”[710] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Herkim parmağıyla sildiği tabağını ve parmaklarını yalarsa, Hz. Allalh o kimseyi hem dünya da hem de ahirette doyurur.”[711] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Terazi, Rahman olan Allah'ın elindedir. Kimi milletleri yüceltir, kimilerini ise alçaltır.”[712] 7- Rasulullah buyuruyor ki “O öylesine sonsuz bir kudret sahibidir ki; dilediğine izzet, şeref, devlet ve yüksek mevki verir. Dilediğini de hor ve hakir kılar. Mülk ancak O'nundur. Gücünü O'ndan almayanlar, güçlü görünseler bile, sonunda tarumar olacaklardır.”[713] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Bana ulaşmak istiyorsan dünyada bir atlının azığı kadar bir şey sana yeter. Zenginlerle oturup kalkmaktan sakın. Elbiseni eskimiş diye atma. Onu yamalar!”[714] Bu hadisde sevgili peygamber efendimizin muhatabı Hz. Ayşe dolayısıyle kadın veya erkek samimi olan her müslümandır. Cennette Rasulüllah efendimiz ile beraber olmak isteyenler hadisde olduğu gibi davranmalıdırlar. Dünyada ki azıkları, bir yolcunun azığı kadar olmalı, ihtiyaçlarından artanı almamalıdırlar. Zenginlerle oturup kalmamalıdırlar. Çünkü onların görkemli yaşantıları gönlünün çekebilir ve kendisini yanlış yollara sürükleyebilir. Elbiseyi yırtıldı veya yıprandı diyerekten atmamalı, yamalanıp giyilmesi gerekir. Bu şekilde tasarruf edilen para, Allah yolunda harcanan muhtaçlara dağıtılmalıdır.[715] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Eğer Allah'ın kulu, isen izarını belden aşağıya mahsus giysini yerden kaldır!”[716] Elbisenin eteklerini yerden çekmek, kibirlilik alemetidir. Bu yüzden belden aşağıya mahsus giysilerin veya kaftan gibi uzun üstlüklerin eteklerinin yere düşürülmemesi tavsiye edilmiştir.[717] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Geçmiş milletlerden bir adam, içinde kurularak yürüdüğü bir elbise ile dışarı çıkmıştı. Yüce Allah'ın emri üzerine toprak onu içine aldı ve o, kıyamete kadar sürecek bir azap içinde toprağın içinde tepinip durmaktadır.”[718] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Ben ancak bir kulum; kulun yediği gibi yer, içtiği gibi içerim.”[719] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Küfrün başı, Meşrik yönündedir. Övünmek ve çalım satmak, atçılık ve devecilik yapanlarda; acaz avaz bağırmak, göçebelerde; vakar ise koyun sahiplerindedir.”[720] Meşrik'ten, İran ülkesi kastedilmektedir.[721] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-i Allah güzeldir. Bu yüzden güzelliği sever.”[722] Hadisin sebebi İbn-i Mesur'un peygamberimizden rivayetine göre, Resulüllah efendimiz şöyle buyurmuşlardır “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse, cennete giremez.” Bunun üzerine bir adam “İnsan, elbise ve ayakkabısının güzel olmasını arzu eder.” dedi. Resulülülah efendimiz de “Allah güzeldir ve güzelliği sever.” diye yukarıdaki hadîsi buyurdular. Hz. Allah, zat ve sıfatlar bakımından güzeldir. Bu yüzden kullarının da kılık ve kıyafetlerinin güzel olmasından hoşlanır. Kılık ve kıyafetin yerinde olması, kibirlilik değildir.[723] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Allah için tevazu göstermenin çeşitlerinden biri de, meclislerdeki şerefin aşağı mertebesine razı olmaktır.”[724] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Hepiniz Adem'in çocuklarısınız ve Adem de topraktan yaratılmıştır, Atalariyle övünen kişiler, bu hareketlerinden hemen vaz geçmelidirler; aksi takdirde Allah katında mayıs böceğinden daha değersiz olacaklardır.”[725] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Firavun'un söylediği iki söz “Sizin için kendim daha başka bir tanrı bilmiyorum.” sözü ile “ben sizin en yüce tanrınızım,” sözü arasında fark vardı. Cenâb-i Hak, ilk ve son sözünün cezası olarak onu helak etti.”[726] Firavun'un söylemiş olduğu sözler Kur'an-ı Kerimde de geçer.[727] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kişinin din ve dünya hususunda parmakla gösterilmesi, kötülük bakımından kendisine kafidir. Ancak Allah- ü Taâlâ'nın koruduğu kişi başkadır.”[728] Konu Kıskançlık Ve Kindarlık 1- Rasulullah buyuruyor ki “Geçmiş ümmetlerin hastalıklarından olan haset kıskançlık ve kincilik size de geçti. Bu iki afet kökden kazır. Tabi ki sacı değil, dini kökünden kazır. Benliğime hakim olan o yüce zat Allah'a yemin derim ki, mümin olmayınca cennete giremez, birbirinizi sevmeyince de mümin olamazsınız. Dikkat ediniz!. Size uyguladığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? O da; Aranızda selamlaşmayı yaymanızda.”[729] Bu hadisde şöhretin bir afet olduğu belirtilmektedir. Mal, makam, ilim ve takvada parmakla gösterilecek duruma gelenlerden birçokları mağrur olarak kendilerini ebedî bedbahtlığa maruz bıraktıkları halde, bir kısmı da Cenab-ı Allah'ın himaye ve muhafazası sayesinde değişmemiş ve ruhlarındaki safiyeti kaybetmemişlerdir. İstisnalar kaideyi bozmaz fetvasınca, şöhret her insan için afet olma niteliğini korumaktadır.[730] Cennete Girmeyi Kazandıran Sebepler 1- Rasulullah buyuruyor ki “Cennete girecek olan ilk kişi üç ikisi ile cehenneme girecek olan ilk üç kişi bana gösterildi. Cennete girecek olan ilk üç kişi şehit, Rabbine karşı ibadetini güzel yapıp efendisine sadık olan köle ve iffetli, namuslu kişi. Cehenneme girecek olan ilk üç kişiye gelince Toplumun başına musallat olan sultan, malının zekâtını vermeyen servet sahibi ve kendiğini beğenmiş yoksul.”[731] 2- Rasulullah buyuruyor ki “İyilik insanlar arasında kesilebilir, fakat Allah ile o iyiliği yapan arasında kesilmez.”[732] İnsanlar, iyiliğe karşı teşekkürü kesebilirler. Hatta iyiliğe karşı kötülükle mukabele edebilirler. Fakat iyilik, Allah katında hiç bir zaman zayi olmaz. Cenâb-ı Hakk, iyilik yapan kişiye mükâfatını en iyi şekilde verir.[733] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Cehennem halkı bütün kaba, boşboğaz ve kibirli kişilerdir. Cennet halkı da güçsüzler ve yenik düşenlerdir.”[734] Cennet halkını zayıfların ve güçsüz kişilerin ve halk arasında yenik düşenlerin teşkil edecekleri belirtilmektedir ki, burada güçsüzlerden maksat, bedenden güçsüz olanlar değil, manevî ve maddî yönden güçsüz olanlardır. Çünkü Peygamber-i Zîşân efendimizin diğer bir hadis-i şeriflerinde güçlü mü'min güçsüz mü'minden daha hayırlı olduğu, mamafi her ikisinde de hayır bulunduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda cennet halkının çoğunluğunu yoksul kişilerin teşkil edeceğine dair olan hadis-i şerif de buradaki güçsüzlerden maksadın yoksullar olduğunu gösterir.[735] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Beni görüp de bana iman edene ibir defa ne mutlu ve fakat beni görmeden bana iman edene yedi defa ne mutlu!.”[736] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Kendi kusurları kendisini başlkaların kusurlarından meşgul eden malının fazlasını dağıtan, sözünün fazlasını tutan ve Sünnete ayak uydurup ondan bid'at yoluna sapmayan kişiye ne mutlu!.”[737] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Dilini tutan, yuvasına bağlanan ve hatasını anlayan kişiye ne mutlu!.”[738] 7- Rasulullah buyuruyor ki “İslâm'a hidayet edilip de geçimi yetecek kadar olan ve buna kanaat edene ne mutlu!.”[739] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Herkesten önce Alılah'm gölgesine varanlara ne mutlu! Onlar ki kendilerine hak verildiği zaman onu kabul ederler, kendilerinden hak istendiği zaman onu verirler ve kendileri için hüküm verircesine başkaları için hüküm verirler.”[740] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Mesih İsa den sonraki hayata ne mutlu! Göğe yağmur indirme, toprağa da mahsul çıkarma müsadesi verilecektir. Şöyle ki, sen taneni taşa eksen bitecektir. Hatta insan, aslanla karşılaşacak fakat zarar vermeyecektir, yılana basacak fakat yılan onu sokmayacaktır. Hasisleşmek, cimrileşmek hasetleşmek ve birbirine karşı kin gütmek ortadan kalkacaktır.”[741] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Geceyi haccetmiş olarak geçiren ve sabaha gezi olarak çıkan kişiye ne mutlu! O insan ki durumunu belli etmez, çoluk çocuk sahibidir, namusludur ve dünyanın azına kanaatkardır. Çoluk çocuğunun yanma gülerek girer ve onların yanından gülerek çıkar. Benliğine hakim olan Yüce Zat'a yemin ederim ki haccedener ve Allah yolunda gazi olanlar işte onlardır.”[742] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Allah yolunda cihatta iken Cenâb-ı Allah'ı çokça zikreden kişiye ne mutlu! Her kelime mukabilinde ona yetmişbin sevap vardır ve her sevap, on misliyle mukabele eder. Kendisine fazla olarak Allah katında hazırlanan da buna eklenir. Nafaka da,Allah yolunda yaptığı harcamaların değerlendirilmesi de bu minval üzeredir.”[743] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Cahilliği bırakıp faziletli takman ve adaletle iş gören kişiye ne mutlu.!”[744] Burada cahillik, faziletin karşıtı olarak kullanılmıştır.[745] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Bir eksikliğe uğramadan tevazu gösteren, miskinliğe düşmeden kendini alçaltan, haram katmaksızın topladığı maldan dağıtan, ilim ve hikme sahipleriyle oturup kalkan, kimsesiz ve çaresizlere merhamet eden kişiye ne mutlu! Nefsini alçaltan, kazancını temiz tutan, içi güzel ve dışı soylu olan ve şerrini insanlardan uzatk tutan kişiye ne mutlu! İlmiyle amel eden, malının fazlasını dağıtıp sözünün fazlasını tutan kişiye ne mutlu!”[746] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Sana cennetin sultanlarını bildireyim mi? Onlar güçsüz, ezilen, eski püskü elbiseliği kendisine değer verilmeyenlerdir. Ancak Allah’a bir işin olması hususunda yemin etse Cenâb-ı Allah onu yemininde doğru çıkarır.”[747] 15- Rasulullah buyuruyor ki “İyilerinizi ve kötülerinizi size bildireyim mi? İyiniz, iyiliği umulan ve kötülüğünden emin olunandır. Kötünüz de iyiliği beklenmeyen ve kötülüğünden emin olunmayandır.”[748] 16- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanların iyilerini ve İnsanların kötülerini size bildireyim mi? Cenâb-i Allah'ın yolumda atının üstünde veya devesinin üstünde süvari olarak veya yaya piyade olarak ölünceye kadar savaşan kişi İnsanların iyilerindendir. Allah'ın kitabını okuduğu halde onun emirlerinden hiç birine kulak asmayan cüretkâr ve fasık kişide insanların kötülerindendir.”[749] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Yarın kendisine cehennem ateşi haram değmeyecek olan kişiyi size bildireyim mi? Her uysal, yumuşak, insanlara yakın ce müsamahkâr kişi.”[750] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Cennetlik olan erkeklerinizi size bildireyim mi? Peygamber cennete, şehit cennete siddîk dosdoğru kişi cennete, çocuk cennete ve şehrin bir ucundaki din kardeşini Allah içirt ziyaret eden kişi cennettedir. Cennetlik olan kadınlarınızı da size bildireyim mi? Erine karşı çok muhabbeti olan doğurgan olan ve kendisine bir haksızlık yapıldığı zaman “işte elim elinde! Sen razı olmayınca uyku tatmayacağım!” diyerek erinin rızasını almaya sık sık dönen kadın.”[751] 19- Rasulullah buyuruyor ki “İyilik, cennet kapılarından bir kapıdır ve kötü ölümleri önler.”[752] Ölümün kötü yerlerde ve kötü durumlarda meydana gelmesini önler veya ömrün artmasına da vesile olabilir.[753] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Kişide iyi bir haslet bulunur ve fon haslet yüzünden Cenâb-ı Allah onun bütün amelini iyi kılar. Kişinin namaz için temizlenmesi ki, Cenâb-i Allah bunu onun günahlarına keffâret kılar ve namazı kendisine fazla olarak kalır.”[754] Buradaki günahlardan küçük olanlar kasdedilmiştir. Abdestin bunlara keffâret olduğu, namazın ise bütünüyle sevap olarak yazıldığı belirtiliyor. Başka bir hadis-i şerifde de, namazların, aralarında bulunan küçük günahlara keffâret olduğu belirtilmiştir, Abdest, namazın bir şartı olduğundan onun bir parçası olarak sayılır ki bu hadîsde, namazın bu parçasının, günahların keffâretine yettiği kaydedilmektedir.[755] 21- Rasulullah buyuruyor ki “İyilik yapmak, kötü ölümlerden korur.”[756] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Bol bol selâm vermek ve güzel söz söylemek, Allah bağışlanmanın gerekçelerindendir.”[757] Bol selâm, tanıdık ve tanımadık herkese selâm vermeyi adet edinmekle tahakkuk eder. Müslümanlara, ırk, iyi ve kötü ayırt etmeksizin selâm verilir. Gayri müslimlere ise, selâm verdikleri takdirde mukabele edilir.[758] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Hayır ve şer hazineleri Allah katındadır ve bunların anahtarları da kişilerdir. Allah tarafından hayrın anahtarı ve şerrin kilidi kılınan kişiye ne mutlu; Allah tarafından şerrin anahtarı ve hayrın kilidi kılınan kişinin de vay haline!.”[759] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Beş şey vardır ki, her kim bunlardan birini yaparsa Cenâb-ı Allah'ın bağışlama garantisine sahip olur Hastayı ziyaret eden, cenazeyi teşyi eden, savaşa çıkan, liderinin yanına ululamak ve ağırlamak için giren veya evinde oturarak insanlar ondan ve kendisi de insanlardan selâmette olan kişi.”[760] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Beş şey vardır ki, her kim bunları Cuma günü yaparsa Cenâb-ı Allah onu cennet halkından kılar Cuma günü oruçlu olan, Cuma namaz na giden, hasta ziyaret eden, cenazede bulunan ve köle azat eden kişi.”[761] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Altı haslet hayırdandır Allah'ın düşmanlarına karşı kılıçla cihat etmek, yaz günü oruç tutmak, felâket zamanında iyi tahammül göstermek, haklı olduğun halde atışmayı bırakmak, bulutlu günde namazı erken kılmak ve kış günlerinde abdesti güzel almak.”[762] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Altı şey vardır ki, her kim bunlardan birini yaparsa kıyamet günü ahdi kendisine verilmiş bir söz olduğu halde gelecek ve bunlarda her biri, “beni işlemişti!” diyecektir Namaz, zekât, hacc, oruç, emaneti tediyesi ve sıla-ı rahim hısım akraba ziyareti.”[763] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Altı meclis vardır ki, mü'rnln kişi bunlardan herhangi birinde bulunursa Cenâ'b-i Allah'ın bağışlama garantisine sahip olur Allah yolunda cihadda, cemaatla namaz kılınan mescidde, hasta yanında, cenazede. evinde çoluk çocuğu arasında veya ululadığı ve ağırladığı âdil bir hükümdarın yanında.”[764] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Üç haslet vardır ki, bunlar kim kimde bulunursa o kimse sevaba hak kazanır ve imanın bütünleri İnsanlarla iyi geçinmesini sağlayan ahlak, Allahin yasaklarından kendisini alıkoyan dindarlık ve kendisini Cahilin cahilliğine misliyle mukabele etmekten çeviren müsamahakarlık.”[765] Hilm, Arap dilinde geniş, yavaş ve yumuşak olmak manâlarında kullanılır ve geniş, yumuşak ve yavaş olan kişiye halîm denir. Halim olan kişinin en önemli yanı da müsamahakâr olmaktır. Biz onun bu yanına ağırlık vererek, hadisi tercüme ederken “hilm”i “müsahakârlık” olarak tercüme etmiş bulunuyoruz. Cahilin cahilliğinden, münasebetsiz sözler ve sert çıkışlar kasdedilmektedir. Toleranslı insan bunlara misliyle mukabele etmez.[766] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey vardır ki, bunlar her kimde bulunursa Cenâb-i Allah, kendi gözesinden başka gölge bulunmayan günde o kimseyi arşının gölgesi altında gölgelendirecektir Güçlüklere soğuk ve benzeri şeyler rağmen abdest, karanlıklarda camilere yürümek ve açları yedirmek.”[767] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey vardır ki, herkim Allah'a güvenerek ve Allah rızası için bunları yaparsa Cenâb-i Allah'ın, ona her hususta yardım etmesine ve onun her işini bereketli kılmasına hak kazanır. Allaha güvenerek ve Allah rızası için her kim bir köleyi kölelikten kurtarmaya çalışırsa Cenâb-i Allah'ın ona yardım etmesine ve her işini bereketli kılmasına hak kazanır. Her kim Allah'a güvenerek ve Allah rızası için işlenmemiş bir toprağı ihya ederse Cenâb-ı Allahın ona yardım etmesine ve her işini bereketli kamasına hak kazanır.”[768] Mübarek kılmak; bereketli, feyizli, hayırlı, uğurlu, kutlu kılmak anlamlarını taşımaktadır. Meselâ bir toprağı ihya eden, tarıma elverişli duruma getiren bir insanın bu hareketinin mübarek kılınmasının manâsı, bereketli ve verimli kılınmasıdır. Allah rızası için evlendiği hanımın kendisi için mübarek olmasının manası da, hayırlı ve uğurlu olmasıdır.[769] Konu Öfkenin Tedavisi 1- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimse, tenfiz etmeye uygulamaya gücü yettiği halde öfkesini tutarsa Allah o kişinin kalbini güven ve imanla doldurur.”[770] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim öfkesini yenerse Allah da onun aybını örter.”[771] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Kızma.” [772]Ahmet ve birçokları bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir. 4- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey vardır iki, bunlar her kime verilirse ona, Davud ailesine verilenlerin bir eşi verilmiş olur Öfke ve memnunluk anında adalet, fakirlik ve zenginlikte iktisat, gizli ve açıkta Allah korkusu.”[773] 5- Rasulullah buyuruyor ki “En güçlü olanınızı size göstereyim mi? Öfke anında kendine en çok malik olandır.”[774] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz öfkelendiği zaman ayakta ise hemen otursun Eğer öfke kendisinden giderse ne âlâ! aksi takdirde sırt üstü uzansın!”[775] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimse kızdığı zaman, mel'un Şeytan'ın şerrinden Allaha sığınırım, derse öfkesini diner.”[776] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Öfke Şeytan'dandır ve Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateşi ancak su söndürür. Herhangi biriniz öfkelendiği zaman hemen abdest alsın.”[777] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Öfke Şeytandandır ve Şeytan da ateşten yaratılmıştır. Su ise ateşi söndürür. Herhangi biriniz öfkelendiği zaman- hemen yıkansın.”[778] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Güçlü, hasmını yere seren ikisi değildir. Ancak güçlü, öfke anır da kendine malik olan öfkesini yenmesini bilen kişidir.”[779] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Kızdırıldığı halde yumuşaklık gösteren kişiye Allah'ın muhabbeti vacip olur.”[780] Kendisini kızdırmak için çeşitli hareketler yapıldığı ve türlü vesilelere başvurulduğu halde genişliğini ve yumuşaklığını kaybetmeyen kişi, Cenâb-ı Allah'ın sevgisine hak kazanmıştır.[781] Konu Ölümden Sonra Devam Eden Ameller 1- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanoğlu ölünce ameli kesilir amel defteri kapanır, ancak üç şeyden kesilmez Faydası devamlı olan hayır, kendisinden istifade edilen ve ruhu için dua eden iyi evlât.”[782] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Vefatından sonra mü'min kişiye amelinden ve iyiliğinden ulaşacak olan şeylerden bazıları şunlardır Neşrettiği ilim, sali'h iyi evlât, miras olarak bıraktığı Kur'an, yaptırdığı cami, inşa ettiği kervansaray, açtığı su kanalı, sağlığında ve hayatında imalından çıkardığı sadaka vasiyet vefatından sonra ona ulaşır.”[783] Konu Kötülük Yapanı Bağışlama 1- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimseye bir din kardeşi gelerek suçsuz olduğunu iddia ederse, gerçekçi olsun veya yalancı olsun, din kardeşimin bu iddiasını kabul etsin! Eğer kabul etmezse havuzdan içmeye gelemez.”[784] Şeriat dilinde “sadaka-i câriye” tabir olunan hayır müessesesinin önemli faaliyetleri müteakip hadisde belirtilmektedir. Biz bu terimi, “faydası devamlı olan hayır” diye tercüme ettik. Şöyle ki kurulan bir köprünün, akıtılan bir suyun, açılan bir yolun veya benzeri faaliyetlerin faydası devam ettikçe bunlara sebep olan kişinin amel defteri kapanmaz. Kendisine devamlı olarak sevap yazılır.[785] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey vardır ki, bunlar üzerine yemin edebilirim Kulun malı sadaka hayır yapmak dan eksilmez. Kul, kendisine yapılan haksızlığa tahammül gösterirse Cenâb-ı Allah behemehal onun şerefini artırır. Kul, dilenme ondan bundan isteme kapısını açarsa Cenâb-ı Allah da mutlak ona yoksulluk kapısını açar. Size bir hadis söz söyleyeceğim, onu hafızanızda tutunuz Dünya ancak dört kişinindir Allah'ın mal ve ilim verdiği kul ki malı ve ilminde Allah'dan korkar, hısım akrabasiyle ilgilenir ve Cenâb-ı Allah'ın ondaki hakkını ihmal etmez. İşte bu kimse, derecelerin e üstünündedir. Allah'ın ilim verip mal vermediği kul ki, kendisi doğru niyetlidir ve “benim de param olsaydı falanın yaptığını yapardım!” der. Bu kimse niyetine göre karşılık görecektir ve her ikisinin de sevabı eşittir. Allah'ın mal verip İlim vermediği kul ki, malında, bilgisizliği yüzünden yanlış hareket eder, malı hakkında Allah'dan korkmaz, malıyla hısım akrabasını kayırmaz ve Cenâb-ı Hakk'ın ondaki hakkını ihmal eder. İşte bu ada derecelerin en kötüsündedir. Allah'ın mal da vermediği, ilim de vermediği kul ki, bu kimse, “benim de param olsaydı bu para ile falanın yaptığı yapardım.” der. Bu kişi niyetine göre karşılık görecektir ve her ikisinin kendisi ile niyet ettiği kişinin tartısı birdir.”[786] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey vardır ki bunların mutlak surette hak olduklarını biliyorum Kendisine karşı yapılan haksızlığı affeden kişinin, Cenâb-ı Allah ancak şerefini artırır. Varlığını artırmak isteyerek kendisine dilenme kapısını açan kişinin, Cenâb-ı Allah mutlaka yoksulluğunu artırır. Allah'ın rızasını kastederek kendisine sadaka hayır işleri kapısını açan kişinin Cenâb-ı Allah behemehal servetini artırır.”[787] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim güçlü iken affederse Cenâb-ı Allah da güçlük gününde affeder.”[788] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim bir kanı bağışlarsa bunun sevabı ancak cennettir.”[789] Burada zikredilen kandan diyetin veya kısasın veya her ikisi kastedilmiş olması muhtemeldir. Zira İslâm hukukuna göre katil hakkındaki hüküm maktulün velisine bağlıdır. Maktulün velisi, kısas talep etmeyip diyet isteyebilir veya kısası da, diyeti de bağışlayabilir.[790] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Ölümüne sebebiyet vereni affeder işi cennete girecektir.”[791] Ölümünden önce katilini bağışlayan kişinin cennetlik olduğu belirtilmektedir. Ancak bu bağışlama, maktulünün velilerinin katilden kısas talep etme veya diyet isteme haklarının düşürmez. Sadece âhsrete taallûk eden hakkı iskat eder.[792] Konu Edepler Ve İrşatlar 1- Rasulullah buyuruyor ki “Hamam, örtmeyen bir perde ve temizlemeyen bir su olarak bir dert! Kişinin peştamalsız hamama girmesi asla caiz olmaz. Müslümanlara emret, kadınlarını fitneye maruz bırakmasınlar. Erkekler, kadınlar üzerinde idarecidirler. O kadınlara gerekli plan bilgileri öğretin ve ibadet etmeyi emredin.”[793] 2- Rasulullah buyuruyor ki “İkram kabul ediniz! İkramın en iyisi güzel kokudur. Taşınması ne kolay ve kokusu en güzel!”[794] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Misafirlik üç gündür ve bundan fazlası sadakadır.”[795] Bu üç gün zarfında misafir için imkân nisbetinde yemeklerde değişiklik yapılır. Üç gün geçtikten sonra şayet misafir daha kalmak isterse artık kendisine yapılacak şeyin ikram değil, sadaka olduğunu bilmelidir. Eğer maddî durumu iyi olup sadaka alması caiz değil ise bu müddetten sonra misafirliğini devam ettirmesi doğru olmaz.[796] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Kadınların sözünü dinlemek pişmanlıktır.”[797] Kadınların sözleri, ancak kendi ihtisaslarıyle ilgili hususlarda değer taşır. Fakat erkek, ihtisası olmayan bir şeyi kadına danışır ve onun sözünü dinlerse pişmanlık duyacağı tabiîdir.[798] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Tabib Allah'tır. Belki sen birtakım belirtilere aldanır ve bunlar yüzünden bir başkasına zarar verebilirsin!.”[799] Bu hadisin söyleniş sebebi, bir tabip, Rasûl-i Ekrem Efendimizin omuzları arasındaki Peygamberlik mühürünü görmüş ve bunun, tedavisi gereken bir hastalık olduğunu sanmış, “ben tabibim, onu tedavi edebilirim,” demiş, buna karşılık Rasûl-i Ekrem Efendimiz de bu hadisi buyurmuşlardır.[800] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Kölelerinizi anlayışları nisbetinde cezalandırınız.”[801] Cezalandırmanın çeşitli şekilleri vardır. Kimi dayaktan, kimi azardan, kimi aç bırakılmaktan, kimi hapsedilmekten uslanır, insan psikolojisini iyi bilmek ve kime hangi cezanın verilmesi gerektiğini tayin ettikten sc ra cezalandırmaya gitmek lâzımdır.[802] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Cehennem halkı umumiyetle kadınlardır.”[803] 8- Rasulullah buyuruyor ki “On şey, yaratılış icabıdır Bıyıkları kesmek, sakalı bırakma dişleri temizlemek, genizi temizlemek, tırnakları kesmek, mafsalları yıkamak, koltukaltı traşı olmak, kasık kıllarını traş etmek ve taharetlenmek.”[804] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Belki bir erkek, kendisi ile karısı arasında olanı anlatabilir ve belki bir kadın, kendisi ile kocası arasında olanı anlatabilir. Bunu yapmayınız! Bu, şuna benzer ki, bir erkek şeytan, yol üstünde bir kadın şeytan karşılaşır ve herkesin gözü önünde onunla cinsî münasebette bulunur.”[805] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Lut kavminin işlediği ve helak olmalarına neden olan on haslettir. Ümmetim bunlara bir haslet daha katacaktır Eteklerin birbiriyle aşıktaşlık etmeleri cinsel sapıklık, saçma ve fiske ile vurmaları, hamamı oynamaları, şarap içmeleri, sakal kesmeleri, bıyık uzatmaları, ıslık çalmaları, alkış tutmaları ve ipek giyinmeleri. Ümmetim de bunlara şu hasleti katacaktır Kadınların birbirleriyle aşıktaşlık etmeleri sevicilik.”[806] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Her devenin hörgüçünün tepesinde bir şeytan vardır; binmek suretiyle onları uysallaştırın. Çünkü sizi onların üstüne Allah yüklüyor O'nun emriyle bu hayvanlara biniyorsunuz.”[807] Deve, inatçılığı ve dikkafalığı ile meşhur bir hayvandır. Belki onun hörgüçünün doruğunda bir şeytanın bulunması bundan kinayedir. hayvanları, iş ve ihtiyaçlarımızın görülmesinde kullanmamızda bir sakın yoktur. Çünkü Cenâb-ı Allah, onları, etinden ve sırtından istifade etmen için yaratmıştır.[808] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Her devenin sırtında bir şeytan vardır"; deveye binerken Allah'ın adını anınız bismillahirrahmanirrahim deyiniz ve sonra ihtiyaçlarınızdan geri kalmayınız.”[809] Bilindiği üzere her işe besmele ile başlamak, o işin selâmeti ve bereketi bakımından gereklidir. Besmele ile devesine bindikten sonra endişeyi bertaraf ederek ihtiyaçlarının peşinden koşmalıdır.[810] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Kırbacı ev halkının görebileceği bir yere asınız; çünkü bu, onlar için bir terbiyedir.”[811] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Çocuğa yedi yaşında namazı öğretiniz ve 10 yaşında çocuğu namaz için dövünüz!”[812] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Çocuklarınıza yüzücülüğü ve atıcılığı öğretiniz ve iğ, imanlı kadın için ne güzel eğlencedir. Annen ve baban ikisi birden seni çağırırlarsa sen annenin çağrısına evet de!.”[813] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Bıyıkları kökünden kazıyınız ve sakalı uzatınız; Yahudilere benzemeyiniz!.”[814] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Geceleyin yatağına girdiğin zaman “Kul yâ Eyyü'hel-kâfirûn” sûresini oku ve sonra bu sürenin hatmi üzere uyu. Çünkü bu süre, şirkten el çekmektir.”[815] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Ashâbımdan bahsedildiği zaman susunuz, yıldızlardan bahsedildiği zaman susunuz ve kaderden de bahsedildiği zaman susunuz.”[816] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Sizden biriniz seyahate çıkmak istediği zaman dostlarına selâm versin. Çünkü onlar, kendi dualarını onun duasına katarlar.”[817] Yolculuğa çıkacak olan insan, komşularını, akrabasını ve iyi kişileri ziyaret ederek onlarla vedalaşır ve kendi duasına ilave olarak onların da hayır dualarını alır.[818] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz, bir din kardeşine bir işi danıştığı zaman o kimse ona yol göstersin.”[819] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kadın güzel koku sürünür ve kokusunu almaları için bir grubun yanından geçerse o kadın zina etmiştir.”[820] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Kişi, bir din kardeşine silahı çevirdiği zaman her ikisi de cehennemin kenarındadırlar. Onu öldürünce de ikisi birden cehenneme düşerler.”[821] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Bir hayvan satın olacağın zaman onu dene. Bir kavmin ileri geleni senin yanında ise ona meramda bulun.”[822] 24- Rasulullah buyuruyor ki “İçinizden biri et satın aldığı zaman suyunu bolca koysun, şayel birinize et düşmezse çorbasını içer ve iki etin biri bu çorbadır.”[823] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Bir ülkede veba hastalığını işittiğiniz zaman o ülkeye girmeyiniz ve fakat sizin bulunduğunuz ülkede veba hastalığı baş gösterirse bı hastalıktan kaçmak için o ülkeden çıkmayınız.”[824] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi birinizin hastası bir yiyecek istediği zaman onu kendisine yedirsin.”[825] 27- Rasulullah buyuruyor ki “İçinizden birinizin başına bir musibet geldiği zaman şöyle dua etsin “Varlığınız Allah'ındır ve biz yine O'na dönücüleriz. Allah’ım, uğradığım bu musibetin sevabını senden bekliyorum, bu musibet yüzünden ben sevaplandır ve bana onun yerine hayır ver!.”[826] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Sana bir şey verildiği zaman kendin ye ve sadaka da dağıt.”[827] Adam, silahını din kardeşinin bağrına çevirmiş ve öteki de ayn hareketle mukabelede bulunmuştur. Her ikisinin de cehennemin kenarın da oldukları tabirinden bu manâyı anlıyoruz. Nitekim bu manâ başka bi hadîsde daha açık bir şekilde ifade edilmiştir. Şöyle ki, iki müslüman, kılıçlarını çekerek karşı karşıya geldikleri zaman katil ve maktulün cehennemde oldukları belirtilmiştir. Katilin cehennemde olmasına diyecek yol fakat maktul neden cehennemdedir? Rasûl-i Ekrem Efendimiz buna şöyle cevap vermişlerdir “Çünkü o da kardeşini öldürmek hırsı içinde idi.”[828] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz yemek yiyeceği zaman besmele çeksin! Şayet yemeğin başlangıcında besmeleyi unutursa, “bu yemeğin “başlangıcı ve sonu için bismillah!” desin.”[829] Bu hadisde et suyunun, gıda değeri bakımından, o suda pişmiş olan ete eşit olduğu belirtilmektedir. Bu itibarla bir tencerede pişen etin kendini yiyenle suyunu içen, aynı gıdayı almış olacaklardır.[830] 30- Rasulullah buyuruyor ki “İçinizden biriniz ibir meclise vardığı zaman kendisine yer açılırsa otursun, aksi takdirde en ımüsait yeri bakarak orada otursun.”[831] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz bir meclise vardığı zaman selâm versin ve şayet oturmak isterse otursun. Sonra kalktığı zaman tekrar selâm versin. Birinci selâm, bu ikinci selâmdan daha evlâ değildir.”[832] 32- Rasulullah buyuruyor ki “İçinizden biri esnediği zaman elini ağzının üzerine koysun. Çünkü şeytan, esneme ile girer.”[833] Görülüyor ki şeytan, insanın gerek dinine ve gerek sağlığına zarar veren her şey için isim olarak kullanılıyor. Esneme; uzun, derin ve ağır bir tarzda ve çeneleri birbirinden iyice ayırmak suretiyle soluk alıp vermektir ki, bu durum, içerideki mikropları çevreye yaymak veya çevredeki mikropları çevreye yaymak veya çevredeki mikropları içeriye çekmek için çok elverişli bir ortam hazırlar. Bu bakımdan esneme esnasında ağzın, sağ elin içi veya sol elin sırtı ile kapatılması Rasûl-i Kibriya Efendimiz tarafından emir buyurulmuştur.[834] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Kişi bir söz söyler de sağına soluna bakarsa bu söz emânettir açıklanmaması gerekön bir sırdır.”[835] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Geceleyin köpeğin uluması ve eşeğin anırmasını işttiğiniz vakit şeytandan Allah'a sığınınız. Çünkü bu hayvanlar, sizin görmediklerinizi görürler. Ayaklar çekildiği zaman da dışarı çıkmayı azaltınız. Çünkü Cenâb-ı Allah, dilediği varlıkları geceleyin yollara yayar. Kapıları besmele çekerek kapatınız. Çünkü şeytan, besmele çekilerek kapatılan bir kapıyı açamaz. Su kablarını örtünüz, kurbanın ağzını bağlayınız ve yemek kablarını ters çeviriniz.”[836] 35- Rasulullah buyuruyor ki “İhtiyarlığın belirtisi olan beyazlığı değiştiriniz ve benzemeyiniz.”[837] 36- Rasulullah buyuruyor ki “İhtiyarlığın beyazlığını değiştiriniz, fakat siyaha yaklaşmayınız!”[838] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyada garipler dörttür Azgın bir kişinin içinde bulunan Kur'an, bir kavmin semtinde bulunan ve içinde namaz kılınmayan mescit bir evde bulunan ve ele alınıp okunmayan Mushaf ve kötü bir gurup içinde iyi bir insan.”[839] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Davar berekettir; deve, sahibi için bir onurdur ve hayır da, kiyamete kadar atların alımına asılıdır. Kölen, senin kardeşindir, ona iyi muamele et. Eğer onu mağlup verdiğin işi başaramayacak durumda bulursan kendisine yardım et.”[840] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Tırnaklarınızı kesiniz ve tırnak kesintilerinizi toprağa gömünüz parmak boğumlarınızı temizleyiniz, diş etlerinizi yemekten temizleyiniz; misvak fırça kullanınız, dişleriniz sarı ve ağızlarınız kokulu olarak yanınagirmeyiniz.”[841] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Tırnak kesmek, koltukaltı kıllarını yolmak ve kasık kıllarını traş Perşembe günündedir. Yıkanmak, güzel koku sürünmek ve giyinmek Cuma günündedir.”[842] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Bağla ve sonra tevekkül et!”[843] Bu hadisin muhatabı, hadisi rivayet eden Amr'dır. Hadis, tevekkülün gerçek anlamını dile getirmektedir. Tevekkül, bazıların zannettikleri gibi miskin miskin oturup her şeyi Allah'dan beklemek değildir. Tevekkül, gerekli yol ve sebeplere başvurduktan sonra, yani işi sağlama aldıktan sonra Allah'a teslim olmaktır. Hayvanını sağlam bir kazığa bağlayacak ve sonra tevekkül edeceksin. Onu başıboş bırakırsan bunun adına tevekkül değil teseyyüp ihmalcilik derler. [844] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Bıyıkları kazıyınız, sakal bırakınız, mecusîlere "muhalefet ediniz!”[845] Hadis-i şerifden, bıyık bırakıp sakal kesmenin, o devrin mecusî adeti olduğu anlaşılıyor. Bu adet, çağımızda bütün ırk ve milletlere sirayet etmiştir.[846] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Dinin direği namaz ve amellerin hörgücü zirvesi 'de cihaddır. İslâm ahlâkının en faziletlisi ise susmaktır ki, insanlar senden selâmette olsunlar.”[847] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Kissahan meclislerde eski vak'aları anlatan hikayeci Allah'ın gazabını bekler, dinleyen rahmet bekler, tacir rızık bekler, ihtikârcı lanet bekler. Ağıtçı kadına ve onun çevresinde bulunup işiten her kadına Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun!.”[848] Hadisde, bir mecazî tabir olarak bekleyen, beklenen yerine geçirilmiştir. Meselâ kissahanın kendisi Allah'ın gazabını beklemez, fakat Allah'ın gazabı onu bekler. Çünkü dinleyicilerini neşelendirmek veya heyecanlandırmak için tatlı yalanlar uydurmaya başladığı zaman kendisini bekleyen Allah'ın gazabına uğrar. Diğerleri de böyledir.[849] 45- Rasulullah buyuruyor ki “Geğirmeni bizden uzak tut! Dünyada insanların en çok doyanları, âhırette en uzun süre aç kalanlarıdırlar.”[850] 46- Rasulullah buyuruyor ki “Lâilâhe illellah, diyenlerden elinizi çekiniz, herhangi bir günah yüzünden onlara kâfir demeyiniz! Her kim, lâilâhe illellah diyene kâfir derse, kendisi küfre daha yakındır.”[851] 47- Rasulullah buyuruyor ki “Zenginlikte İktisat itidal ne güzel şey, fakirlikte itidal ne güzel şey ve ibadette itidal ne güzel şeydir!.”[852] 48- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'dan hayırlısını istemesi insanoğlunun mutluluğundan ve Allah'ın kaderine boyun eğmesi de insan oğlunun mutluluğundandır mutluluk alametidir. Allah'dan hayırlısını istemeyi bırakması insan oğlunun bedbahtlığından ve Allah'ın, kendisi hakkındaki kaderine karşı kırgınlığıda insan oğlunun bedbahtlığındandır!.”[853] 49- Rasulullah buyuruyor ki “Allah, her kime, kendisi istemeden bu maldan bir şey hediye veya bağış verirse onu kabul etsin. Çünkü o, Cenâb-ı Allah tarafından kendisine gönderilen bir rızıktır.”[854] 50- Rasulullah buyuruyor ki “Alt kat daha rahattır!.”[855] Bu hadisin sebebi, Rasııl-i Kibriya Efendimiz, Medine'ye geldikleri zaman Ebû Eyyub El-Ensari'nîn evine inmişlerdi. Bu ev iki katlı idi. Rasûl-i Ekrem'e üst kat teklif edilmişse de alt katı tercih buyurmuşlardır.[856] 51- Rasulullah buyuruyor ki “Teyzem, Amr'ın kızı Fâhıte'ye bir köle bağışladım ve kendisinden bu köleyi kasap, kuyumcu ve hacamatçı olarak çalıştırmamasını istedim.”[857] 52- Rasulullah buyuruyor ki “Sağlamcılık, kötü zannın ihtimalin sonucudur.”[858] Tedbir almak, ihtiyatlı hareket etmek, işi sağlama bağlamak İslam'ın emridir. Kötü zan veya ihtimallerin buna gerekçe teşkil ettiği hadis-i şerifte belirtilmektedir. Bu bakımdan kötü ihtimallerin bir bakıma ihtiyat ve selâmet olduklarını söyleyebiliriz.[859] 53- Rasulullah buyuruyor ki “Allah Teâlâ buyuruyor ki Benim, cin ve insanlarla önemli bir havadisim var! Ben yaratıyorum, benden başkasına ibadet ediliyor ve ben rızıklandırıyorum, benden başkasına şükrediliyor.”[860] 54- Rasulullah buyuruyor ki “Şükreden kalp, zikreden dil, din ve dünya işlerine yardımcı olan iyi bir kadın, insanların biriktirdikleri nesnelerin en iyisidir.”[861] 55- Rasulullah buyuruyor ki “Şükrünü eda edebildiğin az, altından kalkamadığın çoktan hayırlıdır.”[862] Sahabe'den Hâtıb, Peygamber Efendimîz'e gelerek Cenâb-ı Allah'ın, kendisine bol rızık vermesi için dua etmesini istedi. Rasûl-î Ekrem Efendimiz “Allah'ın Peygamberi gibi olmak istemez misin? Cenâb-ı Allah'tan, dağın altın olarak maiyetimde yürümesini istesem mutlaka yürür!” buyurdular ve buna yukarıdaki hadisi ilave ettiler.[863] 56- Rasulullah buyuruyor ki “Sakın sütlü hayvana dokunma!"[864] Rasûl-i Kibriya Efendimiz, beraberinde Ebû Bekir ve Ömer oldukları balde Ebû Heytem'e misafirliğe gitmişlerdi. Ebû Heytem, bu çok kıymetli misafirleri için koyun kesmek istedi ve bunun üzerine Rasûl-i Ekrem kendisine bu uyarıda bulundu.[865] 57- Rasulullah buyuruyor ki “Peygamberlerin isimlerini takınız ve fakat meleklerin isimlerini takmayınız!.”[866] 58- Rasulullah buyuruyor ki “Sarı, müslümanın saçboyası ve kırmızı da müslümanın saçboyasıdır. Siyah ise kâfirin saçboyasıdır.”[867] Ağarmış saçların, siyahtan başka her renge boyanması müstehabtır, dileyen boyayabilir. Bu bölümün 35. hadisinde, Yahudilere benzememek için ağarmış saç ve sakalın boyanması emredilmişti. Hadis, zahirine hamledilmiş olsa, siyahtan başka diğer renklerden birine bu boyama işleminin sünnet veya vacip olduğunu söylemek gerekirdi. Ancak Sahabe'den birçoklarının boyamadıkları rivayet edilmiştir ki, bu durum, boyama işinin müstehab olduğunu gösterir. Siyaha boyamanın menedilmesinin sebebi ise, insanın gerçek yaşını gizlemesi olduğu belirtilmiştir.[868] 59- Rasulullah buyuruyor ki “Yolculuk, azabın zahmet ve meşakkatin bir parçasıdır. Herbirinizin adeti üzere yemesine, içmesine ve uyumasına mani olur. Herhangi biriniz, yolculuğundan ihtiyacını gördüğü zaman, ailesine dönüşü acele yapsın.”[869] 60- Rasulullah buyuruyor ki “Yavaş, ey Allah'ın kulları, yavaş!”[870] Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Arafat'tan dağılma esnasında bu hadisi buyurmuşlardır. Yavaş, sükûnet içinde ve vekârlı olarak yürümelerini, yaşlı güçsüzleri geride bırakmalarını, izdihama sebebiyet vermemelerini emir buyurmaktadırlar.[871] 61- Rasulullah buyuruyor ki “Yavaşlık, kazanç ve yavaşlığı terketmek kayıptır.”[872] 62- Rasulullah buyuruyor ki “Acemlerin ülkesi size açılacak ve orada hamam adı verilen birtakım evler bulacaksınız. Erkekler, buralara peştamalsız girmesinler. Kadınları ise, hasta veya loğusa olmadıkça bu hamamlara girmekten men ediniz.”[873] 63- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim bir toplulukla beraber hurma yemekte ise, kendisine müsaade edilmedikçe ikişer, üçer atıştırmasın.”[874] 64- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim bu etlerden birini yerse onun yağ kokusunu gidermek için ellerini yıkasın ki karşısındakini rahatsız etmez.”[875] 65- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim müslümanların yolundan bir eziyeti bertaraf ederse kendisine sevap olarak yazılır. Ve her kimin bir iyiliği kabul edilirse cennete girer.”[876] 66- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, kendisinden bir beklediği veya bir korkusu olmadığı halde bir müslüman kardeşinin üzengisini tutarsa günahları bağışlanır.”[877] 67- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim Allah için bir “mescit yaptırırsa Cenâb-i Allah da onun için cennette bir ev yaptırır.”[878] 68- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, ihtiyacından daha büyük geniş ve mulhteşem bir bina yaptırırsa kıyamet gününde onun vebalini yüklenecektir.”[879] 69- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim bir hidayete doğruluğa davet ederse onun sevabı, kendisine uyanların sevapları kadardır ve bu, onların sevaplarından hiç bir şey eksiltmez. Her kim de bir dalâlete sapkınlığa davet ederse onun günahı da, kendisine uyanların günahları kadardır ve bu, omlann günahlarından hiç bir şey eksiltmez.”[880] 70- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, bir hayır isine öncülük yaparsa kendisine, onu işleyenin sevabı kadar sevap vardır.”[881] 71- Rasulullah buyuruyor ki “Her kimin gözü, müsaade istemeden önce ve izni de bulunmadan bir konutun içine dalarsa o kimse Rabbinin emrine asi olmuş olur.”[882] 72- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim tavla oynarsa Allah'a ve Peygamberi'ne asi olmuş olur.”[883] Tavla, bahse girerek parasına veya madd bir külfeti gerektirecek bir şeyine oynandığı zaman bunun haram olduğunda şübhe yoktur. Çünkü bu takdirde kumardır. Kıymetli zamanların boşa harcanması açısından ele alındığı zaman da durum bu merkezdedir. Ancak iki durum arasında fark vardır.[884] 73- Rasulullah buyuruyor ki “Göçebe hayatı yaşayan kaba olur, av peşinde koşan zikir ve ibadetten gafil oiur ve devlet adamının kapılarında dolaşan ayartılır.”[885] 74- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, kasık kılını tıraş etmez, tırnaklarını kesmez ve bıyıklarını kazımazsa bizden değildir.”[886] 75- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, bir meslekten kazanırsa onu bırakmasın.”[887] 76- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, bir müslüman kardeşine arzu ettiği yemeği yedirirse Cenâb-ı Allah onun tenini cehennem ateşine haram kılar.”[888] 77- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, müsaadeleri olmadan bir ailenin evine bakarsa onun gözünü oymaları caiz olur.”[889] Şayet bu aile, o kimsenin gözünü fiilen oyacak olursa, gözü oyulan bu insan herhangi bir hak iddia edemez.[890] 78- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, müsaadesi olmadan bir din kardeşinin mektubuna bakarsa sanki cehenneme bakmış gibi olur.”[891] 79- Rasulullah buyuruyor ki “Küsûf güneş tutulması namazında köle azat etmeyi emrederdi.”[892] Güneş tutulduğu zaman Rasûl-i Ekrem Efendimiz müslümanları namaza davet eder ve onlara köle azat etmelerini tavsiye buyururdu. Bu, güneş tutulması hadisesinin olağan üstü bir hadise kabul edildiğini göstermez. Bazı ibadetlerin muayyen vakitlere bağlanmış olduğuna delâlet eder. Nitekim müslümanlan ibadete ve hayır işlemeye teşvik için ele geçen her fırsattan yararlanmak Rasûl-i Ekrem Efendimizin adetleri idi.[893] 80- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim Allah yolunda bir mücahide yardım eder veya darlığında bir borçluya veya kölelikten kurtulması için bir mükâtebe tamamlanınca azad edilmek üzere bedele bağlanan köleye yardımda bulunursa Cenâ'b-ı Allah, kendi gölgesinden başka gölge bulunmayan günde o kimseyi gölgesinin altında gölgelendirir.”[894] 81- Rasulullah buyuruyor ki “Her kime bir şey armağan verilir ve kendisi de varlıklı ol sa ona mukabelede bulunsun; şayet verileni gizlerse ona verene nankörlük etmiş olur. Ve her kim, kendisine verilmeyen bir sıfatla süslenirse olduğundan farklı görünmeye çalışırsa o kimse yalancılık esvabını eğnine geçiren gibidir.”[895] Hadisde, “yalancılığın iki elbisesi” tabiri geçmiştir. Bundan izar ve ridâ, yani alt ve üst giysileri kadedilmiştir. Genellikle Arapların elbise o devirde bu iki giysiden ibaret bulunuyordu.[896] 82- Rasulullah buyuruyor ki “Rasul-i Ekrem, göze karşı okunmayı emrederdi.”[897] 83- Rasulullah buyuruyor ki “İnsandan ayrılan yedi şeyin toprağa gömülmesini emreder Saç, tırnak, kan, hayız kadınlarda aybaşı, diş, kan pıhtısı ve meşime etene.”[898] 84- Rasulullah buyuruyor ki “Acemlere Arap olmayan milletlere benzememek için ağarmış saçın renginin değiştirilmesini siyahdan başka herhangi bir renge boyanmasını emrederdi.”[899] 85- Rasulullah buyuruyor ki “Yemesi, içmesi, abdesti, elbisesi, alması ve vermesi için sağını, bundan başka şeyler içinde solunu kullanırdı.”[900] 86- Rasulullah buyuruyor ki “Yüzük taşını avucunun içine doğru çevirirdi.”[901] 87- Rasulullah buyuruyor ki “Varlıksız bir aile reisinin, halal rızık kazanmak için ihtiyar ettiği bir yorgunlukta sürçmesi, âdil bir hükümdarın maiyetinde kanı kurumadan tam bir yıl kılıç çalmaktan Allah katında daha faziletlidir.”[902] 88- Rasulullah buyuruyor ki “Belki siz benden sonra büyük şehirler açacak ve bu şehirlerin pazarlarında meclisler kuracaksınız. Bu tahakkuk edince selâmı alınız, gözlerinizi haramdan çeviriniz, körlere yol gösteriniz ve haksızlığa uğramışlara yardım ediniz.”[903] 89- Rasulullah buyuruyor ki “Gece ve gündüz, iki binek değerindedir; âhirete ulaşmak için bunlara bininiz.”[904] Hadis-i Şerifin manâsı şudur ki, zaman, gecesi ve gündüzüyle müslüman kişinin sermayesi ve âhireti kazanma vesilesidir. Bu kıymetli fırsatı boş geçirmemeli, onun taat ve ibadetle, halâl yollardan kazanç sağlamağa çalışmakla değerlendirmelidir, Bu sayede âhırete varacak ve orada göklerin ve yeryüzünün genişliğinde olan cennete kavuşacaktır.[905] 90- Rasulullah buyuruyor ki “Üç kişi olduğunuz vakit, iki kişi, diğerinden ayrı olarak kendi aralarında fısıldaşmayup topluluğa karışsınlar. Çünkü bu hareket onu diğer kişiyi üzer.”[906] 91- Rasulullah buyuruyor ki “İktisat tasarruf eden kimse muhtaç olmaz.”[907] 92- Rasulullah buyuruyor ki “Yedi yaşına vardıkları zaman çocuklarınıza namazı emrediniz ve on yaşına vardıkları zaman da namaz için onları dövünüz ve aynı zamanda yatma yerlerinde onları birbirinden ayırınız. Herhangi biriniz, cariyesini kölesi veya çırağı ile evlendirdiği zaman göbekten aşağısı ve dizkapağından yukarısına bakmasın.”[908] On yaşındaki çocuğu namaz için dövmek gerektiğine göre, gerekli olan dinî bilgilerin bu yaştaki çocuğa öğretilmiş olması vaciptir. Şayet öğretilmezse bu ihmalin vebal ve mesuliyetini çocuğun velisine yüklenecektir.[909] 94- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, yapmak istediği bir işi bir müslüman kişiye danışırsa Cenâb-ı Allah o kimseyi, işlerinin en doğrusuna muvaffak başarılı kılar.”[910] 95- Rasulullah buyuruyor ki “Haksız yere her kimin malına saldırılır ve o malına saldırılan şahıs da döğüşür ve öldürülürse o kimse şehittir.”[911] 96- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimse Allah adına fsize sığınırsa onu koruyunuz ve Allah rızası için sizden bir şey isterse onu boş çevirmeyiniz.”[912] 97- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim Allah adına size sığınırsa onu koruyunuz. 'Her kim Allah adına sizen bir şey isterse ona veriniz. Her kim sizi çağırırsa icabet ediniz. Her kim size bir iyilik yaparsa onu mükâfatlandırınız. Şayet onu mükâfatlandıracak bir şey bulamazsanız, kendisini mükâfatlandırdığınıza kani oluncaya kadar ona dua ediniz.”[913] 98- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim tok -gözlülük gösterirse Allah onu tok gözlü kılar. Her kim doygunluk gösterirse Allah onu zengin kılar. Her kimin 200 Dirhem gümüşe muadil varlığı olduğu halde insanlardan dilenirse ilhâf israr ve madrabazlık olarak istemiş olur.”[914] Evâk k kalın okunur, ukıyye'nin çoğul şeklidir. Ukıyye, ülkelere ve terimlere göre değişen bir ağırlık ölçüsüdür. Ancak şer'î ukıyye 40 Dirhem olarak kabul edilmiştir. Bu itibarla hadisde geçen beş ukıyyeden 200 Dirhem kasdedilmiş olur. Gümüşün nisabı da budur.[915] 99- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim iktisat tasarruf ederse Allah onu zengin kılar. Her kim israf ederse Allah onu fakir kılar. Her kim alçak gönüllülük gösterirse Allah onu yüceltir. Herkim büyüklük taslarsa Allah onu kırar.”[916] 100- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim bir hastayı ziyaret ederse dönünceye kadar cennet bağındadır.”[917] 101- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, erginlik çağına varıncaya kadar iki kız evladını geçindirirse ben ve o, cennete, şu iki parmak gibi yan yana gireceğiz.”[918] 102- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, üç kız evlâdını geçindirir, onları yetiştirir, evlendirir ve kendilerine iyi davranırsa cennet onundur.”[919] 103- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim müslümanlardan bir ev halkının yirmitdört saatlik ihtiyaçlarını karşılarsa Cenâb-i Allah onun günahlarını bağışlar.”[920] 104- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, sahipsiz bir suya el koyarsa o kimse o suya daha müstahaktır.”[921] 105- Rasulullah buyuruyor ki “Kişi, kardeşi tarafları ile çoktur.”[922] Taraftarları olan kişinin güçlü ve kuvvetli olduğu belirtiliyor.[923] 106- Rasulullah buyuruyor ki “Kabir ziyaretlerinden sizi menetmiştim; kabirleri ziyaret ediniz! Çünkü kabirleri ziyaretten sizin için ibret dersi vardır.”[924] 107- Rasulullah buyuruyor ki “Kişi, sevdiği ile beraberdir.”[925] Şayet dindar, faziletli kişileri severse dünyada onlarla beraber olur ve yarın onlarla beraber mahşere kalkar.[926] 108- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlarla şerleşmek şer yapıp şer görmekten sakınınız! Çünkü bu şerleşmek, paklığı gömer ve kirli çamaşırları ortaya döker.”[927] 109- Rasulullah buyuruyor ki “Büyük kişilerin meclislerinde oturunuz, ilim adamlarına sorunuz ve hikmetli kişilerle oturup kalkınız.”[928] 110- Rasulullah buyuruyor ki “Yollar üzerinde oturmaktan sakınınız. İllâ oturacaksanız yolların hakkını veriniz Harama bakmamak, eziyetten gelip geçeni rahatsız etmekten kaçınmak, selâm almak, doğruyu emretmek ve kötüden menetmek.”[929] 111- Rasulullah buyuruyor ki “İşlek yollar üzerinde konaklamaktan ve bu gibi yerlerde namaz kılmaktan sakınınız! Çünkü yollar, yılanların ve yırtıcı hayvanların barınaklarıdır. Yollar üzerinde defi hacet etmekten de sakınınız! Çünkü bunlar, lanete sebep olan hareketlerdir.”[930] 112- Rasulullah buyuruyor ki “Tedbir geçimin yarısıdır. Teveddüt kendini sevdirme aklın yarısıdır. Sıkıntı ihtiyarlığın yarısıdır, iyal geçindirmesi gerekli olanların azlığı, iki zenginlikten biridir.”[931] Hz. Aişe'nin kapısına bir dilenci geldi ve Hz. Aişe onun eline parça yiyecek vererek savdı. Sonra kılık ve kıyafeti yerinde bir adam geldi ve Hz. Aişe onu oturtarak yedirdi. Bunun sebebi kendisine sorulduğu Rasûl-i Ekrem Efendimizin bu hadisini okudu. İnsanlara, durum ve değerine göre muamele edilmesi emir buyurulmaktadır.[932] 113- Rasulullah buyuruyor ki “Toprak çocukların baharıdır.”[933] El-Hatîb bu hadisi Sefl bin Sa’d’dan rivayet etmiştir. 114- Rasulullah buyuruyor ki “Kıyamet gününde siz adlarınız ve babalarınızın adlarıyle çağırılacaksınız; güzel isimler takınınız.”[934] 115- Rasulullah buyuruyor ki “Siz yetmiş ümmeti” tamamlamaktasınız ki, onların en hayırlısı ve Allah katında en değerlisi sizsiniz.”[935] 116- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanları yerlerine indiriniz!”[936] 117- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanları, hayır ve serden işgal ettikleriyerlere indir ve iyi ahlâk üzere onların edebini güzelleştir.”[937] 118- Rasulullah buyuruyor ki “Haklı veya haksız da olsa din kardeşine yardım et!” Bunun üzerine, “haksız olduğu halde ona nasıl yardım edebilirim?” diye soruldu. Rasûl-i Ekrem buyurdular ki “Onu haksızlıktan önlersin; işte bu, kendisine yardımdır.”[938] 119- Rasulullah buyuruyor ki “Müsaade istemek, bakmak için konulmuştur.”[939] Adamın biri, Peygamber Efendimizin hücre-i saadetlerinden birine baktı. Rasûl-i Ekrem Efendimizin elinde, başını kaşıdığı bir şiş vardı. Rasûl-i Ekrem “Senin baktığını bilseydim bu şişi senin gözüne saplardım.” buyurdu ve yukarıdaki hadisi ilave ettiler.[940] 120- Rasulullah buyuruyor ki “Sen, hayvanının sırtında öndeki yere bepden daha müstahaksın. Ancak orasını bana bırakırsan olur.”[941] Bir hayvanın sırtına iki kişi bindiği zaman öndeki yerin, o hayvanın sahibinin hakkı olduğu, ancak bundan dilerse tenazül edebileceği belirtilmektedir.[942] 121- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanların elmde bulunan onlara ait alan şeylerden ümidini kesmelisin. Açgözlülükten saikın; çünkü bu, hiç gitmeyen yoksulluktur. Namazını, bayata veda eden olduğun halde son namazınmış gibi kıl. Özür dilemeye vesile olan şeyden suç işlemekten sakın.”[943] 122- Rasulullah buyuruyor ki “İlme sarıl; ilim mü'min kişinin dostu, Mim müsamahakârlık yardımcısı, akıl vekili, amel idarecisi, yavaşlık atası, yumuşaklık biraderi ve sabır askerlerinin kumandanıdır.”[944] Bu hadisin sebebini İbn-i Abbâs şöyle anlatmaktadır “Bir gün Rasûl-i Ekrem'in redifi idim hayvan üstünde arkasına binmiştim. Rasûl-i Ekrem “Allah'ın seni faydalandıracağı birtakım kelimeler sana öğreteyim mi?” buyurdu. Ben de “evet!” dedim...”[945] 123- Rasulullah buyuruyor ki “Külâh üzerine sarıık, bizim müşrikler arasındaki farktır, met gününde, başına doladığı her kıvrım için kendine bir nur verilecektir.”[946] 124- Rasulullah buyuruyor ki “Geceleyin yürümeye bakınız; çünkü mesafeler geceleyin dürülür.”[947] 125- Rasulullah buyuruyor ki “Atıcılığa önem veriniz; çünkü atıcılık en faydalı eğlencenizdir.” 126- Rasulullah buyuruyor ki “Örümcek şeytandır, onu öldürünüz!.”[948] 127- Rasulullah buyuruyor ki “Siz kardeşlerinizin hemşehrilerinizin yanına varmakta eyerlerinizi onarak ve üst başınızı düzelterek tende bulunan ben imişsiniz gibi olunuz. Çünkü Cenâb-i Allah, çirkin şeyi ve çirkinleşmeyi sevmez.”[949] 128- Rasulullah buyuruyor ki “Ümit, ümmetim için bir rahmettir. Ümit olmasaydı hiç anne emzirmez ve hiç bir ağaç diken ağaç dikmezdi.”[950] 129- Rasulullah buyuruyor ki “Ben ancak bir insanım. Size, dininize dair bir şey emre zaman onu alınız. Kendi görüşüme dayanarak size bir şey emredersen ancak bir insanım...”[951] Rasûl-i Ekrem Medine'ye geldiler; Medineliler hurmalara aşılamakta idiler. Rasûl-i Ekrem “ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “bunu eskiden beri yapmaktayız!” diye karşılık verdiler. Rasûl-i Ekrem “belki yapmasanız daha iyi olur!” buyurdu. Bunun üzerine aşılamayı bıraktılar ve ürün azaldı. Durumu Rasûl-i Ekrem'e bildirdikleri zaman yukarıdaki hadisi buyurdular.[952] 130- Rasulullah buyuruyor ki “Ben, ancak sizin giibi bir insanım. Tahmin, yanılabilir ve isabetli de olabilir. Ancak size, “Allah buyurdu” dersem Allah'a karşı yanlış söylemem.”[953] 131- Rasulullah buyuruyor ki “Yiyecek ve içecek kablannın üstünü örtünüz, kırbaların ağızlarını bağlayınız, kapıları kapayınız ve akşamleyin çocuklarınızı evlerde tutunuz. Çünkü cinlerin bir yayılması ve çarpması vardır. Uyku zamanında da kandilleri söndürünüz. Çünkü küçük yaramaz fare, belki kandili çeker ve ev halkını yakabilir.”[954] 132- Rasulullah buyuruyor ki “Arkandayım, öcünü al!.”[955] Hz. Zeynep, Hz. Aişe ile kavga etmek üzere kapısını çalmadan evne girmişti. Rasûl-i Ekrem, Hz. Aişe'yi desteklediğini ima ederek kendisine sözle öç almasını bildirdi. Hz. Aişe, Zeynep'ten öç almış ve Rasul-i Ekrem'in mübarek simasında memnunluk alameti görünmüştü.[956] 133- Rasulullah buyuruyor ki “Kızların toprağa verilmesi itbarlıktır.”[957] Kızlar için en hayırlı damat topraktır, sözü bundan ileri gelmiştir.[958] 134- Rasulullah buyuruyor ki “Beş şey ibadettendir Mushaf'a bakmak, Kâ'be'ye bakmak, Anne ve babaya bakmak, Zemzem'e bakmak ki bu, hataları kaldırır ve alimin yüzüne bakmak.”[959] 135- Rasulullah buyuruyor ki “Ümmetimin hayırlı kişileri tokgözlü ve kötü kişileri de açgözlü olanlarıdır.”[960] 136- Rasulullah buyuruyor ki “Evlerinizin en hayırlısı, içinde ağırlanan öksüz bulunan evdir.”[961] 137- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanlarda en hayırlı ev, kendisine iyi muamele edilen öksüzün bulunduğu evdir. Müslümanlarda en kötü ev de, kendisine kötülük adilere öksüzün bulunduğu evdir. Ben ve bir öksüzün bakımını üzerine alan kişi cennette şöyleyiz. Rasûl-i Ekrem şehadet parmağı ile ortaparmağını gösterdi.”[962] 138- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanın geride bıraktığı en hayırlı şey üçtür Kendisine dua eden iyi bir evlât, sevabı kendisine ulaşan sürekli bir hayır ve ölümünden”[963] 139- Rasulullah buyuruyor ki “Giysilerinizin renk bakımından en yararlısı beyazdır. Ölülerinizi beyaz içinde kefenleyiniz ve dirilerinize de beyaz esvab giydiriniz. En iyi sürmeniz de ismid sürmetaşıdır. Kirpikleri besler ve gözü keskinleştirir.”[964] 140- Rasulullah buyuruyor ki “Dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı heba etmeyi bırak!.”[965] 141- Rasulullah buyuruyor ki “Size sürtünmedikleri müddetçe Habeşlilere sürtünmeyiniz ve size sataşmadıkları müddetçe Türklere sataşmayınız.”[966] 142- Rasulullah buyuruyor ki “Borç dindarın yüzkarasıdır.”[967] Borç, yiğidin kamçısıdır, sözünün gerçek manası da budur. Yiğit kişi, kendini borçtan kurtarmak için daha çok ve daha yoğun çalışarak adeta bir yüzkarasına benzeyen borçtan kendisini bir an evvel kurtarmaya çalışır.[968] 143- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kadın, üç günlük yola ancak beraberinde bir mahremi bulunursa çıkabilir.”[969] Burada davet ve ziyafet yemeği kasdedilmektedir. Muhtaç kişilere yemek verilirken veya onların ihtiyaçları karşılanırken iyi veya kötü, hatta müslüman veya kâfir olduklarına bakılmaz.[970] 144- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kadın, beraberinde nikâhı düşmeyen bir mahremi olmadan 12 millik mesafeye yolculuk edemez.”[971] 145- Rasulullah buyuruyor ki “Kadın ancak mahremiyle beraber yolculuk edebilir ve erkek, kadının yanına, ancak kadının mahremi yanında olduğu takdirde girebilir.”[972] 146- Rasulullah buyuruyor ki “Ölülerin ardından sövüp saymayınız. Çünkü onlar yaptıklarını buldular.”[973] 147- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya zikri anısı ile kalplerinizi meşgul etmeyiniz.”[974] 148- Rasulullah buyuruyor ki “Yalnız mü'min kişi ile arkadaşlık et ve senin aşını ancak takvalı kişi yesin!.”[975] 149- Rasulullah buyuruyor ki “İyilik, soylu ve dindar kişilerin yanında değerini bulur,”[976] 150- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kardeşinin derdine sevinme; sonra Allah onu esirger ve seni derde düşürür.”[977] 151- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın azabı ile azaplandırmayınız!. [978] Bu hadis-s şerifte, Allah'ın azabı ateşle olduğu için herhangi bir kimseye ateşle işkence yapılmaması emrediliyor.[979] 152- Rasulullah buyuruyor ki “Allah Taâlâ üç şeyi size mekruh kıldı Kur'an esnasında boş konuşup, duada sesi yükseltiş ve namazda elleri bele dayamak.”[980] 153- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-ı Allah altı şeyi size mekruh kıldı Namazda oyun, sadakada yardımda başa kakış, oruçta çirkin söz, kabirlerin yanında gülüş, cünup iken mescitlere giriş ve izinsiz habersiz olarak evlerin içine bakış.”[981] 154- Rasulullah buyuruyor ki “Şeytan, insan kurdudur! Sürüden ayrılan kenardaki- koyunu kapan- davar kurduna benzer. Sakın patikalara İslâm cemaatinden ayıran yollara sapmayınız! Cemaatten ve mescidin ammesinden ayrılmayınız!.”[982] 155- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir müslüman kişi bir toprağı onarır da susuzluktan ciğeri yanan oradan içer veya yiyecek arayan oradan nasibini alırsa Cenâb-ı Allah bu yüzden ona mutlaka sevapyazar.”[983] Susuzluktan ciğeri yanan veya yiyecek arayan canlı, ister insan olsun, ister hayvan olsun o toprağı onaran kişiye sevap yazılır.[984] 156- Rasulullah buyuruyor ki “Geçiminde yavaş ölçülü davranmak, kişinin bilginliğinin eseridir.”[985] 157- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kimse, herhangi bir müslümanın kendisinden önce varmadığı bir şeye varırsa o şey onundur.”[986] 158- Rasulullah buyuruyor ki “Ümmetimden her kim yetmiş yaşına varırsa Cenâb-ı Allah, ömür hususunda bana bir mazeret bırakmamış olur.” Yetmiş yaşına varan bir insanın, Cenâb-ı Allah'a ibadete ömür vefa etmedi, demeye veya bu yaştan sonra günah işlemeye yüzü yoktur.[987] 159- Rasulullah buyuruyor ki “Sakal bırakınız, bıyıklardan alınız, koltukaltı kıllarını yolunuz ve tırnakları kesiniz.”[988] Dikkat edileceği gibi bundan önceki hadislerde bıyıkların kökünden kazılması emredildiği halde burada bıyıklardan alınması, yani dudakları örtmeyecek ve ağzı kapatmayacak şekilde kısaltılması emredilmektedir.[989] 160- Rasulullah buyuruyor ki “Bir kâfiri kötülemek yüzünden bir müslümana eziyet etmeyiniz.”[990] Samimi bir müslüman olan Berime Hazretlerine, Ebû Cehil'in oğlu olduğu için, “Allah'ın düşmanının oğlu” denilirdi. Bu durumdan Rasûl-i Ekrem Efendimize yakındı ve Peygamberimiz bir hutbesinde bu mübarek hadisi buyurdular.[991] 161- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın üstüne yemin etmeyiniz! Çünkü bir kimse Allah'ın üstüne yemin ederse Allah onu yalancı çıkarabilir.”[992] Allah'a yemin ederim ki falan cennettedir veya filan cehennemdedir şeklinde kesin yargıda bulunmak doğru değildir. Çünkü iyi zannettiklerimizin kötüye ve kötü zannettiklerimizin de iyiye dönüşmesi bir an meselesidir. Herkesin akıbetini Allah'a bırakmak en uygun davranıştır.[993] 162- Rasulullah buyuruyor ki “Birbirinize karşı kin beslemeyiniz, birbirinize arka çevirmeyiniz ve maddî çıkar yüzünden birbirinize rekabet etmeyiniz; Allah'ın kardeş kulları olunuz!.”[994] Müslim bu hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet etmiştir. 163- Rasulullah buyuruyor ki “Canlı olan bir varlığı hedef tutmayınız!”[995] 164- Rasulullah buyuruyor ki “Kardeşine haksızlıkta ayak uydurma, opunla hırlaşma ve onunla mücadele etme!”[996] 165- Rasulullah buyuruyor ki “İmanlı bir kişide iki huy bir araya gelmez Pintilik ve yalancılık.”[997] 166- Rasulullah buyuruyor ki “İki kişi arasında, müsaadeleri olmadan oturulmaz.”[998] 167- Rasulullah buyuruyor ki “Cüzamlılara dikkatlice bakma.”[999] 168- Rasulullah buyuruyor ki “Borç yüzünden kendinizi endişeye kaptırmayınız.”[1000] 169- Rasulullah buyuruyor ki “İçinde çan bulunan bir eve melekler girmez.”[1001] 170- Rasulullah buyuruyor ki “İçinde köpek veya heykel bulunan eve melekler girmez.”[1002] 171- Rasulullah buyuruyor ki “Süt veren hayvanı asla kesme!.”[1003] 172- Rasulullah buyuruyor ki “Ölülerinizi ancak hayırla yad ediniz!.”[1004] 173- Rasulullah buyuruyor ki “İpeklerin ve kaplan derilerinin örtülduğü hayvanlara, binmeyiniz.”[1005] 174- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümanı ürkütmeyiniz. Bir müslümam ürkütmek büyük bir haksızlıktır.”[1006] 175- Rasulullah buyuruyor ki “Bereket yaşlıarınızdadır.”[1007] 176- Rasulullah buyuruyor ki “Bereket üç şeydedir Birlikte yenen yemekte, tiritte ve sahur yemeğinde.”[1008] 177- Rasulullah buyuruyor ki “Mescidde yere tükürmek kötülük ve tükürüğü gömmek iyiliktir.”[1009] Mescitlerde yere tükürmenin hata olduğu belirtiliyor ve bunun keffâretinin, mescidin zemini kum veya toprak ise tükürüğün gömülmesi ve şayet döşeli ise silinip temizlenmesi olduğuna işaret ediliyor.[1010] 178- Rasulullah buyuruyor ki “Rızkın onda dokuzu ticarette ve onda biri hayvancılıktadır.”[1011] 179- Rasulullah buyuruyor ki “Peygamberlerin isimlerini takınız. İsimlerin Allah Teâlâ'ya en sevimlileri Abdullah ve Abdurrahman, en doğrucası Haris ve Hemmâm, en çirkini ise Harp ve Murre'dir.”[1012] Kişilerin kişilikleri üzerinde isimlerin anlamlarının tesiri olduğu belirtilmiştir. Bir çocuğun, baba üzerindeki haklarından biri de güzel isimidir. Hadisde geçen Arapça isimlerin Türkçe anlamları sırasıyla şöyledir Allah'ın kulu, Rahman'in kulu, eken, tekin, savaş ve acı.[1013] 180- Rasulullah buyuruyor ki “Onu arkadaş edineceğin kişiyi seç ve ondan korun.”[1014] 181- Rasulullah buyuruyor ki “Armağanlaşınız, sevişmenize vesile olur ve musafaha tokalaşınız, kin ve kırgınlıklarınız gider.”[1015] 182- Rasulullah buyuruyor ki “İlim öğrendiğiniz kişiye karşı mütevazi olunuz ve ilim öğrettiklerinize karşı da mütevazi olunuz; âlimlerin zorbalarından olmayınız.”[1016] 183- Rasulullah buyuruyor ki “Esneme şeytandandır ve biriniz esnediği zaman gücü yettiği kadar onu önlesin. Çünkü henhangi biriniz, esneme esnasında haaa deyince şeytan ona güler.”[1017] 184- Rasulullah buyuruyor ki “Din kolaylıktır ve her kim dinle yarışa çıkarsa mutlaka din onu mağlup eder.”[1018] Dinde en faziletli olanı yapacağım, diyen kişinin bu arzusuna yenileceği muhakkaktır. Çünkü ne kadar güç ve dolayısıyle faziletli olanı ihtiyar etse onun üstünde daha güç ve daha faziletli olanı bulunacaklar. Bu bakımdan itidal tavsiye edilmektedir.[1019] 185- Rasulullah buyuruyor ki “Din, yeryüzünde Allah'ın sancağıdır ve Cenâb-ı Allah her kimi zelil kılmak isterse bu sancağı onun boynuna koyar üzerine yürütür.”[1020] 186- Rasulullah buyuruyor ki “Borç iki kısımdır Borcunu ödemek niyetinde olduğu halde ölen kişinin velisi benim borcu tarafımdan ödenecektir. Borcunu ödemek niyetinde olmadığı halde ölen kişinin kıyamet gününde sevaplarından alınır; çünkü o günde Dinar veya Dirhem yoktur.”[1021] Borcun, ödenme imkânı bulunmadığı için ödenmeyen ve ödenme imkânı bulunduğu halde ödenmeyen borçlar olarak iki kısım olduğu belirtilmektedir.[1022] 187- Rasulullah buyuruyor ki “Borç, dindarlığa ve soyluluğa gölge kondurur.”[1023] 188- Rasulullah buyuruyor ki “Mallarınızla ırzlarınızı savununuz.”[1024] Parayı esirgeyerek şeref ve haysiyetinizi korumayı ihmal etmeyiniz. Para kazanılabilir. Fakat kaybedilen şeref ve itibarı geri çevirmek pek mümkün olmaz.[1025] 189- Rasulullah buyuruyor ki “Bırak müslumanları, çalışsınlar Çünkü cennet yüz derecedir. Her iki derece arasındaki mesafe, gök ile yeryüzü arasındaki mesafe kadardır. Firdevs, cennetlerin en yükseği ve en 'uygunudur. Firdevsin üzerinde Rahman'ın arşı bulunmaktadır. Cennet ırmakları buradan fışkırır. Allah'dan cennet istediğiniz zaman Firdevs'i isteyiniz.”[1026] 190- Rasulullah buyuruyor ki “Sizi bıraktığım size dini tebligatta bulunmadığım müddetçe beni bırakınız bana sorular tevcih etmeyiniz Sizden önceki milletlerin helâk olmalarına ancak çok soru sormaları ve peygamberlerinin emirlerine uymamaları sebebiyet vermiştir. Size bir şey emredersem gücünüz yettiği kadar onu yapınız. Sizi bir şeyden de menedersem onu bırakınız.”[1027] 191- Rasulullah buyuruyor ki “Otoritesi resmî sıfatı olan ve ilmi bulunan kişiler meclisin şeref yerine daha lâyıktırlar.”[1028] 192- Rasulullah buyuruyor ki “Kadının eteği nin topuktan aşağı olan kısmı bir karıştır.”[1029] 193- Rasulullah buyuruyor ki “Allah, kadınlardan şalvar giyinenleri esirgesin!”[1030] 194- Rasulullah buyuruyor ki “Dilenciye, yanık bir çatal tırnak da olsa veriniz!.”[1031] 195- Rasulullah buyuruyor ki “Selâmı alınız, harama bakmayınız ve tatlı söz söyleyiniz.”[1032] 196- Rasulullah buyuruyor ki “Kulu, ecelinden daha güçlü olarak rızkı arar.”[1033] 197- Rasulullah buyuruyor ki “Bir grubun sakisi içecek dağıtanı, onların içenlerininin sonuncusudur.”[1034] Bir topluluğa içecek dağıtan kişi, herkesi içirdikten sonra kendisi içmelidir. Ziyafet ve ikramın gereği budur.[1035] 198- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz içerken-kabın içinde içecek kabı ağzında iken nefes almasın. Ayakyoluna geldiği zaman da cinsel organını sağ eliyle tutmasın ve sağ eliyle silinmesin.”[1036] 199- Rasulullah buyuruyor ki “Biriniz içtiği zaman emerek rahat ve nefes alarak içsin, dikme dikmesin; çünkü ciğer hastalığının sebebi diikmedir.”[1037] 200- Rasulullah buyuruyor ki “Süt içtiğiniz zaman ağzınızı çalkalayınız; çünkü süt maddedir.”[1038] 201- Rasulullah buyuruyor ki “Giyinirken ve abdest alırken sağlarınızdan başlayınız."[1039] 202- Rasulullah buyuruyor ki “Müsaade istenilmesi kapının çalınması üç keredir. Eğer sana müsaade edilirse ne âlâ! Aksi takdirde dön.”[1040] 203- Rasulullah buyuruyor ki “Sefamı yay, yemeği bol bol yedir, grubunun heybetli kişisinden utandığın gibi Allah'dan utan ve güzel ahlâk sahibi ol! Kötülük yaptığın zamanda hemen arkasından bir iyilik yap. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir.”[1041] 204- Rasulullah buyuruyor ki “Beş şeyden önce beş şeyi ganimet fırsat bil Ölümünden önce hayatını, hastalığından önce sağlığını, meşguliyet zamanından önce boş vaktini, ihtiyarlığından önce gençliğini ve yoksulluğundan önce varlıklığını.”[1042] 205- Rasulullah buyuruyor ki “Üç kişi olduğunuz zaman iki kişi, diğerinden ayrı olarak aralarında fisıldaşmasınlar ve guruba katılsınlar; çünkü bu davranış o diğer kişiyi üzer.”[1043] 206- Rasulullah buyuruyor ki “Giyinirken ve abdest alırken sağ taraflarınızdan başlayınız.”[1044] Bu hadis-i şerif, yine bölümün 201 numaralı hadisinin aynen tekrarıdır.[1045] 207- Rasulullah buyuruyor ki “Yatacağınız zaman kandili söndürünüz. Çünkü fare, fitili çeker de ev halkını yakabilir. Kapıları kapatınız. Kırbaların ağızlarını bağlayınız. Su kablarının üstünü örtünüz.”[1046] Yine bu manâda ve daha tafsilatlı bir hadis-i şerifi Buharı, Câbîr'den rivayet etmiştir. Bu hadis, bu bölümün 131 sıra numarasmda kayıtlıdır. Orada fare, küçük yaramaz olarak îmâ edilmiştir. Eskiden kandillerde yakıt maddesi olarak halis zeytinyağı kullanılırdı. Bu yağa bandırılmış olan fitil mahfazalı olmaz ve o devirlerde olduğu gibi ekseriya açıkta bulunursa fareler için iyi bir yiyecek teşkil eder.[1047] 208- Rasulullah buyuruyor ki “Sizden birinize, yemeğini hazırlama ve buharına katlanma zahmetinden kendisini kurtaran hizmetçisi yemeğini getirdiği vakit onu kendisiyle beraber sofrasına oturtsun. Şayet oturtmazsa ona bir veya birkaç lokma versin.”[1048] 209- Rasulullah buyuruyor ki “Ağır ve temkinli hareket, âhıret işinden başka her şeyde hayırlıdır.”[1049] 210- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyan için, sonsuza dek yaşıyacakmış gibi çalış ne de yarın ölecekmişsin; gibi çalış.”[1050] Kitabımızı derleyen Ezher Üniversitesi hocalarından Muhammed Hasan Dayfullah, bu hadis-i Şerif hakkında şu mütalaada bulunuyor “Elimizde bulunan hadis kitaplarında bu hadisin ravisine rastlamadım. Ancak İbn-ül-Esîr'in, En-Nihâye kitabında bu hadisi “çalış” yerine “ek!” lafzsıyle rivayet ettiğini gördüm.”[1051] 211- Rasulullah buyuruyor ki “Birinizin içeceğine sinek düştüğü vakit onu önce bandırsın ve sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin iki kanadının birinde dert ve diğerinde deva vardır.”[1052] 212- Rasulullah buyuruyor ki “Ölülerinizin iyi yanlarını anınız, kötülüklerinden bahsetmeliniz.”[1053] 213- Rasulullah buyuruyor ki “Yemek yediriniz ve tatlı konuşunuz.”[1054] 214- Rasulullah buyuruyor ki “Yemek yediriniz ve selâmı yayınız ki, cennetin vârisleri olasınız.”[1055] 215- Rasulullah buyuruyor ki “Tatlı konuş, güzel selâm ver, hısım akraba ile ilgiler geceleyin insanlar uyurken namaz kıl ve sonra selâmetle cennete gir.”[1056] 216- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-ı Allah, bolluk içinde olan ev halkını sever.”[1057] Evde yiyecek maddelerinin bolca bulundurulması ve israftan kaçınılmak şartıyle yiyeceklerde kısa yapılmaması öğütleniyor.[1058] 217- Rasulullah buyuruyor ki “Sevap kazanmış olarak değil, günaha girmiş olarak dönünüz.”[1059] Cenâb-ı Peygamber, bir cenaze ile geçerken bir grup kadını yol üstünde cenazeyi bekler bulmuşlardı. Cenazenin yıkanmasına, taşınmasına ve kabre indirilmesine katkıları olmayan bu kadınlar, cenazenin ardından yürümekle sevap değil, günah kazanmış olurlar.[1060] 218- Rasulullah buyuruyor ki “Ahmakla alakanı kes.”[1061] 219- Rasulullah buyuruyor ki “Sizden biriniz üç defa müsaade ister ve kendisine müsaade veya cevap verilmezse dönsün.”[1062] Aynı hadis, değişik bir lafızla Müslim tarafından Ebü Musa'dan tahriç edilmiştir. Bu bölümün 202 numaralı hadisine müracaat ediniz.[1063] 220- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim, insanların kendisi için ayağa kalkmasını arzu ederse o kimse cehennemden oturma yerini hazırlasın.”[1064] 221- Rasulullah buyuruyor ki “Kendisine iş danışılan kişi güvenilen kişidir; isterse yol gösterir, isterse göstermez.”[1065] Kendisine iş danışılan kişi, güvenilen kişidir; bu güveni kötüye kullanmamalı ve hangi hususu doğru bulursa onu göstermelidir. Müteakip hadis, bu hadisin bir nevi açıklamasıdır. [1066] 222- Rasulullah buyuruyor ki “Kendisine iş danışılan kişi, güvenilen kişidir. Kendisine iş danışıldığı zaman kendisi için yapıyorcasına yol göstersin.”[1067] 223- Rasulullah buyuruyor ki “Cüzamlı ile seninle onun arasında bir veya iki mızrak boyu mesafe olduğu halde konuş.”[1068] 224- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanoğlu için mutluluk üçtür ve insanoğlu için bedbahtlık da üçtür İyi bir karı, iyi bir binek ve geniş bir konut insanoğlunun mutluluk vesilesidir. İnsanoğlunun bedbahtlık vesilesi de üçtür Kötü bir konut, kötü bir karı ve kötü bir binek.”[1069] 225- Rasulullah buyuruyor ki “Hızlı yürüyüş, yüzün parlaklığını giderir.”[1070] 226- Rasulullah buyuruyor ki “Kadının, kölesiyle beraber yolculuk etmesi kendisi için kayıptır.”[1071] 227- Rasulullah buyuruyor ki “Kırbacı, hizmetçinin görebileceği bir yere koyunuz.”[1072] 228- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın laneti veya gazabı veya cehennem ateşiyle lanetleşmeyiniz!.”[1073] 229- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz ölümü temenni etmesin! Şayet iyi bir kims ise iyiliklerini artırabilir ve eğer kötü bir kişi ise Allah'ın rızasını tahsil edebilir.”[1074] 230- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir adamın, müsaadeleri olmadan iki kişinin arasını ayırması aralarına girip oturması caiz değildir.”[1075] 231- Rasulullah buyuruyor ki “Komşusu, kötülüklerinden emin olmayan kişi cennete giremez.”[1076] 232- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey geri çevrilmez Minder, güzel koku ve süt.”[1077] Meselâ misafirlikte kendisine minder verilir veya koltukta otı ması teklif edilirse reddetmemelidir. İkram edilen şey güzel koku veya süt ise, meşru bir mazeret olmadığı takdirde geri çevirmemelidir.[1078] 233- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey gözü keskinleştirir Yeşilliğe, akan suya ve güzel yüze.”[1079] 234- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey, din kardeşinin sevgîsirrj senin için durular Karşılaştığın zaman kendisine selâm verirsin, mecliste kendisine yer açarsın kendisini en çok sevdiği isimle çağırırsın.”[1080] 235- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir adam, bir perdeyi kaldırır ve kendisine müsaat edilmeden gözünü içeri daldırırsa yapması caiz olmayan bir iş yapmıştı. Bir kişi onun gözünü çıkarmış olsa bir şey lâzım gelmez. Bir adam, üzeri de perde bulunmayan bir kapıda bulunsa ve o kapı sahibinin avretini görse hata kendisinin değil, hata kapı sahibinindir.”[1081] 236- Rasulullah buyuruyor ki “Zehirli keleri, Kâ'be'nin içinde dahi olsa öldürünüz.”[1082] 237- Rasulullah buyuruyor ki “Kıyamet gününde insanların en çok günahkâr olanı, en malâyani konuşanlarıdır.”[1083] 238- Rasulullah buyuruyor ki “Sığırın sütleri şifa, yağları deva ve fakat etleri derttir.”[1084] 239- Rasulullah buyuruyor ki “Evlenerek rızkın yolunu bulunuz!”[1085] 240- Rasulullah buyuruyor ki “Beyaz elbise giyiniz; çünkü beyaz daha temiz ve daha sıhhîdir. Ölülerinizi de beyaz kefene sarınız.”[1086] 241- Rasulullah buyuruyor ki “Lahitli mezar yapınız, ancak ortadan çukurlu yapmayınız. Çünkü lahitli mezar bize ve ortadan çukurlu mezar bizden başkasına aittir.”[1087] Lahit, kimi sözlüklerde “kenarları kagir, üstü kapak taşlarıyle örtülü mezar” diye tarif edilmişse de kelimenin şer-'î manâsı bu değildir. Lahit veya lahd, mezarın tabanında kıble yönünden ölü için açılan yarıktır.[1088] 242- Rasulullah buyuruyor ki “Yılanları öldürünüz! Yılanların öcünden korkan kişi benden değildir.”[1089] 243- Rasulullah buyuruyor ki “Âdem'e lahitli kabir kazılmış ve tek olarak üç kere su ile yıkanmıştı. İşte bu, kendisinden sonra Âdem'in zürriyetinin yoludur.”[1090] 244- Rasulullah buyuruyor ki “Allah, dert indirmiş, deva indirmiş ve her dert için bir deva yaratmıştır. Tedavi görünüz, ancak haramla tedavi yapmayınız.”[1091] 245- Rasulullah buyuruyor ki “Allah güzeldir", güzeli sever; temizdir, temizliği sever; lütufkârdır, lütufkârlığı sever; cömerttir, cömertliği sever. Avlularınızı temizleyiniz ve Yahudilere benzemeyiniz.”[1092] 246- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-ı Allah, herhangi bir dert yaratmışsa mutlaka onun şifasını da yaratmıştır, inek sütüne önem veriniz. Çünkü bu hayvan bitkiden yer...”[1093] 247- Rasulullah buyuruyor ki “Allah, üç şey önünde susulmasını sever Kur'ân okunurken, düşman üzerine akın yapılırken ve cenaze esnasında.”[1094] 248- Rasulullah buyuruyor ki “Allah Teâlâ dindar, zengin, eli ve gönlü açık kulu sever.”[1095] 249- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-ı Allah, aksırmayı sever ve fakat esnemeyi sevmez.”[1096] 250- Rasulullah buyuruyor ki “Yahudi ve Hıristiyan'lar, ağarmış saçlarını boyamazlar. Siz onlara uymayınız.”[1097] 251- Rasulullah buyuruyor ki “Hırsızların en azılısı, devlet adamının dilini çalan resmî sıfatı olmadığı halde varmış gibi konuşan kişidir. Müslüman kişinin malın haksız yere bir başkası tarafından kesilmesi, suçların en büyüklerindend iyiliklerden biri, hastayı ziyarettir ve bu ziyaretin tamamlayıcı unsurları; elini hastanın üzerine koymaklığın ve ona nasıl olduğunu sormaklığındır. Aracılıkların en üstünlerinden biri, nikâh konusunda iki kişi arasında aracılık yaparak onları birleştirmekliğindir. Entarilerin şalvarlardan önce giymesi, peygamberlerin giyiniz tarzındandır. Duanın kabul vesilelerinden biri de dua esnasında aksırmaktır.”[1098] 252- Rasulullah buyuruyor ki “Sarkıtmak izarda belden aşağısına mahsus bir giysi, entari ve sarıkta olur. Bir kimse böbürlenerek bunlardan birini nin etek veya ucnu sarkıtıp yerden çekerse kıyamet gününde Cenâb-i Allah o kişiye rahmet nazariyle bakmaz.”[1099] 253- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir ailenin yanında koyun varsa onların evinde mutlaka bereket vardır.”[1100] 254- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir ailenin ağılına akşamüstü bir koyun sürüsü girse sabah oluncaya kadar melekler onlar için istiğfar ederler.”[1101] 255- Rasulullah buyuruyor ki “Bir evde bir koyun bir bereket, iki koyun iki bereket ve üç koyun üç berekettir.”[1102] 256- Rasulullah buyuruyor ki “Koyun bereket, kuyu bereket ve tandır bereket ve çakmak taşı berekettir.”[1103] 257- Rasulullah buyuruyor ki “Koyun, cennet hayvanlarındandır.”[1104] Yemeğin Adabı Kuralları 1- Rasulullah buyuruyor ki “Şeytan, sizden birinizin her bir işi esnasında yanına gelir; hatta yemeği esnasında da yanına gelir. Birinizin elinden lokma düşünce ona bulaşan tozu kaldırarak lokmayı yesin ve onu şeytana bırakmasın. Yemeği bitirdiği zaman da parmaklarını yalasın. Çünkü bereketin, yemeğinin hangi kısmında olduğunu bilemez.”[1105] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Her derdin esası oburluktur.”[1106] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Cafer'in ailesi için yemek yapınız! Çünkü başlarına, kendilerini meşgul edecek bir durum geldi.”[1107] Cafer, Rasûl-i Ekrem Efendimizin amcazadesi ve Hz. Ali'nin kardeşidir. Cenâb-ı Peygamber bu sözü, onun vefatında söylemişlerdir. Bir ailede cenaze olduğu zaman yakınlarının onlara yemek hazırlayıp getirmeleri çok yerinde bir hareket olur. Çünkü kendileri, ölüleriyle meşgul bulunurlar.[1108] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Yemeğinizi dindar kişilere yediriniz ve iyiliklerinizi mü'minlere yapınız!.”[1109] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Her günde bir yemekten fazlası israftır.”[1110] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Bereket, yemeğin ortasına iner; siz yemeğin kenarlarından yiyiniz, ortasından yemeyiniz.”[1111] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Yarayı dağlamayı ve sıcak yemeği sevmezdi ve şöyle buyururdu Soğuk yiyiniz, soğuk yemek bereketlidir. Dikkat ediniz, sıcak yemekte bereket yoktur!.”[1112] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Yiyecek ve içeceği üflemezdi ve kab ağzında iken nefes almazdı.”[1113] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Hurmayı yer ve çekirdeği tabağa atardı.”[1114] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Biriniz yemek yediği zaman, “Allahım! “Bu yemeği 'bizim için faydalı kıl ve onun yerine bize daha iyisini ver!” desin. Süt içtiği zaman da “Allahım! Bu sütü bizim için faydalı kıl ve bize ondan daha ver!” diye dua etsin. Çünkü yiyecek ve içeceğin yerini sütten başka hiç bir şey tutmaz.”[1115] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz yemek yediği zaman parmaklarını yalasın; çünkü yemeğinin hangi bölümünde bereketin olduğunu bilemez.”[1116] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Sizden biriniz yemek yediği zaman sağ eliyle yesin, sağ eliyle içsin, sağiyle alsın ve sağıyle versin. Çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer, soluyle alır ve soluyle verir.”[1117] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Sizden biriniz yemek yerken elinden lokması düşerse lokmadan şüphelendiği tarafı attıktan sonra yesin ve onu şeytana bırakmasın.”[1118] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Yemeğe oturacağınız zaman ayakkabılarınızı çıkarınız; çünkü bu, ayaklarınız için daha rahatlıktır.”[1119] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz bir yemeğe çağrıldığı zaman gitsin. Eğer oruçsuz ise yesin ve şayet oruçlu, ise bereket duasında bulunsun bereketli olsun, desin.”[1120] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Oruçlu olduğu zaman içecekle başlar orucunu içecekle açar idi. İçeceği bir nefeste içmez, iki defada veya üç defada içerdi.”[1121] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Yiyeceğe, içeceğe ve hurmaya üflemeyi menetti.”[1122] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Bu kabakla yemeğimizi çoğaltırız.”[1123] Bu hadisin söyleniş sebebini, hadisin râvisi olan Câbir, babası Tarık'tan şöyle anlatmaktadır “Peygamber in evine girdi. Yanında bir kabak vardı. Bu nedir? Diye sordum. Rasûl-i Ekrem “Bu kabaktır, onunla yemeklerimizi çoğaltırız,” buyurdu.[1124] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Tek parmakla yiyiş şeytanın yiyişi, iki parmakla yiyiş zorbaların yiyişi ve üç parmakla yiyiş peygamberlerin yiyişidir.”[1125] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Koundan yedi şeyi parçayı sevmezdi Öt kesesi, mesane, dişilik uzvu, erkeklik uzvu, yumurtalar, gudde ve kan. Koyunun en çok sevdiği tarafı göğüs etiydi.”[1126] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Böbrekleri, sidikle olan münasebeti yüzünden sevmezdi.”[1127] Bilindiği üzer eböbrekler, karın boşluğunda omurganın yanıbaşin-da yer alan sağlı sollu iki organdan ibarettir. Bu organların görevi, sidiği ayırmak ve kanı temizlemektir.[1128] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Kendisine yemek verildiği zaman “'Bismillah” der ve yemeği bitirdiği zaman şöyle dua ederdi Allahım! Sen yedirdin, Sen içirdin, ihtiyaçları Sen giderirsin, biriktirileni sen verdin, doğru yolu sen gösterdin ve seçkin kişilerden sen kıldın. Allah’ım! Verdiklerine karşılık sana hamd olsun.”[1129] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın ismi anılmadan besmele çekilmeden yiyilen her yemek ancak bir derttir ve o yemekte bereket yoktur. Bunun keffâreti ise, şayet sofra hâlâ kurulu bulunuyorsa besmele çekerek elini tekrar uzatmaklığın ve eğer kaldmlmışsa yine besmele çekerek parmaklarını yalamaklığındır.”[1130] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Sofrası kaldırıldığı zaman şöyle dua ederdi Sayısız, güzel ve mübarek devamlı artan şekilde Allah'a hamd olsun. Kimseye ihtiyacı olmayan, nimetine nankörlük edilmeyen, bırakılmayan ve kendinden asla geçilmeyen Rabbimiz olarak ihtiyaçlarımıza yeten ve bizi barındıran Allah'a hamd olsun.”[1131] İmanlı kişi, Cenâb-ı Allah'ın kendisine ihsan buyurduğu güzel nimetler için şükür vazifesini yerine getirir. Bu yüzden kıyamette herhangi bir güçlükle karşılaşmayacaktır. Ancak kâfir, dünyada sahip olduğu nimetlerin hesabını kıyamette acı bir şekilde verecektir. Buradaki kâfir kelimesinden, lügat manâsının kasdedilmiş olması da muhtemeldir. Bu durumda güzel güzel nimetleri yiyip ve tüketip de bu nimetlerin şükrünü eda etmeyenler, küfran-i nimette bulunanlar kıyamet gününde bunun hesabını vereceklerdir. Bu takdirde kâfir kelimesinin manâsı, nimeti örten, nankörlük eden kişi demektir.[1132] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Dünyada payına düşen yiyip tükettiği veya giyip eskittiği şey için mü'min kişinin ıbaşına kakılmaz, ancak kâfirin başına kakılır.”[1133] 26- Rasulullah buyuruyor ki “İçerken üç kere nefes alır ve şöyle buyururdu Bu suyun üç nefeste içilmesi daha rahat, daha sağlıklı ve daha kandırıcıdır.”[1134] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Yemeğini bitirdiği zaman şöyle dua ederdi Bizi yediren, bizi içiren ve bizi müslüman kılan Allah'a hamd olsun.”[1135] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Kavunu hurma ile beraber yerdi.”[1136] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Üç parmağı ile yer ve dördüncüsünden yararlanırdı.” 30- Rasulullah buyuruyor ki “Üç parmağıyle yer ve elini silmeden evvel parmaklarını yalardı.”[1137] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Hasta ziyaretlerini gün aşırı veya dört günde bir yapınız.”[1138] Konu Dünyanın Bayındırlığı Ümitledir 1- Rasulullah buyuruyor ki “Ümit, ümmetim için Allah'dan bir rahmettir. Ümit olmasaydı hiç bir ağaç diken kişi ağaç dikmezdi.”[1139] Allah'a hamd olsun! Elhamdülillah Allah seni esirgesin! Yerhamukellah.[1140] Konu Aksırığın Adabı Kuralları 1- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz aksırır ve hemen arkasından “el-hamdü lillah” derse siz de ona “yerhamukellah” deyiniz. Şayet “el-hamdü lillah” demezse siz de yerhamukellah” demeyiniz.”[1141] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz aksıracağı zaman avuçlarını yüzüne tutsun ve sesini de alçaltsın.”[1142] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz aksırdığı zaman “el-hamdü lillahi Rabbil-âlemîn” desin ve kendisine de “yerhamukellah” denilsin ve sonra kendisi “yağfirullahu lenâ ve lekûm” desin.”[1143] Alemlerin rabbi olan Allah'a hamd olsun! Elhamdülillahi Rabbilâlemin. Allah bizi de, sizi de bağışlasın! Yağfirullahu lenâ ve leküm.[1144] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Biriniz aksırdığı zaman yanında oturan ona “yerhamukellah” desin. Şayet üçten fazla aksırırsa o kişi nezlelidir ve üçten sonra kendisine yerhamukellah” denilmez.[1145] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Aksırdığı zaman “el-hamdü lillah” der, kendisine “yerhamukellah” denilir ve o da “yehdkümullahu ve yuslihubâleküm” derdi.[1146] Allah sizi hidayetten ayırmasın ve gönlünüzü şenlendirsin! = Yehdîkümullah ve Yuslihu bâlekûm.[1147] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Aksırdığı zaman elini veya elbisesini n bir ucunu ağzının üzerine koyar ve sesini alçaltırdı.”[1148] Konu Selam 1- Rasulullah buyuruyor ki “Yahudi ve Hıristiyanlara önce siz selâm vermeyiniz ve bir yolda onlardan biriyle karşılaştığınız zaman onu yolun en dar yerinden kenarından geçmeye mecbur ediniz.”[1149] Yolun ortasını kâfire bırakıp da kenara çekilmek müslümana yakışmaz. Yani yol daracık ise ve geçebilmek için ikisinden birinin kenara çekilmesi gerekiyorsa müslüman çekilmemeli ve kâfiri kenara çekilmeye mecbur bırakmalıdır.[1150] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Kitap ehli Yahudi veya Hıristiyanlar size selâm verdikleri zaman “ve aleyküm”[1151] “Ve sana da olsun!”. Bunun sebebi, Yahudilerin, selâm yerine ölüm demek olan “sâm” kelimesini kullandıkları görülmüştü. “Ve sana da olsun!” şeklindeki mukabelede misilleme vardır. Eğer “sâm” demişse ona da eğer selâm demişse ona da selâm çevrilmiş olur.[1152] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Selâm, konuşmadan öncedir. Bir kişiyi yemek esnasında geldiği zaman selâm vermedikçe sofraya davet etmeyiniz.”[1153] Onun selâmını melekler alırlar.[1154] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Selâm, ümmetimizin esenlemesi ve zimmetimizin güvencesidir.”[1155] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Selâm, Allah Teâlâ'nın yeryüzüne indirdiği isimlerinden bir isimdir ve onu aranızda yayınız. Müslüman kişi bir topluluğa uğrar, onlara selam verir ve onlar da onun selâmını alırlarsa Selâm'ı onlara hatırlatmış olması nedeniyle onlardan biri derece üstünlüğe sahiptir. Şayet onun selâmını almazlarsa onlardan daha hayırlı ve daha iyi olan onun selâmını alır.”[1156] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Selâm, Allah'ın isimlerinden büyük bir isimdir; yaratıkları arasında onu zimmet kılmıştır. Bir müslüman bir müslümana selâm verdiği zaman artrk onu hayırdan başka bir şeyle anması kendisine haramdır.”[1157] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Selâm'ı başlatan dargınlık günahın dan kurtulmuştur.”[1158] Selâm, dargınlığı sona erdirmek, iki müslüman arasında üç günden fazla devam etmemesi gereken küskünlüğü kaldırmak için yeterli kabul edilmekte ve önce selâm verenin daha üstün olduğuna işaret edilmektedir.[1159] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Selâmı önce veren kibirden kurtulmuştur.”[1160] Çünkü kibirli insanlar, başkalarının önce kendilerine selâm vermelerini beklerler.[1161] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Hayvana binen yürüyene selâm versin, yürüyen oturana selâm versin ve azlık çokluğa selâm versin! Kim selâma karşılık verirse selâm onadır ve her kim karşılık vermezse ona bir şey yoktur.”[1162] Konu Genel Yasaklar 1- Rasulullah buyuruyor ki “Üç mescidden başkasına yola çıkılmaz Mescld-i Haram Ka’be benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.” 2- Rasulullah buyuruyor ki “Kurbağaları öldürmeyiniz; çünkü onların sesleri tesbihtir.”[1163] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Mekke'nin fethinden sonra hicret yoktur.”[1164] Mekke'nin fethini müteakip Mekke'den Medine'ye hicret kalkmıştır. Ancak bir müslümanın dinî vecibelerini yerine getiremediği bir yerden hicret etmesi kıyamete kadar bakidir.[1165] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Üç günden sonra dargınlık sebebiyle ayrılık yoktur.”[1166] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Rüzgâra sövüp saymayınız; çünkü rüzgâr, Allah'ın emir ve fermanıdır, rahmet de getirir, azap da getirir, fakat Cenâb-i Allah'dan rüzgârın hayrını isteyiniz ve onun şerrinden Allah'a sığınınız.”[1167] 6- Rasulullah buyuruyor ki "Karılarınızın kapılarını geceleyin çalmayınız.”[1168] Seyahatte bulunan kimse, evine dönüşünü geceye rastlatmamalıdır. Fakat geceleyin dönmüş olursa o geceyi dışarda geçirmesi ve evinin kapısını gündüz gözüyle çalması buyurulmaktadır.[1169] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Nimet içinde yüzmekten sakın; çünkü Allah'ın kâmil kulları, nimet içinde yüzen değillerdir.”[1170] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Rızkı yavaş bulmayınız; çünkü hiç bir kul, kendisine rızkının sonu ulaşmadan ölmeyecektir. Allah'dan korkunuz ve rızık talebinde dürüst hareket ediniz Helâlin alınması ve haramın bırakılması.”[1171] Rızık talebinde dürüst hareketin, halâlın alınması ve haramın terk-edilmesi olduğu bizzat hadis-i şerifin kendisinde belirtilmiştir.[1172] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Dört hayvanı öldürmeyi menetti Karınca, arı, hüdhüd ibibik ve göçeğen kuşu.”[1173] Karınca, zararlı olduğu takdirde öldürülür. Arı faydalı bir hayvan olduğundan, hüdhüd de Hz. Süleyman'ın kuşu olduğundan öldürülmemesi emredilmiştir. Göçeğen kuşunu Araplar cahiliyet devrinde uğursuz addederek öldürürlerdi. Bu yüzden onun da öldürülmemesi emredildi.[1174] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Ağarmış kılları yolmayı menetti.”[1175] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Erkeğin safran sürünmesini men etti.”[1176] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin, ayakkabılarını ayakta giymesini menetti.”[1177] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin, gölge ile güneş arasında oturmasını menetti.”[1178] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Kılıcın yalın olarak alıp verilmesini menetti.”[1179] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Düşman ülkesine Kur'an'la seyahat edilmesini menetti.”[1180] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Derinin iki parmak arasında gerilerek kesilmesini menetti.”[1181] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Çekirdeği bozacak kadar hurma aşını pişirmemizi menetti.”[1182] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir kişinin, giydirmediği kimsenin giysisi ile elini kurulamasını menetti.”[1183] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Devenin burnuna halka takmanın, bu halkadan yular geçirmenin, seyyahlığın, münzevî hayat yaşamanın, ruhbaniyetin müslümanlıkta yeri yoktur.”[1184] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Kadın kadını ellemez ve onu kocasına, sanki gözünün önündeymiş gibi anlatmaz.”[1185] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Dört ismi takmayı menettik Eflah, Yesar, Nâfi’ ve Rebâh.”[1186] Bu hadîsde belirtilen isimlerin manâlarında İslâm şeriatının esaslarına uymayan bazı durumlar bulunduğundan Rasûl-i Kibriya Efendimiz bu isimlerin takılmamasını emretmiştir. Bu isimlerin Türkçe anlamları sırasıyle şöyledir Kurtulmuş, varlık veya sol, yararlı veya yarar veren ve kazanç. Şurası malumdur ki yarar ve zarar veren yalnız Allah'tır. Kurtuluş ve kazanç da yalnız O'ndandır.[1187] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Kadının başını tıraş etmesini menetti.”[1188] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Canlı bir varlığın hedef alınmasını menetti.”[1189] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin, korkuluğu bulunmayan dam özerinde uyumasını menetti.”[1190] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Duvarların örtülmesini duvarlara halı ve benzeri eşya asılmasını menetti.”[1191] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Zamanı kötülemeyiniz; çünkü Allah'ın kendisi zamandır.”[1192] Zaman ve mekânın yaratıcısı Allah'tır. Zaman ve mekân içinde cereyan eden hâdiseler, zaman veya mekânın kendi eseri değil, Allah'ın eseridir. Bu bakımdan zaman veya mekâna dil uzatmak, doğrudan doğruya Allah'a karşı saygısızlık olur.[1193] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Horozu kötülemeyiniz, çünkü o, namaza kaldırır.”[1194] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Şam halkına sövüp saymayınız; onların içinde Hakk dervişleri vardır.”[1195] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Sıtmaya sövüp sayma! Çünkü o, körüğün demirin pasını giderdiği gibi Âdem oğullarının hatalarını giderir.”[1196] Bu hadis-i şerif, Sahabe'den Ümm-i Sâib'e hitaben söylenmiştir.[1197] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Yerleşme bölgelerinden uzak yerlerde oturmayınız; çünkü ıssız yerlerde oturan, kabirlerde oturan gibidir.”[1198] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Üzüm bağını kerm diye adlandırmayınız ve “zamanın kaybı” demeyiniz. Çünkü Allah'ın kendisi zamandır.”[1199] Kerm, kerem demek olduğundan ve keremin de Allah'a mahsus olmasından ötürü bu isim başka varlıklara lâyık görülmemiştir.[1200] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Mugalata yanıltmaca lardan menetti.”[1201] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Dışkı yiyen hayvana binmeyi veya onun sütünden içmeyi menetti.”[1202] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Diba, ipek ve atlası menetti.”[1203] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Fiske ile vurmayı menetti.”[1204] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Kaplan derilerinin üzerine binmeyi menetti.”[1205] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Yalanı menetti.”[1206] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Bir nefeste dikmeyi menetti ve şöyle buyurdu İşte bu, bu şeytanın içişidir.”[1207] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Sıcak yemeğin soğumadan yiyilmesini menetti.”[1208] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Canlının teninden parça kesmeyi menetti."[1209] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Sesli yellenmeden gülmeyi menetti.” Hadisin tamamı şöyledir “Herhangi biriniz, kendi yaptığı işten niçin gülüyor?”[1210] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Müşriklerle tokalaşmayı, onlara künyeleriyle hitap etmeyi onların hal ve hatırlarını sormayı menetti.”[1211] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Müslümana sarûra demeyi menetti.”[1212] Sarûra, cinsel münasebette bulunma gücüne sahip olmayan erkek demektir. Buruk ve iğdişte görülen durum onda aynen mevcuttur; ancak burulmuş veya iğdiş edilmiş değildir.[1213] 45- Rasulullah buyuruyor ki “Ölülerin ardından abartmalı şekilde ağıt söylemeyi menetti.”[1214] 46- Rasulullah buyuruyor ki “Yüksek sesle ağlamayı, gerçeğe dayanmayan şiiri, heykelleri, yırtıcı hayvan derilerini, kadının süs eşyasını göstermesini açılmasını, şarkı söylemeyi, ipekliyi ve ipeği menetti.”[1215] 47- Rasulullah buyuruyor ki “Yalnızlığı, kişinin tek başına geceyi geçirmesini menetti.”[1216] 48- Rasulullah buyuruyor ki “Yüzü dağlamayı ve yüze vurmayı menetti.”[1217] 49- Rasulullah buyuruyor ki “Dövme'yi menetti.”[1218] 50- Rasulullah buyuruyor ki “Kırbanın ağzını dışa bükmeyi menetti.”[1219] 51- Rasulullah buyuruyor ki “Şer'î cezanın gereği olan kırbaçlamanın mescitlerde yapılmasını menetti.”[1220] 52- Rasulullah buyuruyor ki “Yırtıcı hayvanların derilerini menetti.”[1221] 53- Rasulullah buyuruyor ki “Başın gerisini ense üstünü, hacamat esnasından başka traş etmeyi menetti.”[1222] 54- Rasulullah buyuruyor ki “Altın yüzüğü ve demir yüzüğü menetti.”[1223] 55- Rasulullah buyuruyor ki “Cin kurbanlarını menetti.”[1224] Cinlerin şerrinden korunmak için onlara kesilen kurbanları yasakladı.[1225] 56- Rasulullah buyuruyor ki “Kaplan derilerine binmeyi ımenetti.”[1226] 57- Rasulullah buyuruyor ki “Ölülere sövüp saymayı menetti.”[1227] 58- Rasulullah buyuruyor ki “Birbiriyle övünme yarışına giren iki kişinin yemeğinin yiyilmesini menetti.”[1228] 59- Rasulullah buyuruyor ki “Hayvanı hapsederek yiyecek ve içeceksiz öldürmeyi menetti.”[1229] 60- Rasulullah buyuruyor ki “Topraktan korununuz günahlarınıza şahit olmasın; çünkü o sizin ananızdır ve üzerinde hayır veya şer işleyen “kişiyi mutlaka bildirecektir.”[1230] Konu Sahipsiz Toprakların Onarımı 1- Rasulullah buyuruyor ki “Sahipsiz topraklar Allah'ın, Peygamberi'nin ve dolayisıyle sizin milletin dir. Her kim sahipsiz topraklardan bir şey onarırsa o yerin mülkiyeti kendisine aittir.”[1231] Konu Umrâ Ve Rukbâ 1- Rasulullah buyuruyor ki “Umrâ, ehli için caiz ve rukbâ, ehli için caizdir.”[1232] Umrâ Bir kimseye, ömrü boyunca, bir şeyin yararını mülk olarak vermektir. Hayatı boyunca bu şeyden yararlanır ve Ölümünden sonra o şey sahibine veya onun vârislerine döner. Rukbâ Bir kimsenin, “bu malı hayatın boyunca sana hibe ettim. Eğer benden evvel ölürsen bana döner ve eğer ben senden önce ölürsem sana kalsın.” diyerek bir şeyi bağışlamasrdır. Bu bağış doğrudur. Şart hükümsüz kabul edilerek mal hibe edilen kişinin olur.[1233] Konu Şüf'a Ve Satışlar 1- Rasulullah buyuruyor ki “Haraç satılmış şeyden sağlanan yarar, garanti mukabilidir.”[1234] Bu hadisin sebebi şöyle anlatılmaktadır Adamın biri bir köle satır almıştı. Yanında bir müddet kaldıktan sonra kölede eski bir kusur bula rak iade etti. Satıcı “yâ Rasûlellah!” dedi, “benim kölemi hizmetinde kullandı.” Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem bu hadisi buyurdular.[1235] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Bir ortak, sakb'ine, değeri her ne ise daha müstehaktır Hadisin tamamı şöyledir “Sakb nedir?” diye soruldu. Rasûl-i Ekrem “civardır!” buyurdular.[1236] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Ortak, şüf a hakkına sahiptir ve şüf’a her şeyde vardır.” Şüf'a hakkı Satılık mala ortak veya komşu olanın, aynı para ile sa tın almak üzere başkalarına tercih olunması hakkı. Hadis, menkul ve gayrimenkul her malde şüf'a olduğuna delâlet et mektedir. İmam Ahmet, menkul mallardan yalnız hayvanda şüf'a olduğuna kail olmuştur. [1237] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Arazi, konut ve bostandaki her ortaklıkta şüfa vardır. Alsın veya almasın, ortağına teklif etmeden satması doğru olmaz. Eğer teklif etmek istemezse, başkasına satması için kendisine müsaade etmedikçe ortağı, satılık mala daha müstahaktır şüf'a hakkıyle onu alır.”[1238] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Şüf'a, sınır düşmeyen yerlerdedir. Sınır düştüğü ifrazı yapıldığı takdirde şüf'a yoktur.”[1239] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Mükâteb, mükâteblik bedelinden üzerinde bir Dirhem kaldığı müddetçe köledir. Mükâteb Tamamlandığı zaman azat edilmek üzere bedele bağlanan köle.”[1240] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Velâ, gümüş parayı Dirhem'i veren ve azadetme nimetinin velisi olana aittir.”[1241] Velâ Efendisi ile kölesi arasında azat neticesi olarak meydana gelen bir yakınlıktan, bir yardımlaşmadan ibarettir ki, azadedilen bir suç işlediği takdirde diyetini efendisi verir ve vefat edip de derecesi mukaddem vâris bırakmadığı takdirde mirası efendisine kalır. Devellioğlu[1242] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Evin'komşusu, komşunun evine daha müstahaktır.”[1243] Hastaları Ziyaret 1- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir kişi, akşamüstü bir hastayı ziyaret ederse kendisiyle beraber yetmiş bin melek çıkar ve sabahlayıncaya kadar onun için istiğfar ederler. Her kim, sabahleyin hasta ziyaretine giderse kendisiyle beraber yetmiş bin melek çıkar ve akşam oluncaya kadar onun için istiğfar ederler.”[1244] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Hastaları ziyaret ediniz ve onlardan size dua etmelerini isteyiniz. Çünkü hastanın duası müstecaptir ve günahı affedilmiştir.”[1245] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Hastayı ziyaret ediniz ve cenazenin ardından gidin size ahireti hatırlatır.”[1246] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Hastayı ziyaret ve cenazeleri teşyi ediniz. Hasta ziyareti gü aşırı veya dört günde birdir. Ancak komada ise ziyaret edilmez. Taziye baş sağlığı dileme bir defadır.”[1247] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Hastayı ziyaretin sevabı, cenazeyi teşyi etmekten daha büyüktür.”[1248] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir müslüman, eceli gelmemiş olan bir hastayı ziyaret eder de yedi defa “Ulu Allah'tan sana şifa vermesini dilerim!” derse hasta muhakkak surette iyileşir.”[1249] Konu Müslümanların İhtiyaçlarının Görülmesi 1- Rasulullah buyuruyor ki “İhtiyacı hususunda bir mü'min kardeşime yardım etmekliğim, Mescid-i Haram'da Kâ'be'de bir ay oruç tutmak ve itikâf yapmaktan benin için daha değerlidir.”[1250] Mescide kapanıp ibadetle vakit geçirmek,[1251] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Bir mü'minî sevindirmek, amellerin en faziletlilerindendir. Bir borcunu ödersin veya bir ihtiyacını görürsün veya bir sıkıntısını giderirsin.”[1252] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Bir müslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimseye, haccedip umre yapan kişi gibi sevap vardır.”[1253] Umre Muayyen bir vakti olmayan ve Arafat'da vakfeyi gerektirin yen hacc. Burada nafile olan hacc ve umren'in kasdedildiği belirtilmiştir.[1254] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Bir ımüslüman kardeşinin bir ihtiyacını gören kimse, ömrü boyunca Allah'a hizmet eden kişi gibidir.”[1255] Bir müslümanın bir ihtiyacını karşılamak, ömür boyu yapılan nafile ibadetlerden daha üstün sayılmaktadır. Bu hadis, iyiliği teşvik eden en yüce manayı dile getirmiştir.[1256] 5- Rasulullah buyuruyor ki “İhtiyacını kendisi bana ulaştıramayan kişininin ihtiyacını bana ulaştırınız. Her kim, ihtiyacını ulaştıramayan kişinin ihtiyacını devlet yetkilisine ulaştırırsa Cenâb-i Allah, kıyamet gününde onun ayaklarını sırat üzerinden kaydırmaz.”[1257] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Aracılık ediniz, sevap kazanırsınız ve Cenab-ı Allah Peygamberi'nin dilinden dilediği hükmü verir.”[1258] Bu hadisin sebebi Rasûi-i Ekrem Efendimize ihtiyaçlı bir kimse geldiği zaman yanındakilere döner ve kendilerinden bu ihtiyacın karşılanması için aracılık yapmalarını tavsiye ederdi. Buradaki aracılığın manasa, adamın durumu belirtilerek ihtiyacının en iyi şekilde karşılanmasını sağlamaktır.[1259] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Cenâb-i Allah, iyilik için kullarından ileri gelen kişiler yaratmış, onlara iyiliği sevdirmiş ve iyilik yapmayı kendilerine kolaylaştırmıştır. Tıpkı kurak bölgeyi sulamak ve halkına hayat vermek için yağmuru oraya müyesser kılması gibi. Cenâb-i Allah, kullarından iyiliğe düşman olan kişilerde yaratmış, onlara iyiliği sevdirmemiş ve onları iyilik yapmaktan tiksindirmiştir. Tıpkı kurak bölgeyi öldürmek ve bölge ile birlikte halkını kırmak için yağmurun önlenmesi gibi. Allah'ın bağışladıkları ise daha çoktur.”[1260] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın birtakım kulları vardır ki onları insanların ihtiyaçları için ayırmıştır, insanlar ihtiyaçları için onlara başvururlar. Allah'ın azabından emniyette olanlar işte onlardır.”[1261] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın bazı grupları vardır ki, kulların istifadesi için onları nimete ayırmış servet sahibi kılmış tır ve bol bol verdikleri müddetçe bu nimeti kendilerinde bırakır. Şayet nimeti tutarlarsa o zaman kendilerinden çekip alarak başkalarına verir.”[1262] 10- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlardan birtakım kişiler vardır ki onlar bayrın anahtarı vı şerrin kilitidirler. İnsanlardan birtakım kişiler de vardır ki onlar şerrin anahtarı ve hayrın kilitidirler. Allah'ın, hayrın anahtarlarını eline verdiği kişiyi yazıklar olsun!.”[1263] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim duasının kabul olunması ve sıkıntısının kalkmasını isterse güçlük içinde olan kişiyi ferahlandırsın.”[1264] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Kendisine nimet varlık verilen kişi Allah'a hamdetsin! Rızkı; geciktiğini sanan kişi Allah'dan mağfiret bağışlanma dillesin! Her ikim bi işten daralırsa “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” desin!.[1265] “Lahavle ve lâ kuvvete illâ billah” = güç ve kuvvet ancak Allah iledir.[1266] 13- Rasulullah buyuruyor ki "Her kim, müslüman kardeşinin bir işi için koşar ve onun o iş görülürse kendisine bir hacc ve bir umre olur, şayet görülmezse bir umre yazılır.”[1267] Konu Sadaka Yardım 1- Rasulullah buyuruyor ki “Biliniz ki, içinizde, vârisinin malı kendisine kendi malından daha kıymetli olmayan bir kimse yoktur. Harcadığı senin malındır, geri bıraktığın ise vârisin malıdır.”[1268] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Amellerin en faziletlisi, bir müslüman kardeşinin gönlüne sevin sokmaklığın veya onun bir borcunu ödemekliğin veya ona ekmek yedirmeliğindir.”[1269] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın en faziletlisi, yaşama ümidi içinde sağlıklı ve ihtiraslı olduğun ve yoksulluktan korkduğun halde verdiğin sadakadır. Erteleyip de can boğaza geldiği vakit, falana şu kadar, iflana şu kadar deme! Dikkat et artık o falanın varislerindir!” 4- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın en faziletlisi, varlıksızı kişinin çabasıdır ve sen geçindirdiğin kişilerden başla.”[1270] Kendisinin ve ailesinin geçimini güçlükle temin eden kişinin, ihtiyaçlarından artanı sadaka olarak vermesi, sadakaların en faziletlisi olarak değerlendirilmektedir.[1271] 5- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın en faziletlisi su içirmektir.”[1272] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın en faziletlisi, müslüman kişinin bir ilim öğrenmesi ve sonra onu müslüman kardeşine öğretmesidir.”[1273] Burada en faziletli sadaka, ilim öğrenmek ve öğretmek olarak gösterilmiştir. Görülüyor ki, en faziletli sadaka, yerine göre değişmektedir. Aynı zamanda en faziletli sadaka tabirinden, bütün sadakaların en üstünü olmak değil, en faziletli sadakalardan biri olmak manâsı kasdedilmektedir.[1274] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Sadaka veriniz! Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, kişi sadakası elinde dolaşacak ve kendisine sadaka getirdiği kişi, “bunu dün getirmiş olsaydın, kabul ederdim; ama şimdi ona ihtiyacım yok!” diyecek ve sadakayı kabul eden kimse bulamayacaktır.”[1275] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Sadaka veriniz; çünkü sadaka, cehennemden sizin kurtuluş akçenizdir.”[1276] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Bir hurma tanesiyle bile olsa sadaka veriniz! Çünkü hurma tanesi mideyi tutar ve suyun ateşi söndürmesi gibi hatayı söndürür.”[1277] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın en faziletlisi, kindar hısıma yapılan sadakadır.”[1278] Fakir hısım, zengin akrabasına karşı hasetten ileri gelen bir kırgınlık ve düşmanlık duyabilir. Biz ekseriya bu çeşit durumlara, arayı büsbütün kesmek, selâmı sabahı kaldırmakla mukabele ederiz. Oysa bu derdin ilâcı, Rasûl-i Kibriya Efendimizin bu hadis-i şerifinde belirtilmektedir.[1279] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Allalh, sadakayı kabul kabul eder ve onu sağıyle alarak herhangi biriniz için büyütür; tıpkı sizden birinizin, tayını büyütmesi gibi ve sonunda bir lokma, Uhud dağı kadar olur.”[1280] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Sadaka, Muhammed'in ailesine yakışmaz; çünkü o temizlenen, insanların kirleri gibi dir.”[1281] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Sadaka, sahiplerinin kabirlerinin hararetini söndürür. Mü'min kişi, kıyamet gününde ancak sadakasının gölgesinde gölgelenir.”[1282] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Sadaka ile Allah'ın rızası talep edilir. Hediye ile Peygamber rızası ve bir işin görülmesi aranır.”[1283] Et-Taberânî hadisi Abdurrahman bin Akame'den rivayet etmiştir. 15- Rasulullah buyuruyor ki “Gizli verilen sadaka Rabb'in gazabını söndürür. Hısım akraba ile ilgilenmek ömrü artırır. Yapılan iyilikler, kötü ölümlerden korur. Lâ ilâhe illellah sözü, en aşağısı sıkıntı olmak üzere doksandokuz belâyı sahibinde defeder.”[1284] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Bir şeyin ödünç verilmesi sadakadan daha hayırlıdır.”[1285] 17- Rasulullah buyuruyor ki “İffetli olarak Allah rızası için iki kere ödünç, kadan daha hayırlıdır.”[1286] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Kul, sadakanın verilişini güzel yaparsa Allah da, gerde bıraktığı malı üzerinde halefliği güzel yapar.”[1287] 19- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi bir kişi belalından para kazanır, kendini ve Allah’ın mahlukatından eli altında bulunanları yedirir ve giydirirse bu harcama, kendisi için zekât sadaka sayılır. Bir müslüman kişinin sadaka verecek durumu yoksa duasında şöyle desin Allah’ım! Kulun ve Peygamber'in Muhammed'e salât rahmet et; mü'min erkek ve mü'mine kadınlara, müslüman erkek ve müslüman kadınlara rahmet et! Bu dua, kendisi için sadaka sayılır.”[1288] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Bir müslüman, çıplak olan bir müslümana bir elbise giydirirse Allah Teâlâ ona cannetin yeşil giysilerinden giydirir. Bir müslüman, aç olan bir müslüman yedirirse Allah Teâlâ kıyamet gününde ona cennet meyvelerinden yedirir. Bir müslüman, susayan bir müslümanı içirirse Allah Teâlâ kıyamet gününde ona cennetin mühürlü şaraplarından içirir.”[1289] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Zekâtla mallarınızı kale gibi sağlamlaştırınız. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz. Belâya karşı katlanma hususunda dua ve yakarış ile yardım isteyiniz.”[1290] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın hayırlısı zenginliği müteakip olan sadakadır ve sen geçindirdiğin kimselerden başla.”[1291] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın hayırlısı, geride zenginlik bırakandır. Yüksek veren el, alçak alan elden daha hayırlıdır ve sen vermeye geçindirdiğin kişilerden başla.”[1292] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Sadakanın hayırlısı, ödünç verilen süt hayvanıdır; ecirle gider ve ecirle gelir.” 25- Rasulullah buyuruyor ki “Cennette igrdim ve kapısının üzerinde sadakanın karşılığının on, borcunun karşılığının onsekiz olduğunu gördüm. Bunun üzerine “Ya Cebrail dedim, “nasıl sadakanın karşılığı on, borcun karşılığı onsekiz oluyor?” Şöyle dedi “Çünkü sadaka, zenginin de, fakirin de eline düşebilir. Borç ise ancak ona muhtaç olan kişinin eline düşer.”[1293] 26- Rasulullah buyuruyor ki “İbn-i Dahdâha'nın cennette el altında olan nice hurma salkımları var!”[1294] İbn-i Dahdaha, Ensar'dan bir zattır. İçinde 600 hurma ağacı bulunan bir bostanı sadaka olarak vermişti. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu hadisi buyurdular.[1295] 27- Rasulullah buyuruyor ki “Hısımın hısıma sadakası, sadaka ve aynı zamanda sıla hısımlık hakkı dır.”[1296] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Gizli yapılan hayır, aşikâr açıkta yapılan hayırdan daha üstündür. Ancak aşikâr, kendisine uyulmasını isteyen kişi için daha faziletlidir.”[1297] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Yanık çatal tırnakda olsa yoksulun eline koy!.”[1298] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Her evin halkı, her Receb'de bir koyun ve her Kurbanda bir koyun kesmelidir.”[1299] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Her müslüman sadaka vermelidir. Şayet sadaka verecek bir şey bulamazsa bir iş yaparak kendisine yarar temin eder ye sadaka da verir. Eğer gücü yetmezse kaygılı ıbir ihtiyaç sahibine yardımcı olur. Eğer yapmazsa iyiliği emreder. Eğer yapmazsa kötülükten el çeker. Bu, kendisi için sadakadır.”[1300] 32- Rasulullah buyuruyor ki “Üç kişi vardı ve bunlardan biri on Dinar'a sahipti, bu Dinarlardan birini sadaka olarak verdi; diğerinin on ukıyyesi dörtyüz Dirhemi vardı ve bu ukıyyelerden birini sadaka olarak verdi ve ötekinin de yüz ukıyyesi vardı ve bu ukryyelerden onunu sadaka olarak verdi. Bunlar sevap bakımından eşittirler. Çünkü her biri, malının onda birini sadaka olarak vermiştir.”[1301] 33- Rasulullah buyuruyor ki “İnsanlar arasında hesap görülünceye kadar herkes kıyamet gününde sadakasının gölgesindedir.”[1302] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Bolluktan veren kişinin sevabı, muhtaç olduğu için alan kişinin sevabından daha çok değildir.”[1303] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Allah'ın bu maldan sana istemeden ve ardına düşmeden verdiğini al ve onu sermaye edin veya sadaka olarak ver. Böyle olmazsa ona tenezzül etme.”[1304] Bu hadisin sebebi şöyle anlatılıyor Ashâb-ı Kirâm'dan birine bir miktar mal verilmiş ve o, bu malı kabul etmeyerek “benden daha muhtaç olana ver!” demişti. Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu hadisi şerifi buyurdular.[1305] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Komşusu yanı başında aç olduğu ve kendisi de bunu bildiği hal de geceyi tok olarak geçiren kişi bana iman etmiş sayılmaz.”[1306] 37- Rasulullah buyuruyor ki “Sadaka malı asla eksiltmez. Allah, bağışlayan kulun ancak şerefini artırır. Her kim Allah için tevazu gösterirse Cenâb-i Allah 'mutlaka onu yüceltir.”[1307] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Hiç bir kimse, bir miktar sadakayı, yetmiş şeytanın iki çenesini ondan sökmedikçe çıkaramaz.”[1308] Hayır yapmak isteyen kişiyi bu hayırdan caydırmak için yetmiş Şeytan'ın çenesi durmadan çalışır ve o kişi, ancak bu çeneleri susturmaya muvaffak olduktan sonra hayrını yapabilir.[1309] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Her ikim ödünç olarak gümüş veya sütlü hayvan verirse veya yol gösterirse bu, bir köle azadı gibidir.”[1310] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Ey Fâtıme! Ailemden bana kavuşacak olanların ilki sensin, zevcelerimden bana kavuşacak olanların ilki de Zeynep'tir ve o, en cömert olanınızdır.”[1311] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Cimri ile sadaka veren kişinin misali, emciklerinden köprücüklerine kadar üzerlerinde demirden giysi bulunan iki kişiye benzer. Sadaka veren kişi, bir şey vereceği zaman demir giysi onun parmak uçlarını örtecek ve eserini kaybedecek derecede onun derisi üzerinde genişler ve açılır. Fakat cimri, bir şey vermek istediği zaman demir giysinin her halkası yerine yapışır ve kendisi onu genişletmek ister, ancak genişlemez.”[1312] 42- Rasulullah buyuruyor ki “Her kim Allah yolunda bir harcama yaparsa kendisi için bu harcama yediyüz kat olarak yazılır.”[1313] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Sabahları verilen sadakalar kırıcı hastalıkları önler.”[1314] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Sadaka verenlerden biri de müslüman ve emin bir hazinedir ki kendisine emredileni tam, eksiksiz ve gönlü hoş olarak verir ve onu verilmesi emredilen kişiye teslim eder”.[1315] Tıp, İlâç Ve Hastalıkların Sevabı 1- Rasulullah buyuruyor ki “Sıtma cehennemin hararetindendir, onu su ile söndürünüz.” Ahmet ve Buharî bu hadisi İbn-i Abbâs'tan rivayet etmişlerdir.[1316] 2- Rasulullah buyuruyor ki “Sıtma, cehennemden bir körüktür. Mü'min sıtmaya yakalanırsa bu sıtma onun cehennem ateşinden payı olur artık cehennem ateşi ona değmez.”[1317] 3- Rasulullah buyuruyor ki “Sıtma, cehennem körüklerinden bir körüktür, onu soğuk su ile kendinizden uzaklaştırınız.”[1318] 4- Rasulullah buyuruyor ki “Sıtma, ağacın yapraklarını dökmesi gibi hataları döker.”[1319] 5- Rasulullah buyuruyor ki “En iyi tedavi vasıtanız hacamat ve topalaktır.” Hadisin tamamı şöyledir “Boğak anjin hastalığından parmak bastırmak usulüyle çocuklarınızı incitmeyiniz.”[1320] 6- Rasulullah buyuruyor ki “Böğür sancısı, böbrek damarındandır; kımıldadığı zaman sahibini incitir. Onu kaynamış su ile tedavi ediniz.”[1321] 7- Rasulullah buyuruyor ki “Kabak, beyni geliştirir ve zekâyı artırır.”[1322] 8- Rasulullah buyuruyor ki “Dünya ve âhirette katıkların efendisi ettir. Dünya ve âhırette içeceklerin efendisi sudur. Dünya ve âhırette güzel kokuların efendisi de kınaçiçeğidir.”[1323] 9- Rasulullah buyuruyor ki “Çörekotu sâm'dan başka her derde devadır; sâm da ölümdür.”[1324] 10- Rasulullah buyuruyor ki “Sürmeden şaşmayınız; kirpikleri besler, çapağı giderir ve gözü keskinleştirir.”[1325] 11- Rasulullah buyuruyor ki “Ense üstündeki yumruda hacamattan şaşmayınız. Çünkü bu hacamat yetmiş iki derde ve beş hastalığa devadır Akıl hastalığına, cüzama, alaca hastalığına ve diş ağrılarına.”[1326] Hadisin râvisî, beş hastalıktan birini düşürmüştür.[1327] 12- Rasulullah buyuruyor ki “Kuru üzümden şaşmayınız. Çünkü o, safrayı açar, balgama giderir, sinirleri kuvvetlendirir, zafiyeti önler, deriyi güzelleştirir, gönlü ferahlatır ve tasayı giderir.”[1328] 13- Rasulullah buyuruyor ki “Her derdin başı oburluktur.”[1329] 14- Rasulullah buyuruyor ki “Çörek otunda, ölümden başka her derda şifa vardır.”[1330] 15- Rasulullah buyuruyor ki “Sineğin iki kanadından birinde hastalık ve diğerinde şifa vardır. Kabın içine düştüğü zaman onu dilbe çöktürünüz. Bu durumda onun taşıdığı şifa getirdiği hastalığı önler.”[1331] 16- Rasulullah buyuruyor ki “Sabahın erken saatinde aç karnına yiyilen El-Âliye hurmasında her büyüye veya her zehire karşı şifa vardır.”[1332] 17- Rasulullah buyuruyor ki “Zeytinyağını yiyiniz ve sürününüz. Çün'kü o, mübarek bir ağacın ürünüdür.”[1333] 18- Rasulullah buyuruyor ki “Zeytinyağını yiyiniz ve sürünüz. Çünkü zeytin yağında yetmiş derde karşı şifa vardır ve bunlardan biri de cüzam miskin hastalığı dır.” 19- Rasulullah buyuruyor ki “Yiyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz; ancak israf etmeksizin ve çalım satmaksızın.”[1334] 20- Rasulullah buyuruyor ki “Kem'e ak mantar, kudret helvasındandır ve kudret helvası da cennettendir ve bu mantarın suyu göze şifadır.”[1335] 21- Rasulullah buyuruyor ki “Başından ve omuzları arasından hacamat olur ve şöyle buyururdu Her kim bu hacamat kanlarını akıtırsa başka tedavi görmese de olur.”[1336] 22- Rasulullah buyuruyor ki “Faydalı sevimsizden şaşmayınız Sütlü bulamaç. Benliğime hakim olan Zat'a yemin ederim ki, bu aş, tıpkı kirin su ile yıkanması gibi herhangi birinizin karnını yıkar.”[1337] 23- Rasulullah buyuruyor ki “Sena müshil otu ve senût kimyon dan şaşmayınız! sâm'dan başka her derde karşı şifa vardır ve sâm, ölümdür.”[1338] 24- Rasulullah buyuruyor ki “Misvak kullanınız ve misvak ne güzel şeydir! Dişin pasını giderir, balgamı söker, gözü keskinleştirir, diş etlerini kuvvetlendirir, ağız kokusunu önler, mideyi onarır, cennetin derecelerini artırır, meleklerin övgüsünü kazanır, Rabb'in rızasını elde eder ve Şeytan'ı kızdırır.”[1339] 25- Rasulullah buyuruyor ki “Şu dilcik iltihabı yüzünden ne diye çocuklarınızın boğazına parmak sokuyorsunuz? Şu öd ağacından şaşmayınız. Çünkü bundan, yedi hastalığa karşı yedi şifa elde edilir. Zatülcenp bunlardan biridir. Anjin boğak hastalığına karşı bundan buruna çekilir ve zatülcenp hastalığına karşı ondan ağızdan verilir.”[1340] 26- Rasulullah buyuruyor ki “Herhangi biriniz, neden bir din kardeşini göz değdirerek öldürüyor? İçinizden biri, kardeşinden hoşuna giden bir şey gördüğü zaman ona, mübarek olsun duasında bulunsun.”[1341] 27- Rasulullah buyuruyor ki “İlâçlarınızın herhangi birinde fayda varsa mutlaka hacamat şişesinde, bal şerbetinde ve hastalığa uygun düşen dağlamada vardır; ancak ben dağlanmayı sevmem.”[1342] 28- Rasulullah buyuruyor ki “Soğan, pırasa ve sarmısak yemeyi menetti.”[1343] 29- Rasulullah buyuruyor ki “Kişinin ayakta içmesini menetti.”[1344] 30- Rasulullah buyuruyor ki “Güneş ile gölge arasında oturmayı menetti ve şöyle buyurdu Bu, Şeytan'ın oturuşudur!.”[1345] 31- Rasulullah buyuruyor ki “Hastalarınızı yemeye ve içmeye zorlamayınız! Allah, onları yedirir ve içirir.”[1346] 32- Rasulullah buyuruyor ki “İçinde hurma bulunmayan evin halkı aç sayılır.”[1347] 33- Rasulullah buyuruyor ki “Sütlü bulamaç, hastanın içine rahatlık verir ve tasanın bir kısmını kaldırır.”[1348] 34- Rasulullah buyuruyor ki “Üç şey vardır ki bunlarda, ölümdün başkasına karşı şifa vardır Sena müshil otu ve kimyon...”[1349] Üçüncüsü, hadisin râvisi tarafından düşürülmüştür.[1350] 35- Rasulullah buyuruyor ki “Ayın onyedisine rastlayan Salı gününde hacamat, bir senelik derde devadır.”[1351] 36- Rasulullah buyuruyor ki “Ailesi sıtmaya yakalandığı zaman kaynatılmış arpa suyu getirilmesini emreder, bu hazırlanır ve sonra onlara bu arpa suyunu içmelerini emrederek şöyle buyururdu O, üzüntülü kişinin gönlünü ferahlatır ve hasta kişinin içini temizler. Tıpkı siz kadınlardan birinizin su ile yüzünden kiri temizlemesi gibi.”[1352] 37- Rasulullah buyuruyor ki “İki en acı bitki olan Sarısabır ve hardal'da ne var?”[1353] 38- Rasulullah buyuruyor ki “Her gün, yedi olgun hurma ile sabahlayan kişiye, o gün zarfında ne zehir, ne de büyü tesir eder.”[1354] 39- Rasulullah buyuruyor ki “Her ayın üç sabahında bal yalayan kişiye büyük bir belâ hastalık isabet etmez.”[1355] 40- Rasulullah buyuruyor ki “Sirke, ne iyi katıktır!”[1356] Bu hadisin sebebi şöyle anlatılmaktadır. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, ailesinden katık istemişlerdi. Kendilerine, “yanımızda sirkeden başka bir şey yok!” denildi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, sirkenin getirilmesini emir buyurdular, ondan yemeye başladılar ve bu esnada bu hadisi buyurdular.[1357] 41- Rasulullah buyuruyor ki “Boğak yüzünden parmak bastırmakla çocuklarınızı incitmeyiniz ve topalaktan şaşmayınız.”[1358] 42- Rasulullah buyuruyor ki “İki şifa kaynağın dan şaşmayınız Bal ve Kur'an.”[1359] 43- Rasulullah buyuruyor ki “Kabaktan şaşmayınız. Çünkü o, zekâyı artırır ve beyni geliştirir.”[1360] 44- Rasulullah buyuruyor ki “Merzengûş mercanköşk den şaşmayınız ve onu koklayınız; çünkü nezle için iyidir.”[1361] 45- Rasulullah buyuruyor ki “Deve ve inek sütlerinden şaşmayınız! Bu hayvanlar bütün bitkilerden yerler ve onların sütü her derde karşı devadır.”[1362] 46- Rasulullah buyuruyor ki “İnek sütlerinden şaşmayınız, bunlar devadır ve inek yağlarından da şaşmayınız, bunlar da şifadır. Ancak inek etlerinden sakınınız; çünkü bunlar derttir.”[1363] 47- Rasulullah buyuruyor ki “Zeytinyağından şaşmayınız. Onu yiyiniz ve sürününüz; çünkü o, basur'a karşı faydalıdır.”[1364] 48- Rasulullah buyuruyor ki “Sırt etinden şaşmayınız; çünkü o, etin en iyi tarafıdır.”[1365] 49- Rasulullah buyuruyor ki “Yaş keme'n-in mantarın suyundan şaşmayınız. Çünkü kem’e kudret helvasmdandır ve onun suyu göze şifadır.”[1366] 50- Rasulullah buyuruyor ki “Hurma, Kudüs'teki taş ve ağaç cennettendir.”[1367] 51- Rasulullah buyuruyor ki “Hurma cennettendir ve onda zehire karşı şifa vardır. Siyah Arağ koçu da siyatiğe karşı şifadır. Eti yiyilir ve çorbası içilir.”[1368] 52- Rasulullah buyuruyor ki “Afyon içersem, nazarlık takarsam, kendi nazmım olarak şiir söylersem artık yaptıklarıma aldırmam diğer yaptıklarımın hepsi bunların yanında hiç kalır.”[1369] Tweet Paylaş
Haberler > Şaka Değil Ergenliğe Giren Kızların İlk Cinsel Deneyimi İçin Para Alan HIV'li Adam - 1105 HIV virüsü taşıyan Malawi’li bir adam, ergenliğe giren genç kızların bekaretini sonlandırma göreviyle hizmet veriyor ve üstelik bunu 5-7 dolar civarı bir ödeme karşılığında yapıyor! Zihin bulandıran ritüel Malawi gelenekleri icabı gerçekleştiriliyor denebilir. Hyena Sırtlan adı verilen erkekler, ergenlik çağına giren genç kızların ilk cinsel deneyimlerini yaşamasını sağlıyor ve karşılığında para alıyor. Genç kızlar bu birlikteliği reddederse, ailelerinin lanetleneceğine inanılıyor. Bu sebeple kızlar istemeden de olsa olayın bir parçası haline geliyor. Eric Aniva da bir Hyena. Bugüne kadar yaşadığı köy ve çevresinden getirilen 100’den fazla kızla birlikte olmuş. 1985'den beri bu işi yapıyormuş. “Genelde 12-13 yaşlarında oluyorlar. Ben daha büyük olmalarını tercih ediyorum” diyor Eric. TAMAM. Aktardığına göre ona getirilen bütün kızlara mutluluk getiriyormuş... Yaptığı işten gurur duyduğunu söylüyor. Çevresinde “Kadınları tatmin etmesini bilen bir adam” olarak görülmekten son derece memnunmuş. Hyena müessesesini dayatmaya devam eden de köy büyükleriymiş tabii. Bunu bir çeşit “cinsel temizlik” olarak görüyorlar ve genç kızlara uygulanması gerektiğini düşünüyorlarmış. Olay sadece genç kızlara değil, dul kalan kadınlara da uygulanıyormuş. Hatta Eric’in şu anki karısı da, dul kaldıktan sonra Hyena uygulamasına maruz bırakılan bir kadınmış ve -haliyle- bu gelenekten nefret ediyormuş. “Aynısını anana bacına yapsalar” dememişler belki ama, BBC’nin gerçekleştirdiği mülakatta konu belli ki oraya gelmiş. Eric’in cevabı net olmuş “Kızıma bir Hyena’nın dokunmasına asla izin vermem” Şaşırtmadı. Uzmanlara göre bu korkunç gelenek, genç kadınlar için “bir çeşit ölüm fermanı” Malawi, gebelik ölümünde son derece yüksek bir orana sahip ve nüfusun %10’u HIV pozitif. Tıpkı Eric gibi
Fethul Bari, Sahihi Buhari > > 001 FETHÜ'L-BÂRÎ 1 Rahman Ve Rahim Allah'ın Adı İle Başlar Ve O'na Güvenirim Önsöz İHTİSAR YÖNTEMİ İMAM BUHÂRÎ NİN BİYOGRAFİSİ Sahihi Buharı Yi Rivayet Eden Âlimler 1 Firebrî ?-320h. 2 Ebû Taiha el-Pezdevî ? - 329 h. 3 Hafız Şerefiiddin el-Yûnînî 621-701 h. 4 Hammâd b. Şâkir ? - 311 h. 5 el-Cürcânî ? 6 Mehâmilî 230-335 h. 7 Kerîme ? - 463 h. 8 Ebû Zer el-Herevî 355 h. - ? 9 el-Müstağfîrî ? - 432 h. 10 el-Müstemlî ? 11 el-Küşmîhenî ? - 389 h 12 el-İsmâilî 277 h. - ? 13 Dâvûdî 374 - 467 h. 14 İbn Hammûye 293- 381 h. 15 İbrahim b. Ma'kıl en-Nesefî ? - 295 h. Sahihi Buhârî Yi Şerheden Âlimler 1 Hafız İbn Hacer 773- 852 h. 2 İbn Battal ? - 499 h. 3 el-Hattâbî 319 - 388 h. 4 İbn Reşîd 657 - 721 h. 5 İbnü'l-Murâbıt ? - 485 h. 6 Nâsıruddîn İbnü'l-Müneyyir 620 - 683 h. 7 Ali İbnü'l-Müneyyir 629 - 695 h. 8 İbnü'l-Mülakkin 723 - 804 h. 9 el-Bulkînî 724-805 h. 10 Kirmanı 717 - 786 h. 11 İbnü't-Tm?-611h. 12 el-Mühellcb b. Ebî Sufra ? - 433 h. 1. BÖLÜM VAHYİN BAŞLAMASI 1. Allah Resûlü'ne Vahyin Gelmesi Nasıl Başlamıştır? Açıklama Hadisi Rivayet Eden Humeydi nin Kimliği Hadisin Konu Başlığı ile İlişkisi Hadisin Önemi Kâfirlerin Amelleri Niyet Hicret 2. Bâb Vahyin Geliş Şekilleri Hadiste Vahyin Geliş Şekillerinden Yalnızca İkisinin Zikredilmesi Meleğin İnsan Suretinde Görünmesi Vahyin Alınması Sırasında Hz. Peygamber'in Terlemesinin Hadisten Çıkan Sonuçlar 3. Bab Hz. Peygamber'e Yalnızlığın Sevdirilmesi Hz. Peygamber'in Korkması Hz. Peygamber'in Güzel Ahlâkı - Hz. Hatice'nin Bu Konudaki Sözleri Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Varaka b. Nevfel Namus Peygamberlere Gösterilen Düşmanlığın Sebebi Hadisten Çıkartılan Sonuçlar Kâfire Selam Verilmesi Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Kehânet Müslüman Olan Piskopos Dağâtır Tenbih 2. BOLUM ÎMÂN 1. Hz. Peygamberin İslâm Beş Temel Üzerine Bina Edilmiştir" Sözü Îmân Nedir? 1. Söz ve Amelin îmana Dahil Olup-Olmaması 2. İmanın Artması ve Eksilmesi Konusu Allah İçin Sevmek - Allah İçin Buğzetmek Yakîn - îmân İlişkisi Takva - Îman İlişkisi 2. Duanız İmânınızdır Bazı Uyarılar 3. İmanın Kapsamında Olan Hususlar Haya İmanın Şubeleri 4. Müslüman, Müslümanların Dilinden Ve Elinden Selamette Olduğu Kişidir Hicret 5. İslâm'ın Müslümanların Hangisi En Faziletlidir? 6. Yemek Yedirmek İslâm'dandır 7. Kendisi İçin İstediğini Başkası İçin De İstemek İmandandır 8. Allah'ın Resulünü Sevmek İmandandır Hz. Peygamber'i Canından Çok Sevmek Hz. Peygamber'i Her Şeyden Çok Sevmenin Alâmetleri Hz. Peygamber'i Niçin Her Şeyden Çok Sevmeliyiz? Her Mümin Hz. Peygamber'i Sever 9. Îmanın Tadı Îmanın Tadı Allah ve Resûlü'nü Her Şeyden Daha Çok Sevmek Hadisten Çıkan Sonuçlar 10. Îmanın Alâmeti Ensarı Sevmektir 11. Bâb Hz. Peygamber'in Bey'at Alırken Sadece Yasaklardan Bahsetmesi Şirk Affedilmez İşlenen Suçlara Dindeki Cezaların Uygulanması, Günahın Kefareti Olur Mu? 12. Fitnelerden Kaçmak Dindendir 13. Hz. Peygamberin Allah'ı En İyi Bileniniz Benim Sözü Kalpte Bulunanlardan Sorumluluğu Gerektirenler Amelde Orta Yolu Tutmak, Aşırı Gitmemek Hadisten Çıkan Sonuçlar 14. Kişinin Allah Kendisini Küfürden Kurtardıktan Sonra Yeniden Küfre İnkarcılığa Dönmeyi Ateşe Atılmak Gibi Kötü Görmesi İmandandır 15. İman Ehlinin Ameller Konusundaki Faziletlerinin Birbirinden Farklı Olması 16. Haya Utanmak Îmandandır 17. Eğer Tevbe Eder, Namazı Kılar Ve Zekâtı Verirlerse Yollarını Serbest Bırakın Namaz Ve Zekâtı Terk Edenin Hükmü Kalplerde Bulunanların Hesabını Görmek Allah'a Aittir Cizye Yaptıklarınıza Karşılık Olarak Mirasçı Kılındığınız Cennettir Âyeti Sebebiyle Îman Ameldir" Görüşünde Olanlar Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 19. Gerçek Anlamda Müslüman Olmamak Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 20. Selamı Yaymak İmandandır 21. Kocanın Yaptığı İyiliklere Karşı Nankörlük Etmek 22. Günahlar, Câhiliye İşlerindendir Şayet Mü Minlerden İki Grup Birbiri İle Savaşırlarsa Aralarını Düzeltin 23. Zulümden Zulüme Fark Vardır Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 24. Münafığın Alâmeti Münafığın Alamet Olarak Niçin Üç Şey Zikredilmiştir? Yalan Hadiste Sayılan Özellikleri Taşıyan Kişi 25. kadir gecesini ihya etmek imandandır 26. Cihad İmandandır 27. Ramazanı İhya Etmek İmandandır 28. Sevabını Yalnızca Allah'tan Umarak Ramazan Orucunu Tutmak İmandandır 29. Din Kolaylıktır Dinin Kolaylık Olması Dini Aşmak 30. Namaz İmandandır Hz. Peygamber Hicretten Önce Namazını Nereye Dönerek Kılardı? Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 31. Kışının İyi Müslüman Olması Kâfirler Yaptıkları İyiliklerin Karşılığını Alırlar mı? 32. Allah'ın En Çok Sevdiği Din Amel Devamlı Olanıdır Allah'ın Usanması 33. İmanın Artması Ve Eksilmesi FETHÜ'L-BÂRÎ 1 Rahman Ve Rahim Allah'ın Adı İle Başlar Ve O'na Güvenirim Değerli kardeşim saygıdeğer Ebû Suhayb Safa ed-Davvî Ahmed! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Fethu'1-Bârî muhtasarina dair örnekler elime ulaştı. Bunları okudum ve bu minval üzere devam etmesi halinde yararlı bir iş olacağını düşünüyorum. İhtisâru Fethi'l-Bârî adıyla gördüğüm çalışma, bu şekilde tamamlanırsa, büyük şerhe, yani Fethu'l-Bârye başvurmak için yeterli vakti bulunmayan pek çok kişi için bir hayli yararlı olacaktır. Allah'ın size yardım etmesini, sevdiği ve razı olduğu şeye sizi muvaffak kılmasını dilerim. Âmîn. Kardeşiniz Ebû Abdüllatif Hammâd b. Muhammed el-Ensârî Sayın Ebû Suheyb Safa ed-Dawî Ahmed'e Allah size afiyet ve sıhhat versin. Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allah'a hamd, onun şerefli Resulüne, bütün ehl-i beytine ve ashabına salât ve selam olsun Başlamış olduğunuz Fethu'l-Bân muhtasarı ile ilgili benim de yararlandığım örnekleri, mektubunuzla birlikte okudum. Hedef, çağımızda fıkhu'l-hadis [1] ilmi ile ilgilenen okuyucunun Fethu'1-Bâri adlı kitabın okumasını ve tetkikini kolaylaştırmaktır. Takip edilecek planı inceledikten sonra bu çalışmanın gördüm. Gerçekten de İbn Hacer kitabında pek çok ilme yer vermiştir. Bunlar arasında, hadis tenkitçilerini ve hadis İlimlerinde uzmanlaşanları ilgilendiren; hadis rivayet yollarının toplanması, İlletlerin açıklanması ve rivayetlerin karşılaştırılması gibi ilimler de bulunmaktadır. Bu bilgiler hadisten elde edİİen fıkhı hükümler ve hadiste yer alan kelimelerin anlamları ile iç içe bulunmaktadır. Yine bunlar tarihî rivayetlerle, kimi zaman da edebî ve dille ilgili ilimlerle karışmaktadır. Hafız İbn Hacer'in bu ansiklopedist yaklaşımı, kitabını okuyan kişiler açısından büyük bir zorluk doğurmaktadır. Çünkü bu haliyle kitabı okumak, içinde bulunduğumuz uzmanlaşma çağında ilim ehlinden çok azının elde edebileceği farklı ilimleri bilme özelliğini gerektirmektedir. İşte bu güçlükten dolayı kitapta yer alan bilgilerin sınıflandırılması ve İstenilen uzmanlığın hizmetinde kullanılacak şekilde kolaylaştırılması şarttı. Benim danışmanlığımda iki doktora öğrencisi, kitapta yer alan Hz. Pey-amber, Hulefâ-i râşidin ve Emevîler dönemine ait tarihî rivayetleri, ayrıntılı bir ırist de hazırlamak suretiyle özetlediler. Bu çalışmaya hadislerden elde edilen khî hükümler ile ilgili sizin muhtasarınız da ilave edilirse, geriye kalan kısım da adis ilimlerine hizmet etmek maksadıyla tasnif edilebilir. Ancak her İki kısma a, araştırmacıların kitaba müracaat etmelerini kolaylaştıracak bilimsel fihristler klenmesi şarttır. İşte bundan dolayı bana öyle geliyor ki sizin Fethu'l-Bârfyi ihtisar etme yomdaki bu çalışmanız, çağımızda İslâm'ın ilmî mirasına ulaşmayı kolaylaştıracak ağdaş projeler kapsamında yer almaktadır. Bu ise, hem dine hem de ilme hiz-let etmektir. Allah sevdiği ve razı olduğu şeye sizi muvaffak kılsın. Allah'ın se-ımı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Medîne-i Münevvere el-Câmiatu'1-İslâmiyye Medine İslâm Üniversitesi Prof. Dr. Ekrem Ziya el-Umerî Önsöz Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd, peygamberlerin efendisine, onun ehl-i beytine ve bütün ashabına salât-u selâm olsun. Bu, ilim talebelerinin uzun zamandan beri ortaya çıkmasını bekledikleri Muhtasaru Fethi't-Bân isimli kitaptır.[2] Ben de, o ilim talebeleri gibi bu değerli eserin bir muhtasarını görmek İstiyordum. Bu eser, hadis kitaplarının en sahihine ait, gördüğümüz en güzel, en geniş ve en kaliteli şerh olarak kabul edilmektedir. Ben ilim talebelerinin bu kitabı sevdiklerini ve ona yöneldiklerini görüyordum. Ne var ki bu talebelerin pek azı bu kitabın ve içindeki faydalı bilgi ve açıklamaların değerini anlayabiliyordu. Bunlar da vakitlerinin büyük bölümünü bu kitapla geçiren, onun inceliklerini anlamak ve incilerini elde etmek için ardı arkası kesilmez gayret gösteren kişilerdir. Okuyucuların pek çoğu ise, hadisten fıkhı hükümler çıkarma ve hadisin farklı bilimlerini kuşatma konusunda İbn Hacer'in Allah rahmet eylesin sahip olduğu önderlik ve kabiliyete sahip olmayan yorumcuların kitaplarını okuyorlardı. Ne var ki bu kişilerin çoğu yeterli vakitleri olmadığı ve eşine az rastlanır böyle bir ansiklopedik kitaba layık gayretleri bulunmadığı için üzüçaresiz bir şekilde bu kitapları tercih ediyorlardı. Bu durumun sebebi, Hafız İbn Hacer'in hadislerin farklı rivayetlerine ve bunlarla ilgili tartışmalara yer vererek, yalnızca konunun uzmanlarına hitap eden bir usûlle sözü bir hayli uzatmasıdır. Fethu'l-Bârîye olan hayranlığım ve uzun yıllar boyunca hep bu eserle meşgul olmam sebebiyle kalbimde onu ihtisar etme ve Hafız İbn Hacer'in ilminden yararlanmak isteyen ilim aşığı kardeşlerime yaklaştırma duygusunu taşıyordum. İlk başta bu büyük işten korktum. Ancak Alla Teâlâ içimdeki bu tereddüdü giderdi. Ben de Allah'tan yardım diledim, Mısır, Suudî Arabistan, Pakistan ve diğer ülkelerde dinî hassasiyetlerine ve ilimlerine güvenilebilecek pek çok ihlaslı kardeşimle istişarede bulundum ve kitap üzerinde yapacağım çalışma için bir yöntem belirleyerek bunu muhtasara dair bir örnekle birlikte onlara sundum. Hepsi de bu projeyi memnuniyetle karşıladı ve kitabı bu minval üzere tamam-amamız için Allahu Tealâ'ya başarı ve yardım için dua ederek bizi teşvik eden nektuplar yazdılar. Allah da onlara en güzel şekilde karşılık versin, beni ve onarı salih ameller işlemeye, faydalı ilim elde etmeye muvaffak kılsın. İlim ehlinden bazıları önemli eserleri ihtisar etme fikrinden uzak durmuştur, lü bu, ilim talebi konusunda himmetleri yüksek tutmanın gereğinden yüz çevirme anlamına gelir. Ayrıca ilimde yüksek payeleri elde etmek İçin çalışma îonusunda kusurlu davranmaya da yol açar. Ancak Hafız İbn Hacer çoğunlukla araştırma, detaylandırma ve görüşler komşunda sözü uzatmaktadır. Fethu'I-Bârfde sıkça rastlanan ve ihtisarı gerektiren ;özü uzatma örneklerinden birini verelim. İbn Hacer şöyle demektedir "Ebû ialebe'nin ismi konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazıları onun isminin "Cürsûm" lduğunu söylemiştir, ki bu çoğunluğun görüşüdür. Onun isminin "Cürhüm, lâşib, Cürsüm -bu da ilki gibidir ancak burada uzatma yoktur-, Cürsûme -il-dne hâ ilâve ederek-, Gumûk, Naşir, Lâşir, Lâş, Lâşin, Lâşûme" olduğu da söyenmiştir. Babasının ismi konusunda da ihtilaf edilmiştir Babasının isminin Amr, Nâşib, Nâsib, Naşir, Lâşir, Lâş, Lâşin, Lâşim, Lâsim, Cülhüm, Himyer, Airhüm, Cürsûm" olduğu söylenmiştir. Kendisinin ve babasının ismi konusunda arklı görüşler bulunmaktadır. O, Hayber'in fethinden önce Müslüman olup Rıd-'an bey'atına katıldı. Hudeybiye'den sonra kendi kabilesine geri döndüğünde mları İslâm'a davet etti ve bu davet üzerine kabilesi de Müslüman oldu.[3] Yaşamakta olduğumuz realite, bu değerli şerhlerin Allah'a davet konusuna unlardan yararlanmayı zorunlu kılmaktadır. Bu, davetin üzerinde yürümesi gereken metodun asaletini korumak için gereklidir. Müslüman nesilleri, Allah nların hepsinden razı olsun sahabe ve tabiînden oluşan selef-i salihîne bağla-an hadisçilerin ortaya koyduğu metottan daha çok dini koruyan ve daha bir diğer metot yok gibidir. Hafız İbn Hacer ahi aleyh, hadislerde yer alan kavramlar, rivayet ve yorum bakımından hadis bilim dalında uzman olan imamlardandır. biyografisi konusunda sözü uzatmaya bile gerek yoktur. Şunu belirtmek de yerinde olur Fethu'l-Bârî bundan önce de defalarca ihti-ar edilmiştir.[4] Ancak değerli ilim adamı Hammâd el-Ensârfnin bu çalışmam hakkındaki "Bu Fethu'i-Bârfye dair benim gördüğüm ilk muhtasardır" sözünden de anlaşıldığı gibi daha önceki muhtasarlar basılmamıştır. Biz de bu muhtasarlara ulaşamadık. Bu arada kitap üzerindeki çalışmalarım sırasında bana yaptığı yardımlar, nasihat ve teşviklerinden dolayı değerli ilim adamı Hammâd el-Ensârî'ye en içten teşekkür ve dualarımı sunmak isterim. Medine İslâm Üniversitesi Hadis fakültesi lisans üstü öğretim üyelerinden, değerli ilim adamları Dr. Ekrem Ziyâeddin el-Umerî ve Dr. Sa'dî el-Hâşimî'ye, deo bana mektup yazarak faydalı nasihatlarını ve değerli teşviklerini bildirdikleri için teşekkür ve takdirlerimi sunmayı bir borç bilirim. Allah onlara bol mükâfat versin. Kurulması, başkanlık ve iki fakültesinde dekanlık yapmakla şeref duyduğum İmam Buhârî Üniversitesi'nin şeriat ve hadis fakültelerinde benimle birlikte yedi yıl boyunca öğretim üyesi olarak çalışan Pakistanlı değerli ilim adamı Nakîb Ahmed er-Ribâtî'ye de çok teşekkür ederim. Gerçekten onun sohbetinden ve bilgisinden çok istifade ettim. İlim konusunda bana yardımları ve bu kitaptaki çalışmalarım için teşvikleri sebebiyle Allah kendisine bol bol mükâfat versin. Kitabın basımından önce son defa gözden geçirme konusunda bana yardımcı olan değerli kardeşlerime de teşekkür ederim. Allah onlara bol mükâfat versin. Bu kitap üzerindeki çalışmalarım süresince âdeta Hafız İbn Hacer ile birlikte yaşadım, kitabı kelime kelime okudum. Onun geniş ilmini, derin anlayışını, ilmin her dalındaki uzmanlığını, kitabın tümünde yöntemine bağlı kalışını, hadise vakıf olma yöntemini, delilin desteklediği görüşü kabul etme, bunu pekiştirme, delili olmayan görüşleri reddetme ve eleştirme metodunu hayranlıkla izledim. Allah'ın sıfatlarını tevil edenlere uyması ve bu konuda selef-i salîhine muhalefet etmesi olmasaydı Hafız İbn Hacer ve kitabı, araştırmacılar nezdinde en üst konum ve en büyük değere sahip olur, Fethu'l-Bârî, hadisten elde edilen fıkhî hükümler ve hadisin senetlerini araştırma konusunda telif edilen en sahih ve geniş kitap olurdu. Üstad Abdülaziz İbn Bâz kitabın ilk üç cildine eklediği notlarla kitabın geri kalan ciltlerinde okuyucunun yürümesi gereken ve kitaba başka hizmet yapacaklara da yön veren bir yöntem ortaya koymuştur. Bu sebeple, bu mukaddimede yer alan ihtisar yönteminde de açıkladığım üzere, ben de Hafız İbn Hacer'in selef-i salihine bu konularda muhalefet ettiğini gördüğüm yerlere notlar koymaya özen gösterdim. Bu münasebetle, değerlendirme ve yorumlarından yararlandığım ilim idamlarına, özellikle de et-Tâ'lîk a!â Fethi'i-Bârî isimli risalenin yazarı üstad ed-erviş'e rahmetuiiâi» ateyh ve Şerhu Kitâbi't-tevhîd min Sahihi'İ-Buhârî isimli kitabın /azarı Şeyh Gunayman'a da teşekkür ederim. Hafız İbn Hacer'in hmetuiüht aleyh Allah'ın sıfatları ile ilgili bir konuyu ele aldı-jım, kitap boyunca bu konudaki görüşlerine yer verdiğini ve kendi mezhebine ıyan imamların görüşlerini zikrettiğini görünce şaşırdım. Mâliki âlimlerden İbn Jattal Hafız İbn Hacer'den sonra Feth üzerindeki en uzman kişidir, Mühelleb b. ıbî Sufra, İbnü't-Tîn, Zeyn İbnü'l-Müneyyir ve kardeşi Nâsırüddin, İbn Ebî Cem-e, Şâfiîlerden el-Hattâbî ve Nevevî, Hanefîlerden Kirmanı bu marnlardan bâzılarıdır. Ayrıca aynı konuda tahkik ehli ve selef-i salihîne uyanların, muhalif görüşle-ine yer vermesi de beni şaşırttı. Bunlar arasında Şeyhü'l-İslâm İbn Teymiyye ve öğrencisi İbnü'l-Kayyim ilim adamları zikredilebilir. Yalnızca 'Allah'ın arşa İstiva etmesi" konusunu istisna edebiliriz. İbn Hacer . meselede selef-i salihînin görüşünü kabul etmeye yaklaşmıştır. Çünkü İsmail 1-Herevî, Ebu'i-Kâsım el-Lâlkâî, İmam el-Bağavî vb. gibi büyük imamlara ait ıçık, sahih görüşleri aktarmış ve bunlann İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Şafiî, Jüfyân-ı Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Hammâd b. Zeyd, Hammâd b. Seleme vb. jibi büyük imamlara isnad ettiklerini nakletmiştir. İşte bu büyük imamlar Cenab-Allah'm yücelerin yücesinde olduğunu, arşı üzerindeki istivasında mahlukatmlan ayrı olduğunu ortaya koymuşlardır. İbn Hacer onların bu görüşlerini deseklemiştir. Keşke bunu Allah'ın sıfatları ile ilgili bütün konularda yapsaydı... Beni şaşırtan noktalardan biri de şudur Hafız İbn Hacer çeyrek asra yakın ir süre Sahih-i Buharı ile hemhal olmuş, İmam Buhârî'nin tasnifindeki inceliğe, tonu başhkîanndaki fıkha şahit olmuş, onun bir kez bile olsun Allah'ın sıfatlarını evil edenlerin düştüğü duruma düşmediğini, Allah'ın onu bu tür durumlardan koruduğunu, onun Allah'ın sıfatlarını zahir anlamlan üzere bırakma ve bunları lakikaten var kabul etme konusunda selefin yolu üzere kaldığını görmüştür. Bu durumda İbn Hacer'e selefe, hadis imamlarına ve bunların başında da İmam Buhârî'ye uyması yakışırdı. İHTİSAR YÖNTEMİ 1. Sahih-i Buhârî'nin senetlerini kaydetmedim. Bağlam müsait olduğu sürece sadece hadisi rivayet eden sahabîyi zikretmekle yetindim. Bağlam müsait olmadığında sahabî ile birlikte tabiînden olan raviyi de zikrettim. Hadisin metninde, senette yer alan kişilerden birisi zikredildiğinde senede ondan başladım. Hafız İbn Münzir'in Müslim şerhinde, üstad ve değerli ilim adamı el-Elbânî'nin Buhârî ihtisarında kullandıkları yöntemlerden yararlandım. Bab başlıklarını aynen bıraktım. Çünkü bilindiği üzere Buhârî'nin fıkhı, bu bab başlıklarında yer almaktadır. 2. Hafız İbn Hacer'in rahmetuifehi aleyh ibaresini aynen korudum, paragrafları bağlama şeklinde bile olsa ibarede tasarrufta bulunmadım. Onun hadisleri şerh yöntemi de bana yardımcı oldu. Çünkü o hadisleri cümle cümle şerhetmektedir. Meselâ "cennet ehlinin amelini sözü" diyerek hadiste yer alan bölümü vermekte sonra bunu şerhetmekte ve ilim ehlinin bu konudaki görüşlerini nakledip sonra da diğer cümleye geçerek "İşler neticelerine göre değerlendirilir bölümü" diyerek sözlerine devam etmektedir. 3. Fethu'î-Bârîyi ihtisar ederken, kitabın aslını okuyacak kadar vakti olmayan ilim ehline ve öğrencilere onu kolaylaştırmak maksadını taşıdığımdan Hafız İbn Hacer'in; hadis rivayet yollarını hadisin rivayet yolları ile ilgili verdiği bilgileri ve birkaç satırla halledilebilecek bir meselede başka hadis yorumcularının görüşleri hakkındaki uzunca değerlendirmelerini bir kenara bıraktım. Hadisin anlamı ile ilgili özetlerle yetindim. Bir meselede farklı mezheplerin görüşlerini öğrenmek için İslâmî ve Kur'anî ilimlerle ilgilenenlerin beklentilerini dikkate alarak; ilim ehlinin, özellikle de dört imam ve onların konumunda olanların fıkıhla iigili görüşlerine yer verdim. 4. Alimlerin çoğunluğunun/cumhurun görüşünü ortaya çıkarmaya gayret ettim. Ancak delil açık olarak başka bir görüşü destekliyorsa, çoğunluğun görüşünü de belirtmekle birlikte diğer görüşü esas aldım. 5. Hafız İbn Hacer'in sahih veya hasen olduğuna hükmettiği yahut hakkında olumsuz sözler söylenmiş olsa bile kendisini güçlendiren başka rivayetlerin verildiği hadislerle yetindim. Böylelikle muhtasarda esas aldığım görüşler, sened bakımından en kuvvetli, lafız bakımından en kapsamlı hadislerle desteklenmiş oldu. 6. Hafız İbn Hacer'in görüş ve tercihlerini koruyarak diğer görüşlerin arasında bunu açıkça belirttim, konu ile ilgili hadislerin gösterdiği anlama en yakın görüşleri vermeye de özen gösterdim. 7. Kelimenin tefsiri ile güçlü bir bağlantısı olmayan dilsel ve lafzı tartışmaları terk ederek, hadiste yer alan kelimelerin harf ve harekelerini ortaya koymakla yetindim. 8. Buhârî'nin konu/bab başlıklarında yer alan âyetlerin surelerini ve âyet numaralarını belirttim. Bunlar sekizinci ciltten başlayarak on üçüncü cildin sonuna kadar devam etmektedir. Bu, üstad Muhammed Fuâd Abdülbakî'nin yaptığını tamamlamaktadır. Çünkü o, âyetlerin sûrelerini ve numaralarını yedinci cildin sonuna kadar yapmış, orada bırakmıştır. 9. İhtisarımda, Allah selamet versin [5] üstad Abdülaziz îbn Bâz'ın tahkik ettiği, değerli ilim adamı Muhibbüddîn el-Hatîb'in Mısır'daki Selefiyye matbaasında basımını gerçekleştirdiği nüshayı esas aldım, Hafız İbn Hacer'in şerhinin, Fethu'l-Bârî ile birlikte basılan rivayetten farklı bir rivayete dayandığını gördüm. Çünkü iki rivayet arasında pek çok farklılık bulunmaktadır. Bu yüzden buna işaret ettim ve bunların her birinde tashihte esas aldığım, basımını Sultan Abdülhamid'in emrettiği, Allah rahmet eylesin Allâme üstad Ahmed Şâkir'in tahkikini yaptığı nüshadan farklı yerlerdeki en ince hususlara işaret ettim. 10. Bilindiği gibi İmam Buhârî aynı hadisi farklı yerlerde zikretmekte ve konu başlıkları altında hadisin ilgili bölümünü zikretmektedir. Bunun pek çok faydaları olmakla birlikte bunlardan bahsederek sözü uzatmak İstemiyoruz. Hafız İbn Hacer de şerhinde bu yönteme uymuş, hadisi konuda kasdedilen şeye riayet ederek şerhetmiş, bir hadisi farklı yerlerde, farklı açılardan açıklamıştır. Bu sebeble faydalı bilgiler birbirine uzak konular arasına dağılmıştır. Bu, tekrarı önlemek, konu ile ilgili farklı bilgileri toplamak ve şerhin bütününden yararlanmak için hadisin şerhinin geçtiği önceki ve sonraki yerleri okuyucuya işaret etmeyi gerekli kılmıştır. Bu hizmeti yerine getirdim ve hadisin şerhinin muhtasarda geçtiği kitap ismi, konu, hadis, cilt ve sayfa numarasını belirttim. Örneğin [6] dedim. Şunu zikretmek yerinde olur ki bu hizmeti aslen Fethu'l-Bârî üzerinde yaptıktan sonra bunu muhtasara uyguladım. Yüce Allah'tan, yeni bir baskıda ya Fethu'î-Bârî ile veya müstakil olarak bunun basılmasını dilerim. 11. İbn Hacer'in Allah'ın sıfatlan, salihler ile tüberrükte bulunmak konularındaki görüşleri hakkında üstad Abdülaziz İbn Bâz'm notlarını, çok yararlı olduğu için korudum. Bunu en sağlam ve en doğru olan selef-i salihîn'in akidesine yardım amacıyla yaptım. Çünkü onlar, Hz. Peygamber dönemine yakın olmaları, dinin maksatlarını ve Arap dilinin sırlarını bilmeleri sebebiyle İslâm'ı en iyi bilen ve anlayan insanlardır. 12. İlim adamı üstad Abdülaziz İbn Bâz'm notlar koymadığı diğer ciltlere notlar ekledim. Bu konuda onun yöntemini esas aldım. İthafu l-kâfî bihtisâri Fethi'İ-Bâri adını verdiğim bu kitaba dair özet şeklindeki bu giriş kısmında değineceğim konular bunlardır. Bu konuda başarıya ulaştırılmış olmayı dilerim. Yüce Allah'tan bu işimi güzel bir şekilde kabul buyurmasını ve bunun sebebiyle bana, ana-babama ve hocalarıma en güzel şekilde karşılık vermesini niyaz ederim. Şüphesiz ki O en iyi işitendir ve dualara icabet edendir. Allah'ım, Peygamberimiz Hz. Muhammed'e habını bağışla, hepsine salat ve selam olsun. Safâ ed-Davvî Ahmed el-Adevî Pencap Ün. Şeriat Fakültesi Yüksek Lisans, İmam Buhârî Üniversitesi Başkanı, İmam Buhârî Ün. Şeriat ve Hadis Fakülteleri eski dekanı 1 Recep 1413. İMAM BUHÂRÎ NİN BİYOGRAFİSİ İmam Buharı, hicrî 194 senesinde Cuma günü doğdu, hicrî 256'da Ramazan bayramı arefesi olan Cumartesi gecesi vefat etti. Onun şöyle dediği rivayet edilmiştir "Sahihi alüyüz bin hadis arasından 16 yılda çıkardım. Kitabıma koyduğum her hadis için mutlaka gusül abdesti alıp iki rekât namaz kıldım". İmam Buharİ'nin faziletleri sayılamayacak kadar çoktur. Bunlardan birisi on iki yaşında iken hadis ezberlemeye başlamasıdır. Pek çok hocadan hadis almıştır. O şöyle demiştir "Bin seksen kişiden hadis aldım, bunlar arasında yalnızca hadis hocaları bulunmaktadır. Hepsi de şöyle diyorlardı iman; söz ve amelden oluşur, artar ve eksilir'". Ondan yüz bine yakın kişi rivayette bulunmuştur. Daha küçük yaşta İken yetmiş bin hadisi serd usulü ile ezbere biliyordu. Bir kitabı tek bîr bakışta ezberlerdi. Ramazan ayında teravih namazından sonra Kur'an'm üçte birini okurdu. Duası makbuldü. es-Sahih adlı eseri sünneti içeren kitapların en sağlamıdır. Sahihi Buharı Yi Rivayet Eden Âlimler 1 Firebrî ?-320h. Güvenilir bir alim ve muhaddis olan Ebû Abdullah Muhammed b. Yusuf b. Matar b. Salih b. Bişr el-Firebrî, e\-Câmiu's-sahîh"ı Ebû Abdullah el-Buhârî'den rivayet etti. Bu kitabı Firebr'de ondan iki kere dinledi. Güvenilir, verâ sahibi bir kimse idi. Ondan pek çok kişi rivayette bulunmuştur. Bunlar arasında; Ebû Ali b. es-Seken, Küşmîhenî, Keşânî, Cürcanî yer almaktadır. yılında, doksan yaşlarına yaklaştığı sırada vefat etti. Allah rahmet eylesin. 2 Ebû Taiha el-Pezdevî ? - 329 h. Mansûr b. Muhammed b. Ali b. Kureyne b. Seviyye el-Pezdevî en-Nesefî. İbn Mâkûlâ güvenilir biri oiduğunu söyleyerek onun hakkında şöyle demiştir 'O, el-Câmiu's-sahîh'i Buhârî'den nakleden son kişidir. 329 senesinde vefat etmiştir". 3 Hafız Şerefiiddin el-Yûnînî 621-701 h. Şerefüddin Ebu'l-Hüseyn Ali b. Ahmed b. Abdullah el-Yûnînî, el-Ba'lebekkî, el-Hanbelî. Hafız Zehebî'nin Tezkıretü'l-Huffâz adlı eserinde de "belirttiği gibi, hafız ve şehid bir hadis âlimiydi. Zebîdî, İblî, Zekî el-Münzirî, Reşîd el-Attâr, İbn Abdisselam ve benzeri başka alimlerden hadis dinlemiştir. Hafız İbn Hacer eâ-Dürerü'l-kâmine adlı eserinde şöyle demiştir "Hadise ve onun zabtına özen göstermiştir. İbn Mâlik'e Buhârî'yi tashih ederek okumuş, İbn Mâlik de ondan rivayet yoluyla bunu dinlemiştir. İbn Mâlik'e pek çok faydalı bilgi yazdırmıştır. Dili çok iyi bilir, metinlerin çoğunu ezberler, senetlerini bilirdi. Kendi bölgesinde' önde gelen bir âlimdi. İnsanlar ondan ilim almak için kendisini ziyarete gelirlerdi. Dımaşk'a birkaç kez gitmiş ve orada hadis rivayet etmiştir. Sahih-i Buhâr yi ise birkaç kez rivayet etmiştir". el-Yûnînî Ba'lebek şehirlerinden "Yunîn" adı verilen şehre mensup olan kişi demektir. Üstad Ahmed Şâkir şöyle demiştir Yûnîniyye nüshası Sahih-i Buharı nüshaları içinde en güvenilir nüshadır. H. 923'te vefat eden büyük alim Kastallânî kitabın metnini tahkik ve harekelerini belirlemede harfi harfine, kelimesi kelimesine bu nüshayı esas almıştır. Kastallânî'nin İrşâdü's-san adı verilen şerhinin en büyük ayrıcalığı da budur. Bu, ilim ehli arasında meşhur bir şerhtir. Hafız Ebu'l-Hüseyn Şerefüddin eî-Yunînî Sahih-i Buhâr ye çok önem verir, onunla çok ilgilenir, onun zabtı, tashihi ve Hâfız'm rivayet ettiği sahih asıllarla karşılaştmlmasıyla meşgul olurdu. Öyle ki Hafız Şemsüddin ez-Zehebî onun Sahih'i bir yılda on bir kere sahih asıllarla karşılaştırdığını nakletmiştir. Hafız el-Yûnîni, Sahîh-i BuhârTyi başkalarına aktarmak İçin Dımaşk'ta İbn Mâlik ve fazilet sahibi bir grubun da hazır bulunduğu oturumlar yapmıştır. Bu insanlar ondan güvenilir asılları toplamışlar, Yunînî de onlara yetmişbir oturumda karşılaştırma yaparak ve tashih ederek Sahîh-i Buhâr yi okumuştur. Yûnînî bu oturumlarda okuyan ve anlatan bir ilim adamı kimliğinde idi. İbn Mâlik -ki o Yûnînî'den yirmi yaş daha büyüktür dinleyen ve rivayet eden bir öğrenci idi. Dinleyenin yaşı hocadan büyük olsa biie, rivayet ve dinleme açısından güvenilir hocalardan hadis alma konusunda selef-i salihîn âlimlerinin âdeti bu idi. Bizzat Yûnînî de bu oturumlarda; kitapta yer alan Arapça lafızları zaptetme, rivayet yolları ve tashih konusunda İbn Mâlik'e öğrencilik yapmış, ondan istifade etmiştir. En güçlü görüşe göre bu oturumlar h. 668 yılında yapılmıştır. Hafız Yûnînî, kendisinin ve yanındakilerin, Sahîh-i Buhâr yi karşılaştırdıkları güvenilir asılları beyan etmiş, Kastallânî bunu şerhinde aktarmış ve Sultaniye baskısının musahhihleri ondan bunu nakietmiştir. Bu nüsha, Hafız Ebu Zer, Hafız el-Asîlî ve Hafız Ebu'l-Kâsım ed-Dımaşkî'nin dayandığı temel kaynaktır. 4 Hammâd b. Şâkir ? - 311 h. Ebû Muhammed en-Nesefî. Güvenilir bir muhaddis ve imamdır. İbn seviye I lakabıyla anılır. îsa b. Ahmed el-Askalânî, Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Ebû îsa' et-Tirmizî ve bir grup hadis aliminden nakillerde bulunmuştur. Sahih-i Buhâri râvilerinden biridir. Pek çok kişi kendisinden nakillerde bulunmuştur. 5 el-Cürcânî ? Ali b. Ahmed b. Abzülaziz el-Cürcânî. el-Muhtesib lakabıyla anılır. Sahîtiı Firebrî'den rivayet etmiştir. Ömer b. Büceyr'den ve bir grup hadis âliminden hadis dinlemiş, Hâkim vb. âlimler de ondan hadis rivayet etmişlerdir. 6 Mehâmilî 230-335 h. Kadı, İmam, güvenilir muhaddis olan Ebû Abdullah Hüseyn b. İsmail b. Muhammed b. İsmail b. Saîd b. Eban ed-Dabbî el-Mehâmil. es-Sünen isimli eserin musannifi olup Muhammed b. İsmail el-Buhârî de dâhil olmak üzere pek Çok kişiden hadis dinlemiş, Taberânî, Dârekutnî, İbn Şâhİn vb. pek çok hadis alimi de kendisinden hadis nakietmiştir. 7 Kerîme ? - 463 h. Hadis âlimi değerli ve fazilet sahibi bir hanım Ümmü'l-kirâm Kerîme bt. Ahmed b. Muhammed b. Hâtem el-Merveziyye. Mekke'de Allah'ın hareminde mücavir olarak yaşamıştır. Sahîh'in ravileri olan Küşmİheriî, Zâhİr b. Ahmed es-Serahsî ve İbn Bâbeveyh el-Isbahânî'den Sahîh-i Buhâri'yi pek çok defa dinlemiştir. H. 463 yılında vefat etmiştir. 8 Ebû Zer el-Herevî 355 h. - ? Ebû Zer Abd b. Ahmed b. Muhammed b. Abdullah b. Gufeyr b. Muhammed el-Ensârî el-Horasânî el-Herevî el-Mâlikî. Hafız, imam ve harem-i şerif âlim-lerindendir. Sahih'i üç kişiden rivayet etmiştir Müstemlî, Hamevî, Küşmihenî. Kendisi 355 yılında doğduğunu söylemiştir. 9 el-Müstağfîrî ? - 432 h. Hafız ve allâme muhaddis olan Ebu'l-Abbas Cafer b. Muhammed b. el-Mu'tez b. Muhammed b. el-Müstağfir b. el-Feth en-Nesefî. Ma'rifetü's-sahâbe, Târihu Nesef, ed-Deauât, el-Menâmöt, Deiâilü'n-nübüuue, Fedâilü'l-Kur'ân, eş-Şemail gibi pek çok eserin müelifi olduğu bilinmektedir. 350 h. yılından sonra doğmuş, 432 h. yılında vefat etmiştir. 10 el-Müstemlî ? Muhaddis imam olup hadis almak ve hadis öğrenmek İçin uzun seyahatler yapmış güvenilir bir âlimdir. Ebû İshak İbrahim b. Ahmed b. İbrahim b. Ahmed b. Dâvud el-Belhî eUMüstemlî adıyla bilinir. Sahih'i 314 yılında dinlemiş ve Firebrî'den nakietmiştir. 11 el-Küşmîhenî ? - 389 h Ebu'l-Heysem, Muhammed b. Mekkî b. Muhammed b. Mekkî b. Zerrâ1 b. Hârûn el-Mervezî el-Küşmîhenî. Sahih-i Buhârîyi Ebû Abdullah el-Firebrt ve diğerlerinden defalarca nakletmiş, kendisinden de Ebû Zer el-Herevî ve diğerleri nakietmiştir. Çok güvenilir bir ilim adamı idi. 12 el-İsmâilî 277 h. - ? İmam, hafız, hüccet ve fakih oian şeyhülislâm Ebû Bekr Ahmed b. İbrahim b. İsmail b. el-Abbas el-Cürcânî el-İsmâilî eş-Şâfiî. Sahîh adlı eserin müellifi olup Şâfiîlerin imamlarındandı. 13 Dâvûdî 374 - 467 h. İmam, allâme, takva sahibi, kendisine güvenilen önder bir alim olan Ebu'l-Hüseyn Abdurrahman b. Muhammed b. el-Muzaffer ed-Dâvûdî el-Boşnecî, Sahih'i ve Abd b. Humeyd'in Müsned'ini ve tefsirini, Dârimî'nİn Müsned'inİ Ebû Muhammed el-Hammûye es-Serahsî'den Boşnec'de dinlemişti. Dünyada bu noktaya ulaşan tek kişi oldu. Bağdad'da Ebû Hamid, Ebu't-Tayyib es-Sa'lûkî, Ebû Bekr el-Kaffâl'den fıkıh okudu. Vera' konusuna çok önem verirdi. Üstünlükleri pek çoktur. Allah kendisine merhamet etsin. 14 İbn Hammûye 293- 381 h. Kendisine itimad edilecek güvenilir bir hadis alimi olan Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Hammûye, Serahs şehrinin hatîbi idi. 316 h. yılında Sahih'i el-Firebrî'den dinledi. Ebû Zer el-Herevî, Dâvûdî ve benzeri kimseler kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. 15 İbrahim b. Ma'kıl en-Nesefî ? - 295 h. Îbnü'l-Haccac lakabıyla anılan imam, hafız, fakîh ve kadı olan Ebû İshak en-Nesefî'dir. Nesef şehrinin kadısı olup Kuteybe b. Saîd, Cebbâre b. Muğallas, Hişâm b. Ammâr ve o tabakadan başka alimlerden hadis dinlemiştir. Pek çok seyahatlerde, bulunmuştur. Ebû Ya'lâ el-Halîlî şöyle demiştir "Güvenilirdir, hafızdır." İmam Zehebî de onun el-Müsnedü'l-kebîr, et-Tefsîr ve bunlardan başka eserleri bulunduğunu söylemiştir. Sahih-i Buharı ondan da nakledilmiştir. Müctehid bir fakihtir. Sahihi Buhârî Yi Şerheden Âlimler 1 Hafız İbn Hacer 773- 852 h. Şeyhülislâm, büyük âlim, imamların imamı olarak anılan Şihâbüddîn Ebu'l-Fadl Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Ali b. Ahmed el-Kenânî el-Askalânî el-Mısrî el-Kâhirî eş-Şâfiî. Mısır bölgesinin kâdı'l-kudâtı, âlimi, hafızı olup, dokuz yaşında Kur'ân'ı ezberledi. Hafız Irâkî'ye on yıl boyunca öğrencilik yaptı, onun elinde yetişti. İlim talebi İçin Mısır, Şam, Hicaz ve Yemen'e yolculuklar yaptı. Bu bölgelerde pek çok âlimle bir araya geldi. Hocalarının sayısı altıyüzü aşmıştır. İbn Abdüîvahİd ed-Dımaşkî, el-Belkînî, İbnü'l-Mülakkın, İbn Cemâa bu hocalarından bazılarıdır. Öğrencilerinin sayısı yüzleri buldu. İbn Burhan, Sehâvî, Zekeriya el-Ensârivb. bunlardandır. Vera sahibi, sünnete uyan, bid'ati şiddetle reddeden bir âlimdi. Âlimler onun hafız, güvenilir, emin, tam bilgi sahibi, müthiş zekâ ve parlak zihinli, farklı ilim dallan hakkmda geniş malumat sahibi olduğuna şahitlik etmişlerdir. 2 İbn Battal ? - 499 h. Sahîh-i BuhârTnin şârihi, allâme, Ebu'l-Hüseyn Ali b. Halef b. Battal el-Bekri el-Kurtubî. et-Talemenkî, İbn Afif vb. alimlerden ilim tahsil etti. İbn Biş-kevâl şöyle demiştir "İbn Battal ilim ve marifet ehlindendi. Hadis ilmine büyük özen göstermiş, Sahîh-i Buhârfyi birkaç cilt halinde şerhetmiştir. İnsanlar bu kitabı kendisinden rivayet etmişlerdir. Mâlikîlerin büyük âlimlerindendi." 3 el-Hattâbî 319 - 388 h. İmam, ailâme, hafız ve dilci olan Ebû Süleyman hamd b. Muhammed b. İbrahim b. Hattâb el-Büstî el-Hattâbî. Pek çok eserin müellifi oiup, Ebû Bekr el-Kaffâl eş-Şâşî, Ebu Ali b. Ebû Hureyre ve onların dengi pek çok alimden fıkıh tahsil etti. Yaş ve senet bakımından kendisinin akranı olan Ebu Abdullah el-Ha-kim, Ebû Hamİd el-İsferâyînî, el-Herevî vb. alimler kendisinden hadis rivayet etmiştir. Kitaplarından bazıları şunlardır Şerhu Süneni Ebî Dâuud, Şerhu'l-Esmâi'l-hüsnâ. 4 İbn Reşîd 657 - 721 h. İmam, muhaddis, Muhibbüddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer b. Muhammed b. İdris b. Reşîd el-Fehdî el-Büstî. Lisânüddin b. el-Hatîb Târih-i Gırnata isimli eserinde şöyle demiştir "İbn Reşîd Arapça, lügat ve aruz konusunda uzman bir bilgindi. Adalet, saygınlık, ezber ve edebiyat konusunda zamanında tekti. Tefsir ve kıraat ilimlerini bilirdi. İbn Rebi'den ders okumuş olup telif eserleri vardır. Bunlardan biri de Tercümanü't-terâcim alâ ebuâbi'I-Buhârîdir." 5 İbnü'l-Murâbıt ? - 485 h. Mâlikîlerin büyüklerinden bir imamdır. Meriyye kasabasının müftü ve kadi-sidır. İsmi Ebû Abdullah Muhammed b. Halef b. Saîd Vehb el-Endülûsîdir. İbnü'l-Murâbıt adıyla tanınan ve Şerhu Sahîhi'İ-Buhârî isimli eserin müellifi olarak bilinen bir ilim adamıdır. Mühelleb b. Ebû Sufra'nın Buhârî şerhini de ihtisar etmiştir. 485 h. yılında vefat etmiştir. 6 Nâsıruddîn İbnü'l-Müneyyir 620 - 683 h. Ahmed b. Muhammed b. Mansûr b. Ebu'l-Kâsım b. Muhtar b. Ebû Bekr b. Ali el-Cerevî el-Cezâmî el-İskenderî. Seçkin bir ilmî ortam İçinde yetişmişti. Şeyh Kemaleddin b. Fâris onun dayisidır Babasından da hadis dinlemiştir. Beyân ilminde otorite sahibi, nahiv, Arapça ilimleri, usul ve tefsirde İmam idi. Fıkıhta İyi bir uzman ve derin bir alimdi. 651 h. senesinde İskenderiye'de kadılığa tayin edildi. İzz b. Abdüsselam onunla İlgili olarak şöyle demiştir; "Mısır diyarı ülkenin iki tarafındaki iki kişi İle Övünür Kavs bölgesinde İbn Dakîku'1-îd ve İskenderiye'de İbnü'l-Müneyyir." Mâlikîlerin önde gelen âlimlerindendi. Ancak mezhebinde mutaassıp değildi. Pek çok eseri vardı. Bunlardan bazıları şunlardır e/-Hibrü't-kebîr fî nuhabi't-tefsîr, el-İntisâf mine'I-Keşşâf, el-Mütevârî âlâ ebuâbil-Buhâri 7 Ali İbnü'l-Müneyyir 629 - 695 h. Ali b. Muhammed b. Mansûr. Yukarıda biyografisi geçen Nâsıruddîn İbnü'l-Müneyyir'in kardeşi olup önemli bir hadis âlimidir. Kurban bayramı günü vefat etmiştir. Şerhu'l-Câmü's-sağîr H'l-Buhârî onun eserlerindendir. 8 İbnü'l-Mülakkin 723 - 804 h. Ömer b. Ali b. Ahmed el-Ensârî eş-Şâfiî, Sirâcüddîn Ebû Hafs b. en-Nahvî, İbnü'l-Mülakkın diye bilinir. Hadis, fıkıh ve rical tarihi âlimlerinin büyüklerin-dendir. Aslen Endülüs'ün "Âş" adı verilen vadisindendir. Kâhire'de doğmuş ve orada vefat etmiştir. Üçyüze yakın eseri vardır. Bunlardan bazıları şunlardır İkmâlu Tehzîbi'l-Kemâl fî esmâi'r-ricâl, et-Tezkire fî ulûmi'l-hadîs, el-'Flâm bi fevâidi'Umdetı'i-ahkâm, et-Taudîh H ŞerhH-Câmi'i's-sahîh. Bu eserlerin tümü ei yazması halindedir. 9 el-Bulkînî 724-805 h. Ömer b. Ruslân b. Nasır b. Salih el-Kenânî. Aslen Askalânî'dir. Şafiî alimle-rindendir. Künyesi Ebu Hafs, lakabı Sirâcuddîn olan Bulkînî, hem müctehid hem de hadis hafızıdır. Mısır'ın batısındaki Bulkîne şehrinde doğdu. Kâhire'de eğitim gördü, Şam'da h. 769 yılında kadıhğa atandı. Kâhire'de vefat etti. Pek çok kitabı bulunmaktadır. Bunlardan biri de el yazması halinde bulunan Münâse-bâtü temcimi ebuâbi'î-Buhân isimli eserdir. 10 Kirmanı 717 - 786 h. Muhammed b. Yusuf b. Ali b. Saîd, Şemsüddin el-Kirmânî önemli bir hadis alimi olup aslen Kirman'lıdır. Bağdad'da tanınmış ve bir süre Mekke'de oturmuştu. el-Kevâkibü'd-derârî fi Şerhi Sahîhi'î-Buhârî İsimli kitabını, yirmi beş küçük cüz halinde burada tamamlamıştır. Bu kitap daha sonra basılmıştır. Yine ona ait, İbnü'l-Hacib muhtasarının şerhi vardır. Buna es-Seb'ctü's-seyyâre adını vermiştir. Daha pek çok eseri vardır. Hacdan Bağdad'a dönerken yolda vefat etmiş ve orada defnedilmişür. 11 İbnü't-Tm?-611h. Abdülvahid b. et-Tîn es-Sefâkısî el-Mağribî, Önemli muhaddis, müfessir ve fakihlerdendir. el-Muhbirü]î-fasîh fî şerhi'l-Buhârîyyi's-sahîh isimli bir eseri vardır. 12 el-Mühellcb b. Ebî Sufra ? - 433 h. Ebu'l-Kâsim b. Ahmed b. Üseyd b. Ebî Sufra el-Ezdî en-Nemîmî. el-Meriyye şehrinde otururdu. Fıkıh ve hadis ilminde derinleşen âlimlerdendir. Daha sonra Malaka kadılığına tayin edilmiştir. Ebu'l-lsbağ şöyle demiştir 'Ebu'l-Kasım, Asî-lî'nin öğrencilerinin önde gelenlerindendi. Buhârî'nin kitabı onan sayesinde Endülüs'te yayıldı. Onu şerh ve İhtisar etti. Bu İhtisarı meşhur olup ona en-Nasîh fihtisarı's-Sahîh adını verdi." 1. BÖLÜM VAHYİN BAŞLAMASI 1. Allah Resûlü'ne Vahyin Gelmesi Nasıl Başlamıştır? İmam, Hafız, Ebû Abdullah [7] Muhammed b. İsmâîl b. İbrahîm Muğîre el-Buhârî şöyle demiştir Ve Yüce Allah'ın "Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik [8] sözü Vahyin başlangıcı Vahiy sözlükte gizli bir şekilde bildirmek demektir. Dinde ise şeriatı bildirmek anlamına gelir. Bazen vahiy sözcüğü ile nesnei anlam, yani "vahyedilen şey" de kasdedilir ki bu da Allah'ın Hz. Peygamber'e indirdiği sözüdür. 1- Alkame b. Vakkâs el-Leysî'den O şöyle demiştir Ömer İbnu'l-Hattâb'ın minberde şöyle dediğini duydum Allah Resûlü'nün şunları söylediğini duydum "Ameller niyetlere göredir ve herkes için niyet ettiğinin karşılığı vardır. Kimin hicreti elde edeceği dünyalığa veya evleneceği bir kadına ise hicreti, hicret ettiği şeyedir.[9] Açıklama Hadisi Rivayet Eden Humeydi nin Kimliği Hadisi rivayet edenlerden Humeydî, Ebû Bekir Abdullah b. ez-Zübeyr b. isa'dır. Peygamberİmiz'in eşi Hz. Hatice'nin mensup olduğu Benû Esed b. Abdü'1-Uzza b. Kusay'dan bir boy olan Humeyd b. Üsâme'ye mensuptur. Soyu Kusay'da Hz. Peygamberle birleşmektedir. Eser sahibi önsmli bir âlimdir. İbn Uyeyne ve onunla aynı dönemde yaşamış âlimlerden ilim alma konusunda Şafiî'yi izlemiş, ondan fıkıh okumuş ve onunla birlikte Mısır'a gitmiştir. Şafiî'nin vefatından sonra Mekke'ye dönmüş ve hicrî 219 senesinde vefat edinceye kadar orada yaşamıştır. Buhârî sanki Hz. Peygamber'in Kureyş'e öncelik tanıyın sözüne uyarak kitabına kendisinden ilim alınan en fakih Kureyşli olan Humeydî'den bir rivayetle başlamıştır. Onun rivayetinin en başta gelmesinin başka bir sebebi de onun, hocası gibi Mekke'li olmasıdır. Dolayısıyla "vahyin başlangıcı" konusunun yer aldığı ilk bölümde onun zikredilmesi uygun olmuştur. Çünkü vahiy Mekke'de başlamıştır. Bu yüzden Buhârî ikinci rivayeti İmâm Mâlik'ten yapmıştır. Çünkü Mâlik Medinelilerin önde gelen âlimidir. Medine, vahyin inmesi ve diğer bütün faziletlerde Mekke'den sonra gelmektedir. Hadisin Konu Başlığı ile İlişkisi Amellerle ilgili hadisi, vahyin başlaması konusu ile İlgilisi olmadığı halde bu konu başlığı altında zikretmiş olmasından dolayı Buhârî'ye bazı itirazlar yöneltilmiştir. İbn Reşîd şöyle demiştir Buhârî hadise burada yer vermekle sadece kitabı telif etmedeki niyetinin güzel olduğunu belirtmek İstemiştir". Şu da söylenmiştir "Buhârî bu hadisi kitabın önsözü kılmak istemiştir. Çünkü rivayetin başında Hz. Ömer'in bu hadisi minberde iken, sahabe huzurunda naklettiği söylenmektedir. Minberdeki hutbede söylenmesi uygun olduğuna göre kitabın önsözünde söylenmesi de uygun olmuştur". Mühelleb, Hz. Peygamber'in hicret ederek Medine'ye geldiği zaman bu söz İle konuşmasına başladığını nakletmiş, bu yüzden vahyin başlangıcı bölümünde hadisin zikredilmesinin uygun olduğunu söylemiştir. Çünkü hicretten önceki durumlar hicretin bir mukaddimesi gibidir. Çünkü hicret ile müşriklerle savaş konusunda izin yolu açılmıştır. Zafer ve fetih ise bunu takip etmektedir. Mühelleb'İn yorumu, güzel bir yorumdur. İbnü'l-Müneyyir, konunun başında şunları söylemiştir "Hz. Muhammed hakkında peygamberlik; Onun Hira mağarasında haİvete çekilmek suretiyle Allah'a hicret etmesiyle başladı. Bu yüzden kitaba hicretle ilgili hadisle başlamak uygun olmuştur." Bu konudaki güzel ve özlü açıklamalardan biri de şudur "Daha önce işaret ettiğimiz gibi, bu kitap sünnet vahyini toplamak için yazıldığından Buhârî kitaba "vahyin başlangıcı" konusu ile başlamıştır. Vahiy şer'î amelleri açıklamak için indirildiğinden Buhârî amellerle ilgili hadisi başa almıştır." Hadisin bu bölüme uygunluğunu gösteren bu açıklamalardan sonra hadisin konu ile hiçbir ilgisinin olmadığını söylemek doğru olmaz. Allah dilediğini doğru yola iletir. Hadisin Önemi Bu hadisin ne kadar değerli olduğu konusunda âlimlerden gelen nakiller [mütevatir seviyesine yükselmiştir. Ebû Abdullah şöyle demiştir "Hz. Peygamber'e ait haberler içinde bu hadisten daha özlü, zengin ve faydalı bir hadis yoktur." Abdurrahman b. el-Mehdî, Buveytî'nin kendisinden [naklettiğine göre, İmam Şafiî, Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Ebû Dâvud, Tİrmizî, Dârekutnî ve Hamza el-Kenânî'nin bu hadisin İslâm'ın üçte biri oldu-junda İttifak ettiklerini söylemiştir. Kimisi de bu hadisin İslâm'ın dörtte birini jfade ettiğini belirtmiştir. İbn Mehdî bu hadis için "İlimden otuz konu ile ilgilidir", iâfiî İse "ilimden yetmiş konu İle ilgilidir" demiştir. Bu ifadelerle hadisin çok ieğerli olduğunu belirtmek istemiş olabilirler. Ayrıca Abdurrahman b. el-Mehdî hadisin bütün konuların başı olarak kabul edilebileceğini de dile getirmiştir. Beyhakî bu hadisin ilmin üçte biri olmasının gerekçesini şu şekilde açıklanıştır "Kişinin amelleri kalp, dil ve organlardan sâdır olur. Niyet bu üçlünün en memlisidir. Çünkü niyet başlıbaşına bir ibadet olabildiği halde, diğer ibadetler muhtaçtır. Bu sebeple "Mü'minin niyeti amelinden daha hayırlıdır" şeklinde rivayet bulunmaktadır." Gerçekten de niyeti incelediğinde onun amelden laha hayırlı olduğunu görürsün. İmam Ahmed b. Hanbel'in sözü gösteriyor ki hadisin ilmin üçte biri olmasının anlamı bütün hükümlerin kendisine bağlan-lığı üç temel hadisten biri olmasıdır. Diğer iki hadis de şöyledir "Kim bizim ımrimizin olmadığı bir amel yaparsa, bu reddedilir", "Helal bellidir, haram da tellidir...". Hadiste yer alan "minberin üzerinde" ifadesinde kasdedilen, Mescid-i Ne-evî'nin minberidir. "Ameller ancak niyetlere göredir" ifadesine gelince; Havbî şöyle demiştir Peygamber bu sözü ile; ilmi ile Allah'ın rızasını, vadettiği ye kavuşmayı veya tehdidinden kaçınmayı kasdeden kişinin durumunda oluğu gibi niyetin de ameller gibi farklı türlere ayrılabileceğine işaret etmiştir." Kâfirlerin Amelleri Ameller onları yapan kişilerin bulunmasını gerektirir. Bu durumda hadisin şöyle olur "Mükelleflerden sadır olan ameller niyetlere göredir". Buna pe kâfirlerin amelleri bu hadisin kapsamından çıkar mı? Hadisten ilk anlaşılan mana, bunların hadisin kapsamından çıkmasıdır. Çünkü ameller ile kas-sdilen ibadet amelleridir. Kâfir ise ibadetle yükümlü ve terkinden dolayı cezaya tahatap olmakla birlikte, onlar tarafından ibadet yapılması sahih değildir. Niyet Nevevî şöyle demiştir "Niyet kasıt demektir. Bu da kalbin azmi yani kesin karar vermesidir." Kirmanî bu sözü eleştirerek kalbin azminin kasıttan öte bir şey olduğunu söylemiştir. Niyetin rükün mü şart mı olduğunda fakîhler arasında görüş farklılığı vardır. Tercih edilen görüşer göre, niyetin amelin başında zikredilmesi rükün, hükmen amelle birlikte bulunması, yani amelin niyete aykırı olmaksızın meydana gelmesi ise şarttır. Bu durumda "ameller niyetler ile" ifadesinden sonra bir kelimeyi var kabul etmek gereklidir. Bu kelimenin "muteber olur", "tamamlanır sahih olur hasıl olur", "yerleşir" kelimelerindenbiri olabileceği söylenmiştir. et-Tîbî şöyle demiştir "Şâri'in sözü, dini açıklama olarak kabul edilir. Çünkü bu sözün muhatapları, bu dili konuşan kimselerdir. Sanki onlar, yalnızca Şâri'in açıklaması ile bilebilecekleri bir şey ile yükümlü kılınmışlardır. Bu yüzden sözü, şer'î hükmü ifade edecek bir anlama yormak gerekli olmuştur." Beyzâvî şöyle demiştir "Niyet kalbin, dünya ve ahiret için yararlıyı elde etmek ve zararlıyı uzaklaştırmak kabilinden kendi amacına uygun gördüğü şeye doğru yönelmesidir. Din bunu, Allah'ın rızasını aramak ve hükmüne uymak için fiile yönelme isteğine tahsis etmiştir. Hadisteki niyet, sözlük anlamına yorulmalıdır, ta ki bunu kendisinden sonra gelen kısma uygulamak ve muhacirin durumuna göre taksim etmek uygun olsun. Çünkü hadisin sonraki kısmı, başta mücmel bırakılan yeri tafsil etmektedir. Hadisten ilk başta anlaşılan anlam kasdedilmemiştir. Çünkü nesnelerin kendisi nefyedilmemişfir. Zira nefyedilmiş olsa hadisin anlamı "niyetsiz amel mevcut olmaz" şeklinde olurdu. Oysa amelin kendisini nefyetme kasdedilmemiştir. Çünkü amel, niyetsiz olarak da bulunabilir. Hadiste kasdedilen, amelin doğru ve mükemmel olma gibi hükümleridir. Ancak hadisi "ameller sahih olmaz" şeklinde anlamak daha evladır. İbn Dakîku'l-'îd şöyle demiştir "Bazıları sözleri bu hadisin kapsamından çıkarmışlardır. Bu doğru değildir. Çünkü hadisin sözleri de kapsadığı konusunda benim tereddüdüm yoktur. Niyeti şart koşanlar hadisi 'amellerin sıhhati niyetlere göredir' şeklinde anlarken, niyeti şart koşmayanlar 'amellerin mükemmelliği niyetlere göredir' şeklinde anlamışlardır". İbn Dakîku'l-'îd, sıhhatin amelin hakikati ile olan bağlantısının mükemmellik niteliğinden daha çok olduğu gerekçesini İleri sürerek ilk görüşü tercih etmiş ve bunun daha evla olduğunu söylemiştir. Hicret Hicret, terketmek demektir. Bir şeye hicret etmek, bir şeyden başka bir şeye intikal etmektir. Dindeki terim anlamı ise Allah'ın yasak ettiği şeyi terk etmek demektir. İslâm dininde hicret İki şekilde gerçekleşmiştir Birincisi, müslümaniann korku içinde bulunduğu bir ülkeden güvenlik içinde bulunacağı bir ülkeye hicret etmeleridir. Habeşistan'a yapılan iki hicret ve Mekke'den Medine'ye yapılan hicretin başlangıcı böyledir. İkincisi küfür ülkesinden iman ülkesine hicret etmektir. Hz. Peygamberin Medine'ye yerleşmesinden sonra Medine'ye yapılan hicret de böyledir. Müslümanlardan oraya hicret etme imkânı bulanlar hicret etmişlerdir. O devirde hicret yalnızca, Mekke fethedilinceye kadar Medine'ye İntikal etmek anlamına geliyordu. Daha sonra bu özel durum ortadan kalktı ve küfür ülkesinden göç etme şeklindeki hicret baki kaîdı. Hadiste yer alan "hicret ettiği şeyedir" ifadesi hakkında Kirmânî şöyle demiştir. "Bu söz hicret sözcüğüne bitişik olabilir. Bu durumda haber hazfedilmiştir. Hadisin anlamı da şu şekilde olur; Kim dünyalık elde etmek veya bir kadınla evlenmek için hicret ederse onun hicreti çirkindir" veya "sahih değildir." Yahut da bu ifade "onun hicreti" ifadesinin haberidir. Cümle de "kimin hicreti..." ifadesinin haberidir". Kirmanî'nin belirttiği ikinci ihtimal daha doğrudur. Çünkü ilk ihtimal, söz konusu hicretin mutlak olarak kötü bîr şey olmasını gerektirir, oysa böyle değildir. Ancak gerçek anlamda hicrette tereddüt veya kusuru gerektirecek bir durum var kabul edilirse o zaman bu düşünülebilir. Örneğin bir kimse hicret ederken hem küfür ülkesini terk etmek hem de hicret ettiği yerde bir kadınla evlenmek isterse onun bu hicreti ne çirkin ne de gayr-i sahih olur. Ancak bu türlü hicret, tamamen Allah rızası için yapılan hicretten eksik olur. Hadisin bağlamından sırf Allah rızası için hicret görüntüsü vererek aslında bir kadınla evlenmek için hicret eden kimsenin kınandığı anlaşılmaktadır. Ancak hicretle birlikte bir kadınla evienme niyeti taşımaya gelince, sırf Allah rızası için yapılan hicretten düşük olsa bile kişi bu hicretten dolayı sevap alır. Yine Allah'a hicret şeklinde olmaksızın sadece bir kadınla evlenmeyi isteyerek göç etmek de hadiste yer alan kınamanın dışında kalır. Çünkü evlenmek, iffetli olmak suretiyle Allah'a yaklaşmayı kasdetme halinde, kişinin sevap alacağı bir şeydir. Bu hadisten; hükmünü bilmeden önce bir işe girişmenin caiz olmadığı da anlaşılmaktadır. Çünkü hadis, niyetsiz amelin olmadığını belirtmektedir. Bir şeyi yapmaya niyet etmek ise, ancak onun hükmünü bildikten sonra olur. Yine bu hadisten İslâmî hükümlerden haberi olmayan kişinin yükümlü olmadığı sonucu da çıkarılmıştır. Çünkü bir şeye kasdetmek ona niyet etmek, kasdedilen niyet edilen şeyi bilmeyi gerektirir. Oysa İslâmî hükümlerden habersiz olan kişi, bir şeye kasdedemez. 2. Bâb 2- Mü'minlerin annesi Hz. Âişe'den Haris b. Hişâm Allah Resûlü'ne Ey Allah'ın elçisi! Vahiy sana nasıl geliyor?" diye sordu. Hz. Peygamber şöyle buyurdu Bazen bana çıngırak sesi şeklinde getir ki benim üzerimde en şiddetli olanı budur-. Sonra bu halin şiddeti üzerimden kalktığında ben vahyi ezberlemiş oturum. Bazen de melek bana insan şeklinde gelir ve benimle konuşur. Ben onun söylediğini ezberlerim". Hz. Aişe şöyle demiştir "Ben soğuğun şiddetli olduğu günde vahyin ona indirildiğini görmüşümdür. Bu haiin şiddeti üzerinden kalkarken alnından terler boşalırdı.[10] Açıklama Müminlerin annesi" ifadesinin anlamı Hadiste yer alan "müminlerin annesi" ifadesi "Onun peygamberin eşleri, müminlerin anneleridir" âyetinden alınmıştır. Bu ayette kasdedilen şeyin ne olduğu hakkında görüş ayrılığı bulunmakla birlikte tercih edilen görüşe göre, bu annelik saygı gösterme ve evlenmenin haramlığı ile ilgilidir. Vahyin Geliş Şekilleri Hadiste vahyin geliş şekilleri sadece iki durum ile sınırlandırılmakla birlikte bunlara başkaları da eklenmiştir. Vahyin farklı şekillerde gelmesi ya vahyin niteliği ile ilgilidir ki; vahyin arı uğultusu şeklinde gelmesi, Hz. Peygamber'in zihnine telkin edilmesi, ilham, doğru çıkan rüya, İsra gecesinde arada vastta olmaksızın Hz. Peygamber'in Yüce Allah ile konuşması böyledir. Yahut da vahiy taşıyıcısının Cebrail'in niteliği ile ilgilidir ki; onun yaratıldığı seki! ofan altı yüz kanatlı asıl hali ile Hz. Peygamber'e gelmesi, Hz. Peygamber'in onu yer ile göğün arasında ufku kaplayan bir kürsü üzerinde görmesi böyledir. Hadiste Vahyin Geliş Şekillerinden Yalnızca İkisinin Zikredilmesi Bu konuda şu yorumlar yapılmıştır Hadiste bu ikisinin zikredilmesi bir sınırlama için olmayıp, vahyin çoğunlukla geldiği şekli belirtmek içindir. Bu ikisinden farklı olan şekiller, Hz. Peygamber'e bu sorunun sorulmasından sonra meydana gelmiştir. Meleğin zikredilen iki şekli çok nadir olduğu için Hz. Peygamber o konuya temas etmemiştir. Çünkü Hz. Âİşe'den nakledildiğine göre Hz. Peygamber meleği sadece iki kez bu şekilde görmüştür. Hz. Peygamber'in meleği bu şekilde görmesi sırasında bir vahiy gelmemiştir. Bu şekilde iken vahiy gelmiş olsa bile çıngırak sesi şeklinde gelmiş, Hz. Peygamber de bunu vahyin taşıyıcısının değil, vahyin niteliği olarak belirtmiştir. Meleğin İnsan Suretinde Görünmesi Hadiste yer alan "melek bana insan şeklinde görünür" İfadesine gelince; hadisin Arapça aslında yer alan "temessül" kelimesi "misil" kelimesinden türetilmiştir. Bu, "melek İnsan suretine girer" anlamındadır. Melek kelimesinin başında yer alan "elif-lam" harfi, belirlilik takısı olup, söz konusu meleğin Cebrail olduğunu bildirir. Hocamız Şeyh Siracüddin el-Buîkînî şöyle der "Bu söz, soyut gerçekleri zihne yaklaştırmak için bu şekilde söylenmiştir. Gerçekte meleğin insan suretinde gelmesi, meleğin zatının insana dönüştüğü anlamına gelmez. Bunun anlamı, meleğin hitap ettiği kişiye kendisini alıştırmak için insan suretinde görünmesidir." Vahyin Alınması Sırasında Hz. Peygamber'in Terlemesinin Hadisin Arapça'sında yer alan "yetefassaâu" kelimesi kan akıtmak için daman yarmak anlamına gelir. Burada Hz. Peygamber'in ne kadar çok terlediğini mübalağa yoiu ile bildirmek için alnından terin bu şekilde çıktığı ifade edilmiştir. Hz. Aişe'nin "soğuğun şiddetli olduğu gün" ifadesi, vahyin sıradışı bir olay olması sebebiyle Hz. Peygamber'in vahyin inişi sırasında, çok yorulduğunu ve sıkıntı çektiğini göstermektedir. Çünkü soğuk şiddetli olduğu halde terlemek, normal insan tabiatının üzerinde sıradışı bir durumun olduğunu göstermektedir. Hadisten Çıkan Sonuçlar Bu hadisten zikrettiklerimiz dışında başka sonuçlar da çıkmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır Kişinin manevî doyuma ulaşmak amacıyla bir şeyin niteliğini sorması, kesin inancı zedelemez. Peygamberlere vahiy vb. durumlar hakkında soru sormak caizdir. Sorulan sorunun farklı kısımları varsa cevap veren kişi cevabın başında, ayrıntıları saymayı gerektiren bir ifade kullanır. En doğrusunu Allah bilir. 3. Bab 3- Mü'minlerİn annesi Hz. Aişe'den âhi aieyh rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir "Allah Resulü'ne vahyin başlaması doğru rüyalar ile görmekle olmuştur. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi aynen çıkardı. Sonra ona yalnızlık sevdirildi. Artık Hira mağarasında yalnızlığa çekilir, oradan ailesinin yanma gelinceye kadar sayısı belirli gecelerde ibadet eder ve ailesinin yanına döndükten bir süre sonra yine azık alıp mağaraya geri giderdi. Sonra yine Hatice'nin yanına dönüp, bir o kadar zaman için azık tedarik ederdi. Sonunda Allah Resûîü bir gün Hira mağarasında bulunduğu sırada Hak vahiy kendisine geldi. Ona melek geldi ve "Oku" dedi. O da "Ben okumak bilmem" cevabını verdi. Hz. Peygamber buyurdu ki "O zaman melek beni alıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bırakıp yine Oku! dedi. Ben de Ona Ben okumak bilmem, dedim. Yine beni atıp ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra beni bırakıp yine Oku! dedi. Ben de Okumak bilmem, dedim. Beni alıp üçüncü defa sıktı. Sonra beni bırakıp "Yaratan Rabbfnîn adıyla oku. O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O, kalemle yazı yazmayı öğretendir, insana bitmediğini O öğretti [11] dedi. Bunun üzerine Allah Resulü yüreği titreyerek korku içinde döndü ve eşi Hatice bt. Huveylid'in yanma giderek "Beni örtünüz, beni örtünüz" dedi. Korkusu gidinceye kadar onu Örttüler. Sonra Hz. Peygamber başından geçenleri Hz. Hatice'ye anlatarak "Kendimden korktum" dedi. Hz. Hatice "Hayır, Allah'a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini görmekten aciz olanların yüklerini çekersin, yoksula verir, hiçbir şeyi olmayana bağışta bulunursun, misafiri ağırlarsın, bir felakete uğrayana yardım edersin" dedi. Bundan sonra Hz. Hatice, Hz. Peygamber'i alıp amcasının oğlu Varaka b. Nevfel b. Esed b. Abdüluzza'ya götürdü. Bu zat, cahiliyye zamanında Hristiyan olmuş bir kimse olup İbranice yazıyı bilir ve İncil'den de bazı şeyleri İbranice okur-yazardı. O sırada Varaka gözleri sonradan görmez hale gelmiş bir ihtiyar idi. Hatice Varaka'ya "Amcamın oğlu! Dinle bak, yeğenin neler söylüyor" dedi. Varaka "Yeğenim, ne oldu, hayırdır?" diye sordu. Hz. Peygamber başından geçenleri anlattı. Bunun üzerine Varaka şöyle dedi "Bu gördüğün, Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği Nâmus'tur. Keşke senin davet zamanında genç olsaydım! Kavminin seni bu şehirden çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam!". Bunun üzerine Hz. Peygamber Onlar beni buradan çıkaracaklar mı ki?" diye sordu. Varaka da "Evet, senin getirdiğin bu dava ve mesaj ile gelen herkes, her Peygamber, düşmanlığa uğramıştır. Şayet senin davet günlerine yetişirsem, sana yardım ederim" dedi. Çok geçmeden Varaka vefat ve o esnada bir süreliğine vahiy kesildi.[12] Açıklama Hz. Peygamber'e Yalnızlığın Sevdirilmesi Hadiste yer alan "yalnızlık ona sevdirildi" ifadesinde yalnızlığı sevdiren zat zikredilmemiştir. Çünkü Hz. Peygamber'in karşılaştığı şeylerin tümü Allah'tan olmakla birlikte yalnızlığı Hz. Peygamber'e sevdiren şeyin ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Yahut da bu sevginin insanlardan kaynaklanmadığına İşaret etmek İçin bu ifade kullanılmıştır. Diğer bir ihtimal de bunun bir ilham vahyi olmasıdır. Yalnızlığın ona sevdirilmesinin sırrı şudur Yalnızlık kişinin kalbini başka peylerden boşaltarak tamamen istediği şeye yönelmesini sağlar. Hira Mekke'de bulunan, herkesçe bilinen bir dağdır. Dağlardaki oyuklara mağara denir. Hadisin Arapça metninde yer alan "tahannüs" kelimesi, Hz. Peygamber'in Hanîfîlİğe, yani Hz. İbrahim'in dinine bağlı olduğu anlamına gelmektedir. Hadiste geçen "hak ona geldi" İfadesi, hak olan emir yani vahiy ona geldi demektir. "Ben okuma bilmem" yani ben güzel okuyamam demektir. Hz. Peygamber bunu üç defa tekrarladığında kendisine "Yaratan Rabbi'nin adıyla oku! [13] denilmiştir. Yani onu sen kendi gücün ve bilginle değil, Rabbi'nin kuvveti ve yardımı ile okursun. Çünkü O seni yarattığı, senin küçüklüğünde kalbini yararak} kan pıhtısını oradan çıkarıp şeytanın payını giderdiği gibi, bunları da sana O öğretmektedir. Ümmetine de O öğretti, bu sayede daha önce ümmetin ümmî iken kalemle yazı yazar hale geldi. Bunu Süheylî zikretmiştir. Hadisteki "beni sıktı" ifadesi aslen nefesi hapsetmek anlamında kullanılmaktadır. Aynı ifade "suda boğmak" anlamında da kullanılır. Ebû Dâvud et-Tayâlisî Müsned'inde hasen bir senetle "boğazımı sıktı" diye rivayet etmiştir. Hz. Peygamber'in Korkması Hadiste yer alan "kendimden korktum" ifadesi "yüreği titreyerek" ifadesi ile birlikte, meleğin gelmesinden dolayı Hz. Peygamber'de oluşan etkilenmeyi göstermektedir. Bu yüzden o "beni örtünüz" demiştir. Hadiste zikredilen korkudan ne kasdedildiği hakkında âlimler on iki farklı' görüş İleri sürmüşlerdir 1. Bu, delilikten ve gördüğü şeyin kehanet cinsinden bir şey olmasından korkmaktır. Bu, bazı farklı rivayetlerde açık olarak zikredilmiştir. Ebû Bekr İbnü'l-Arabî bu ihtimali geçersiz saymıştır ki doğru olan da bunun geçersiz olmasıdır. İsmâilî bu korkunun, Hz. Peygamber'in kendisine gelenin Allah katından bir melek olduğunu zaruri bir şekilde anlamasından önce söz konusu olduğunu belirtmiştir. 2. Hayalden korkmak. Bu görüş de batıldır. Çünkü hayal gelip geçicidir, bu korku ise kalıcıdır, dolayısıyla aralarında fark vardır. 3. Ürpertinin şiddetinden dolayı ölmekten korkmak. 4. Hastalıktan korkmak. İbn Ebî Cemre bu görüşü kabul etmiştir. 5. Hastalığın devam etmesinden korkmak. 6. Peygamberliğin yükünü taşıyamamaktan korkmak. 7. Ürperti sebebiyle meleğe bakamamaktan korkmak. 8. Kavminin eziyetlerine sabredememekten korkmak. 9. Kavminin kendisini öldürmelerinden korkmak. 10. Vatanından ayrılmaktan korkmak. 11. Kavminin kendisini yalanlamalarından korkmak. 12. Kavminin kendisini ayıplamalarından korkmak. Bu görüşlerin doğruya en yakın, şüpheden en uzak olanları üç, dört ve beşinci görüşlerdir. Geri kalanlar itiraza açıktır. Hz. Peygamber'in Güzel Ahlâkı - Hz. Hatice'nin Bu Konudaki Sözleri Hz. Hatice'nin "hayır" sözü olumsuzluk ve uzak görme anlamına gelir. Hz. Hatice yemin anlamına gelen bu ifadesine, Hz. Peygamber'de bulunan güzel ahlâkın asıllarını bir bir saymak suretiyle tümevarım yoluyla delil getirmiştir. Bunlar güzel ahlâkın temelidir. Çünkü iyilik ya akrabaya ya da yabancıya yapılır. Ya bedenle ya malla yapılır. Kendi işini görebilen ya da göremeyen kişiye karşı yapılır. Hz. Hatice'nin zikrettiği nitelikler içinde bunların tümü yer almaktadır. Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Başına sıkıntılı bir iş gelen kişiye, bunun kolay ve basit bir iş olduğunu ifade eden sözler söylemek suretiyle onu yatıştırmak müstehaptır. Başına sıkıntılı bir İş gelen kişinin de nasihatine ve görüşlerinin doğruluğuna güvendiği kişilere durumunu haber vermesi müstehaptır. Varaka b. Nevfel Varaka ve Zeyd b. Amr b. Nevfel, putlara tapmayı kötü gördüklerinden Şam ve başka bölgelere giderek gerçek dini aradılar. Varaka hoşuna gittiği için o Hristiyan oldu. O, Hz. İsa'nın dini üzere yaşayan ruhbanlar görmüştü ve Hris-tiyanlık bir çok bölgede henüz bir değişikliğe/tahrifata uğramamıştı. Bu sebeple Hristiyanhğı değiştirenlerin bozmuş olduğu Hz. Peygamber'in geleceği müjdesini Varaka almıştı. Zeyd b. Amr hakkındaki açıklama Menâkıb bölümünde gelecek. Bu hadiste, ihtiyaç sahibi olan kişiyi, kendisinden bir şey istenilene karşı onu ey İyi bilen ve kıymetini ifade eden kişinin takdim etmesine dair bir yol gösterme vardır. Hz. Hatice'nin Varaka'ya "Yeğenini dinle" sözü bunu göstermektedir. Hz. Hatice bununla Varaka'yı, Hz. Peygamber'in sözünü dinlemeye hazır hale getirmek istemiştir. Bu, öğretimde de son derece etkili bir yöntemdir. Namus Hadiste geçen Varaka'nm "Bu gördüğün, Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği Nâmus'tur" sözüne gelince; namus, Buhârî'nin Kitâbu'I-enbiyâ bölümündeki hadislerde de kesin olarak belirttiği gibi sır sahibi anlamına gelmektedir. İbn Zafer, nâmus'un hayırlı sır sahibi olduğunu, câsus'un ise kötü sır sahibi olduğunu söylemiştir. Doğru olan, çoğunluğun kabul ettiği birinci görüştür. Burada "namus" sözü ile kasdedilen Cibril'dir { Varaka, Hz; îsâ'dan değil "Hz. Musa'ya" ifadesi ile Hz. Musa'dan bahsetmiştir. Çünkü Hz. İsa'nın aksine Hz. Musa'nın kitabı pekçok hüküm içermektedir. Hz. Peygamber'in kitabı da böyledir. Varaka "genç olsaydım" ifadesi ile Hz. Peygamber'in İslâm'a daveti sırasında ona daha çok yardım edebilmek için genç olmayı istemiştir. Ondan "yaşlı ve bir kişi olup gözleri görmezdi" şeklinde bahsedilmesinin sırrı da böylelikle açığa çıkmış olmaktadır. Hz. Peygamber "Onlar beni buradan çıkaracaklar mı ki?" ifadesi ile kendisini Mekke'den çıkarmalarını uzak bir ihtimal olarak görmüştür. Çünkü O'nda Mekke'den çıkarılmasını gerektirecek bir durum yoktu. Zira o, Hz. Hatice'nin belirttiği gibi üstün ahlâkî özelliklere sahipti. Peygamberlere Gösterilen Düşmanlığın Sebebi Varaka "Senin getirdiğin gibi bir şey getiren herkes düşmanlığa uğramıştır" sözü ile bu düşmanlığın gerekçesinin, Peygamberlerin toplumun alıştığı şeyİeri terk etmeyi gerektiren hükümler getirmeleri olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Varaka, geçmiş semavî kitaplardan Hz. Peygamber'in toplumunun onun davetine icabet etmeyeceğini öğrenmiştir. Bu ise aralarında bir çatışma ve inatlaşmayı gerektirecek ve bundan da düşmanlık doğacaktır. Bu, bir soruya cevap veren kişinin, gerektiğinde cevabına delil getireceğini göstermektedir. 4- Câbir b. Abdullah el-Ensârî'den rivayet edildiğine göre, vahyin kesintiye uğraması ile ilgili hadiste Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Ben bir gün yürürken birden bire gökyüzü tarafında bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki, Hırada bana gelen melek sema ile arz arasında bir kürsü üzerinde oturmuş. Çok korktum. Evime dönüp Beni örtün, beni örtün, dedim. Bunun üzerine Yüce Allah Ey bürünüp sarınan! Kalk ve uyar artık.. Sadece Rabbfni büyük tanı. Elbiselerini temizle. Kötü şeyleri terk et! [14] âyetlerini indirdi. Artık vahiy kızıştı da arka arkaya devam etti.[15] Açıklama Hz. Peygamber'in beni örtün, beni örtün" sözü, Buhârî'nin Tefsir bölümünde Yunus'tan bir rivayete göre dessirûnî" şeklinde gelmiştir. Bunun üzerine şu ayetler İndirilmiştir "Ey bürünüp sarman! Kalk ve uyar/korkut artık" yani "Sana inanmayanı azapla korkut", "Sadece Rabbi'ni büyük tanı", "Onu yücelt", "Elbiselerini temizle", necasetlerden temizle. Bir görüşe göre buradaki elbiselerden maksat nefistir. Onu temizlemek ise, değerini azaltacak şeylerden kaçınmaktır. Bu âyetlerdeki "ricz/kötü şeyler"den maksat putlardır. Sözlükte bu kelime azap anlamına gelmektedir. Putlara bu ismin verilmesi puta tapmanın azaba sebep olmasıdır. Vahiy kızıştı" ifadesi vahyin arka arkaya hızla gelmeye başladığını ortaya koymaktadır. 5- Saîd b. Cübeyr'in naklettiğine göre İbn Abbas "Onu Kur'ân'ı acele kavrayıp ezber etmen için dilini oynatma [16] âyeti hakkında şunu rivayet etmiştir "Allah Resulü, inen vahyin şiddetinden çoğu zaman zorlanır, vahyi ezberlemek için dudaklarını kıpırdatırdi. Hadisin burasında hadisi İbn Abbas'tan rivayet eden Saîd; İşte İbn Abbas dudaklarını nasıl kıpırdatıyorsa ben de öyle yapıyorum, demiş ve dudaklarını kıpirdatmıştır. Bunun üzerine Yüce Allah ona "Onu Kur'ân'ı acele kavrayıp ezber etmen için dilini oynatma. Onu toplamak ve onu okutmak şüphesiz bize aittir". Yani senin göğsünde toplamak ve senin onu okuman bize aittir. "Öyleyse biz onu okuduğumuz vakit, sen onun okunmasına uy". Yani onu dinle ve sus. "Sonra onu açıklamak da bize aittir". Yani sonra onu senin okuman da bize aittir.[17] âyetlerini indirdi. Bundan sonra Hz. Peygamber Cibril geldiğinde onu dinler, gittiğinde de Cibril'in ona okuduğu gibi o da okurdu.[18] Açıklama Hadiste geçen "inen vahyin şiddetinden zorlanır" ifadesi, zorluğun vahyi ezberlemek için dudağı kıpırdatmaktan kaynaklandığını göstermektedir. 6- İbn-i Abbas'tan yaiiahu am şöyle rivayet edilmiştir Allah Resulü insanların en cömerti idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayında Cebrail ile buluştuğu zamandır. Cebrail Ramazan iyinin her gecesinde Hz. Peygamberle buluşarak onunla Kur'ân'ı müzâkere îderdi. Gerçekten Allah Resulü esen rüzgârdan daha cömertti. Açıklama Cömertlik övülen sıfatlardandır. Cebrail'in Hz. Peygamberle Kur'ân'ı müzakare etmesinin ıikmeti şudur Kur'ân'ı müzakere etmek Hz. Peygamberdeki iç zenginliğini artı-ırak bağlılığını yenilemiş, zenginliği ise cömertliğin sebebidir. cömertlik dinde, verilmesi gereken şeyi verilmesi gereken kişiye vermek anlatına gelir. Bu, sadakadan daha geneldir. Yine Ramazan ayı hayırların yapıldığı imandır. Çünkü Allah'ın kullarına olan nimeti bu ayda diğer aylardan daha oktur. Bu yüzden Hz. Peygamber de Allah'ın kullan hakkın-aki bu kanununa uymayı tercih ediyordu. İşte vakit, bu vakitte indirilen şey, len zat ve müzakere, cömertliği arttırmıştır. Doğrusunu Allah bilir. Hadiste yer alan "esen rüzgar" ifadesi, Hz. Peygamber'in cömertlik konumda rüzgârdan daha hızlı olduğunu ifade etmektedir. "Esen" kelimesi, rüzgârın ıhmet ile sürekli esmesi anlamında kullanılmıştır. Rüzgâr nasıl estiği şeylerin imüne cömertçe esiyorsa, Hz. Peygamber'in cömertliğinin de böyle kapsamlı duğu ifade edilmektedir. Hadisten Çıkartılan Sonuçlar Nevevî şöyle demiştir Bu hadisten şu neticeler çıkarılır * Her zaman cömert olmaya teşvik, Ramazan'da ve iyilik ehli kimselerle birlikte bulunduğunda kişinin cömertliğini arttırması Salihleri ve hayır ehli kimseleri ziyaret etmek, şayet ziyaret edilen kişi bundan sıkilmıyorsa bunu sıkça yapmak, Ramazan'da çokça Kur'ân okumak, Ramazanda Kur'ân okumanın diğer zikirlerden daha faziletli olması. Çünkü zikir, Kur'ân okumaktan daha faziletli veya ona eşit olsaydı Hz. Peygamber onu yapardı. Şayet "Hz. Peygamber'in okumasının amacı ezberini sağlamlaştırmaktı" denilirse, deriz ki Hz. Peygamber, Kur'ân'ı zaten ezbere biliyordu. Üstelik bunu sağlamlaştırması da bazı oturumlarla sağlanabilirdi. Ramazan ayı" şeklinde bir İsim tamlamasına gerek olmaksızın sadece '"Ramazan" kelimesini kullanmak da mümkündür. Bunlar dışında, iyi incelendiğinde bu hadisten başka sonuçlar da çıkarılabilir. İbn Hacer der ki Bu hadis Kur'ân'ın Ramazan ayında inmeye başladığını göstermektedir. Çünkü Kur'ân'ın bir defada dünya semasına indirilmesi Iön Abbas'ın rivayet ettiği hadiste de yer aldığı gibi Ramazan ayında olmuştur. Bu yüzden Cebrail Hz. Peygamber'e her sene geliyordu ve birlikte iki Ramazan arasında indirilen Kur'ân'ı müzakere ediyorlardı. Sahih'te Hz. Fâtıma'nin rivayetinde yer aldığı üzere Hz. Peygamber'in vefat ettiği yıl Kur'ân'ı iki defa okudular. Böylelikle hadisin bu başlık altında niçin yer aldığını soranlara cevap verilmiş olmaktadır. Doğrusunu Allah bilir. 7- Abdullah b. Abbas'tan rivayet edildiğine göre Ebû Süfyan şunları söylemiştir "Hz. Peygamber'in Ebû Süfyan ve Kureyş kâfirleri ile Hudeybiye antlaşmasını imzaladığı mütâreke günlerinde Ebû Süfyan, Şam'a ticaret için giden bir Kureyş kervanında bulunuyordu. Rum imparatoru Herakleios, Kureyşli kervanla birlikte Ebû Süfyan'ı huzuruna çağırttı. Ebû Süfyan ve arkadaşları Herak leios'un huzuruna girdiler. O zaman Herakleios ve yanındakiler İliya'da Kudüs'te idiler. Rumların ileri gelenleri ile birlikte iken imparator bunları huzuruna çağırdı ve tercümanının da gelmesini emretti. Tercüman Peygamberim diyen bu adama hanginiz soy olarak daha yakındır? diye sordu Ebû Süfyan anlatıyor "Benim" dedim. Bunun üzerine Herakleios "Onu yanıma, arkadaşlarını da yakma getirin. Onun arkasında dursunlar" dedi. Sonra tercümanına dönüp dedi ki "Bunlara de ki Ben bu zat hakkında bu adama bazı şeyler soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar," Ebû Süfyan dedi ki "Vallahi arkadaşlarım yalan söylediğimi etrafta yayarlar diye utanmasaydım onun peygamberin hakkında yalan söylerdim." Herakle ilk sorusu şu oldu içinizde soyu nasıldır? Onun içimizde soyu pek büyüktür, dedim. İçinizden daha önce peygamberlik iddiasında bulunan kimse var mıydı? diye sordu. Yoktu, dedim. Babaları içinde hiçbir melik kral var mıdır? dedi. Hayır, dedim. Ona uyanlar, halkın önde gelenleri mi, yoksa güçsüzleri mi? Halkın zayıf olanları. Ona uyanların sayısı artıyor mu, azalıyor mu? Artıyorlar,. Onun dinine girdikten sonra beğenmeyerek dininden dönenler var mıdır?. Yoktur. Kendisinin peygamber olduğunu söylemeden önce onu yalan ile itham ettiğiniz olmuş mudur? Hayır. Hiç anlaşmalarını bozar mı? Hayır bozmaz. Ancak biz şimdi onunla bir süreliğine ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz. Ebû Süfyan dedi ki "Peygamber'i kötülemek adına araya katacak bundan başka bir söz bulamadım." Onunla hiç savaş yaptınız mı? Evet yaptık. Bu savaşlar nasıl sonuçlanıyor? Karşılıklıdır, bazen o yener, bazen biz yeneriz. Size neyi emrediyor? Bize; yalnızca Allah'a kulluk edin, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın, Atalarınızın inanıp söyledikleri şeyleri terk edin, diyor. Namazı, doğruluğu, iffeti ve akraba ile İlişkiyi sıkı tutmayı emrediyor. Bunun üzerine Herakleios tercümanına dedi ki "Ona söyle Soyunu sordum, İçinizde yüksek bir soya sahip olduğunu söyledin. Peygamberler de zaten böyle toplumlarının yüksek soya sahip olanlarından gönderilirler. Aranızda daha önce peygamberlik iddiasında bulunan olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Daha önce böyle birisi olsaydı, bu adam da kendisinden önceki bir söze uymuş kimsedir, derdim. Babalan içinde hiçbir hükümdar gelip gelmediğini sordum, gelmediğni söyledin. Babaları içinden bir hükümdar gelmiş olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışıyor, derdim. Peygamberlik iddia etmeden önce onun yalan söylediğini duydunuz mu diye sordum, duymadığınızı söyledin. Ben ise biliyorum ki önceden halka yalan söylememiş bir kimse sonradan Allah'a yalan söylemeye cüret etmez. Ona tabi olanlar önde gelenler, güçlüler midir, zayıflar mıdır, diye sordum. Zayıfların ona bağlandığım söyledin. Peygamberlerin bağlıları da zaten zayıf kimselerdir. Ona uyanlar artıyor mu azalıyor mu diye sordum, arttığını söyledin. İman işi tamamlanıncaya kadar hep bu şekilde artarak gider. Onun dinine girenlerden, bu dini beğenmeyerek dönenler olup olmadığını sordum, yoktur dedin. İman da kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyledir. Hiç anlaşmalarını bozar mı diye sordum, bozmadığını söyledin. Peygamberler de böyledir, anlaşmalarını bozmazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a kulluk edip, ona hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putlara kulluğu yasakladığını, namaz, doğruluk ve, iffeti emrettiğini söyledin. Bu söylediklerin doğruysa şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında O zat sahip olacaktır. Ben zaten bir peygamberin yakında çıkacağını biliyordum. Ancak sizin içinizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanma varabileceğimi bilsem, onunla buluşmak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım!" Ondan sonra Herakleios, Dıhye'nin elçiliği ile Busrâ emirine gönderilen ve onun tarafından İmparatora ulaştırılan Peygamber'in mektubunu istedi. Getiren adam onu Herakleios'a verdi, o da okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve resulü Muhammedden, Rumların büyüğü Herakleios'a. Selam hidayete tabi olanlara otsun. Seni islâm'a davet ediyorum, islâm'a gir ki selamete eresin ve Allah mükâfatım iki kat versin. Eğer kabul etmezsen senin halkın olan çiftçilerin bütün Bizans halkının [19] günahı senin boynunadtr. Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir kelimeye gelin Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da birbirimizi Rab edinmeyelim. Eğer yüz çevirirlerse deyiniz ki Şahit olun, biz muhakkak Müslümanlarız.[20] Ebû Süfyan dedi ki Herakleios sözünü söyledikten ve mektubu bitirdikten sonra .yanında gürültü çoğaldı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. Arkadaşlarımla yalnız kalınca onlara dedim ki "Ebu Kebşe'nin [21] oğlunun işi gerçekten büyüyor. Asfar oğullarının Rumların kralı bile ondan korkuyor. Artık Allah Resulü'nün galip geleceğine, Allah İslâm'ı kalbime yerleştirinceye kadar kesin olarak inanmaya devam ettim." İliya Beyt-i Makdis emiri ve Herakleios'un dostu olup Şam hıristiyanlarına piskopos tayin edilen İbnü'n-Nâtûr Herakleios'tan bahsederek derdi ki "Herakleios, Beyt-i Makdis'e geldiği zaman çok üzgün göründü. Komutanlarından bazıları ona 'Senin bir sıkıntın olduğunu görüyoruz' dediler. İbnü'n-Nâtûr dedi ki Herakleios yıldızlara bakan, kahinlikle uğraşan bir kişiydi. Bu soru karşısında onlara 'Bu gece yıldızlara baktığımda sünnet olanların kralının ortaya çıktığını gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir?' diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur, onlardan da endişe etme. Ülkenin şehirlerine mektup yaz, oralardaki Yahudiler'i öldürsünler' dediler. Derken Herakleios'un huzuruna Gassanî hükümdarı tarafından Hz. Peygamber'e dair haber ulaştırmakla görevli bir adam getirildi. Herakleios o adamdan haberi alınca 'Bu adam sünnetli midir, değil midir? Bir bakın' dedi. Baktılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Herakleios gelen adama 'Araplar sünnet olur mu?' diye sordu. Sünnet' olduklarını öğrenince 'Bu ümmetin kralı İşte ortaya çıkmıştır1 dedi. Ondan sonra Herakleios, Roma'da ilimde kendisine denk bir dostuna mektup yazıp, Hıms'a [22] gitti. Hıms'tan ayrılmadan o dostundan, Peygamber'in çıktığı ve bunun gerçek bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne uygun bir mektup geldi. Sonra Herakleios, Hıms'ta bulunan bir sarayına Rumların önde gelenlerini davet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp 'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip kurtuluş ve doğru yola kavuşmayı istemez misiniz? Hem de bu sayede mülkünüz elinizde kalır' diye hitap etti. Bunun üzerine topluluk, yaban eşekleri gibi hızla kapılara doğru koştularsa da kapıların kapalı olduğunu gördüler. Herakleios, bu kadar nefret ettiklerini görüp iman etmelerinden ümidini kesince Bunları geri çevirin' diye emretti ve onlara dönüp Biraz önceki sözlerimi, dininize olan sıkı bağlılığınızı denemek için söyledim. Bunu da gözlerimle gördüm1 dedi. Bu söz üzerine oradakiler memnunluklarını bildirerek kendisine saygı için secde ettiler. Herakleios hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir.[23] Açıklama Herakleios, Bizans imparatorunun ismidir. Kayser ise lakabıdır. İran krallarına da Kisrâ denir. Kervan, deve sahipleri olup, on veya daha fazla kişiden oluşan topluluktur. Burada Ebû Süfyan kervanla birlikte iken Herakleios'un adamları ona gelip İmparator'un kendisini çağırdığını bildirmişlerdi. Çünkü o kervandakilerin büyüğü idi. Bu sebeple Herakleios da diğer Kureyş'liler arasından onu seçmişti. Hudeybiye antlaşması ile ilgili geniş bilgi Meğâzî bölümünde gelecektir. Bu antlaşma hicretin altıncı yılında oldu. Süresi Sîret bölümünde de bildirildiği gibi on yıldı. Ebû Süfyan'ın 'Vallahi yalan söylediğimi etrafta yaymalarından korkma-saydım yalan söyleyecektim" sözü, Arapların ya daha önceki dinden Hz. İbrahim'in dininden ya da örften dolayı yalan söylemeyi çirkin saydıklarını göstermektedir. İbn İshak rivayetinde bu durum şu şekilde açık olarak ifade edilmiştir "Vallahi eğer yalan söylemiş olsaydım, kervandakiler bu sözümü geri çevirmezlerdi. Ancak ben kavmim içinde yalana tenezzül etmeyecek şekilde üst konumda idim. Biliyordum ki yalan söylersem en azından o kervandakiler bunu hafızalarında tutacaklar, sonra da benim hakkımda yalan söylediğimi konuşacaklardı. Bu yüzden Herakleios'a yalan söylemedim". Herakleios'un "Peygamberlik iddiasında bulunan şu zatın aranızda soyu nasıldır?" sorusu, soyunun hali nasıldır, şereflilerinizden midir, değil midir anlamına gelir. Herakleios'un "Ona uyanlar şereflileriniz mi zayıflarınız mı" sözünde geçen "şerefliler" den burada kasdedilen her şerefli insan olmayıp, toplum içinde bü-yüklenen, kendini şerefli sayanlardır. Bu sebeple Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve onların benzeri Müslümanların bu soruda geçen "şerefliler"e dahil edilmediği gerekçesi İle itiraz edilemez. Ebu Süfyan'ın "aramızda savaş karşılıklıdır" sözünün Arapça aslında yer alan "sical" kelimesi "secT'den gelir, ki bu kova demektir. Ebû Süfyan bu sözü ile bir anlamda savaşanları kuyudan su çekenlere benzetmiştir. Bazen bu bir kova su çeker, bazen diğeri. Yine Ebû Süfyan bu sözü ile Bedir ve Uhud savaşlarına işaret etmektedir. Ebû Süfyan'm Hz. Peygamber'den naklettiği "Atalarınızın dediğini bırakın" sözü, Arapların cahiliye döneminde benimsedikleri her şeyi terk etme konusunda özlü bir ifadedir. Burada Ebû Süfyan'm ataları zikretmesi, Hz. Peygamber'e muhalefetlerini mazur göstermek içindir. Çünkü atalar, hem putperestler hem de Hristiyanlarca örnek alınan kişilerdir. Ebû Süfyan'm "Ben de zayıflarının ona peygambere uyduğunu söyledim" sözünün anlamı şudur Peygamberlere uyanlar çoğunlukla alçak gönüllü insanlardır. Ebû Cehil ve yandaşları gibi kıskançlık ve azgınlıklarından dolayı dinden uzak kalmada ısrar edenler değil. Sonuçta Allah onları helak etmiş, bir zaman sonra da onlar içinden saadete ulaşmasını istediği kişileri kurtarmıştır. Herakleios'un "İman da böyledir" sözü imanın durumu da budur anlamına gelir. Çünkü iman bir nur olarak belirir, namaz, zekât, oruç vb. gibi muteber fiillerle imanın nuru gittikçe artar. Bu sebeple Hz. Peygamber'in hayatının son I yılında "Bugün size dininizi ikmal ettim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım [24] âyeti indirilmiştir. "Allah nurunun tamamlanmasından başkasına razı olmaz [25] âyeti de bu anlamdadır. Hz. Peygamber'in bağlıları için de durum böyle olmuştur. Onların sayısı günden güne artmış, sonunda Allah'ın istediği dinin kuvvetlenmesi ve nimetin tamamlanması gerçekleşmiştir. Hamd ve I lütuf O'na aittir, Herakleios'un "Peygamberler de böyledir, anlaşmalarını bozmazlar" sözüne Igelince; Peygamberler anlaşmalarını bozmazlar, çünkü onlar dünya istek ve zevklerinin peşinde değillerdir. Dünya hazzma talip olanlar anlaşmayı bozup bozmadığına aldırış etmezler. Ahireti talep edenler ise böyle değildir. Herakleios'un "Onun yanma varabileceğimi bilsem, onunla buluşmak için ıer türlü zahmete katlanırdım" sözü, Hz. Peygamber'in yanma ücret etmesi halinde öldürülmekten kurtulamayacağına kesin olarak inandığını göstermektedir. Dıhye, Yemen dilinde "reis" anlamına gelmektedir. Dıhye, Halife el-Kelbînin 3ğlu olup büyük bir sahabidir. Ashab içinde en yakışıklı olanı idi. İslâm'ın ilk yıllarında müslüman oldu. Hz. Peygamber hicrî sonunda Hudeybiye'den döndükten sonra onu, mektubunu götürmek üzere Herakleios'a göndermiştir. Vakidî'nin kaydettiğine göre Dıhye Herakleios'un yanma hicrî 7. yılın muharrem ayında ulaşmıştır. Halife İbn Hayyat'ın Tarihinde ise mektubun Herakleios'a hicrî 5. yılda gönderildiği söylenmiştir. Ancak bir Önceki görüş daha doğrudur. Mektupta yer alan "Muhammedden" ifadesi mektuba kendi adı ile başlamanın sünnet olduğunu göstermektedir. en-Nahhâs bu konuda sahabe arasında icma bulunduğunu anlatmaktadır. Oysa gerçekte bu konu ihtilaflıdır. Mektupta yer alan "Rumların büyüğüne" ifadesi ile kral ve imparator sözcükleri bir kenara bırakılmıştır. Çünkü o, İslâm'ın hükmü ile azledilmiştir. Ancak Hz. Peygamber Herakleios'u İslâm'a çekebilmek için yine de bir iltifatta bulunmuştur. Dıhye'nin hadisinde, Kayser'İn yeğeninin de mektupta "Rumların kralına" denilmemesini hoş karşılamadığı belirtilmektedir. Kâfire Selam Verilmesi Hz. Peygamber'in "Selam hidayete tabi olanlann üzerine olsun" sözüne gelince; bu söz Kur'ân'da Hz. Musa ve Hz. Harun'un Firavunla arasındaki olay anlatılırken zikredilmiştir. Bağlamdan, bu sözün iki peygamber tarafından Fira-vun'a söylenmesi emredilen sözlerden olduğu anlaşılmaktadır.[26] Şayet "kâfire ilk olarak nasıl selam verilir?" diye sorulursa buna şu şekilde cevap veririz; Müfessirler bununla selamlamanın kasdedilmediğini söylemişlerdir. Bunun anlamı "Allah'ın azabından ancak müslüman olan kurtulur" demektir. Bu sebeple bu âyetin peşinden "azap da yalanlayan ve yüz çevirenedir" İfadesi gelmiştir. Mektubun devamında da aynı şekilde ifadeler yer almıştır. "Şayet yüz çevirecek olursan çiftçilerin bütün Bizans Halkının vebali senin boynunadır". Özetle cevap verecek olursak Kâfire doğrudan ilk olarak selam verilmemiştir. Her ne kadar lafızdan ilk olarak bu anlaşılsa bile durum böyle değildir. Çünkü kişi bu sözde kasdedilenlerin kapsamına girmemiştir. Çünkü o hidayete tabi olanlardan değildir, dolayısıyla ona selam da verilmemiştir. Hz. Peygamber'in Şayet yüz çevirecek olursan" sözü, İslâm'a girmekten yüz çevirirsen demektir. Hadisin Arapça aslında yer alan "erîsiyyîn" İfadesi "erîsî' kelimesinin çoğuludur. İbn Sîde şöyle demiştir Erîsî, Sa'leb kabilesi dilinde "çiftçi" demektir. Medâinî'nin mürsel yolla yaptığı rivayetteki şu ifade de bunu göstermektedir "Çiftçilerin günahı senin boynunadır". Yine Ebû Ubeyd Kasım İbn Sellam el-Emuâ! adlı kitabında Abdullah b. Şeddâd'dan mürsel yolla şunu rivayet etmektedir "İslâm'a girmezsen, bari çiftçilerin bütün Bizans halkının müslüman olmalarına engel olma". Ebû Ubeyd Kasım İbn Selîam şöyle demiştir Çiftçiler ile kasdedilen, Herakleios'un halkıdır. Çünkü ekim işi ile uğraşan herkes, ister bunu kendisi yapsın ister başkası aracılığıyla yapsın Araplara göre çiftçidir. Hattâbî şöyle demiştir "Hz. Peygamber bununla şunu kastetmiştir Zayıfların ve sana uyanların seni taklit ederek müsîüman olmamaları halinde sorumluluk senin üzerinedir. Çünkü kural olarak küçükler büyüklere, halk hükümdara tabi olur." Ben İbn Hacer derim ki Hz. Peygamber'in bu sözünün açılımı şöyledir "Şayet İslâm'a uymazsan kendi günahınla birlikte, çiftçilerin günahını da yüklenirsin. Çünkü çiftçilerin inkarcılığa devam etme konusunda kendisine uyması sebebiyle kral günahkâr olursa, kendi İnkârcılığından dolayı haydi haydi günahkâr olur. Bu, sözde zikredilmemekle birlikte ondan anlaşılan anlamdır. Bu, "Hİçkİmse başkasının günah yükünü yüklenmez [27] âyeti İle çelişmez. Çünkü günah işleyen kişinin yükünü ondan başkası yüklenmez. Ancak kötülüğü işleyen ve işlenmesine sebep olan kişi iki açıdan günahı yüklenir Birincisi kendisinin günah işlemesi, ikincisi ise, başkasının işlemesine de sebep olması." Bu Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Bu hadis cünübün bir veya iki ayet okuyabileceğini göstermektedir. Yine bu hadis Kur'an'dan bazı bölümlerin düşman ülkesine yollanabileceğim veya kişinin bunu yanında götürebileceğini göstermektedir. İbn Battal bunun Kur'an'ın düşman ülkesine götürülmesini yasaklayan hadîs ile neshedildiğinİ iddia etmiştir. Ancak bu görüş, söz konusu yasağın tarihini ortaya koymayı gerektirir. Şu da söylenebilir Yolculukta götürülmesi yasaklanan mushaftır. Bu konuda ileride açıklama gelecektir. Cünübe gelince, kişinin Kur'an okumayı kasdetmeden okuması caizdir denilebilir. Ayrıca bu olaydan yola çıkarak bunun caiz olduğunu söylemek de tartışılabilir. Çünkü bu özel bir durumdur, genel bir hüküm değildir. Dolayısıyla cevaz bu olayda olduğu gibi yalnızca tebliğ ve uyarmaya ihtiyaç duyulması hali ile sınırlıdır. Zaruret olmadığı halde mutlak olarak caiz görmek ise doğru değildir, Taharet bölümünde bu konuda geniş açıklama gelecektir. Hadisin Arapça aslında Herakleios'un üzgün durumunu anlatmak için kullanılan uHabîsü'n-nefs" İfadesi ahlaken düşük şahsiyet anlamına geldiği gibi, gamlı, ve tembel kişi anlamında da kullanılır. Sahih'de Hz. Peygamber'in şu sözü yer almıştır "Sizden biriniz nefsim habis oldu demesin." Hz. Peygamber böyle diyerek bu ifadeyi çirkin gördüğünü belirtmiştir. Bu hadiste hitap edilenler müslümanlardır. Herakleios hakkında bu ifadenin kullanılması ise yasak değildir. Kehânet Hadiste, Herakleios'un kehanetle ilgilendiği belirtilmiştir. Kehanet bazen şeytanların insanlara telkini ile bazen de yıldızlardan hükümler elde etmek suretiyle olur. Her İkisi de cahiliye döneminde oldukça yaygındı. Ta ki Allah İslâm dinini galip kıldı ve kâhinlerin otoritesi kırıldı. Din onların sözlerine itimad etmeyi yasakladı. Herakleios'un yıldızların hükmüne bakması ona sünnet olanların melikinin galip geleceğini gösterdi. Aynen onun dediği gibi de oldu. Çünkü Hz. Peygamber'in ortaya çıkması da o günlerde olmuştu. Zira Hz. Peygamber Hudeybiye'de Mekke kâfirleri ile antlaşma yapmış ve Allah şu ayetleri indirmişti "Gerçekten biz sana apaçık bir fetih İhsan ettik [28] Hudeybiye antlaşmasına âyette fetih denilmiştir. Çünkü Mekke'nin fethedilmesinin sebebi Kureyş'İn Hudeybiye'de yapılan antlaşmayı bozması idi. Galip gelmenin başlangıcı olan Hudeybiye antlaşması bizzat galip gelme Mekke'nin fethi gibi sayılmıştır. Müslüman Olan Piskopos Dağâtır Herakleios'a arkadaşından gelen mektuba gelince; daha önce işaret ettiğim Dıhye hadisinde şunlar yer almaktadır "Herakleios Kureyşlileri huzurundan çıkarınca beni huzuruna aldı ve başpiskoposa haber göndererek onu çağırttı. Başpiskopos şöyle dedi "Bu bizim beklediğimiz haberdir. İsa bunu bize müjdelemiştir. Ben onu tasdik ediyor ve ona uyuyorum". Kayser/İmparator İse şöyle dedi "Ben bunu yaparsam hükümdarlığım ve İmparatorluğum elimden gider"...Bu olayın sonunda Dıhye şöyle demiştir "Başpiskopos bana şöyle dedi Bu mektubu alıp arkadaşına peygambere götür. Ona selam söyle ve benim Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik ettiğimi haber ver. Ben ona iman ettim, onu tasdik ettim". Rumlar Başpiskoposun bu sözlerine tepki gösterdiler. Başpiskopos onların huzuruna çıkınca onu öldürdüler." İbn İshak'ın rivayetinde yer aldığına göre Herakleios, Dıhye'yi Rum Dağâtı-rına gönderdi ve "Rumlar içinde onun sözü benden daha çok geçer" dedi. Dağâtır müslüman olduğunu açıkladı, üzerindeki elbiseyi çıkararak beyaz bir elbise giydi. Rumların karşısına çıkarak onları İslâm'a çağırdı ve kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. Rumlar ona saldırarak vurup öldürdüler. Dıhye Herakleios'un yanma gidince Herakleios dedi ki "Sana onlardan korktuğumuzu söylemiştim. Dağâtir onlara göre benden daha yüce idi buna rağmen onu öldürdüler". Ben İbn Hacer derim ki Dağâtır, bu hadiste adı belirtilmeyen Herakleios'un dostu olabilir. Ancak "Dıhye bu mektubu Herakleios'a Hudeybiye antlaşmasının İmzalandığı yıl getirmedi, Tebük gazvesinde getirdi" diyenlerin görüşü ile bu durum çelişmektedir. Tercih edilen görüş Dıhye'nin mektubu daha önce de Herakleios'a ulaştırmasıdır. Buna göre hem piskopos hem de Dağâtır adındaki kişi müslüman olmaları sebebiyle öldürülmüş olabilirler. Yahut Dağâhr'a ait iki olay nakledilmiş, olabilir Bunların birini İbnü'n-Nâtûr zikretmiştir ki orada Dağâtır'ın müslüman olduğu veya öldürüldüğünden bahsedilmemiştir. İbn İs-hak'ın zikrettiği olayda ise onun Dıhye ile başından geçenlerden, müslüman olması ve öldürülmesinden bahsedilmektedir. "Herakleios Hımıs'a gitti" ifadesinde yer alan Hıms Herakleios'un bu seferi sırasında kendisi İçin edindiği imparatorluk merkezi idi. O dönemde Bizanslılar için Dımaşk'tan daha önemli bir şehir idi. Burası, söz konusu olayın yaşandığı tarihten on yıl sonra hicrî 16 senesinde Ebû Ubeyde İbnü'l-Cerrah komutasında fethedilmiştir. Herakleios'un Hz. Peygamber hakkındaki "O peygamberdir" sözü hem onun hem de arkadaşının Peygamberimizin peygamberliğini ikrar ettiklerini göstermektedir. Ancak arkadaşının aksine Herakleios bu ikrarında sebat etmemiştir. Herakleios'un "Hem de müslüman olursanız bu sayede mülkünüz elinizde kalır" sözü şu anlama gelir Şayet onlar inkarcılığa devam ederlerse bu inkarcılık mülklerinin ellerinden gitmesine sebep olur. Nitekim bu daha önceki haberlerden de bilinmektedir. Rumların ileri gelenlerinin kaçışması yaban eşeklerinin kaçışmasına benzetilmiştir. Çünkü yaban eşekleri evcil hayvanlardan daha çok kaçarlar. Vahşi hayvanlar içinden yaban eşeğinin seçilmesinin sebebi bunun bilgisizlik ve basiretsizliğe uygun olması sebebiyledir. Aslında onlar bu hayvandan da daha kötüdürler. Hadiste yer alan "Herakleios imandan ümit kesince" ifadesinde kasdedilen, ortaya koyduğu davranışlar sebebiyle Rumların ve kendisinin de imandan ümit kesmesidir. Çünkü o kendi hükümdarlığına bağlanıp kaldı. Rumların kendisine itaat etmesini ve hükümdarlığının devam etmesini, müslüman olmayı ve bunun sebebiyle halkının da müslüman olmalarını istiyordu. O, istediği şekilde iman etmekten ümidini kesti. Aslında Rumların içinden kaçarak, hükümdarlığını terkedip Allah katında olanı tercih etme imkanına sahipti. Tenbih Herakleios'un imanı insanların çoğu açısından müphem kalmıştır. Çünkü onun iman ettiğini açıkça söylememesi öldürülmekten korktuğu için olabileceği gibi, ölünceye kadar şüphe içinde kalmaya devam etmiş de olabilir. Râvî oiayin sonunda "Herakleios'un son durumu bu idi" demiştir. Buhârî "Ameller niyetlere göredir" hadisi ile başladığı böiümü bu hadis ile bitirmiştir. O sanki şöyle söylemiş olmaktadır "Eğer Herakleios'un niyeti sadık ise o bunun yararını görür. Değilse kayıp ve hüsrana uğrar." Böylece İbnü'n-Nâtûr'un anlattığı olayın niyet hadisiyle ilgisi sebebiyle, "Vahyin Başlangıcı" bölümünde zikredilmesi uygun olmuştur. Musannifin olay hakkındaki son ifadesinden, konuyu dikkat çekici birtarzda bitirmek istediği anlaşılmaktadır. Şayet "Ebû Süfyan ile Herakleios'un arasında geçen oîayın vahyin başlangıcı konusu ile ne ilgisi vardır?" diye sorulacak olursa şöyle cevap veririz Bu olay, insanların Hz. Peygamber'e karşı tutumlarını içermektedir. Yüce Allah "Biz daha önce Nuh'a vahyettiğimiz gibi sana da variyettik [29] "Nuh'a tavsiye ettiğini sizin için din olarak koydu [30] buyurmuştur. Bundan anlaşılmaktadır ki Allah bütün peygamberlere "Dini ayakta tutun" diye emretmiştir. Ehli kitapla ilgili ayette geçen "Aramızda ortak bir kelimeye geiin" ifadesinin anlamı da budur. 2. BOLUM ÎMÂN 1. Hz. Peygamberin İslâm Beş Temel Üzerine Bina Edilmiştir" Sözü Îman hem söz hem de fiildir, artar da eksilir de. Yüce Allah şöyle buyurmuştur İmanlarına iman katsınlar diye.[31] Onların hidayetini arttırdık.[32] Allah iman edenlerin hidayetini arttırır.[33] Doğru yolda olanların hidayetini arttırmış ve onlara takvalarını vermiştir.[34] İman edenlerin imanı artsın diye.[35] Münafıklar Bu inen sûre hanginizin imanını arttırdı? derler. Gerçek şu ki bu İnen sûre îman edenlerin imanını arttırmıştır.[36] Münafıklar müminlere Onlardan size saldırmak üzere gelen Kureyşli-lerden korkun, derler. Oysa bu iman edenlerin İmanını arttırır.[37] Bu onların yalnızca imanını ve teslimiyetini arttırmıştır.[38] Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek de imandandır. Ömer b. Abdülaziz, Adiy b. Adiy'e yazdığı mektupta şunları söylemiştir "İmanın farzları, inanç esasları, yasaklan ve sünnetleri vardır. Kim bunları tamamlarsa imanı tamamlamış olur. Bunları tamamlamayan kişi imanı da tamamlamamış olur. Ömrüm olursa anlamanız için siziere bunları açıklayacağım. Şayet ölürsem illa da dünyada kalıp sizinle birlikte olmaya karşı hırslı değilim". Hz. İbrahim şöyle demiştir "Kalbim mutmain olsun diye [39] Muâz, arkadaşına şöyle demiştir "Otur da bir süre iman edelim." İbn Mes'ud şöyle demiştir "Yakîn {kesin inanç, imanın tamamıdır." İbn Ömer şöyle demiştir "Kişi, gönlünü tırmalayan kendisini huzursuz den şeyi terk etmedikçe gerçek takvaya ulaşamaz." Mücâhid şöyle demiştir "Sizin için şeriat kıldı [40] âyeti, "Ey Muhammed biz sana ve diğer peygamberlere aynı dini tavsiye ettik" anlama gelmektedir. İbn Abbas şöyle demiştir "Şeriat ve yol kıldı [41] âyeti "yol ve sünnet kıldı" anlamına gelir. Îmân Nedir? İman'ın sözlük anlamı taşdîk etmek doğrulamaktır. Dindeki terim anlamı ise. Peygamber'in Rabbi'nden getirdiği şeyleri tasdik etmektir, manın tanımındaki bu nokta üzerinde görüş birliği vardır. Şu konularda ise görüş ayrılığı meydana gelmiştir Kalpteki tasdikle birlikte, bunun ötesinde, bu tasdiki dil ile ortaya koymak »art mıdır? Yahut da tasdik edilen inancı, emredilenleri yapmak ve yasaklardan kaçın suretiyle, fiil olarak ortaya koymak şart mıdır? Yukarıda geçen "İman söz ve fiildir" ifadesi başka bir rivayette "iman söz ve ameldir" şeklinde yer almıştır. Bu, selefin kullandığı bir cümledir. Burada iki konu üzerinde durulacaktır 1. Söz ve amelin imana dahil olup-olmaması 2. İmanın artması ve eksilmesi 1. Söz ve Amelin îmana Dahil Olup-Olmaması İmanın söz olmasından kasıt kelime-i şehadeti söylemektir. Amelden kastedilen ise kalp ve organların amelinden daha genel bir şeydir. Bunun içine inanç ve ibadetler de girer. Söz ve ameli imanın tarifine koyanlar ile koymayanlar, burada Allah katındaki imanı dikkate alarak görüş belirtmişlerdir. Selef ilk dönem ehl-i sünnet âlimleri şöyle demişlerdir "İman kalple inanmak, dil ile söylemek ve organlarla amel etmektir". Bununla, İmanın kemale ulaşması için amellerin şart olduğunu ifade etmek istemişlerdir. İleride geleceği üzere imanın artması ve eksilmesi şeklindeki görüşleri de buradan kaynaklanmaktadır. Mürcie mezhebine mensup olanlar "İman yalnızca inanç ve sözden İbarettir" demişlerdir. Kerrâmiyye mezhebine mensup olanlar "İman sadece sözden ibarettir" demiştir. Mu'tezile mezhebine mensup olanlar "İman; amel, söz ve inançtır" demiştir. Mu'tezile iie selef arasındaki fark şudur Mutezile, amelleri imanın sıhhati için, Selef ise imanın kemali için şart koşmuşlardır. Bunların tamamı daha önce de söylediğimiz gibi Allah katındaki iman açısındandır. İnsanlar arasındaki hükümler açısından ise İman yalnızca ikrardan dil ile inandığını söylemekten ibarettir. Bir kimse diliyle iman ettiğini söylerse dünyada kendisine İslâm'ın hükümleri uygulanır, puta tapmak gibi kâfir olduğunu gösteren bir fiili bulunmadıkça kendisinin kâfir olduğuna hükmedilmez. Bazı alimler, İnkarcılığı gösteren bir fiil yapana "kâfir" demişlerdir. Bunlar, o kişinin, kâfirlere ait bir fiili yapmış olmasını dikkate almışlardır. Bu kişiye "kâfir" demeyenler ise, fiilin hakikatini esas almışlardır. Mutezile İse, iman ile küfür arasında bir konum bulunduğunu belirterek "fâsık ne mümin ne de kâfirdir" demiştir. 2. İmanın Artması ve Eksilmesi Konusu Selef ilk dönem ehl-İ sünnet âlimleri imanın arttığını ve eksildiğini söylemişlerdir. Kelamcıların çoğunluğu ise bunu inkâr ederek şöyle demiştir; "İmanın arttığı ve eksildiği kabul edilirse, kişinin şüphe içinde olması kabul edilmiş olur". Şeyh Muhyiddin şöyle demiştir "Tercihe şayan olan en kuvvetli görüş, düşünüp araştırma ve delillerin açıklığa kavuşması ile kişinin tasdikinin arttığı ve eksildigidir. Bu sebeple Hz. Ebû Bekir'in imanı herkesin imanından daha güçlüdür, öyle ki bu imana şüphenin bulaşması asla mümkün değildir". Bu görüşü şu husus da desteklemektedir Herkes kendi durumundan bilmektedir ki kişinin kalbinde olan inanç, zaman zaman artmaktadır. Öyle ki kimi zamanlarda yakîn, samimiyet ve tevekkül bakımından başka zamanlardan daha güçlü olmaktadır. Yine delillerin ortaya çıkması ve sayısının artması ile tasdik ve bilgi de artmaktadır. Muhammed b. Nasr ei-Mervezî Ta'zîmu Kadri's-Salat isimli kitabında bir grup imamdan bu görüşü nakletmiştir. Abdürrezzak Musannef isimli eserinde; Süfyan-ı Sevrî, Mâlik b. Enes, el-Evzâî, İbn Cüreyc, Ma'mer ve diğer âlimlerden yaptığı nakillerle selefin görüşünü açıklamıştır. Bu kişiler, kendi dönemlerinde İslâm ülkesinin farklı şehirlerinin önde gelen alimleri idi. Aynı şekilde Ebu'l-Kâsım el-Lâlkâî de Kitabu's-Sünne isimli eserinde; Şâfü, Ahmed b. Hanbel, Ishak b. Râhuye, Ebû Ubeyd ve diğer imamlardan bu görüşü nakletmiştir. Sahih bir senetle Buhârî'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir "Farklı şehirlerde binden fazla âlimle görüştüm. Hepsi de İmanın söz ve fiilden ibaret olduğunu, artıp eksildiğini kabul ediyordu, farklı görüşe sahip olanı görmedim". Hâkim, Menâkıbu'ş-Şâfiî isimli kitabında şöyle demiştir Ebu'l-Abbas el-Esam, er-Rebî'in şöyle dediğini bize rivayet etmiştir Şafiî'nin şöyle dediğini işittim "İman söz ve ameldir. Artar ve eksilir". Bunu Ebû Nuaym el-Hılye adlı eserinde Şafiî'nin hayatını anlattığı bölümde er-Rebî'den farklı bir senetle rivayet etmiştir. Bu rivayette fazladan şunlar da yer almaktadır "İman taat ile artar, günah ile eksilir. Şafiî daha sonra şu âyetleri okudu 'İman edenlerin imanı artsın diye...'". Buhârî imanın artıp eksildiğini söyledikten sonra Kur'an'dan konuyla ilgili ayetleri buna delil olarak getirmiştir. îmanın arttığının sabit olmasıyla bunun mukabili de sabit olur. Çünkü artmayı kabul eden bir şey, zarurî olarak eksilmeyi de kabul eder. Allah İçin Sevmek - Allah İçin Buğzetmek "Allah İçin sevmek ve Allah için buğzetmek de imandandır" sözü, Ebû Davud'un, Ebû Ümâme ve Ebû Zer'den rivayet ettiği bir hadistir. Bu hadisin tam metni şöyledir "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir". Ebû Umâme'nîn hadisinin metni ise şöyledir "Kim Allah için sever, Allah için buğzeder, Allah için verir ve Allah için men ederse imam tamamlamış olur." Ömer b. Abdülaziz'in "Ömrüm olursa anlamanız için sizlere bunları açıklayacağım" sözü, "bunların asıllarını temel prensiplerini değil, detaylarını açıklayacağım" demektir. Çünkü asılları zaten Özet bir şekilde bilinmekteydi. Ömer b. Abdülaziz'in sözü bu bölümde imanın artıp eksildiğini göstermek için aktarılmıştır. Sözün içindeki "imanını tamamlamıştır", "imanını tamamlamamıştır" ifadeleri bunu göstermektedir. "Hz. İbrahim; evet iman ettim ancak kalbim mutmain olsun diye..., demiştir [42] sözü ile Buhârî, Saîd b. Cübeyr'in bu âyet ile ilgili tefsirine işaret etmiştir. O bu âyeti "yakînim artsın diye", Mücâhid de "imanıma iman katayım diye" şeklinde tefsir etmiştir. Peygamberİmiz'e Hz. İbrahim'e uyması emredilmiştir. Hz. İbrahim hakkında imanın artması söz konusu olunca, bu bizim peygamberimiz hakkında da sabit olur. Muaz b. Cebel'in "Otur da bir süre iman edelim" sözü imanın artmasına açık bir şekilde delildir. Çünkü bu söz imanın kendisi şeklinde anlaşılamaz. Zira Muaz zaten iyi bir mümin idi. Bu sebeple Muaz bu sözle, Allah'ı zikrederek imanı arttırmayı kasdetmiştir. Yakîn - îmân İlişkisi îbn Mesud'un "Yakîn, imanın tamamıdır" sözüne gelince; "İman yalnızca, tasdîkten ibarettir" görüşünü kabul edenler bu söze dayanmışlardır. Oysa İbn Mesud imanın kökünün yakîn olduğunu belirtmek istemiştir. Kalpte yakîn olunca, organların tümü salih ameller işlemek suretiyle Allah'a kavuşmayı arzular. Nitekim Süfyan-ı Sevrî de şöyle demiştir 'Yakîn, gerektiği gibi bir kalbe yerleşse cennet iştiyakı ve cehennem korkusu ile o kişi uçardı." Takva - Îman İlişkisi İbn Ömer'in "Kişi, gönlünü tırmalayan kendisini huzursuz eden şeyi terk etmedikçe gerçek takvaya ulaşamaz" sözündeki takvadan kasıt, nefsi şirkten ve kötü amellerden korumak, salih amellere devam etmektir. İbn Ebi'd-Dünya Kitâbu't-Takvâ adlı eserinde Ebû Derdâ'dan şunu rivayet etmiştir "Takva, harama düşme korkusu İle helal gördüğün şeyi bile terk edecek şekilde Allah'tan sakınmakla tamamlanır" demiştir. Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve diğer alimler, amellerin imanın kapsamına girmesine şu âyeti delil getirmişlerdir "Halbuki onlar onun dininde ihlas sahipleri ve Hanîfler İslâm'a bağlananlar olarak Allah'a ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkası ile emrolunmadilar. Dosdoğru din, İşte budur.[43] Şafiî şöyle demiştir "Onların amelin imandan olduğunu kabul etmeyenlerin aleyhine bu ayetten daha güçlü bir delil olamaz". 2. Duanız İmânınızdır 8- İbn Ömer şöyle demiştir Allah Resulü şöyle buyurdu "islâm beş şey üzerine bina edilmiştir 1. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmek, 2. Namaz kılmak, 3. Zekât vermek, 4. Hacca gitmek, 5. Ramazan orucunu tutmak.[44] Açıklama Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin" âyetinin tefsiri hakkında görüşler İbn Cerîr et-Taberî konunun başlığında yer alan "Duanız imanmızdır" sözünün, İbn Abbas'm sözü olduğunu belirtmiştir. İbn Abbas "De ki Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin [45] âyetini "eğer imanınız olmasa" şeklinde tefsir etmiştir. Allah kâfirlere, onlara değer vermediğini haber vermiştir. Şayet müminlerin imanı olmasaydı Allah onlara da değer vermezdi. Buhârî'nin bu âyeti amelin imandan olduğuna delil getirme sebebi şudur Dua ameldir. Yüce Allah buna iman adını verdiğine göre amele iman diyebiliriz. Bu, İbn Ab-bas'ın tefsirine göre böyledir. Diğer bir görüşe göre âyetin anlamı "Peygamberlerin insanları îmana daveti olmasa Rabbim size ne diye değer versin" şeklindedir. Yani "Sizin Allah katında bir mazeretiniz yoktur; Peygamber sizi imana çağırdığında iman eden eder, inkâr eden inkâr eder. Siz İse yalanladınız. Yakında azap yakanıza yapışacak" demektir. Diğer bir görüşe göre bu âyetteki dua sözcüğü itaat anlamındadır. Numan b. Beşîr'İn "Dua ibadetin ta kendisidir" hadisi bu görüşü desteklemektedir. Bu hadisi sünen kitaplarının yazarları [46] iyi bir senetle ifâde edilmiştir. 'İslâm beş şey üzerine kurulmuştur" ifadesinde geçen "beş şey" direkler anlamına gelmektedir. Müslim'in bir rivayetinde "islâm beş rükün üzerine kurulmuştur" şeklinde rivayet etmiştir. Bazı Uyarılar Hadiste cihad zikredilmemiştir. Çünkü cihad, farz-ı kifaye olup ancak belirli durumlarda farz-ı ayn haline dönüşür. İbn Battal bu hadisin İslâm'ın ilk yıllarına, cihadın farz kılınmasından Öncesine ait olduğunu söylemiştir. Bu, tartışılması gereken yanlış bir görüştür. Çünkü dhad Bedir savaşından önce farz kılınmıştır. Bedir savaşı ise hicretin ikinci yılının Ramazan ayında olmuştur. Aynı yıl daha sonra oruç ve zekât, doğru olan görüşe göre bunlardan sonra da hac farz kılınmıştır.[47] 3. İmanın Kapsamında Olan Hususlar Yüce Allah şöyle buyurmuştur İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır, Allah'ın rızasını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dileyenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakîler ancak onlardır.[48] Açıklama İmanın kapsamında olan hususlardan kasdedîlen, İmanın bizzat kendis oluşturan veya iman edildiği için yapılan amellerdir. Bu âyetin delil getirilme ve konunun İçinde geçen hadisle İlişkisi Abdürrezzak ve diğerlerinin Müc hid'den rivayet ettiği şu hadisten anlaşılmaktadır Ebû Zer, Hz. Peygamber'e İmanı sorduğunda, Hz. Pe gamber yukarıdaki ayeti okumuştur. Ayet takvanın yaİnız* sayılan vasıflara sahip kişilerin özelliği olduğunu belirtmektedir. Buradaki tak1 sahiplerinden kasıt ise şirkten ve kötü amellerden korunanlardır. Bu âyette y alan emirleri yapan, yasaklardan sakınanlar kâmil müminlerdir. Âyet ve hadis ortak noktası şudur Ameller, tasdikle birlikte imanın kapsamına dahil olduç gibi âyette sözü edilen "İyilik" kapsamına da dahildir. Şayet "hadisin metninde tasdik yoktur" denilirse buna "tasdik, Müslim ve c ğer imamların rivayet ettiği hadisin aslında bulunmaktadır" şeklinde cevap verir. 9- Ebû Hureyre'den naklen bildirilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "iman altmış küsur şubedir. Haya da imandan bir şubedir". Açıklama Küsur" üç ile on arasını ifade eder. Şube" ile kasdedilen parçadır. Bununla "iman altmış küsur özellikten o/l şur" şeklinde bir anlam kasdedilmektedir. Haya Haya" çirkin şeyden kaçınmaya yönlendiren ve hak sahibinin hakkı konu sunda kusurlu davranmayı engelleyen bir huydur. Bu sebeple başka bir hadist "Hayanın bütünü hayırdır" buyruîmuştur. Şayet "haya doğuştan gelen bir huy dur, bu durumda nasıl imanın bir şubesi olabilir?" denilirse şu şekilde ceva] verilir "Haya yaratılıştan da gelebilir, sonradan da edinilebilir. Ancak bunu dim uygun kullanmak çaba, bilgi ve niyeti gerektirir. İşte bu sebeple imandan olur. Ayrıca taati yapmaya, günahtan kaçınmaya yönlendirdiği için de imandandır. "Burada Hz. Peygamber niçin sadece hayadan bahsetmiştir?" diye sorulursa şu şekilde cevap veririz Haya bir bakıma geri kalan iman şubelerini yapmaya sevkeden bir etkendir. Çünkü hayâlı kişi dünya ve âhirette rezil olmaktan korkarak Allah'ın emirlerini tutar, yasaklarından sakınır. İmanın Şubeleri Kadı Iyaz şöyle demiştir "Bir grup âlîm kendi ictihadları ile burada bahsedilen imanın şubelerini belirlemeye çalışmışlardır. Ancak hadiste kasdedilenin bunlar olduğunu söylemek çok güçtür. Burada sayısı belirtilen şubeleri ayrıntılı olarak bilmemek imanı zedelemez". Âlimlerin bu konuda ortaya koyduğu görüşlerden yola çıkarak imanın şubelerini aşağıdaki şekilde beürledim Bu şubeler kalbin, dilin ve bedenin amelleri olarak üç kısma ayrılır. A. Kalbin amelleri Kalbin amelleri inanç ve niyet ile ilgili hususları içerir. Bu bölümde yirmi dört özellik bulunmaktadır 1. Allah'a inanmak Allah'ın zatma, sıfatlarına, birliğine, O'na benzer hiçbir şeyin bulunmadığına, O'ndan başka her şeyin sonradan yaratıldığına inanmak buna girer. 2. Meleklere inanmak, 3. Kitaplara inanmak, 4. Peygamberlere inanmak, 5. Kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna İnanmak, 6. Ahiret gününe inanmak Kabir suali, ba's/öldükten sonra dirilme, neşir, hesap, mizan, sırat, cennet ve cehenneme inanmak da buna dahildir. 7. Allah'ı sevmek, 8. Allah için sevmek- Allah için buğzetmek, 9. Hz. Peygamber'i Baüahu sevmek ve onun yüceliğine inanmak Hz. Peygamber'e selam getirmek, sünnetine uymak da buna girer. 10. îhlas. Riya ve nifakı terk etmek de buraya girer. 11. Tevbe, 12. Havf Allah'tan korkmak, 13. Recâ Allah'ın rahmetini ümit etmek 14. Şükür, 15. Vefa, 16. Sabır, 17. Kazaya rıza göstermek, 18. Tevekkül, 19. Rahmet, 20. Tevazu Büyüğe saygı, küçüğe merhamet göstermek de buna girer. 21. Kibir ve kendini beyenmeyî terk etmek, 22. Kıskançlığı terk etmek, 23. Kini terk etmek, 24. Öfkeyi terk etmek. B. Dilin amelleri Dilin amelleri yedi özelliği içerir 1. Tevhid'i telaffuz etmek, 2. Kur'an okumak, 3. İlim öğrenmek, 4. ilim öğretmek, 5. Dua, 6. Zikir İstiğfar da buna girer. 7. Boş sözlerden kaçınmak. C. Bedenin amelleri Bedenin amelleri otuz üç özelliği içerir. a. Bunlardan on beş özellik kişinin bizzat kendisi ile ilgilidir 1. Hissen ve hükmen temizlenmek Necasetlerden kaçınmak da buna girer. 2. Avret yerlerini örtmek, 3. Farz ve nafile namazları kılmak, 4. Zekât, 5. Köle azat etmek, 6. Cömertlik Yemek yedfrmek ve misafirleri ağırlamak da buna girer. 7. Farz ve nafile oruçları tutmak, 8. Hacca gitmek ve umre yapmak 9. Tavaf etmek 10. İtikafta bulunmak, 11. Kadir gecesini araştırmak, 12. Dinini fitnelerden korumak Şirk ülkesinden hicret etmek de buna girer. 13. Adağı yerine getirmek, 14. Yeminlerini tutmak, 15. Keffâretlerİ eda etmek. b. Altı özellik de kişinin kendisine bağlı olanlara karşı yerme getirmesi gereken görevlerdir 1. Evlenmek suretiyle iffetini korumak, 2. Aile fertlerinin haklarını yerine getirmek, 3. Ana~babaya iyilik etmek, onlara isyan etmekten kaçınmak, 4. Çocukları terbiye etmek, ilişkiyi sürdürmek, hak eden efendilere itaat etmek veya kölelere iyi davranmak. c. Bunlardan on yedi özellik topluma karşı yerine getirilmesi gereken Özelliklerdir 1. Adaletle hükmetmek, itaat etmek, 3. İnsanların arasını düzeltmek, Haricîlerle ve eşkıya fle savaşmak da buna girer. 4. İyilik konusunda yardımlaşmak İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak da buna girer. 5. Dinde belirtilen cezalan had cezalarını uygulamak, 6. Cihad etmek, İslâm ülkesinin sınırlarını korumak, 7. Emaneti eda etmek, ganimetin beşte birini hazineye ödemek, 8. Borç vermek, borç aldığında geri ödemek, 9. Komşuya ikram etmek, 10. İnsanlarla güzel ve iyi geçinmek, 11. Helal yoldan mal kazanmak ve bu malı gereken yere harcamak, 12. İsrafı ve gereksiz yere harcamayı terk etmek, 13. Selâma karşılık vermek, 14. Hapşırana "yerhamükallah" demek, 15. İnsanlara eziyet vermemek, 16. Oyun ve eğlence gibi boş şeylerden kaçınmak. 17. Yoldan gelip geçenleri rahatsız eden şeyleri kaldırmak. Bunlar toplam altmış dokuz özellik etmektedir. Burada birbirine eklenen özellikleri ayırmak suretiyle bunları yetmiş dokuza çıkarmak da mümkündür. Müslim'in rivayetinde şu fazlalık yer almaktadır "Bu özelliklerin en üstünü Lâ ilahe illallah, en alt derecesi de gelip geçenleri rahatsız eden şeyleri yoldan kaldırmaktır". Bu hadis, imanla ilgili özelliklerin mertebelerinin birbirinden farklı olduğunu göstermektedir. 4. Müslüman, Müslümanların Dilinden Ve Elinden Selamette Olduğu Kişidir 10- Abdullah b. Amr'dan dıyara nniı rivayet edilmiştir Hz. Peygamber mü şöyle buyurdu "Müs/üman, müslümanann dilinden ve elinden selamette olduğu kişidir. Muhacir ise Allah'ın yasakladığı şeyi terk eden kişidir.[49] Açıklama Hattabî bu hadiste şunun kasdedildiğini söylemiştir Müslümanların en üstünü, Allah'ın haklarını yerine getirmesinin yanında Müslümanların haklarını da yerine getiren kişidir. Bu hadisteki "Müslümanlar" ifadesi yaygın durumu İfade etmek için söylenmiştir. Çünkü bir müslümanın, Müslüman kardeşine eziyet etmemesi daha öncelikli bir durumdur. Ayrıca kâfirler, içlerinde dokunulmazlığı hak edenler bulunsa bile, potansiyel olarak kendileri ile savaşılması muhtemel kişilerdir. Hadiste dil zikredilmiştir, çünkü dil insanın içindekileri ifade etmesine yarayan organdır. El de insanın fiillerinin çoğunluğunu gerçekleştirdiği organdır. Hadis, ele göre dil açısından daha geneldir. Çünkü dil ile geçmiş insanlar, şu an yaşayanlar ve ileride gelecek olanlar hakkında konuşmak mümkündür, el ise böyle değildir. Evet el, yazı yazmak suretiyle bu açıdan dile ortak olabilir. Elin de bu konudaki etkisi gerçekten pek büyüktür. Had ve tazir cezasını hak eden müslümana bu cezaları elle uygulamak hadisten istisna edilir. Hadiste "söz" değil de "dil" denilmesinde bir nükte vardır. Çünkü dalga geçmek için karşıdakine dilini çıkaran da bu hadisin kapsamına girer. Organlar içinden sadece elin zikredilmesinde de bir nükte vardır. Çünkü bunun kapsamına başkasının hakkına el koymak şeklinde, manevî el koyma durumu da girer. Hicret Hicret, zahirî ve bâtını olmak üzere iki türlüdür. Bâtınî hicret, nefsin ve şeytanın teşvik ettiği kötülükleri terk etmektir. Zahirî hicret ise dinini fitnelerden korumaktır. Bu hadisle sanki muhacirlere hitap edilerek, dinin emir ve yasaklarına uymadıkça yalnızca ülkelerini terk etmeye güvenmemeleri söylenmektedir. Bu hadisin Mekke'nin fethinden sonra hicretin sona ermesiyle, buna ulaşamayanların gönlünü hoş tutmak için söylenmiş olması da mümkündür. Gerçek hicret Allah'ın yasak ettiğini terk edenler için de söz konusudur. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in bu sözleri pek çok hikmet ve hüküm içermektedir. 5. İslâm'ın Müslümanların Hangisi En Faziletlidir? 11- Ebû Musa'dan mdıyaiiahu ar- rivayet edilmiştir Hz. Peygamber'e Ey Allah'ın Resulü! İslâm'ın müslümanların hangisi en faziletlidir?" diye sordular. Hz. Peygamber saMâhuâieyhiveseiier- şöyle cevap verdi Dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu kişi en üstün müslümandır. Açıklama İslâm'ın hangisi en faziletlidir?" sorusundaki "İslâm" kelimesi iie Müslümanlar kasdedilmiştir. Müslim'de yer alan "Müslümanların hangisi en faziletlidir?" şeklindeki rivayet de bunu desteklemektedir. Her iki rivayetten çıkan ortak anlam şudur Müslümanın en üstün olması, belirtilen özelliğe sahip olması ile mümkündür. Bu görüş, İslâm'ın hangi özelliği daha faziletlidir?" şeklindeki yorumdan daha evlâdır. Bu görüşte olanlar şu soruya da cevap vermelidir "Hz. Peygamber'e özelliklerden sorulduğu halde o, özelliğe sahip olan kişiden bahsederek cevap verdi. Bunun hikmeti nedir?" Bu soruya şöyle cevap verilebilir "Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki her ne infak ederseniz ana-babalar ve akrabalarınız içindir..[50] Bu âyette ifade edildiği gibi Hz. Peygamber'e ve harcanacak şey sorulduğu halde, Allah bu soruya harcamanın kimlere yapılacağını belirterek cevap vermiştir. Ancak hadis - "Hangi Müslüman daha faziletlidir?" şeklinde anlaşılırsa bir yoruma gerek olmaksızın Hz. Peygamber'in verdiği cevap soruya uygun düşmüş olur. Bazı Müslümanların islâm'a ilişkin özellikleri diğer bazılarından daha üstün olduğu için Buhârînin imanın arttığı ve eksildiğini ispatlama amacı da böylece gerçekleşmiş olmaktadır. Bu ve önceki hadis, bunlardan önceki iki hadiste yer alan imanın şubeleri ifâdesine uymuş olmaktadır. Çünkü Buhârî'ye göre iman ve İslâm eş anlamlıdır. 6. Yemek Yedirmek İslâm'dandır 12- Abdullah b. Amr'dan adıyatuihu a-ı'. rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e "İslâm'ın hangi ameli daha faziletlidir?" diye sordu. Hz. Peygamber ve seiieın şöyle cevap verdi "Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir.[51] Açıklama Konu başlığında yer alan "İslâm'dandır*' ifadesi, "İslâm'ın hasletlerindendir" anlamına gelmektedir. [En faziletli amelin ne olduğu sorusuna Hz. Peygamber niçin farklı cevaplar vermiştir?! Bu ve önceki hadisteki sorunun aynı anlamda olduğunu kabul edersek, farklı cevap verilmesinin sebebini ortaya koymamız gerekir. Bunun sebebi, soru soranların veya cevabı dinleyenlerin durumunun her iki durumda farklı oknasıdır. Şu ihtimal de söz konusudur Birinci soruya verilen cevapta, eliyle ve dili ile başkasına eziyet etmesinden korkulan bir kişiyi uyarmak ve bundan uzak tutmak amacı gözetilmiş, ikinci cevapta ise fiil veya söz ile başkalarına yararlı" olacağı umulan kişiye bu yönde yol gösterilmiştir. O zamanda bu iki özelliğe ihtiyaç bulunduğu için hadiste bu iki özelliğe yer verilmiştir. Çünkü insanlar o zaman sıkıntı içindeydi. Cevapta insanların arasını düzeltme yararı da göz önünde tutulmuştur. "Tanımadığın kişiye" ifadesi "kibirlenmek ve yapmacık davranmak suretiyle selâmı yalnızca belirli kişilere verme, aksine İslâm'ın şiarını yüceltmek ve Müslüman kardeşliğini gözetmek İçin tanımadığın kişiye de selâm ver" anlamına gelmektedir. Şayet "hadisteki sözcük genel kapsamlı olup kâfir, münafık ve fâsık da buna dahildir" denilirse buna şu şekilde cevap verilir "Selâmın yalnızca müslü-mana verileceği, başka bir delilden anlaşılmaktadır. Müslümanlardan başkasına selâm vermek, bu hadisten sonra yasaklanmış olabilir. Bu hadis, insanların arasını düzeltmek maksadıyla genel kapsamlı söylenmiştir. Bir kimseye selam verilip verilmemesi konusunda şüpheye düşülürse, aslolan özel bir durum ortaya çıkıncaya kadar hadisin genel İfadesinin esas alınmasıdır." 7. Kendisi İçin İstediğini Başkası İçin De İstemek İmandandır 13- Enes'ten rivayet edilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur Hiçbiriniz kendisi için sevdiğini istediğini Müslüman kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş olamaz". Açıklama Hadiste yer alan "îman etmiş olmaz" sözü ile kasdedilen imanm kâmil olmamasıdır. Bir şeyin mükemmel olmadığını belirtmek için o şeyin kendisinin yok olduğunu söylemek Araplar arasında yaygın bir kullanımdır. Nitekim "falanca, insan değildir" sözünü de bu anlamda kullanırlar. Şöyle bir soru sorulabilir "Bu hadiste yer alan özellik bir kimsede varsa, imana ait diğer özellikler olmasa bile o kişi olgun bir mümin olur mu?" Buna şu şekilde cevap verilir Bu hadiste mübalağa vardır. Yahut da diğer bir rivayette yer alan "Müslüman kardeşi" ifadesi müslümanm diğer sıfatlarını ifade etmektedir. İbn Hibbân, İbn Ebî Adiy yolu ile Hüseyin el-Muallim'den yaptığı rivayette bundan ne kasdedildiğini açıklamıştır. Bu hadisin lafzı şöyledir "Kul kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe imanm hakikatine ulaşamaz". Buradaki hakikatten kasıt, imanın olgunluğudur. Çünkü bu özelliğe sahip olmayan kişi kâfir olmaz. Böylelikle Buhârî'nin, imanm farklı olabileceği ve bu özelliğin imanm şubelerinden olup tevazu kapsamına dahil olduğu şeklindeki görüşü ispat edilmiştir. "Kendisi için sevdiği" ifadesindeki sevgi, kişinin iyi olduğuna inandığı şeyi istemesidir. Nevevî şöyle demiştir "Sevmek, seven kişinin kendisine uygun olan şeye meyletmesidir. Bu sevgi, güzel yüzlü birini sevme durumunda olduğu gibi duyu organlarına yönelik veya fazilet ve olgunluk gibi bir fiile ilişkin yahut yarar sağlamak, zararı def etmek türünden bir iyilik sebebiyle olabilir. Buradaki meyil ile doğal meyil değil, isteğe bağlı meyil kasdedilmiştir. Yine burada kişinin kendisi için hasıl olan şeyin kendisini değil, benzerini arkadaşı için istemesi kasdedilmiştir. Bu, hem somut hem de soyut şeyler İçin geçerlidir. Burada, kişinin kendi elinde olan şeyin ondan alınması veya ona ait kalmakla birlikte kardeşine verilmesi kasdedilmemiştir. Ebu'z-Zinâd b. Sirâc şöyle demiştir "Hadisin zahiri, kişinin başkası ile eşit olmayı talep etmesini ifade etmektedir. Gerçekte ise bu, başkasını daha üstün tutmak demektir. Çünkü herkes başkasından daha üstün olmayı ister. Kişi bunun benzerini kardeşi için istediğinde, kardeşini kendisinden üstün tutmuş olur". Kadı Iyaz da bunu kabul etmiştir. Oysa bu tartışmalıdır. Çünkü kasdedilen bu istekten uzak durmaktır. Hadisin amacı tevazuya teşvik etmek, başkasından daha üstün olmayı istememeye yönlendirmektir. Bu ise eşitliği gerektirir. Bu şu âyetten de anlaşılır "İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz.[52] Bu durum ancak; kıskançlık, öfke, kin ve hileyi terk etmekle gerçekleşir. Bunların tümü yerilen özelliklerdir. Kirmanı şöyle demiştir "Kendisi için nefret ettiği kötülükten kardeşi için de nefret etmek de İmandandır." Hadiste bu zikredilme mistir. Çünkü bir şeyi sevmek, zıddından nefret etmeyi gerektirir. Sevgi ile ilgili husus zikredildiğinden nefret zikre dememiştir. 8. Allah'ın Resulünü Sevmek İmandandır 14- Ebû Hureyre'den rivayet edilmiştir Allah Resulü şöyle buyurdu "Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, hiçbiriniz beni ana-babasından ve çoluk çocuğundan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz". Açıklama "Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki..." ifadesi yemin talep eden bulunmasa bile önemli bir şeyi pekiştirmek için yemin etmenin caiz olduğunu göstermektedir. "İman etmiş olmaz" İfadesi "olgun bir İmana sahip olamaz" anlamına gelmektedir. "Ana-babasmdan ve çocuğundan" ifadesinde ana-baba çocuktan önce söylenmiştir. Çünkü herkesin ana-babası olmakla birlikte herkesin çocuğu yoktur. Bu sebeple çoğunluğun durumu dikkate alınmıştır. Nesâî'nin Enes'ten rivayet ettiği hadiste ise çocuk ana-babadan önce gelmektedir. Bu da çocuğa karşı daha çok şefkat beslendiği içindir. 15- Enes'ten rivayet edilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Hiçbiriniz, beni kendi canından, ana-babasından, çoluk-çocuğun-dan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz". Açıklama Çocuk ve ana-babanın zikredilmesi manayı daha etkili kılmaktadır. Çünkü aklı başında bir kimse için bunlar kişinin karısından ve malından daha üstündür. Hatta kimi durumlarda kişinin kendi canından daha üstündür. Hattâbî buradaki sevgi ile doğal sevginin değil, isteğe bağlı sevginin kasdedildiğini söylemektedir. Nevevî İse şöyle demiştir "Bu hadiste nefs-i emmâre ve işaret edilmektedir. Şöyle ki Nefs-i mutmainne yönü ağır basanların Hz. Peygamber'e duydukları sevgi daha üstün olmaktadır. Nefs-i emmâre yönü ağır basanların hükmü ise bunun aksidir." Kadı Iyaz, hadiste yer alan hususun imanın geçerliliği için şart olduğunu söylemiştir. Çünkü o buradaki sevgiyi saygı duyma, yüceltme anlamında kabul etmiştir. eî-Müfhim adlı eserin yazarı ise bu hadiste bunun kasdedilmediğinİ söyleyerek Kadı Iyaz'ı eleştirmiştir. Çünkü birinin en yüce olduğuna inanmak sevgiyi gerektirmez. Zira kişi bazen bir şeyi büyük görmekle birlikte ona sevgi duymayabilir. Hz. Peygamber'i Canından Çok Sevmek Bu hadise göre, içinde Hz. Peygamber'e karşı bu sevgiyi duymayan kişinin imanı olgunlaşmamıştır. Buhârî'nİn el-Eymân ve'n-Nüzûr bölümünde Hz. Ömer'den rivayet ettiği şu hadis de buna işaret etmektedir Abdullah b. Hişâm'm Hz. Ömer'den rivayet ettiğine göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber'e Ey Allah'ın Resulü! Yemin ederim ki sen bana kendi canım dışındaki her şeyden daha sevgilisin" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber kim şöyle buyurdu "Hayır, Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki sana kendi canından da daha sevgili olmadıkça olmaz". Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi "Vallahi şu anda sen bana kendi canımdan da daha sevgilisin". Hz. Peygamber ona "İşte şimdi oldu Ömer!" buyurdu. Bu sevgi yalnızca Hz. Peygamber'in en üstün olduğuna inanmaktan kaynaklanmaz. Çünkü Hz. Ömer bu konuşmadan önce de buna inanıyordu. Hz. Peygamber'i Her Şeyden Çok Sevmenin Alâmetleri Hadiste belirtildiği şekilde Hz. Peygamber'i sevmenin alâmetlerinden biri şudur Kişi kendi arzuladığı bir şeye kavuşmak ve Hz. Peygamber'i görmek seçenekleri ile karşı karşıya kalacak olsa, Hz. Peygamber'i görme bahtiyarlığını kaybetmek, arzuladığı şeylerden herhangi birini kaybetmekten daha zor geliyorsa bu kişi hadiste belirtildiği şekilde, Hz. Peygamber'i her şeyden daha çok seviyor demektir. Bu durumda olmayan kişi için ise bu söz konusu değildir. Bu yalnızca Hz. Peygamber'i görme veya bu imkânı kaybetme ile ilgili değildir. O'nun sünnetine yardım etmek, şeriatını savunmak, karşı çıkanları bastırmak da böyledir. İyiliği emretmek ve kötülüğü yasaklamak da bu kapsama girer. Çünkü hadiste zikredilen en çok sevmek" bunlarla anlaşılır. Hz. Peygamber'i Niçin Her Şeyden Çok Sevmeliyiz? Şöyle ki Bir insan ya kendisini ya da başkasını sever. Kendisini sevmesi, ömrünün âfetlerden uzak bir şekilde devam etmesi anlamına gelir. Gerçek anlamda kişinin istediği budur. Başkasını sevmesi ise, kişinin dünya veya âhirette farklı türlerde yarar sağlamasından kaynaklanır. Kişi, doğrudan veya sebep olmak şeklinde kendisini inkârın karanlıklarından imanın nuruna çıkaran Hz. Peygamber tarafından elde ettiği yaran incelediğinde görür ki O kendisinin ebedî nimetler içinde kalmasına sebeptir. Kişinin bu şekilde elde edeceği yarar, diğer bütün yararların üstündedir. Bu yüzden de Hz. Peygamber. herkesten çok sevilmeyi hak etmektedir. Çünkü sevgiyi körükleyen faydayı insana herkesten çok sağlayan odur. Ancak insanlar bu konuda, bunları hatırında tutma veya unutma bakımından, birbirinden farklı derecelere sahiptir. Şüphesiz ki sahabe bu konuda en önemli paya sahipti. Çünkü bu sevgi, tanımaya bağlıdır. Onlar ise bu sevgiyi en çok bilen kişilerdi. Her Mümin Hz. Peygamber'i Sever Kurtubî şöyle demiştir Hz. Peygamber'e doğru bir şekilde inanan herkeste, onu başka her şeyden çok sevme özelliği bulunur. Ne var ki inananlar bu konuda farklı derecelere sahiptir. Bazıları bu konuda en büyük paya sahip olduğu halde, bazılan ise şehvetlere batmış olmaları ve zamanlarının büyük bölümünde gaflet perdeleri ile örtülmüş olmaları sebebiyle daha az paya sahiptir. Ancak inananların büyük bir çoğunluğu yanlarında Hz. Peygamber'den bahsedildiğinde onu görmeyi arzularlar. Öyle ki bir çoğu onu görmeyi eşine, çocuğuna, malına, ana-babasma tercih eder, onun uğrunda tehlikeli işlere atılmaktan çekinmez. Bunu haber veren kişi de, kalbinde hiç tereddüt duymaksızın bunu duymuştur. Hatta O'nur kabrini ziyaret etmeyi ve yaşadığı yerleri görmeyi bütün saydıklarımıza tercih eden kişilerin bulunduğu da görülmüştür. Çünkü onların kalbine Hz. Peygamber sevgisi iyice yerleşmiştir. Ne var ki araya giren gaflet durumları sebebiyle bu durum -maalesef- çabucak geçmektedir. Yardım istenilecek olan yegâne varlık Allah'tır. 9. Îmanın Tadı 16- Enes'ten radıyâiiâhu anh rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Üç şey kimde bulunursa imanın tadını bulur 1. Allah ve Resulünü başka her şeyden çok sevmek, 2. Sevdiği kişiyi yalnızca Allah için sevmek, 3. İnkarcılığa dönmeyi, ateşe atılmak kadar kötü görmek. [53] Açıklama Îmanın Tadı "İmanın tadı" ifadesi ile Buhârî, imanın tadının imanın neticelerinden olduğunu belirtmek istemiştir. Önceki bölümde Hz. Peygamber'i sevmenin imandan olduğunu belirttikten sonra, imanın tadına nasıl varılabileceğini ifade etmiştir. "İmanın tadı" ifadesinde tahyîl-i istihare hayal yoluyla bir benzetme vardır. Müminin imana olan rağbeti, tatlı bir şeye benzetilmiş ve bu şeyin özelliklerinden olan tat ona izafe edilmiştir. Bu benzetme hasta ve sağlam kişiye de işaret etmektir. Çünkü safra hastası, balın tadını ekşi olarak algılar. Sağlam kişi ise balın tadını nasıl ise o şekilde algılar. Sıhhat durumu ne ölçüde düşerse balın tadını alma da o ölçüde azalır. Hadisteki bu benzetme, Buhârî'nin ispatlamaya çalıştığı imanın artması ve eksilmesini en açık şekilde güçlendiren bir delildir. Şeyh Ebû Muhammed b. Ebû Cemre şöyle demiştir Hz. Peygamber'in "tad" kelimesini kullanmasının sebebi şudur; "Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi Güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dallan gökte olan güzel bir ağaca benzetti" [54] âyetinde Allah imanı bir ağaca benzetmiştir. Bu âyette yer alan güzel söz, ihlas kelimesidir. Ağaç, imanın köküdür. Dallan İse emre uymak, yasaktan kaçınmaktır. Ağacın dalları, müminin önem verdiği hayırlardır. Meyvesi ise taatleri işlemektir. Meyvenin tadı, onun toplanmasıdır. Son sınır meyvenin olgunlaşması olup tadı da bununla ortaya çıkar. Allah ve Resûlü'nü Her Şeyden Daha Çok Sevmek Beyzâvî şöyle demiştir Buradaki sevgiden kasıt, akl-ı selimin tercih etmeyi gerektirdiği şeyi, nefsin arzusuna aykırı olsa bile, tercih etmek şeklindeki akiî sevgidir. Nitekim hasta, doğası gereği ilaçtan hoşlanmaz, nefret eder. Ancak aklı gereği ilaca meyleder ve onu alır. Kişi, kanun koyucu olan Allah'ın emrettiği ve yasakladığı şeyde kesin olarak dünyada iyilik, ahirette kurtuluş olduğunu bildiğinde akıl bu yönü tercih etmeyi gerektirir. Kişi O'nun emrine itaat eder, arzu ve isteklerini O'na tabî kılar. Bundan aklî olarak lezzet duyar. Çünkü aklî lezzet duymak, olgunluk ve iyiliği mahiyeti itibarıyla idrak etmektir. Hz. Peygamber bu duruma "tat" adını vermiştir. Çünkü, somut lezzetlerin en güçlüsü budur. Hadiste yer alan üç özelliğin İmanın olgunlaşma belirtileri sayılmasının sebebi şudur Kişi gerçek nimet verenin Allah olduğunu, O'nun dışında ne veren ne de engelleyen bulunduğunu, O'nun dışındakilerin sadece aracı olduğunu, Peygamber'in Rabbin muradını kendisine açıklayan kişi olduğunu anladığında bu durum, bütün varlığıyla O'na yönelmesini gerektirir. Artık O'nun sevdiğinden başkasını sevmez, sevdiği kişiyi de ancak O'nun için sever. Allah'ın vaad ve tehdid ettiği şeylerin tümü kesin gerçektir. Bu kişiye, vaad edilenlerin tümü gerçekleşmiş gibi gelir. Zikir meclislerini cennet bahçeleri, inkarcılığa dönmeyi İse ateşe atılmak gibi görür. Bu hadisin Kur'ân'dan şahidi de şu âyettir "De ki; "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz soy ve sopunuz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, Resûlü'nden ve O'nun yolundaki cihâddan daha sevimli ise, o halde Allah'ın emri gelinceye kadar bekle-yedurun. Allah fâsiklar topluluğunu hidâyete erdirmez.[55] Hadisten Çıkan Sonuçlar Bu hadis faziletlerle donanmaya, kötülüklerden kurtulmaya işaret etmektedir. Hadiste sayılan üç özelliğin ilki faziletlerle donanmayı, sonuncusu da kötülüklerden kurtulmayı ifâde etmektedir. Allah sevgisi farz ve mendup olmak üzere iki kısımdır. a. Farz olan sevgi, Allah'ın emirlerine uymaya, yasaklarından sakınmaya, kaderine razı olmaya yönlendiren sevgidir. Haram kılınmış bir fiili yapmak veya bir farzı terk etmek suretiyle günah işleyen kişi, kendi arzusunu öne aidığı için Allah sevgisindeki kusuru sebebiyle günah işlemiştir. Kusurlu davranış, kimi zaman da mubahları fazlaca işlemekle olur. Bu, insanın Allah'ın rahmetine çokça güvenerek günah İşlemesine sebep olacak gerektirecek şekilde gafleti doğurur, yahut da gaflet devam ede ede sonunda kişi günaha düşer. Bu ikinci kişi pişmanlıkla günahı terk etme konusunda acele eder. "Zina eden kişi, zina ettiği sırada mümin olarak zina etmez" hadisi buna işaret etmektedir. b. Mendup olan sevgi, kişinin nafilelere devam etmesini ve şüpheli şeylerden kaçınmasını gerektiren sevgidir. Bu sıfata genel olarak sahip olan kişi çok nadirdir. Peygamber sevgisi de aynı şekilde iki kısımdır. Şunlar da peygamber sevgisine dahildir Emir ve yasakları onun ışığından almak, yalnızca onun yolunu tutmak, onun koyduğu kurallara rıza göstermek, verdiği hükümden doîayı içinde hiçbir sıkıntı duymamak, cömertlik-başkasmı tercih etme-ağırbaşlıhk-alçakgö-nüllülük vb. sıfatlarda onun ahlâkını örnek almak. Kim bu konularda nefsi ile cihad ederse imanın tadını bulur. Müminlerin derecesi bu cihada göre değişir. Şeyh Muhyiddin şöyle demiştir "Bu büyük bir hadistir, dinin temellerinden biridir. İmanın tadından kasdedilen, ibadetlerden lezzet almak ve din uğruna zorluklara katlanmaktır. Bunu, dünya menfaatlerine tercih etmektir. Kulun Allah'ı sevmesi, ona itaat etmek ve ona muhalefeti terk ile gerçekleşir. Peygamber sevgisi de böyledir." Hadiste "herkesten" değil "her şeyden çok sevmek" ifadesi kullanılmıştır. Bu, hem insanları hem diğer varlıkları içeren bir ifadedir. "Kişiyi yalnızca Allah için sevmek" hakkında Yahya b. Muâz şöyle demiştir "Allah için sevmenin hakikati, sevginin sevilen kişinin iyiliğinden dolayı artmaması, kötülüğünden dolayı da azalmamasıdır." 10. Îmanın Alâmeti Ensarı Sevmektir 17- Enes'ten anlı rivayet edilmiştir Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur İmanın alâmeti ensarı sevmektir, nifakın münafıklığın alâmeti ise ensara buğzetmektir.[56] Açıklama Ensar", Allah Resûlü'ne yardımcı olanlardır ki, bunlar Evs ve Hazreç kabileleridir. Onların çocuklarına, antlaşmali olduğu kimselere ve azat ettiği kölelere de bu isim verilir. Hz. Peygamber'i ve beraberindekileri Medine'ye hicretten sonra barındırdıkları, onların hizmetlerini gördükleri, mallarını onlarla paylaştıkları, pek çok konuda onları kendilerine tercih ettikleri için bu yüksek dereceye diğer kabileler değil de yalnızca onlar nail olmuşlardır. Onlarm yaptığı bu işler, Arap olan ve olmayan bütün fırkaların onlara düşmanlık etmesini gerektiriyordu. Düşmanlık ise öfkeyi getirir. Ardından onlara özgü nitelikler başkalarının onları kıskanmasını gerektiriyordu. Kıskançlık da öfkeyi getirir. Bu sebeple onlara öfke duymayı yasaklayan uyarı gelmiş ve onları sevme konusunda teşvik söz konusu olmuştur. Öyle ki onlarm faziletlerinin büyüklüğüne, yaptıkları işin değerine işaret etmek için onlar hakkındaki sevgi ve nefret, imanın ve nifakın göstergesi kabul edilmiştir. Gerçi bu manada onlara ortak olanlar, zikredilen faziletlere de ortak olurlar. Müslim'in Sahih'inde Hz. Ali hakkında Hz. Peygamberin şu hadisi rivayet edilmiştir "Seni ancak mümin olan sever, sana ancak münafık buğz eder". Bu, tek tek bütün sahabe hakkında geçerlidir. Çünkü aynı üstünlük onlarda da bulunmaktadır. Zira onlar dini en güzel şekilde savunmuşlardır. el-Müfhim adlı eserin sahibi şöyle demiştir "Sahabe arasında gerçekleşen savaşlara gelince, şayet onlardan birinin diğerine buğz etmesi söz konusu olmuşsa bu buğz, hadiste kasdedilen şekilde değil, muhalefeti gerektiren haricî bir durum sebebiyledir. Bu yüzden sahabe, birbirinin münafık olduğuna hükmet-memiştir. Onların durumu, müctehidlerin hükümler karşısındaki durumu gibidir Doğruyu bulana iki ecir, hatalı olana ise bir ecir vardır. 11. Bâb 18- Ebû İdris Âizullah b. Abdullah'dan rivayet edildiğine göre, Bedir savaşına katılan ve Akabe bey'atı sırasında seçilen temsilcilerden biri olan Ubâde b. Sâmit şöyle demiştir Allah Resulü etrafında sahabeden bir grup varken şöyle buyurdu Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarınızı öldürmemek, el ve ayaklarınız arasından kendiliğinizden uyduracağınız bir yalanla bühtan etmemek, hiçbir iyi işte isyan etmemek üzere bana beyat ediniz. Kim sözünde durursa onun mükafatını vermek Allah'a aittir. Kim de bu günahlardan birini işler de dünyada iken cezalandırıhrsa, bu ceza kendisi için keffaret olur. Kim bu günahlardan birini işler de, Allah onun durumunu örterse suç işlediği insanlar arasında bu durum ortaya çıkmazsa onun durumu Allah'a kalmıştır; dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder". Biz de bu şart üzere Hz. Peygamber'e bey'at ettik.[57] Açıklama Bedir savaşı Hz. Peygamber'in vaştır. müşriklerle yaptığı İlk savaştı. Hz. Peygamber'in "çocuklarınızı öldürmemek" sözü hakkında Muhammed b. İsmail et-Teymî ve diğer âlimler şöyle demişlerdir Hz. Peygamber yalnızca çocukların öldürülmesinden bahsetmiştir. Çünkü bunda hem cana kıyma, hem de akrabalık bağını koparma vardır. Bu yüzden onu yasaklamaya daha çok özen gösterilmesi gerekir. Ayrıca çocukları Öldürmek, Araplar arasında yaygındı. Bu, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek ve nzik endîşesiyle erkek çocuklarını öldürmek suretiyle yapılırdı. Diğer bir İhtimale göre; çocuklar kendini savunamayacak durumda olduğu için onlardan bahsedilmiştir. "Bühtan" dinleyeni şaşırtan yalandır. Hadiste iftiradan bahsedilirken organlar içinden yalnızca el ve ayaklar zikredilmiştir. Çünkü fiillerin çoğunluğu bunlarla yapılır. Zira dokunmak ve yürümek işini yapan onlardır. Yine Araplar sanatkârlara "eyâdî" demişlerdir. Hz. Peygamber'in Bey'at Alırken Sadece Yasaklardan Bahsetmesi Şu sorulabilir "Hz. Peygamber burada niçin yalnızca yasakları saymıştır da emirlerden bahsetmemiştir?" Bu soruya şu şekilde cevap verilir Hz. Peygamber emirleri de ihmal etmiş değildir. Bunları "isyan etmemek" sözünün içinde özet olarak zikretmiştir. Çünkü isyan emre aykırı davranmak demektir. Yasakların pek çoğundan bahsetmekle birlikte emirlerden bahsetmemenin hikmeti şudur Bir şeyi terk etmek, yapmaktan daha kolaydır. Çünkü kötülüklerden kaçınmak, yararları elde etmekten önce gelir. Çirkinliklerden temizlenmek, faziletlerle bezenmekten öncedir. Şirk Affedilmez Nevevî şöyle demiştir Bu hadisin genel ifadesi, 'Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.[58] âyetindeki özel ifade ile tahsis edilmiştir sınırlandırılmıştır. Dinden dönen kişi bu fiili sebebiyle öldürüldüğünde, öldürülmesi suçuna keffaret olmaz. Ben Ibn Hacer derim ki Bu, "kim bu günahlardan birini işler. şeklindeki ifadenin, yukarıda geçenlerin tümünü kapsadığını düşündüğümüz zaman geçerlidir. Ki ilk anda anlaşılan da budur. Tîbî şöyle demiştir "Doğrusu bu hadiste kasdedilen şirk, küçük şirk olan riyadır. Hadisteki şirk kelimesinin belirsiz olarak kullanılması da bunu göstermektedir." Ancak şirk kelimesi dindeki kullanımda tevhidin zıddını ifade ettiğinden bu görüş eleştirilmiştir. İşlenen Suçlara Dindeki Cezaların Uygulanması, Günahın Kefareti Olur Mu? Kadı Iyaz şöyle demiştir Alimlerin çoğunluğu, had Kur'an ve sünnette belirtilen cezalarının uygulanması bu suçların keffâreti olur görüşünü bu hadise dayanarak kabul etmişlerdir. Âlimlerin bir bölümü ise Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği "Had cezalarının bu suçlan işleyenler için keffaret olup olmadığını bilmiyorum" ifadesi sebebiyle bu konuda görüş belirtmekten kaçınmıştır. Ancak Ubâde hadisi senet açısından daha sahihtir. İki hadisin arasını bulmak için şu söylenebilir Ebû Hureyre hadisi, Allah'ın konuyu Hz. Peygamber'e bildirmesinden önce söylenmiştir. Daha sonra Allah bu konuyla ilgili durumu Hz. Peygamber'e bildirmiştir. Peygamberimizin hadisinde yer alan "cezalandırıhrsa" ifadesi hakkında İbnü't-Tîn şöyle demiştir "Hz. Peygamber bununla hırsızlık suçunda el kesme cezasını, zina suçunda sopa vurulmasını veya recmi kastetmiştir." Kadı İsmail ve diğer âlimlerden nakledildiğine göre» katilin kısas yoluyla öldürülmesi, başkasını bu suçu işlemekten caydırmak içindir. Âhirette ise öldürülen kişinin hak talebi mevcuttur. Çünkü o, katilin öldürülmesi ile hakkını almamıştır. Ben İbn Hacer ise derim ki Öldürülen kişi, katilin kısas yoluyla öldürülmesi ile hakkını en güzel şekilde almış olur. Çünkü haksız yere öldürülen kişinin günahları bağışlanır. Zira bu konuda İbn Hibban ve diğer âlimlerin sahih kabul ettiği şu hadis bulunmaktadır "Kılıç yani haksız yere öldürülmek, günahları siler". İbn Mesud'un rivayetine göre "Bir müslumanın başına Öldürülme gelince, bütün günahları siler". Bezzâr da merfu olarak şunu rivayet etmiştir "Öldürülme, rastladığı bütün günahları siler". Şayet öldürülmüş olmasaydı, günahları silinmeyecekti. Kişiye bundan daha büyük hangi hak ulaşabilir? Öldürülme cezası yalnızca başkalarını caydırmak için konulmuş olsaydı, öldürülenin velilerinin katili affetmesi hükmü konulmazdı. Yukarıda zikredilen cezalara acılar, hastalıklar vb. dünyevî musibetler girer mi? Bu konu tartışmalıdır, "Kim bu günahlardan birini işler de Allah onun durumunu örterse" ifadesi, bunların zikredilen cezalara girmediğini gösterir. Çünkü bu musibetler, günahların örtülmesi ile çelişmez. Ancak başka pek çok hadis, karşılaşılan musibetlerin günahlara keffaret olacağını ifade etmektedir. Bunlarda, had cezasını gerektirmeyen günahların affı kasdedilmiş olabilir. Doğrusunu Allah bilir. Günahların bağışlanması için sadece cezanın uygulanmasının yeterli olmadığı, bunun yanında tevbenin şart olduğu söylenmiştir. Tabiînden bazıları da kesin olarak bu görüşü kabul etmişlerdir. "Durumu Allah'a kalmıştır" ifadesi hakkında el-Mâzinî şöyle demiştir Bu ifade, büyük günah işleyeni kâfir kabul eden Haricîlere ve tevbe etmeden ölen fâsığın cezalandırılmasını gerekli gören Mutezile'ye bir reddir. Çünkü Hz. Peygamber bu kişinin durumunun Allah'ın dilemesine bağlı olduğunu söylemiş, kesin olarak cezalandırılacağını söylememiştir." Tîbî şöyle demiştir "Bu, hakkında bizzat nass ayet-hadis bulunanlar hariç, kimse hakkında 'cehennemliktir' veya 'cennetliktir' şeklinde şahitlik yapmamaya İşaret etmektedir." Ben İbn Hacer derim ki Bir insanın cehennemlik olduğu hakkında şahitlik yapılmaması konusu açıktır, ikinci kısım ise ancak hadisi, ilk anda anlaşılanın dışında yorumlamakla anlaşılır, ki bu şekilde anlamak zorunludur. "Dilerse ona azap eder, dilerse onu affeder" ifadesi, günahından tevbe'edeni de etmeyeni de kapsamaktadır. Bunu bir grup alim söylemiştir. Çoğunluğa göre ise tevbe eden kişi üzerinde sorumluluk kalmaz. Bununla birlikte kişi Allah'ın azabından da emin olamaz. Çünkü tevbesinin kabul edilip edilmediğini bilemez. Bir görüşe göre ise, had cezası olan günah ile had cezası olmayan günah birbirinden farklıdır. Şu konuda görüş ayrılığı söz konusu olmuştur Bir görüşe göre had cezasını gerektiren bir suç işleyen kimsenin gizlice tevbe etmesi caizdir ve bu yeterli olur. Diğer görüşe göre ise, tıpkı m.l-;, . , devrindeki zina eden ve zina ettiklerini itiraf eden Mâiz ve el-Gâmidiyye'nin durumunda olduğu gibi, en faziletlisi devlet başkanına giderek suçunu itiraf etmek, kendisine had cezasının uygulanmasını istemektir. Bazı âlimler ise şöyle bir ayırım yapmıştır Kişi günah işlemekle tanınan bir kimse ise, tevbe ettiğini insanlara duyurması müstehaptır, aksi takdirde değildir. 12. Fitnelerden Kaçmak Dindendir 19- Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur "Müslümanın en hayırlı matının koyun olması yakındır. Dağ başlarında ve yağmur suyunun biriktiği yerlerde vadi ortalarında onları gezdirir de bu sayede dinini fitnelerden korumuş otur.[59] Bu hadiste dağ başları ve suyun biriktiği yerlerin zikredilmesinin sebebi Duraların çoğunlukla otlu olmasıdır. 13. Hz. Peygamberin Allah'ı En İyi Bileniniz Benim Sözü Marifet kalbin fiilidir, çünkü Yüce Allah "Sizi ancak kalbinizin kazandığından sorumlu tutar [60] buyurmuştur. 20- Hz. Âişe'den rivayet edildiğine göre, Allah Resulü Abashabına bir emir verdiğinde, amellerden güçlerinin yeteceğini onlara emrederdi. Ashâb-ı kiram şöyle dedi Ey Allah'ın elçisi! Biz senin durumunda değiliz. Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır. Bu söz üzerine Hz. Peygamber yüzünden öfkesi anlaşılacak şekilde sinirlenir sonra da şöyle derdi Allah'a karşı gelmekten en çok sakınanınız, O'nu en iyi bileniniz benim". Açıklama Buhârî'nin konu başlığında âyeti vermesinin amacı; tek başına sözle İmanın yeterli olmadığını, buna inancın da eklenmesinin şart olduğunu, inancın ise kalbin fiili olduğunu ifâde etmektir. Ayetteki "kalbinizin kazandığı" İfadesinden kasıt, kalbinizde yerleşen anlamındadır. Ayet aslında yeminler hakkında gelmekle birlikte, İman konusunda bunun delil getirilmesi, anlam bakımından ortaklık sebebiyledir. Çünkü yeminde de imanda da hakikatin üzerinde döndüğü esas nokta, kalbin amelidir. Buhârî, Zeyd b. Eslem'in bu âyeti tefsirine dayanmış gibidir. Çünkü o, "Allah sizi kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz" âyeti hakkında şöyle demiştir Kasıtsız yemin kişinin "şöyle yaparsam kâfir olayım" deme-sidir. Kişi kalbini kesin olarak buna bağlamadıkça Allah bu onu yeminden sorumlu tutmaz. Böylece âyet ile hadis arasındaki münasebet ve bu âyet ve hadisin imanla ilgili konulara dahil olma gerekçesi ortaya çıkmış olmaktadır. Bu hadis Kerrâmiye mezhebinin "İman yalnız sözden ibarettir" görüşü aleyhine delildir. Yine bu hadiste imanın artması ve eksilmesine de delil vardır. Çünkü Hz. Peygamber'in Allah'ı en iyi biteniniz benim" sözü, Allah hakkındaki bilginin farklı dereceleri bulunduğunu, bu konuda bazı insanların başkalarından daha üstün olduğunu, Hz. Peygamber'in ise derecelerin en üstününde yer aldığını göstermektedir. Allah'ı bilmek, O'nun sıfatlarını, hükümlerini ve bunlara ilişkin şeyleri bilmeyi kapsar. Gerçek iman budur. Kalpte Bulunanlardan Sorumluluğu Gerektirenler Nevevî şöyle demiştir Âyette, "kalbin fiillerinin kalpte yer etmesi halinde kisinin bundan sorumlu olacağı" şeklindeki doğru görüşe delil vardır. Hz. Peygamber'in Allah ümmetimin içinden geçen şeyleri, bunları konuşmadığı veya yapmadığı sürece bağışladı" hadisi, "bunlar kişinin kalbinde yer etmediği takdirde bağışlanır" şeklinde yorumlanır. Ben İbn Hacer derim ki Hz. Peygamberin "bunları yapmadığı sürece" sözünün genel ifadesi de bunu göstermektedir. Çünkü inanç kalbin amelidir yaptığı şeydir. Amelde Orta Yolu Tutmak, Aşırı Gitmemek Onlara bir şey emrettiğinde güç getirebilecekleri şeyleri emrederdi" ifadesinin anlamı, "onlara bir şey emrettiğinde, devam edemeyeceklerinden korkarak onlara zor gelmeyecek kolay gelecek şeyler emrederdi" demektir. Kendisi de i onlara emrettiği hafif amellerin benzerini yapardı. Ashâb-ı kiram, derecelerinin yükselmesi için Hz. Peygamber yaptığından daha fazla amele ihtiyaçları olduğuna inanırlardı. Bu sebeple Allah Resûlü'nden kendilerine zor I yükümlülükler yüklemesini talep eder ve ona "biz senin durumunda değiliz" derlerdi. O ise buna Öfkelenirdi, Çünkü dereceler elde etmiş olmak, amelde kusurlu davranmayı gerektirmez. Aksine nimetleri karşılıksız veren Allah'a şükretmek için ameli daha da çoğaltmayı gerektirir. Nitekim bir başka hadiste Hz. Jeygamber ayakları şişinceye kadar namaz kılmasının sebeini soran Hz. Aişe'ye "Ben Allah'a çokça şükreden bir kut olmayayım n?" buyurmuştur. Hz. Peygamber'in ashabına kolay amelleri emretmesi buna devam edebilmeleri içindir. Nitekim diğer bir hadiste de şöyle duyurulmuştur "Allah'ın en sevdiği amel devamlı olandır". Hadisten Çıkan Sonuçlar Bu hadisten aşağıdaki sonuçlar çıkmaktadır 1. Salih ameller; dereceleri yükseltir ve günahları siler. Bunun yanında sahilini yüksek mertebelere ulaştırır. Çünkü Hz. Peygamber salabeyi bu yönde delil getirip bunu gerekçe gösterdikleri için değil, başka bir beple yadırgamıştır. 2. Kişi İbadette ve ibadetin neticelerinde son sınıra ulaştığında, nimetin de-ım etmesini ve şükrederek daha da çoğalmasını sağlamak için ibadete devam fme konusunda daha gayretli olur. 3. Şâri'in koymuş olduğu azimet ve ruhsat sınırlarını aşmamak gerekir. Dine ;gun kolay ameli esas almanın, dine aykırı zor amelden daha üstün olduğuna lanmalıdır. 4. İbadette evla olan orta yolu tutmak ve devamlılıktır, ibadeti terke sebep olacak şekilde aşırı gitmek değil. Nitekim bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur "Yolculuğunda çok hızlı giden ne mesafe kat etti, ne de hayvan sırtı bıraktı", 5. Sahabenin ibadete çok büyük bir rağbet duyar ve daha fazla hayır yapmayı isterdi. 6. Dinin emrine aykırı davranıldığmda öfkelenmek meşrudur. Ehliyetli olan kişi, bir şeyi yanlış anladığında onu, uyanışa teşvik için, yadırgamak meşrudur. 7. Kişi, övünmekten ve kibirlenmekten emin olduğunda, ihtiyaç duyulması halinde, kendisinde bulunan üstünlükleri söyleyebilir. 8. Allah Resulü sabahı; insanın ulaşabileceği olgunluk seviyesinin en üst basamağmdadır. Çünkü ilmî ve amelî hikmet ona özgüdür. Hz. Peygamber "en çok bileniniz" sözü ile ilmî hikmete, "ona karşı gelmekten en çok sakınanınız" sözü ile amelî hikmete işaret etmiştir. 14. Kişinin Allah Kendisini Küfürden Kurtardıktan Sonra Yeniden Küfre İnkarcılığa Dönmeyi Ateşe Atılmak Gibi Kötü Görmesi İmandandır 21- Enes'ten rivayet edilmiştir şöyle buyurdu Şu üç şey kimde olursa, o imanın tadını bulur 1. Allah ve Resûlü'nü her şeyden daha çok sevmek, 2. Sevdiği kişiyi yalnızca Allah için sevmek, 3. Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra yeniden küfre inkarcılığa dönmeyi, ateşe atılmak kadar kötü görmek". 15. İman Ehlinin Ameller Konusundaki Faziletlerinin Birbirinden Farklı Olması 22- Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "CennetHkler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdikten sonra Allah Teâtâ 'Kalbinde hardal danesi ağırlığınca imanı olanı cehennemden çıkarın!1 buyurur. Bunun üzerine bu kişiler cehennemden kararmış kömür gibi olmuş bir halde çıkarılırlar. Sonra haya yahut hayat [61] nehrine atılırlar. Orada selin uğradığı yerde kalan tohumlar nasıl çabucak ayrık otu olarak biterse öyle biterler. Görmez misin, bunlar ne güzel sapsarı olarak ve iki tarafına salınarak sürer?.[62] Açıklama Bu bölümde ameller sebebiyle hasıl olan fazilet farklılığı ele alınmaktadır. "Hardal danesi ağırlığınca" ifadesi aslında en küçük şeye işaret etmektedir. İmâmü'l-Haremeyn şöyle demiştir Tartı, amel defterleri için söz konusudur. Bunların ağırlığı, amellerin ecirlerine göre değişir. Burada hardal danesinden kasıt, Allah'ın birliği tevhid inancı esas alınarak gerçekleştirilen amellerdir. Çünkü diğer rivayette şöyle yer almaktadır "Lâ ilahe illallah diyen ue zerre mik-tarınca hayır işleyen kişiyi cehennemden çıkarın". Haya veya hayat nehrinden kasıt kendisi ile hayatın sağlandığı şeydir. Haya yağmur anlamında olup bununla bitkiler hayat bulur. Bu ifâdeye yağmur manasında olan ve sonunda hemze harfi bulunmayan sözcük, sonunda hemze bulunan ve utanma anlamına gelen haya kelimesinden daha uygundur.[63] "Habbe/ Tohum/ayrık otu" çöllerde biten ancak yiyecek olarak kullanılmayan bitkidir. Bu hadisin konu başlığına uyumu açıktır. Zira hadiste İman olsa büe günahların zarar vereceği belirtilmektedir. Buhârî bu hadisi kaydetmekle Mürcie mezhebinin iman ile birlikte günahın zarar vermeyeceği ile ilgili görüşünü; Mutezile mezhebinin de "günahlar kişinin sonsuza kadar cehennemde kalmasını gerektirir" görüşünü reddetmiş olmaktadır. 23- Ebû Saîd el-Hudrî'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Uyurken rüyamda insanların üzerlerinde gömlek olduğu halde bana arz edildiğini gördüm. Bu gömleklerden kimi göğe kadar, kimisi ise daha da kısaydı. Ömer b. Hattâb, üzerindeki gömleği yerde sürüdüğü halde bana arz edildi. Ashab-ı kiram "Bu rüyayı rüyadaki gömleği nasıl yorumladm?" diye sordular. Hz. Peygamber "Din ile" diye cevap verdi.[64] Açıklama Gömleğin din olarak tabir edilmesi açısından hadisin konu başlığına uyumu açıktır. Hadiste insanlann gömleği giyme konusunda birbirinden farklı olduğu belirtilmiştir. Bu ise onların imanda da farklı olduklarını imanlarının aynı seviyede olmadığını göstermektedir. 16. Haya Utanmak Îmandandır 24- Salim b. Abdullah'ın babasından rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber Mubahı aipyüi ensardan bir kişinin yanından geçiyordu. O sırada bu kişi kardeşine utangaçlığı hayası sebebiyle öğüt veriyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona şöyle buyurdu Onu bırak! Çünkü haya utanmak imandandır.[65] Açıklama Bu hadiste sözü edilen kişi çok utangaçtı. Bu İse haklarını almasına engel oluyordu. Kardeşi bu yüzden onu kınıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona "onu bırak" yani onu bu yüce huyu üzerine terk et buyurdu. Sonra da hükme rağbet ettirmek için hayanın imandan olduğunu söyledi. Haya İnsanın kendi hakkını almasını bile engellediğine göre bu, söz konusu hakkın ecrini elde etmesine sebep olur. Özellikle de hakkın tahsil edilmediği kişi bu mala muhtaçsa, bu hakkı istememe İmandan gelen bir hayadan kaynaklanmaktadır. Ibn Kuteybe şöyle demiştir Hadisin anlamı şudur Haya, tıpkı İman gibi kişinin günah işlemesini engeller. Bir şeye yerini alan şeyin adının verilmesi gibi, hayaya da iman denmiştir. Özetle söylemek gerekirse hayanın imandan olması sözü mecazdır. Hadisten anlaşıldığına göre kardeşini haya etmekten sakındıran kişi, hayanın imanın tamamlayıcı unsurlarından olduğunu bilmiyordu. Hadisteki pekiştirme de bu sebeple söz konusu olmuştur. Râğıb el-İsfahanî şöyle demiştir Haya, nefsin çirkin olan şeyden çekilmesidir. Bu, insanın arzu ettiği her şeye saldırmaktan uzak durarak hayvanlar gibi olmamasını sağlayan özelliklerinden biridir. Haya korkaklık ve iffetin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Bu sebeple haya eden kişi fâsık olmaz. Cesur kişinin haya sahibi olması ise nadirdir. Bazı çocuklarda olduğu gibi, haya mutlak anlamda bir şeyden çekinmekten kaynaklanabilir. Rağıb dışındaki âlimlerden biri de şöyle demiştir Haya, haram kılınmış bir fiil hakkında olursa farzdır. Mekruh bir şey hakkında olursa menduptur. Mubah bir şey hakkında olursa örfe bağlıdır. "Haya ancak hayır getirir" sözünden kasdedilen de budur. Selef âlimlerinden birinin de şöyle dediği rivayet edilmiştir "Günahların zillet sebebi olduğunu gördüm. Bu sebeple mürüvvet gereği bunları terk ettim, böylece bu terk dinî bir amel oldu." Haya Allah'ın nimetleri tarafından kuşatılmış olan akıl sahibi kişinin, bu nimetleri O'na isyan yolunda kullanmamasıdtr. Seleften biri de şöyle demiştir "Senin üzerindeki kudretinin miktarınca Allah'tan kork, sana olan yakınlığı mik-tarınca O'ndan haya et." 17. Eğer Tevbe Eder, Namazı Kılar Ve Zekâtı Verirlerse Yollarını Serbest Bırakın [66] 25- Ibn Ömer'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammedin Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik edinceye, namaz kıhncaya ve zekât verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Şayet bunu yaparlarsa islâm'ın hakkı hariç kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, hesaplarını görmek ise Allah a aittir". Açıklama Ayetteki "Şayet tevbe ederlerse. ifadesine bakarsak Hadîs, âyeti tefsir etmek üzere getirilmiştir. Çünkü âyetteki tevbeden kasdedilen inkârdan tevhide dönmektir. "Allah'tan başka Hah olmadığına ve Muhammedin AUah'ın elçisi olduğuna şahitlik edinceye..." sözü bunu tefsir etmektedir. Hadis bir başka açıdan da konu başlığına uymaktadır ki bu da Mürcİe mezhebini reddetmektir. Çünkü onlar imanın amellere ihtiyaç bırakmadığını iddia etmişlerdir. Bu hadisin söylenmesine sebep olan olay şunu göstermektedir ki, bazen bir hadis sahabenin büyükleri tarafından bilinmediği halde, onların dışındakiler tarafından bilinebilir. Bu sebeple rey ne kadar güçlü olursa olsun ona muhalif bir sünnet bulunduğunda rey dikkate alınmaz. "Bu durum falanca âlim tarafından nasıl bilinmez?" denilerek sünnete karşı çıkılmaz. "Emredildim" sözünde emreden Allah'tır. Çünkü Hz. Peygamber'e aleyh emredebilecek olan sadece Allah'tır. Bunun benzeri sahabenin "bana emredildi" sözüdür. Burada emreden Hz. Peygamber'dir. Burada "bana diğer bir sahabî emretti" demeyi kastetmiş olamaz. Çünkü onlar müctehid olmaları itibarıyla başka müctehidin emrine uymazlar. Bu sözü tâbiûndan biri söylediğinde söz farklı şekillerde anlaşılmaya müsaittir. Özetle söyleyecek olursak, birine itaat etmekle tanınan kişi bu sözü söylediğinde bu emri verenin itaat ettiği o reis olduğu anlaşılır. "Şehodet getirinceye kadar" sözü ile zikredilen şeylerin bulunması, savaşmanın biteceği sınır olarak belirlenmiştir. Yani kelime-i şehadet getiren, namaz kılan ve zekât veren kişi, geri kalan hükümleri inkâr etse bile canı koruma altına alınmış olur. Oysa bu doğru değildir. Buna şu şekilde cevap verilir Hz. Muhammed'in peygamberliğine şahitlik etmek onun getirdiklerini tasdik etmeyi gerektirir. Ayrıca hadis metninde yer alan "İslâm'ın hakkı hariç" ifadesi bunların tümünü de dahil etmektedir. Şu sorulabilir "Öyle ise neden bununla yetinmedi de namaz ve zekatı ayrıca zikretti?" Buna şu şekilde cevap verilir "Bu, namaz ve zekatın yüceliği ve onlara gösterilen önem sebebiyledir. Çünkü bunlar bedenî ve malî ibadetlerin esasıdır." Namaz Ve Zekâtı Terk Edenin Hükmü "Namaz kıhncaya" yani namazı şartlarına uygun olarak kılmaya devam edinceye kadar. Burada namaz ile kasdedilen namaz cinsi değil, farz olan namazdır. Mesela tilavet secdesine namaz denilmesi doğru olsa bile bu hadisin kapsamına girmez ve ona mutlak manada namaz denmez. Şeyh Muhyiddin en-Nevevî şöyle demiştir "Bu hadisten namazı kasten terk eden kişinin öldürüleceği anlaşılır." Kirmanî'ye zekâtı terk edenin hükmü sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir "Bu hadiste savaşmanın sona ereceği sınır olarak namazla zekât birlikte zikre-dildiğinden ikisinin hükmü birdir". Anlaşıldığı kadarıyla öldürme değil savaşma hükmü açısından Kirmanı bunu söylemiştir. "Savaşma ile öldürme arasındaki fark şudur Namazı terk edenin aksine zekâtı vermeyen kişiden zekât zorla alınabilir. Kişi zekâtı vermemek için işi savaşmaya kadar götürürse onunla savaş da yapılır. Hz. Ebû Bekir zekâtı vermeyenlerle bu sebeple savaşmış, onlardan herhangi birini özel olarak zekât vermemekten ötürü öldürdüğü nakledilmemiştir. Buna göre, "savaşmak" ve "öldürmek" İfadeleri arasında fark bulunduğundan bu hadisi namazı terk edenin öldürüleceğine dair delil olarak ileri sürmek tartışmalıdır. Doğrusunu Allah bilir. İbn Dakîku'l-'îd Şerhu'l-'ömde isimli eserinde, namazı terk edenin öldürülebileceğine dair bu hadisi delil getirenleri reddetmek için oldukça uzun açıklamalar yapmış ve şöyle demiştir "Savaşmanın mubah olması, öldürmenin de mubah olmasını gerektirmez. Çünkü savaşmak, karşılıklı olarak savaşan iki tarafın bulunmasını gerektirir. Öldürmek İse böyle değildir." Beyhakî, Şafiî'nin şöyle dediğini nakletmiştir "Savaşmakla öldürmek arasında alâka yoktur. Çünkü bazı durumlarda bîr kimse ile savaş yapılması helal olduğu halde aynı kişinin öldürülmesi helal olmaz." Kalplerde Bulunanların Hesabını Görmek Allah'a Aittir "Hesaplarını görmek Allah'a aittir" yani onlann içlerinde gizledikleri şeylerin hesabını görmek Allah'a aittir. Bu, zahir amellerin kabul edileceğine ve zahirin gereğine göre hüküm verileceğine, imanı kabulde delilleri bilmeyi şart koşanlann görüşünün aksine kesin inancın yeterli olduğuna delildir. Bu hadisten, Allah'ın birliğini kabul eden ve O'nun koyduğu hükümlere bağlanan, bununla birlikte bid'at ehli olan ehli sünnet dışındaki mezheplere bağlı bulunan kimselerin tekfir edilemeyeceği, inkârından tevbe eden kişinin, inkârının zahir veya batın olmasına bakmaksızın tevbesinin kabul edileceği de anlaşılmaktadır. Cizye Şöyle bir soru sorulabilir Hadisten ilk anda Allah'ın birliğini kabul etmeyenlerle savaşılacağı anlaşılmaktadır. Şu halde cizye ödeyen veya antlaşma yapan kâfirlerle savaş nasıl terk edilebilir? Buna cevap olarak şunlar söylemiştir. 1. Hadisin yürürlükten kaldırıldığı neshedildiği iddiası Cizye alma ve antlaşma yapma iznini veren hükümler, bu hadislerden sonra gerçekleşmiştir. .Bu^ iznin "müşriklerle savaşın" âyetinden sonra indirilmesi de bunu göstermektedir. 2. Bu hadis, genel bir ifadeye sahip olmakla birlikte kapsamındaki bazı hususlar tahsis edilmiştir. Çünkü emrin amacı, talep edilen şeyin gerçekleşmesidir. Bir delil sebebiyle bir kısmında bunun söz konusu olmamasının bir zararı yoktur. 3. Bu hadisteki "insanlar" şeklindeki genel ifadeden özel bir şey yani ehli kitap dışındaki müşrikler kasdedilmektedir. Nesaî'deki "müşriklerle savaşmakla emrolundum" ifadesi de bunu göstermektedir. Şayet "bu husus cizye ehl-i hakkında geçerli olsa bile, antlaşmalı olanlar ve cizye vermeyenler hakkında geçerli değildir" denilirse buna şu şekilde cevap verilir "Kabul edilemez olan, ateşkes durumunda olduğu gibi savaşın bir süreliğine geciktirilmesi değil tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Cizye ödemeyenlerle savaşılması ise âyet sebebiyledir." 4. Bu hadiste zikredilen şehadet vb. şeylerle kasdedilen, Allah'ın kelimesini yüceltmek ve buna aykırı davrananlara bunu kabul ettirmektir. Bu ise bazı kimselerde savaşla, bazı kimselerde cizye ile bazılarında ise antlaşma ile olur. 5. Burada savaş kelimesi ile savaşmak kasdedilmiş olabileceği gibi, onun yerine geçen, cizye vb. başka bir şey de kasdedilmiş olabilir. 6. Ehl-i kitaba cizye konulmasının sebebi onları Müslümanlığa yönlendirmektir. Sebebin sebebi de sebeptir. Bu durumda hadiste sanki şöyle denilmiş olmaktadır "Ehl-i kitapla onlar Müslüman oluncaya veya onları İslama götürecek şeyi yükleninceye kadar savaşın." Bu görüş en güzel görüştür. Yaptıklarınıza Karşılık Olarak Mirasçı Kılındığınız Cennettir [67] Âyeti Sebebiyle Îman Ameldir" Görüşünde Olanlar Bazı ilim ehli "Rabbine andolsun ki onların hepsini yapmakta olduklarından sorguya çekeceğiz [68] âyetinde kasdedilenin "lâ ilahe illallah" olduğunu söylemişlerdir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur "Amel edenler bunun misli için amel etsinler.[69] 26- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü'ne En faziletli amel nedir?" diye soruldu. Hz. Peygamber Allah'a ve Resulüne imandır" buyurdu. "Sonra hangisidir?" diye soruldu. "Allah yolunda cihaddtr" buyurdu. "Sonra hangisidir?" diye soruldu. "Mebrûr hacdır" buyurdu. [70] Açıklama Konu başlığında yer alan ilk âyetteki "yaptıklarınıza karşılık olarak" ifadesi "iman etmenize karşılık olarak" anlamına gelmektedir. İkinci âyette geçen "yapmakta olduklarınızdan" ifadesi, Buhârî'nin nakline göre dile özgü amellerdir. Üçüncü âyette geçen "amel edenler bunun misli için amel etsinler" İfadesi genel kapsamlıdır. Hadise gelince; en faziletli amelin ne olduğu sorusuna "Allah'a iman" şeklinde cevap verilmesi kalple inanmak ve dille söylemenin de ameller kapsamına dahil olduğunu göstermektedir. Şu söylenebilir "Sonra" ifadesi, bu ifadenin öncesi ve sonrasındaki kelimelerin birbirinden farklı olduğunu ve önce zikredilenin sonra zikredilenden rütbece önde olduğunu gösterir. Buna şu şekilde cevap verilir Burada imandan kasdedilen tasdik etmektir ki bu, İmanın hakikat anlamıdır. Daha Önce geçtiği gibi iman, bedenî ameller için de kullanılabilir. Çünkü bedenî ameller imanın tamamlayıcılan ndandır. Şu sorulabilir Bu âyetle, "Hiçbiriniz cennete amelî ite giremez" hadisini nasıl birleştirebiliriz? Bunun cevabı şudur Hadiste olmayacağı belirtilen şey, kabul edilmemiş mücerret amelle cennete girmektir. Ayette yer alan ise, kabul edilen amelle cennete girmektir. Kabul ise yalnızca Allah'ın rahmeti ile olur. Şu halde cennete girmek yalnızca Allah'ın rahmeti ile olmaktadır. "Andolsun onlara soracağız" âyeti hakkında Nevevî şöyle demiştir; Bütün amellerinden yani yükümlülükle ilgili olan bütün amellerinden sorguya çekeceğiz. Burada geçen sorguyu yalnızca tevhid İle sınırlamak, delilsiz iddiada bulunmaktır. Ben îbn Hacer derim ki Âyette "Onların yaptıklarına üzülme. Müminlere merhamet kanadını indir" ifadesinden "Onların hepsini" bölümüne kadar kâfirlerden bahsedildiği için bu âyette sorguyu tevhid ile sınırlayanlar açısından delil bulunmaktadır. Bu âyetin kapsamına Müslüman da kâfir de girmektedir. Çünkü kâfirlerin, tevhid dışındaki amellerin aksine, Allah'ın birliğini kabul etmekle yükümlü kılındıkları konusunda görüş ayrılığı yoktur. Diğer ameller hakkında ise görüş ayrılığı söz konusudur. Kâfirlerin diğer amellerle yükümlü olduğunu kabul edenler, onların bütün amellerden sorgulanacağını söylemektedir. Onların diğer amellerle yükümlü olmadığı görüşünü kabul edenler ise, onların yalnızca Allah'ın birliğini kabul etmekten sorgulanacağını söylemektedirler. Allah'ın birliği konusunda sorguya çekilecekleri konusunda ise görüş birliği vardır. Bunun misli için..." ifadesinden "büyük kurtuluş" kasdedilmektedir. Amel edenler...amel etsinler" ifadesinde "dünya için amel edenler asıl bunun için amel etsinler" denilmektedir. Mebrûr hac" kabul edilen hacdır. Diğer bir görüşe göre içine günah karışmayan hacdır. Başka bir görüşe göre; içinde riya gösteriş bulunmayan hacdır. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Nevevî şöyle demiştir Bu hadiste cihad imandan sonra zikredilmiştir. Ebû Zer hadisinde ise hac zikredilmemiş, köle azadından bahsedilmiştir. İbn Mesud hadisinde önce namaz, sonra ana-babaya iyilik, sonra da cihad zikredilmiştir. Daha önce geçen hadiste, kişinin elinden ve dilinden selamette olması zikredilmiştir. Alimler de şöyle demiştir Bu konuda cevapların farklı olması, durumların ve muhatapların ihtiyaçlarının farklı olmasındandır. Ayrıca Hz. Peygamber soru soranın ve dinleyenlerin bildikleri değil, bilmediklerini zikretmiştir. Şu da söylenebilir Burada "en hayırlı amer sözü ile "en hayırlı amellerden biri" anlamı kasdedilmektedir. Nitekim "falanca, insanların en akıllı-sıdir" sözü ile "İnsanların en akılhlanndandır" anlamı kasdedilir. "Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır" hadisi de böyledir. Malumdur ki kişi sadece ailesine karşı hayırlı olmakla insanların en hayırlısı olmaz. Şu sorulabilir Cihad, İslâmm rükünleri beş şartı arasında yer almadığı halde, niçin İslâm'ın şartlarından olan hacdan önce zikredilmiştir? Bunun cevabı şudur Çoğunlukla haccm yaran hac yapanla sınırlı olduğu halde, cihadın yararı başkaları hakkında da geçerli olabilir. Bu hadis, cihadın farz-ı ayn olduğu dönemde söyienmişde olabilir. Çünkü cihadın farz-ı ayn olması tekrar tekrar gerçekleşen bir durumdur. Bu sebeple hacdan daha önemli olduğun için önce söylenmiştir. 19. Gerçek Anlamda Müslüman Olmamak Müslüman olmanın; teslim olma veya öldürülmekten korkmaya dayanması. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur "Bedeviler îman ettik dediler. De ki siz İman etmediniz, ancak 'teslim olduk' deyiniz.[71] Müslümanlık gerçek anlamda olduğunda şu âyetteki gibi olur "Şüphesiz ki Allah katında din, İslâm'dır.[72] 27- Sa'd b. Ebû Vakkas'm oğlu Amir babasından şunu rivayet etmiştir Sa'd'ın oturduğu bir sırada Allah Resulü saib Uâhu bir grup insana zekât malından bir şeyler verdi, benim en beğendiğim adama ise bir şey vermedi. Ey Allah'ın elçisi! Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mümin olarak görüyorum" dedim. Allah Resulü 'Yahut müslümandır" buyurdu. Ben bir süre sustum. Sonra o adam hakkındaki bilgim sebebiyle dayanamadım ve bir kez daha "Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi ben onu mümin olarak görüyorum" dedim. Allah Resulü yine Yahut müslümandır" buyurdu. Sonra yine dayanamadım ve aynı şeyleri tekrarladım, Hz. Peygamber de aynı şeyi tekrarladı. Sonra da şöyle buyurdu "Sa'd! Başkasını daha çok sevdiğim halde bir adama, Allah onu yüz üstü ateşe atmasın diye mal verdiğim olur.[73] Açıklama Buharı konu başlığında şart cümlesi kullanmış fakat bunun cevabını, zaten bilinmesi sebebiyle zikretmemiştir. Burada kasdedilen, bu şekilde Müslüman olma halinde âhirette bunun bir yararının olmayacağıdır. Buhârî'nin belirttiği ve delil getirdiği şey özetle şudur İslâm kelimesi bazen serî hakikat anlamında kullanılır ki bu anlamda imanın eş anlamlısı olup, Allah katında yarar sağlar. Yüce Allah'ın şu âyetleri de bu anlamdadır "Şüphesiz ki Allah katında din İslâm'dır", "Orada Müslüman bir ev halkından başkasını bulamadık".[74] İslâm kelimesi bazen de sözlük anlamında kullanılır ki bununla itaat ve teslim olma kasdedilir. Burada Buhârî'nin kasdettiği anlam şer'î anlamdır. Hadisin konu ile uyumu şu açıdan açıktır Müslüman kelimesi, iç durumu bilinmese bile Müslüman olduğunu açıklayan kişi hakkında kullanılır. Oysa bu kişi gerçek anlamda mümin olmayabilir. Çünkü bu kişi hakkında İslâm kelimesinin sözlük anlamı uygun olsa bile, dini anlamı uygun olmayabilir. Hz. Peygamberin Yahut müslümandır" sözünün tenvi' ve teşrik için olduğu söylenmiştir. Teşrik için olması halinde Hz. Peygamber Sa'd'a "Ben onu mümin yahut Müslüman olarak görüyorum" demesini emretmiştir. Çünkü bu ihtiyata daha uygundur. İbnü'l-A'râbî'nin bu hadisi Mu'cem'inde şu şekilde rivayet etmesi bu görüşü reddetmektedir "Mümin deme, bilakis o müslümandır". Bundan anlaşılmaktadır ki Hz. Peygamber'in bu sözü ıdrâbtır sözü bırakıp başka bir yere dönmektir. O zaman bu söz Sa'd'm sözünü reddetmek olmayıp, "İç yüzünü gizli bir deneme ile denemediğin kişi hakkında Müslüman kelimesini kullanmak, mümin kelimesini kullanmaktan daha evladır" anlamına gelir. Çünkü kişinin Müslüman olduğu zahir hükümle bilinir. Hadisin konu ile ilgisini daha önce açıklamıştık. Bu hadiste yer alan olayın aslı şudur Hz. Peygamber ,,-Müslüman olduğunu söyleyenlere, onların kalbini ısındırmak için bolca bağışta bulunurdu. Bu durumda olan bir grup insan Hz. Peygamber'den s^ikn bağış talebinde bulunmuş o da onlara mal verirken muhacirlerden olan Cuayl adında bir adama vermemiştir. Sa'd, o adam hakkında Hz. Peygamber'le konuşmuştur. Çünkü o, Cuayl'ı yakından tanıdığından, onun bu bağışa diğerlerinden daha layık olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple Sa'd, Hz. Peygamber'e birden fazla müracaatta bulunmuşur. Hz. Peygamber de ona şu iki konuda yol göstermiştir 1- Cuayl'i onlardan çok sevdiği halde onlara bağışta bulunup Cuayl'e vermemesinin sebebini bildirmek. Çünkü Hz. Peygamber kalplerini Müslümanlığa ısındırmak İstediği bu kişilere bağışta bulunmamış olsaydı, onların dinden dönerek cehenneme gitmeyeceklerinden emin olunamazdı. 2- İç yüzü kesin olarak bilinmeyen bir konuda kişiyi övmemek, yalnızca dıştan bildiği şeyi söylemek. Bununla Hz. Peygamber'in Sa'dın sözünü reddetmesinin sebebi anlaşılmış olur. Bu, Sa'dın sözünü tamamen reddettiği anlamına gelmez. Hz. Peygamber'in Sa'd'a söylemiş olduğu sözün sebebi ile ilgili İki cevaptan biri, onun Sa'd'a daha iyi olan hakkında görüşünü söylediğini belirtirken, diğeri de Sa'd'a Hz. Peygamber'in sözünün gerekçesini açıklamaktadır. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Bu konu ile ilgili hadisten çıkan önemli bazı sonuçlar bulunmaktadır İman ve İslâm, mahiyet itibarıyla birbirinden farklıdır. Olgun mümin olduğuna dair hakkında âyet-hadis bulunmayan kişilerin olgun mümin olduğuna dair kesin görüş belirtmekten kaçınmak gerekir. Bazı yorumcular bu hadisten yola çıkarak "Cennetlik olduklarına dair haklarında âyet-hadis bulunanlar dışında kimsenin kesin olarak cennetlik olduğu söylenemez" sonucunu çikarmışlarsa da bu, hadisten açık olarak anlaşılmaz. Evet hakkında nass bulunmayan kişi hakkında bu böyledir. Ne var ki bu husus, bu hadisten çıkmaz. Bu hadis iman etmek olmak için kelime-i şehadeti dille söylemiş olmayı yeterli sayan Mürcie mezhebinin aşırılarını da reddetmektedir. Devlet başkanı kamu yararı için ayrılmış mallarda tasarrufta bulunur. Bu tasarrufunda bazı kimseler işin iç yüzünü bilmiyor olsa bile o, öncelik sırasına riayet eder. Bir kimse, aracılığın caiz olduğuna inanıyorsa, devlet başkanı yanında başkaları için aracılık yapabilir. Alt konumda bulunan bir kişi, üst konumda bulunan bir kimsenin hata yaptığını düşündüğünde ona uyanda bulunabilir. Şayet bir kötülüğe yol açmayacaksa, katında aracılık yapılan kişiye bir konu hakkında müracaat etmek. Zekât bölümünde Sa'dın "Kalkıp gizlice konuştum" şeklindeki rivayetinde de geleceği üzere, nasihati gizli yapmak, açık yapmaktan daha evladır. Hatta açıktan nasihat yapmak bir kötülüğe yol açacaksa, nasihati gizli yapmak zorunlu hale gelir. Bir konuda kendisine görüş belirtilen kişi, karşı tarafın görüşünü yadırgamaz, doğru görüşün delilini ona açıklar. Şayet maslahat aracılık eden kişinin görüşünü terk etmekte ise, aracılık eden kişiye bunun gerekçesi anlatılır. Aracılık eden kişinin görüşünün reddedilmesi onun için bir kusur sayılmaz. Soru sorma veya bir şey isteme konusunda ısrarlı olmamak müstehaptır. Zührî şöyle demiştir "Bu hadisten, İslâm'ın söz, imanın ise amel olduğunu anlıyoruz. "Bu, Cibril hadisine göre müşkildir. Çünkü bunun zahiri Cibril hadisi İle çelişmektedir. Zührî'nin kastı şu olabilir Kelime-i şehadeti getiren kişinin Müslüman olduğuna hükmedilir. Bu kişi amelde bulunmadıkça kendisine mümin denmez. Amel hem kalp hem organlarla yapılan amelleri kapsar. Organların ameli kişinin Müslümanlık sözünün doğru olduğunu gösterir. Cibril hadisinde zikredilen İslâm ise şu âyette kasdedilen kâmil Müslümanlık anlamında serî hakikattir "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa bu kendisinden asla kabul edilmez".[75] 20. Selamı Yaymak İmandandır Ammar şöyle demiştir "Üç şeyi bir arada bulunduran imanı elde etmiş, olur 1- Kendi nefsine insaf etmek, 2- Selâmı tüm âleme yaymak, 3- Darlıkta infak etmek." 28- Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber'e gelerek "Ey Allah'ın elçisi İslâm'ın İslâm'daki amellerin hangisi en hayırlıdır? diye sordu. Hz. Peygamber şöyle buyurdu "Yemek yedirmen ve tanıyıp tanımadığın kişilere selam vermendir. "Selamı yaymak' ifadesinden kasıt, selamı gizli ve açık olarak yaymaktır. Bu "tanıyıp tanımadığın kişiye selam vermendir" şeklindeki merfu Hz. Peygamber'e nisbet edilen rivayete de uymaktadır. Burada "âlem" sözcüğü ile bütün insanlar kasdedilmektedir. Ebu'z-Zinâd b. Sirâc şöyle demiştir Bu üç şartı bir arada bulunduran kişinin imanı tamamlamış olma sebebi şudur İmanın üzerinde dönüp dolaştığı üç temel husus bunlardır. Çünkü kişi insaflı olduğunda, kendisi üzerinde Rabbi tarafından farz kılınan bütün haklan yerine getirir, O'nun yasakladığı şeylerin tümünden de kaçınır. Bu, imanın rükünlerini şartlarını kapsar. Selamı yaymak ise; güzel ahlâk, alçak gönüllü olma ve başkalarını küçümsememeyi içerir. Bununla insanlar arasında kaynaşma ve sevgi gerçekleşir. Darlık halinde infak etmek cömertlikte son sınırı ifade eder. Çünkü ihtiyaç halinde iken de infak edebilen kişi bolluk anında daha çok infak eder. Buradaki infak farz veya mendup olarak aileye yahut misafirlere ve ziyaretçilere yapılan infaktan daha geneldir. Darlık anında infakın yapılması; Allah'a güvenmeyi, dünya hususunda zühd sahibi olmayı, emelini uzatmamayı dünyada çok uzun yaşamayı arzulamamayı vb. âhirete ilişkin önemli hususları içerir. 21. Kocanın Yaptığı İyiliklere Karşı Nankörlük Etmek İnkâr anlamında olmayan küfür nankörlük. Bu konuda Ebû Saîd el-Hudrî'nin Hz. Peygamber'den rivayet ettiği bir hadis vardır. 29- İbn Abbas'tan îdi^Dehü rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Bana afeş cehennem gösterildi. Cehennemliklerin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm. Zira onlar inkâr edenlerdir". Hz. Peygamber'e soruldu "Allah'ı mı inkâr ederler?" Hz. Peygamber saiiai!âjnj feyhi vesgiic-n şöyle buyurdu Kocalartnın hakkını inkâr ederler, iyiliği inkâr ederler. Onlardan birine uzun zaman iyilikte bulunsan, sonra senden sevmediği bir şey görse hemen 'zaten senden hiçbir iyilik görmedim' der".[76] Açıklama Kadı Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, şerhinde bu konu hakkında şöyle demiştir Buhârî'nİn bu başlığı tercihteki amacı şunu açıklamaktır Taatler iman olarak isimlendirildikleri gibi, günahlar da küfür inkâr olarak isimlendirilir. Ancak günahlardan bahsedilirken kullanılan "küfür" sözcüğü ile, İnsanı dinden çıkaran inkarcılık kasdedilmemektedir. Farklı günahlar arasından "kocaya nankörlüğün" seçilmesinde bir incelik vardır. Bu da Hz. Peygamber'in şü sözünde ifade edilmektedir "Şayet insanın insana secde etmesini emredecek olsaydım kadının kocasına secde etmesini emrederdim". Hz. Pey-gambe bu hadiste kocanın hakkını neredeyse Allah'ın hakkıyla birleştirmiştir. Buna göre kadının, kocanın hakkını inkar etmesi, Allah'ın hakkını da hafife aldığını gösterir. Bu sebeple buna İnkâr denilmiştir. Ancak bu inkâr, insanın dinden çıkmasına neden olan inkâr değildir. Buhârî'nİn sözünden, küfrün imanın zıddı olması açısından, bu başlığın imanla ilgili konulara uygunluğu anlaşılır. 22. Günahlar, Câhiliye İşlerindendir Şirk dışındaki bu günahları işleyenler tekfir edilmezler. Çünkü Hz. Peygamber Şöyle buyurmuştur; "Sen, kendisinde câhiliye olan bir adamsın". Yüce Allah da şöyle buyurmuştur "Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları dilediği kimse için bağışlar.[77] 30- Ma'rûr'dan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir Ebû Zer ile Rebeze'de karşılaştık. Kendisinin ve kölesinin üzerinde bir hülle vardı. Ona bunun sebebini sorduğumda şöyle dedi Bir adama sövdüm, onu anasından dolayı ayıpladım. Bunun üzerine Hz. Peygamber bana şöyle dedi "Ebû Zer! Onu anasından dolayı ayıplıyor musun? Gerçekten sen kendisinde câhiliye ahlâkı olan birisin. Kardeşleriniz sizin hizmetçileri-nizdtr. Allah onları sizin elinizin altına idarenize verdi. Kimin elinin altında kardeşi varsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara yapamayacakları şeyler yüklemeyin. Şayet onlara bir iş yüklerseniz kendilerine yardımcı otunuz.[78] Şayet Mü Minlerden İki Grup Birbiri İle Savaşırlarsa Aralarını Düzeltin [79] 31- Ahnef b. Kays'tan rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir Şu adama Hz. Ali'ye yardım etme niyeti İle çıktım. Ebû Bekre ile karşılaştım. Bana "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. "Şu adama yardım etmeye gidiyorum" dedim. O "Geri dön. Çünkü ben Allah Resulü'nün şöyle dediğini duydum iki Müslüman kılıç kılıca karşılaştıklarında öldüren de öldürülen de ateştedir. Hz. Peygamber'e sordum 'Öldüreni anladım da ya şu öldürülen niçin ateştedir ey Allah'ın elçisi?' Allah Resulü şöyle buyurdu "Çünkü o da arkadaşını öldürmek istiyordu.[80] Açıklama "Şirk dışında" yani, bir farzı terk etmek veya haramı işlemekten kaynaklanan her günah cahiliye ahlâkındandır. Şirk en büyük günah olduğundan Hz. Peygamber onu İstisna etmiştir. Konudan anlaşılan şudur Buhârî, inkâr anlamında değil de nimete karşı nankörlük etmek anlamında, günahlara da mecazen küfür denilebileceği konusunu önceki bölümde ele almış, daha sonra günah işleyenleri tekfir eden haricîlerin görüşünün aksine, bunların insanı dinden çıkarmadığını açıklamak istemiştir. Kur'an'ın şu açık ifadesi de onların görüşünü reddetmektedir "Bunun dı-şmdakileri dilediği kimse için bağışlar". Yüce Allah, şirk dışındaki günahların bağışlanmasının mümkün olduğunu beyan etmiştir. Bu âyetteki şirkten kasıt, inkarcılıktır. Çünkü mesela Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkâr eden kişi, Allah'tan başka ilah edinmemiş olsa bile kâfir olur. Onun bağışlanmayacağı konusunda görüş ayrılığı yoktur. Bazen şirk kelimesi inkârdan daha özel anlamda kullanılır. Nitekim "Kitap ehli ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar üzerinde bulundukları yolu terk edecek değillerdi [81] âyetindeki şirk bu anlamdadır. İbn Battal şöyle demiştir Buhârî'nin amacı, Haricîler gibi günah işlemenin insanı küfre düşürdüğünü ve bu şekilde ölenin sonsuza kadar cehennemde kalacağını savunanları reddetmektir. Oysa konu başında verilen âyet de bunu reddetmektedir. Çünkü âyetteki "bunun dışındakiler! dilediği kimse için bağışlar" İfadesinin anlamı, şirk dışındaki tüm günahları işleyenleri kapsar. Kirmanı şöyle demiştir "Buhârî'nin Ebû Zer'in rivayet ettiği 'Onu anasından dolayı ayıplıyor musun?' sözünü buna delil olarak getirmesi tartışılır. Çünkü ayıplamak büyük günah değildir. Haricîler küçük günahlar sebebiyle İnsanları tekfir etmemektedirler." Ben İbn Hacer derim ki "Buhârî'nin âyeti onlar aleyhine delil getirmesi açıktır. Bu sebeple İbn Battal da bununla yetinmiştir. Ebû Zer olayı ise, kendisinde şirk dışında küçük olsun büyük olsun cahiliye özelliklerinden biri bulunan kişinin bu özellik sebebiyle İmandan çıkmamasına delil olarak zikredilmiştir. Bu olayın delil getirilmesi açıktır." Buhârî bunu şunun için de delil getirmiştir Mümin bir günah işlediğinde kâfir olmaz, çünkü Allah ona şu âyette mümin adı ile hitap etmiştir "Müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırsa..." Daha sonra ise şöyle demiştir "Müminler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin..." Yine şu hadisi de delil getirmiştir "İki Müslüman kılıç kılıca karşılaştıklarında". Bu hadiste Hz. Peygamber bu iki kişiyi cehennem tehdidi ile korkuttuğu halde onlara Müslüman demiştir. Burada savaşın, savaşmanın caiz olduğunu gösteren bir yoruma dayanmaması durumu kasdedilmiştir. Buhârî Ebû Zer'in hadisindeki "Sen kendisinde cahiliye bulunan bir adamsın" sözünü de delil getirmiştir. Oysa Ebû Zer'in imanı zirvedeydi. Derecesinin yüceliğine rağmen onu kınaması böyle bir olayı tekrarlamaktan sakındırmak İçindir. Çünkü bir açıdan mazur sayılsa bile, böyle bir şeyin onun gibi yüksek dereceye sahip birinden meydana gelmesi önemsenir. Ahnef, kavmini Cemel savaşında Hz. Ali ile birlikte savaşmak için götürmek istiyordu. Ebu Bekre ise onu bundan caydırmış, o da görüşünden Hz. Peygamberin hadisini genel anlamda anlayarak bunu birbiri ile savaşan tüm Müslümanlara uygulamıştır. Oysa gerçekte hadiste kasdedilen savaş, daha önce belirttiğimiz gibi savaşmayı caiz kılacak bir yoruma dayanmayan savaştır. Bu, azgınlık edenlerle savaşma konusundaki Özel delil ile yukarıdaki hadisin genel anlamını sınırlandırır. Nitekim Ahnef, görüşünden dönerek Hz. Ali'nin daha sonraki savaşlarına katılmıştır. "Rebeze" Medine'ye üç merhale mesafede çölde bir bölgedir. "Onu anasından dolayı ayıpladım" sözünde anlatılan durum bana göre Ebû Zer'in bu fiilin haramhğını bilmesinden öncedir. Bu özellik kendisinde cahiliye özelliklerinden biri olarak kaldı. Bu sebeple Buhârî'nin Edeb konusunda rivayet ettiği üzere Ebû Zer şöyle demiştir "Bu yaşta bende halâ cahiliye ahlâkı mı var?" Bu sözünde bu yaşa kadar kendisinde cahiliye ahlâkı oluşunun gizli kalmasına şaşırdığı anlaşılmaktadır. Kendisine bu özelliğin dinen yerilen bir özellik olduğunu Hz. Peygamber bildirmiştir. Hadisin lafzı köle sahibinin malından kölesini de yararlandırmasını gerektirmektedir, kölesini kendisine eşit tutmasını değil. Bununla birlikte bu olaydan sonra Ebû Zer ihtiyaten giyim vb. konularda kölesini kendisine eşit tutardı. 23. Zulümden Zulüme Fark Vardır 32- Abdullah'tan rivayet edilmiştir "İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar var ya.[82] ayeti indirilince Hz. Peygamber'in saib ve ashabı "Hangimiz zulüm etmemiştir ki! [83] dediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi "Şüphesiz ki şirk büyük bir zulümdür.[84] Açıklama "Zulümden zulüme fark vardır" ifadesi biri diğerinden daha hafif olan zulüm anlamına gelir. Bu konunun delil olma yönü şudur Sahabe ilk âyetteki zulüm ifadesini genel anlamda bütün günahlar şeklinde anlamışlardır. Hz. Peygamber onların bu anlayışını yadırgamamıştır. Âyet ise onlara zulüm türlerinin en büyüğünün şirk olduğunu açıklamıştır. Hattâbî şöyle demiştir "Sahabenin anlayışına göre "şirk" zulüm olarak ad-landırılamayacak kadar büyük bir günahtı. Dolayısıyla ilk âyetteki zulüm kelimesini şirk dışındaki diğer günahlara yordular. Bunun üzerine ikinci âyet indi". Bu tartışılır. Bana göre sahabe zulüm kelimesini genel anlamda anladılar. Buna şirk ve diğer günahlar da dahildir. Buhârî'nin âyeti delil getirme tarzı da bunu göstermektedir. Muhammed b. İsmail et-Teymî hadisin şerhinde şunları söylemiştir; İmanın şirkle karıştırılması düşünülemez. Bu durumda âyetin anlamı "iman ettikten sonra inkâra düşmeyenler" yani İrtidat etmeyenler şeklinde olur. Bu âyette "iman ve küfrü, zahir ve batın olarak bir araya getirmeyenler" yani münafık olmayanlar kasdedilmiş de olabilir. Bu en güçlü görüştür. Bu sebeple Buhârî bu konudan sonra "münafıkların alâmetleri" konusunu getirmiştir. Bu, onun kitabı tertibindeki ustalığını ortaya koymaktadır. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Tahsis delili ortaya çıkıncaya kadar âyet ve hadislerin genel anlamını esas almak gerekir. Olumsuz cümlede kullanılan belirsiz isim, genellik ifade eder. Hass âmmı tahsis eder, mübeyyen mücmeli beyan eder. Çelişkiyi giderme maslahatı sebebiyle âyet-hadislerde geçen sözcükler zahir anlamının dışındaki anlamlara yorulabilir. Zulmün çeşitli dereceleri vardır. Günahlara şirk denmez. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayanlar güven içinde olurlar, doğru yolda olanlar da onlardır. Şu sorulabilir İsyankâr kişiye de azap edilebilir. Bu durumda güven ve doğru yolda olmak nasıl söz konusu olabilir? Bunun cevabı şudur Bu kişi cehennemde ebedî olarak kalmaktan güven içinde, cennete gitme konusunda da doğru yoldadır. 24. Münafığın Alâmeti 33- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurdu "Münafığın alâmeti üçtür 1. Konuştuğunda yalan söyler, 2. Söz verdiğinde sözünden döner, 3. Kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder".[85] 34- Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Dört şey kimde bulunursa o kişi hâlis münafık olur. Kimde bu özelliklerden biri bulunursa bunu terk edinceye kadar kendisinde nifak özelliklerinden biri bulunmuş olur 1. Kendisine bir şey emanet edilince ihanet eder, 2. Konuştuğunda yalan söyler, 3. Antlaşma yaptığında antlaşmaya vefa göstermez, 4. Düşmanlık yaptığında haddi aşar.[86] Açıklama "Münafığın alâmeti" Buhârî küfür ve zulmün farklı mertebeleri bulunduğunu ifade ettikten sonra münafıklığın da böyle olduğunu bildirmiştir. Muhyiddin en-Nevevî şöyle demiştir Buhârî'nin bu başlıkta kasdettigi, taatlerin imanı arttırması gibi, günahların da imanı azaltmasidır. Kirmanı şöyle demiştir Bu konunun îman bölümü ile ilişkisi şudur Nifak münafıklık, imanın olmadığının delilidir. Yahut da nifakın bir kısmının küfür olup, bir kısmının olmadığını açıklamaktır. Nifak sözlükte için dışa uymamasıdır. Şayet bu iman konusunda ise bu "küfür nifakı"dır. Değilse "amel nifakıMır. Fiil ve terk amel nifakına girer. Farklı mertebeleri vardır. Münafığın Alamet Olarak Niçin Üç Şey Zikredilmiştir? Hadiste zikredilen üç alâmetle yetinilmesinin nedeni, bu üçünün geri kalanlara işaret ediyor olmasıdır. Çünkü dinle ilgili şeyler üç unsurda toplanır Söz, fiil ve niyet. Yalan söyleme ifadesi ile sözün bozukluğuna, hıyanet ifadesi ile. fiilin bozukluğuna, sözde durmamak ifadesi ile de niyetin bozukluğuna -çünkü söz verildiği sırada sözde durmama kastı yoksa bunun bir zararı olmaz, ancak kişi sözde durmamayı kasdetmiş sonra bir engel çıkmış veya karar değiştirmiş ise bu durumda kişide nifakın sureti bulunmamış olur- işaret edilmiştir. Bu anlamda şu hadis rivayet edilmiştir "Kişi verdiği sözü yerine getirme niyeti ile kardeşine söz verir de yerine getiremezse günaha girmiş olmaz". Hadiste zikredilen vaadden kasıt, hayır vaadidir. Kötü vaadin yani tehdidin ise yerine getirilmemesi müstehaptır. Uygulanmamasından bir kötülük doğmadıkça tehdidi terk etmek farz olabilir. Yalan Hadiste geçen yalan sözcüğüne gelince; İbnü't-Tîn'in naklettiğine göre Mâlik'e yalan söylediği görülen kişiden bahsedilmiş, o "Hangi tür yalan?" diye sormuştur. Kişi daha önce yaşamış olduğu şeyleri anlatmış, onu nitelemekte aşırıya kaçmış olabilir. Bu zarar vermez. Yalnızca, yalan amacıyla bir şey hakkında olduğundan farklı olarak konuşmak zarar verir. Hadiste Sayılan Özellikleri Taşıyan Kişi NeveÎ şöyle demiştir "Bu hadisi âlimlerden bir grup problemli görmüştür. Çünkü bu hadiste belirtilen özellikler, küfrüne hükmedilme ye ceği konusunda icma edilen bir müslümanda da bulunabilir. Oysa bu hadiste bir problem söz konusu değildir, hadisin anlamı sahihtir. Tahkik ehli âlimler hadisin şu anlama geldiğini söylemişlerdir Bu özellikler nifak özellikleridir. Bu özelliği taşıyan kişi de bu özellikler bakımından münafığa benzemekte, onların ahlâkını taşımaktadır." Ben İbn Hacer derim ki Nevevî'nin bu cevabı, nifak sözcüğünün burada mecaz olarak kullanıldığını kabul etme anlamına gelmektedir. Yani hadis "bu özellikleri taşıyanlar münafık gibi olurlar" anlamına gelmektedir. Bu, nifak sözcüğü ile küfür nifakının kasdedilmesi halindedir. Buna cevap olarak şu da söylenmiştir Hadiste kasdedilen nifak, daha önce zikrettiğimiz amel nifakıdır. Kurtubî bu yorumu kabul etmiş ve Hz. Ömer'in Huzeyfe'ye söylediği "Bende münafıklıktan herhangi bir şey görüyor musun?" sözünü de buna delil olarak getirmiştir. Hz. Ömer bununla küfür nifakını değil, amel nifakını kasdetmiştir. İkinci hadiste münafığın "hâlis" sözcüğü ile nitelenmesi de bunu desteklemektedir. Şu da söylenmiştir "Burada nifak sözcüğü bu özelliklerin işlenmesi konusunda insanları korkutmak ve sakındırmak amacıyla kullanılmıştır. Yoksa nifak sözcüğünden zahir olan anlam kasdedi İme mistir. "Hattabî bu görüşü tercih etmiş, şunu da belirtmiştir "Bu Özellikle nitelenen kişi, bunu âdet edinen ve benimseyen kişi olabilir." Bir diğer görüşe göre hadis, bu özellikler tamamen kendisine hakim olmuş, bunları hafife alan, küçümseyen kişiler hakkındadır. Bu şekilde olan kişiler genelde inancı bozuk kişilerdir. Bu konuda en güzel cevap Kurtubî'nİn tercih ettiği cevaptır. 25. kadir gecesini ihya etmek imandandır 35- Ebû Hureyre'den rhdıuaiiât rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber en şöyle buyurmuştur Kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah'tan umarak Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahtan bağışlanır.[87] Buhârî, münafığın alâmetlerini ve bunun çirkinliğini açıkladıktan sonra yeniden imanın alâmetlerini ve bunların güzelliğini anlatmaya dönmüştür. 26. Cihad İmandandır 36- Ebû Zür'a b. Amr b. Cerîr şöyle demiştir. Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini duydum. Hz. Peygamber şöyle buyurdu "Allah kendi yolunda cihada çıkan kişi için kefil olarak şöyle buyurmuştur Bu kişiyi yalnızca bana olan imanı ve elçilerimi tasdik etmesi cihada çıkarmıştır. Ben onu kazanacağı ecir veya ganimetle geri döndürme yahut cennete koymaya kefilim'. Hz, Peygamber şöyle buyurdu Ümmetime zorluk çıkartmayacak olsaydım savaşa çıkan hiçbir seriyyenin arkasında kalmazdım. Allah yolunda öldürülmeyi, sonra diriltitmeyi sonra tekrar öldürülmeyi sonra tekrar diriltilmeyi sonra yine Öldürülmeyi isterdim.[88] 27. Ramazanı İhya Etmek İmandandır 37- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Kim inanarak ve sevabtnt yalnızca Allah'tan umarak Ramazariı gecelerini ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır. 28. Sevabını Yalnızca Allah'tan Umarak Ramazan Orucunu Tutmak İmandandır 38- Ebû Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber Şöyle buyurmuştur "Kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah tan umarak Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır". Açıklama Kadir gecesini ihya etmekle Ramazan'ı ihya etmek arasındaki ilişki açıktır. Ancak cihad konusu ile İlgili hadisi, Kadir gecesini arama konusunda zikretmesinde güzel bir uyum vardır. Çünkü Kadir gecesini aramak özel bir önem ve tam bir mücahedeyi gerektirir. Bununla birlikte kişi Kadir gecesini bulabilir de bulmayabilir de. Şehitliği talep eden ve Allah'ın kelimesini yüceltmeyi amaçlayan mücahidin durumu da budur. Bu amacı, gerçekleşebilir de gerçekleşmeyebilir de. Her iki durumda da asıl amaca ulaşabilir de ulaşılmayabilir de. Kadir gecesini arayan kişi bundan sevap alır, şayet Kadir gecesine rastlarsa sevabı daha büyük olur. Aynı şekilde Allah yolunda cihad eden mücahid de sevabını alır. Şayet amacına kavuşursa sevabı daha büyük olur. Hz. Peygamber'in 'Allah yolunda öldürülmeyi isterdim" sözü de buna İşaret etmektedir. Buhârî burada cihadın faziletini ara konu olarak vermiş, sonra Ramazan ayını ihya etme konusuna dönmüştür. Bu konu, Kadir gecesini ihya etme konusuna göre özelden sonra getirilen genel konudur. Daha sonra Buhârî oruç konusundan bahsetmiştir. Çünkü oruç, bir çok arzunun terk edilmesi türünde bir ibadettir. Buhârî orucu, Ramazan gecelerinin ihya edilmesinden sonra getirmiştir, çünkü gecelerin ihyası fiil türünde bir ibadettir. Ayrıca gece, gündüzden önce gelir. Buhârî'nin geceleri ihyanın meşru olduğunu belirtmek İçin bunu yapmış olması da mümkündür. Burada 'Allah'ın kefil olması", kişiye derhal sevap vermesi, güzel karşılık vermesidir. Diğer bîr görüşe göre kişinin muradını gerçekleştirmesidir. 29. Din Kolaylıktır Hz. Peygamber'in "Allah'ın en sevdiği din müsamahakâr ve fıtrata uygun olan Hanifliktir" sözü. 39- Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Dîn kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışt-niz, o zaman size müjdeler otsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.[89] Açıklama Dinin Kolaylık Olması Hz. Peygamber'in Mâhu aiayh Din kolaylıktır" sözü İslâm dininde kolaylık bulunduğunu ifade etmektedir. Yahut da İslâm dini diğer dinlere münasebetle mübalağa amacıyla "kolaylık" diye nitelendirilmiştir. Çünkü Yüce Allah, önceki ümmetlerde bulunan bir takım ağır hükümleri bu ümmetten kaldırmıştır. Bunun en büyük örneği şudur Önceki ümmetlerin tevbesi kendilerini öldürmek şeklinde idi. Bu ümmetin tevbesi ise günahı bırakmak, gelecekte iplememeye azmetmek ve işlenen günahtan pişmanlık duymak suretiyle olur. "Allah'ın en sevdiği din, kolaylık ve müsamahadır" sözündeki din kelimesi "dinin hasletleri" anlamında kullanılmıştır. Çünkü dinin özelliklerinin tümü sevilir. Ancak bunlardan koiay olanlar Allah tarafından daha çok sevilir. Ahmed b. Hanbel'in sahih bir senetle adını vermediği bir bedeviden rivayet ettiği şu hadis de bunu göstermektedir "Dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır". Diğer bir ihtimale göre buradaki din kelimesi cinstir. Bu durumda hadisin anlamı şu şekilde olur "Allah'ın en çok sevdiği din Hanifliktir". Buradaki dinlerden kasıt, değiştirilme ve neshedilmeden önceki eski şeriatlardır. Haniflikten kasıt İse Hz. İbrahim'in dinidir. "Hanif" kelimesi sözlükte Hz. ibrahim'in dininden olanlara verilmektedir. Hz. İbrahim batıldan hakka meylettiği için kendisine hanif denilmiştir. Çünkü hanif sözcüğünün asıl anlamı "meyletmektir". Müsamaha da kolaylık demektir. Yani bu din kolaylık üzerine bina edilmiştir. Çünkü Yüce Allah şöyie buyurmuştur "Din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde de böyleydi.[90] Dini Aşmak "Dini aşmak isteyen kimse ona yenik düşer" Bu şu anlama gelir Bir kimse dinî amellerde derinleştiği halde yumuşaklığı terk ederse aciz duruma gelir, amel etmekten geri kalır ve yenik düşer. İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir Bu hadis peygamberlik mucizelerinden biridir. Biz ve bizden öncekiler dinde aşırıya gidenlerin yarı yolda kaldığını gördük. Bu hadiste kasdedilen, ibadette en olgun dereceleri talep etmeyi engellemek değildir. Çünkü bu övülen şeylerdendir. Burada kişiyi bıkkınlığa götürecek şekilde aşırılığa kaçmak yasaklanmıştır. Yahut da daha faziletli ameli terk etmeyi gerektirecek şekilde nafile ibadetle meşgul olmak yasaklanmıştır. Diğer bir ihtimale göre farzı vaktinin dışına çıkarmak yasaklanmıştır. Şöyle ki; gecenin tümünü namaz kılarak geçiren kişi uykusuna yenik düşerek gecenin sonunda uyuyarak sabah namazında cemaate yetişemez, yahut namazın kılınabileceği normal vakit geçinceye kadar uyur, ya da güneş doğuncaya kadar uyuyarak farz vakti kaçırır. Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği Mihcen b. Erda' hadisi şöyledir "Siz bu işe mübalağa ile ulaşamazsınız. Dininizin en hayırlısı kolaylıktır". Bu hadisten dindeki ruhsatların esas alınmasına işaret vardır. Ruhsatın bulunduğu yerde azimete göre amel etmek aşırılıktır. Örneğin suyu kullanamayan kişinin teyemmümü terk etmesi ve kendisi için zararlı olduğu halde suyu kullanması böyledir. Orta yolu tutunuz" İfrat ve tefrite sapmaksızin doğruyu esas alınız. Elinizden gelenin en iyisini yapmaya çahşmtz" En mükemmelini yapamıyorsanız bari ona yakın olanını yapmaya çalışınız. O zaman size müjdeler olsun" Az da olsa sürekli amel etmeniz sebebiyle sevinin. Bu söz ile mükemmel ameli yapamayan kişilerin müjdelenmesi amaçlanmıştır. En mükemmeli yapamamak kişinin kendi fiilinden kaynaklanmıyorsa kişinin sevabının azalmasını gerektirmez. Müjdelenen şey, muhatabın gözünde büyüsün ve yücelsin diye belirtilmemiştir. "Günün başlangıcından...faydalanınız" İbadeti dinç olunan zamanlarda yaparak devamlı olmasına çalışınız. Hadiste geçen "ğudve" kelimesinin asıl anlamı gündüzün ilk başlarında yürümektir. Cevheri şöyle demiştir Bu, sabah namazı ile güneşin doğuşu arasındaki vakittir. Hadiste geçen "ravha" kelimesinin asıl anlamı güneşin batıya meyletmesinden sonra yürümektir. Hadiste geçen "dülce" kelimesi ise gecenin sonunda yürümektir. Diğer bir görüşe göre de gece boyu yürümektir. Bu sebeple "bir kısmında" ifadesi ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca gece ameli, gündüz amelinden daha zordur. Bu vakitler yolculuk yapan kişinin en dinç olduğu zamanlardır. Hz. Peygamber sanki bu hadiste bir hedefe doğru yürüyen kişiye hitap ederek kişinin dinç olduğu vakitleri ona bildirmektedir. Çünkü yolculuk yapan kişi hem gece hem de gündüz yolculuğuna devam ederse aciz düşer, yarı yolda kalır. Yukarıda belirtilen kişinin dinç olduğu vakitlerde yolculuk yaparsa zorluk söz konusu olmadan yolculuğuna devam edebilir. Bu, şu açıdan güzel bir benzetmedir Dünya gerçekte âhirete doğru giden bir mekandır. Bu sayılan vakitler ise İbadet için bedene en rahat vakitlerdir. Buhârî'nin bu hadisi daha önceki hadislerin ardından getirmesinde açık bir uyum vardır. Çünkü önceki hadisler Ramazan gecelerini ibadetle, gündüzleri oruçla geçirmeye, cihad etmeye teşvik etmektedir. Buhârî daha sonra bu hadisi zikrederek, bu amelleri işleyecek kişi için en iyisinin aciz kalacak ve amel edemeyecek şekilde kendisini yormaması olduğunu, aksine ameline devam etmesi ve bunu bırakmaması için yumuşak bir şekilde ve tedrice riayet ederek hareket etmesi gerektiğini belirtmek istemiştir. 30. Namaz İmandandır Ve Yüce Allah'ın şu âyeti "Allah sîzin imanınızı zayi edecek değildir [91] yani sizin Kabe'de kıldığınız namazlarınızı zayi edecek değildir. 40- Berâ'dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber Medine'ye ilk geldiğinde ensardan ecdadının yahut dayılarının- yanında misafir olarak kaldı. On altı ay yahut on yedi ay boyunca Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kıldı. Kıblenin Kabe olmasını istiyordu. Medine'de Kabe'ye yönelerek kıldığı ilk namaz ikindi namazı idi. Bir grup sahabe de onunla birlikte kıldılar. Hz. Peygamber'le birlikte namaz kılanlardan bir sahabi namazdan çıkınca bir başka mescitte namaz kılan, namaz içinde rükû' eden bir topluluğun yanına uğradı. Onlara Allah için şahitlik ederim ki Allah Resulü ile Kabe'ye dönerek namaz kıldım, dedi. Bunun üzerine o topluluk bulundukları yerde Kabe'ye doğru yöneldiler. Hz. Peygamberin Beytü'l-Makdis'e dönerek namaz kılması Yahudilerin yani ehl-i kitabın hoşuna gidiyordu. Hz. Peygamber namazda yüzünü Kabe'ye çevirince ehli kitap onun bu yaptığını yadırgadı. Züheyr şöyle demiştir Ebû İshak, Berâ'dan şunu rivayet etmiştir "Kıblenin değiştirilmesinden önce bazı kimseler vefat etmişler ve şehit olmuşlardı. Biz onlar hakkında ne diyeceğimizi bilemedik.[92] Bunun üzerine Yüce Allah şu âyeti indirdi "Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir.[93] Açıklama Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir" Allah sizin Beytü'l-Makdis'e yönelerek kıldığınız namazı zayi edecek değildir. Buna göre Buhârî'nin "Sizin Kabe'de kıldığınız namazları" sözü problemlidir. Üstelik bu bütün rivayetlerde de sabit olup, bunun Kabe'de kılman namazlara özgü olması da söz konusu değildir. Bir görüşe göre burada yazım yanlışı yapılmış olup Buhârî'nin sözünün aslı "sizin Kabe dışında kıldığınız namazları" şeklindedir. Hz. Peygamber Hicretten Önce Namazını Nereye Dönerek Kılardı? Bana İbn Hacer göre burada yazım yanlışı yoktur, doğrusu böyledir. Buhârî bu işlerle ilgili İnce amaçlar taşımaktadır. Şöyle ki Alimler Hz. Peygamberin ü&ikdiahu Mekke'de namaz kılarken nereye yöneldiği konusunda ihtiİaf-etmişlerdir. İbn Abbas ve diğerleri şöyle demişlerdir Hz. Peygamber Beytü'l-Makdis'e yönelmiş ancak Kabe'yi de arkasına almamış, Kabe'yi kendisi ile Beytü'l-Makdis araşma alarak namaz kılmıştır. Diğer âlimler ise Hz. Peygamberin sefem mutlak olarak Beytü'l-Makdis'e yöneldiğini söylemişlerdir. Bir başka grup âlim de, Kabe'ye yönelerek namaz kıldığını söylemişlerdir. Medine'ye hicret ettiğinde Beytü'l-Makdis'e yönelmiştir. Bu zayıf bir görüş olup, bunun kabul edilmesi halinde kıblenin yönü konusunda iki kere nesih olduğu iddia edilmiş olur. İlk görüş en doğru görüştür. Çünkü bu, her iki görüşü de toplamaktadır. Buhârî en sahih görüşe kesin olarak işaret etmek istemiştir ki buna göre Hz. Peygamber Kabe'de iken Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılardı. Müslümanların Kabe'de iken buradan başka bir yöne dönerek namaz kılmaları durumunda namazları zayi olmuyorsa Kabe'den uzakta iken kıldıkları namaz hiç zayi olmaz. Buhârî'nin sözünün tam açılımı şöyledir "Aİlah sîzin Kabe civarında Beytü'î-Makdis'e yönelerek kıldığınız namazlarınızı zayi etmez." Kıblenin Kabe'ye çevrilmesi doğru olan görüşe göre hicrî ikinci yılın Recep ayında olmuştur. Çoğunluk bunun kesin olduğunu kabul etmiştir. Ebu Davud, Tirmİzî, İbn Hibban ve Hakim -bu İkisi hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir İbn Abbas'tan şunu rivayet etmişlerdir Namazın farz olmasından sonra, kıblenin değiştirilmesinden Önce vefat eden Müslümanların sayısı on idi. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Bu hadiste şu hususlar yer almaktadır Dinî amelleri iman olarak isimlendirmeyi doğru bulmayan Mürcie mezhebinin reddedilmesi, ellen* Rabbi katındaki şeref ve yüceliği. açık bir talepte bulunmadığı halde Yüce Allah ona istediğini vermiştir. Sahabenin dinlerine gösterdikleri özen ve kardeşlerine olan şefkatleri. Berâ'dan sahih olarak nakledilen hadise göre bu durumun bir benzeri içkinin haram kılınması meselesinde de söz konusu olmuş, bunun üzerine Yüce Allah şu âyetleri indirmiştir "İman eden ve güzel işler/salih amel yapanlara hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde haram kılınmadan önce tattıklarından dolayı günah yoktur. Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır. Allah iyi ve güzel yapanları sever".[94] "Biz güzel ameller işleyenlerin mükâfatını zayi etmeyiz.[95] Bu anlamı gözetmek maksadıyla Buhârî bu konudan sonra "Kişinin Müslümanlığının güzel olması" konusunu ele almış, müslümanın iyilik yapması durumunda bunun sevabını alacağına dair delil getirmiştir. 31. Kışının İyi Müslüman Olması 41- Ebu Saîd el-Hudrî Allah Resûlü'nün şöyle buyurduğunu söylemiştir "Kişi Müslüman olur da Müslümanlığını iyi yaparsa Allah onun önceki bütün günahlarım bağışlar. Bundan sonra yaptıklarının karşılığı söz konusudur Bir iyiliğe on katından yediyüz katma kadar sevap vardır. Kötülüğe ise kendi misli kadar günah vardır, ancak Allah diterse bundan da vazgeçer bağışlar". Açıklama Kişi Müslüman olur da..." Bu hükümde erkekler ve kadınlar ortaktır, Müslümanlığını yaparsa Yani; inancı, ihlası, İslâm'a içi ve dışı ile girmesi, Cibril hadisinde belirtildiği gibi- bir şey yaparken Rabbi'nin kendisine yakın ve yaptıklarından haberdar olduğunu sürekli aklında tutması ile iyi bir Müslüman oiursa, demektir. Kâfirler Yaptıkları İyiliklerin Karşılığını Alırlar mı? El-Mâzinî şöyle der "Kâfirin Allah'a yaklaşması söz konusu olamaz. O, şirk halinde iken işlediği amellerden dolayı sevap da almaz. Çünkü Allah'a yaklaşan kişinin, kime yaklaştığını bilmesi şarttır. Oysa kâfir böyle değildir." Kadı Iyaz da el-Mâzinî ile aynı yorumu yapmaktadır. Nevevî ise bunu zayıf görerek şöyle der "Araştırmacı ilim adamlarınca kabul edilen -hatta üzerinde icma edilen- görüş şudur Kâfir bir kimse sadaka, akraba ile ilişkiyi sürdürme vb. güzel ameller işledikten sonra Müslüman olur ve Müslüman olarak da ölürse daha önce yapmış olduğu iyiliklerin sevabı kendisine yazılır. Bunun temel kurallara aykırı olduğunu iddia etmek kabul edilemez. Çünkü kâfirin zıhar keffaretî gibi bazı fiilleri dünyevî hüküm açısından muteberdir. Zıhar keffaretini yerine getirdikten sonra Müslüman olsa yeniden keffareti yerine getirmesi gerekmez, daha önceki yeterli olur. Doğru olan şudur Allah'tan bir lütuf ve iyilik olarak kişiye Müslümanlığı sırasında sevap yazılmasından hareketle sonradan Müslüman olan kişinin inkâr döneminde yaptığı amelin de kabul edilmesi gerekmez. Hadis yalnızca sevap yazılmasından halinde iken yapılan amelin kabul edilmesi konusuna temas etmemiştir. Kâfir iken yapılan amelin kabul edilmesinin İslâm'a girmeye bağlı olması da mümkündür; buna göre kişi Müslüman oîursa önceden yaptığı iyilikler kabul edilir ve bundan dolayı sevap alır, Müslüman olmazsa bu iyiliklerden sevap alması söz konusu olmaz. Bu, güçlü bir görüştür. Nevevî, İbrahim el-Harbî, İbn Battal ve bunlar dışındaki ilk dönem alimleri ile sonrakilerden Kurtubî ve İbnü'l-Müneyyir bu görüşü kabul etmiştir. İbnü'l-Müneyyİr şöyle demiştir "Dinin temel kurallarına aykırı olan şey, bir insanın kâfirken yaptığı iyiliklerden sevap almasıdır. Ancak kâfirken yapılan iyiliklerin sevabının, kişinin Müslüman olmasından sonra onun sevaplarına eklenmesini engelleyen bir durum söz konusu değildir. Nitekim Yüce Allah kişiye hiç ameli yok iken doğrudan lütufta da bulunabilir. Yine amel etmekten aciz olan kişiye, kudretinin yettiği dönemdeki amellerin sevabını yazar. Kişiye hiç yapmadığı amellerin sevabını yazması mümkün olduğuna göre, şartlarına uymaksızın yapmış olduğu amellerin sevabını yazması da mümkündür." İbn Battal şöyle demiştir 'Allah kullarına dilediği şekilde lütufta bulunabilir, kimse O'na itirazda bulunamaz." Diğer bir âlim de şunu delil getirmiştir Kur'an ve sahih hadisin de gösterdiği gibi ehl-i kitaptan iman eden kişiye iki kat mükâfat verilir. Oysa ilk inancı ile ölse, yapmış olduğu iyiliklerin karşılığını alamaz. Bu iyilikler heba olur gider. Bu da gösteriyor ki ilk amelinin sevabı ikincisine eklenerek yazılmaktadır. Yine şunu da delil getirmiştir Hz. Âişe, İbn Cüd'an hakkında onun yaptığı iyiliklerin kendisine fayda verip vermeyeceğini Hz. Peygamber'e sormuş o da Şöyle demiştir "O hiçbir gün; Rabbim kıyamet günü hatamı bağışla" dememiştir. Bu durum Abdullah İbn Cüd'an'm Müslüman olduktan sonra bu sözü söylemiş olması halinde kâfir iken yaptıklarının yararını göreceğini göstermektedir. Bundan sonra yaptıklarının karşılığı söz konusudur" Yani dünyadaki karşılıkların yazılması söz konusudur. Ancak Allah dilerse bundan da vazgeçer" Sibeveyh el-Fevâid adlı eserinde "Ancak Allah bağışlarsa başka, o bağışlayıcıdır" demiştir. Bu hadis insanları işlediği günahlar sebebiyle tekfir eden ve onların sonsuza kadar cehennemde kalacağını savunan Haricîler vb. fırkalar aleyhine bir delildir. Hadisin baş kısmı İmanın artıp eksildiği inkâr edenleri reddetmektedir. Çünkü İyiliğin dereceleri farklıdır. Hadisin son kısmı da Haricîleri ve Mutezile'yi reddetmektedir. 42- Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur "Sizden birisi iyi Müslüman olursa yaptığı her iyilik on katından yediyüz katma kadar yazılır. Yaptığı her kötülük ise kendi misli kadar yazılır". 32. Allah'ın En Çok Sevdiği Din Amel Devamlı Olanıdır 43- Hz. Âişe'den rivayet edildiğine göre bir gün onun yanında bir kadın otururken Hz. Peygamber yanlarına girerek sordu Bu hanım kimdir? Hz. Âişe şöyle cevap verdi Falancadır, o şöyle şöyle namaz kılan bir kadındır. Hz. Âişe, kadının kıldığı namazları Hz. Peygamber'e anlatmaya başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu Dur bakalım, bunları saymayı bırak! Gücünüzün yettiği amelleri yapın. Allah'a andotsun ki siz usanmadıkça Allah usanmaz". Resulullah'in en çok sevdiği din amel, sahibinin devam ettiği amel idi.[96] Açıklama Buhârî'nin bu başlıktan kastı, iman sözcüğünün ameller için de kullanılmasıdır. Çünkü burada din ile, amel kasdedilmektedir. Gerçek din İslâm'dır. Gerçek anlamda İslâm ise imanın eş anlamlısıdır. Bu sebeple Buhârî'nin amacı da gerçekleşmiş olmaktadır. Bu hadisin öncekilerle bağlantısını "gücünüzün yettiği amelleri yapın" bölümü oluşturmaktadır. Çünkü Buhârî daha önce salih amellerle İslâm'ın güzelleşeceğini zikretmekle, bunun için aşırılık sınırına varma pahasına nefisle mücahedenin istenmediğini belirtmek istemiştir. İbnü't-Tîn şöyle der "Hz. Âişe söz konusu olan kadının fitneye düşmeyeceğinden emin olunca onu yüzüne karşı övmüştür" Ancak Hammâd b. Seleme'nin Hişam'dan yaptığı rivayete göre Hz. Âişe bu sözü kadın dışarı çıktıktan sonra söylemiştir. "Dur bakalım bırak şunları" Bu sözcük Hz. Âişe'ye söylenmiş olabilir. Bu durumda kasıt Hz. Âişe'nin kadını övmesini engellemektir. Bu sözle, söz konusu fiilin yasaklanması da kasdedilmiş olabilir. İmamlardan bir kısmı bu görüşü esas alarak "Gecenin tümünü namaz kılarak geçirmek mekruhtur" demişlerdir. "Gücünüzün yettiği amelleri yapın" Devam edebileceğiniz amellerle meşgul oiun. Kadi Iyaz şöyle demiştir; "Bu söz yalnızca gece ibadetine özgü olabileceği gibi bütün dinî amellerle iîgili de olabilir." Ben İbn Hacer derim ki "Hadis yalnızca namaza özgü olarak söylenmiş olmakla birlikte kullanılan ifade geneidir. Dikkate alınması gereken de budur." "Allah'a andolsun ki" Bu söz, yemin talep edilmediği halde yemin etmenin caiz olduğunu göstermektedir. Dinle ilgili işlerden birinin önemini vurgulamak, buna teşvik etmek veya mahzurlu bir şeyden sakındırmak gibi durumlarda yemin etmek müstehap olur. Allah'ın Usanması "Sîz usanmadıkça Allah usanmaz" Usanmak bir şeyi gözünde büyütmek, daha önce severken daha sonra ondan bıkmak demektir. Böyle bir durumun Allah hakkında söz konusu olamayacağı hakkında görüş birliği vardır. İsmailî ve değerli araştırmacı âlimlerden bir grup şöyle demiştir Bunun Allah hakkında kullanılması yalnızca lafzı mukabele şeklinde bir mecazdır. Nitekim "bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür" âyeti ve benzerlerinde böyle bir mecaz vardır. Kurtubî şöyle demiştir "Bunun mecaz olma gerekçesi şudur Yüce Allah, amelden usanarak amel etmeyi bırakandan sevabını keser. Bu sebeple burada bir şeye sebebinin adını verme kabilinden, Allah'ın fiiline de usanma adı verilmiştir. Herevî bunun anlamı ile ilgili olarak şöyle der "Ondan istemekten usanıp da O'na rağbet göstermez hale gelmedikçe o size olan lütfunu kesmez. Ibnü'l-Cevzî ise şöyle demiştir "Sürekli yapılan amel şu iki sebepten ötürü takdir edilir l. Bir amele başladıktan sonra onu bırakan, gayesine ve maksuduna ulaştıktan sonra ondan yüz çeviren gibidir. Bu kişi kınanmaya maruz kalır. 2. İyiliğe devam eden kişi hizmete yapışır. Her gün belirli bir süre bir kapıya bağlı kalan ile bir günün bütününde bağlanıp sonra vazgeçen gibi değildir. 33. İmanın Artması Ve Eksilmesi Ve Cenab-ı Allah'ın buyurduğu şu âyetleri "Onların hidayetlerini artırdık [97] İman edenler imanlarına iman katsınlar diye [98] "Bugün size dininizi tamamladım.[99] Kişi tamamlanmış ve kemale ulaşmış olan dinden bir şeyi terk ettiğinde dini eksik olur. 44- Enes'ten rbnvaiiâîm anh rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur "Kalbinde arpa donesi ağırlığınca iyilik bulunup da tâ ilahe illallah diyen kimse sonunda cehennem ateşinden çıkar. Kalbinde buğday ağırlığınca iyilik olup da lâ ilahe illallah diyen kişi eninde sonunda cehennem ateşinden çıkar. Kalbinde bir zerre ağırlığınca hayır bulunan kimse lâ ilahe illallah derse sonunda cehennem ateşinden çıkar.[100] Açıklama Katâde'nin Enes'ten yaptığı diğer rivayette "hayır/iyilik" yerine "iman" sözcüğü yer almaktadır. İbn Battal şöyle demiştir İman ve iman edilmesi gerekenleri doğrulama konusunda insanların farklı olması bilgi ve cehalet durumlarına göredir. Bilgisi az olanm tasdik ettiği doğrular zerre miktarı olabilir. Bilgisi ondan fazla olanın imanı da buğday veya arpa miktarı olur. Ancak iman eden her insanın kalbinde tasdîk ettiği şeyin aslının, iman edilen şeyi görmekle eksilmesi ya da artması mümkün değildir. İbn Uyeyne'ye "Bazıları imanın söz la ilahe illallah sözünü söylemek olduğunu ifade etmektedir" denilince o şöyle dedi "Bu, ahkam âyetleri inmeden önceydi. O dönemde insanlara yalnızca lâ ilahe illallah demeleri emredilmişti. Bunu dediklerinde insanlar canlarını ve mallarını koruma altına almış olurlardı. Allah onların doğruluğunu bildiğinden onlara namazı emretti kıldılar. Bunu yap-masaydılar dille ikrarlarının onlara bir yaran olmazdı. İbn Uyeyne bu şekilde İslâm'ın şartlarını saydı. Allah onlara indirdiği farzlara uyduklarını ve onların bunu kabulle karşıladığını gördüğünden onlar hakkında şu âyeti indirdi "Bugün size dininizi kemale erdirdim."[101] Kim bunlardan bir şeyi tembellikle veya önemsemeyerek terk ederse onu te'dip ederiz ve o kişinin imanı eksik olur. Kim bunları inkâr ederek terk ederse kâfir olur." "Kalbinde...olduğu halde Jâ ilahe illallah ederse" Bu ifade kelime-i tevhidi sözle söylemenin şart olduğunu göstermektedir. Yahut da buradaki sözden kasıt kişinin kalbinde bu düşünceyi taşımasıdır. Bunun anlamı, kim tevhidi ikrar eder ve tasdik ederse demektir. Şu halde ikrar şarttır. Bu yüzden Hz. Peygamber bunu her defasında tekrar etmiştir. Tasdikte farklılık belirtildiği şekilde olmaktadır. "Bu hadiste peygamberlikten/peygambere inanmaktan niçin bahsedilmemiştir?" diye sorulacak olursa şu şekilde cevap veririz Burada aslında imanın bütünü kasdedilmiştir. İlk parçası ise geri kalan kısımların alâmetidir. Nitekim "Kul huvallahu ehad"İ okudum dediğinde İhlas suresinin tümünü okumayı kasdedersin. Hadiste geçen zerreden maksat en ufak şeydir. Yahut da güneş ışığında havada uçuşan iğne ucu kadar küçük toz zerreleridir. Diğer bir görüşe göre bu küçük karıncadır. İbn Abbas'm şöyle dediği rivayet edilmiştir "Avucunu toprağa koyup da hareket ettirdiğinde elinden düşen şey zerredir." 45- İbnü'l-Hattâb'dan rivayet edildiğine göre Yahudilerden biri ona şöyle dedi Ey müminlerin emiri! Sizin kitabınızda okuduğunuz bir âyet biz Yahudiler topluluğuna inmiş olsaydı, o âyetin indiği günü bayram edinirdik". Hz. Ömer sordu "Hangi âyet?" Yahudi cevap verdi "Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'dan razı oldum.[102] Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi Biz bu günü ve Hz. Peygamber'e bu âyetin indirildiği yeri biliriz. Bu ayet Hz. Peygamber Arafat'ta ayakta beklerken Cuma günü indirildi. [103] Açıklama Hz. Ömer'le konuşan Yahudi Kâbu'l-Ahbar'dır. "O âyetin indiği günü bayram edinirdik. O günü yüceltir, o günde din tamamlandığı için her yılın O gününü bayram olarak kutlardık. Şu sorulabilir Bu cevap ile soru arasında nasıl bir uygunluk vardır? Çünkü Yahudi Hz. Ömer'e "o günü bayram edinirdik" demiş, Hz. Ömer de ona bu âyetin İndiği yeri ve vakti bildiklerini söylemiş, ancak "O günü bayram edindik" dememiştir. Bu sorunun cevabı şudur Bu âyet Arefe gününün sonlarına doğru indirildi. Bayram da o günün başı ile gerçekleşir. Fakihler şöyle demiştir Öğleden sonra görülen hilal ertesi güne aittir. Bana göre bu rivayette işaretle yetinilmiştir. Oysa daha önce geçen İshak'ın Kabîsa'dan yaptığı rivayette bununla neyin kasdedildiği açık olarak zikredilmiştir. O rivayet şu şekildedir "Bu âyet Cuma günü ve Arefe günü indirildi. Her ikisi de Allah'a hamd olsun ki bizim bayramımızdır." Şu sorulabilir Bu olay, konu başlığına ne açıdan delil olmaktadır? Buna şu şekilde cevap verilmiştir Bu rivayet, âyetin Arafat'ta indirildiğini açıklamaktadır. Bu dönem de, şeriatın ve rükünlerinin tamamlandığı bir dönem olup peygamberliğin son günlerinde veda haccında idi. Doğrusunu Allah bilir. Süddî bu âyetten sonra kesin olarak helal ve haram konusunda başka bir âyetin gelmediğini söylemiştir. - [1] Hadislerden çıkarılan fıkhî hükümlerle ilgilenen bilim dalı. [2] Kitabın Arapça ismi "İthâfu'1-Kârî bi-ihüsâri Fethi'1-Bârî" olarak konulmuştur. [3] IX, İ06 [4] Şeyh Sıddık Hasan Han el-Hıtta adlı eserinde bu muhtasarlara işaret ederek Fethu'l-Bârî ile ilgili olarak şöyle demiştir "Bu şerhi ihtisar edenlerden biri Şeyh Ebu'1-Feth Muhammed b. Hüseyin el-Merâğî'dir v. 859". el-Hıtta'nın Muhakkiki Şeyh Ali Hasan Abdülhamîd kitabın 'isminin Muhtasaru Ebi'1-Feth li mekâsidi'1-Feth olduğuna işaret etmiştir. [5] Kitap neşredildlğinde Üstad İbn Bâz hala hayattaydı, onun için "Allah selamet versin" demektedir. [6] Kitâbü'l-meğâzî, 85. bâb, 4464. hadis, III, 445 [7] Arapça'da izafet terkibi dolayısıyla aslında burada Abdillah şeklinde olması gereken ibare okuyucusu dikkate alınarak Abdullah şeklinde yazılmıştır. İsim ve künyelerle İlgili irab yapı yıp DİA;İSAM'ın usulü uygulanmıştır. Mütercim [8] Nisa 4/163 [9] Hadis'in geçtiği diğer yerler 54, 2529, 3898, 5070, 6689, 6953. [10] Hadisin geçtiği bir başka yer; 3215 nolu hadistir. [11] el-AIâk 96/1-5 [12] Hadis'in geçtiği diğer yerler 3392, 4953, 4955, 4956, 4957, 6982. [13] Alâk Sûresi, 96/1 [14] Müddessir, 74/1-5 [15] Hadisin geçtiği diğer yerler 3238, 4922, 4923, 4924, 4925, 4926, 4954, 6214. [16] Ei-Kiyâme , 73/6 [17] El-Kıyâme, 73/16-19 [18] Hadisin geçtiği diğer yerler 4927, 4928, 4929, 5044, 7524. [19] Çiftçilerden maksat şerhte de İfade edildiği gibi İmparator'un halkının tümüdür. Zira o dönemde Anadolu halkının tümü "thema" adı verilen usûl ile Osmanlı!ar'daki sipahilere benzer bir tarzda teşkilatlandırılmış olduğun'dan, toprakla uğraştıkları için tümüne çiftçiler adi ıtlak edilmiştir. [20] Ali İmrân, 3/64 [21] Müşrikler, Hz. Peygamber'e, putlara tapmayı reddettiği için, daha önce bunu reddeden Ebû Kebşe'nin oğlu ifadesini yakıştınrlardi. [22] Suriye'de bir şehrin adidir, bk. Bekri, Mu'cem, I, 101. [Mütercim] [23] Hadisin geçtiği diğer yerler; 51, 2681, 2804, 2941, 2978, 3174, 4553, 5980, 6260, 7169, 7541. [24] el-Mâide 5/3 [25] Tevbe 9/ 32 [26] Ta-Hâ 20/47 [27] En'am 6/164 [28] el-Fetih 48/1 [29] Nisa 4/163. [30] Şûra 42/13. [31] Fetih, 48/4 [32] el-Kehf ,18/13. [33] Meryem 19/76. [34] Muhammed 47/76 [35] el-Müddessir, 74/31. [36] et-Tevbe, 9/124. [37] Âl-i İmrân, 3/173. [38] el-Ahzâb, 33/22. [39] el-Bakara 2/260. [40] eş-Şûra, 42/13. [41] el-Mâide 5/48. [42] el-Bakara, 2/260. [43] el-Beyyine 98/5 [44] Hadisin geçtiği diğer bir yer 4515 [45] el-Furkan 25/76 [46] Ebû Davud, Nesâi, Tirmizî, İbn Mâce [47] O halde bu hadisin vürud tarihi cihadın farz kılınmasından çok sonradır. [48] el-Bakara, 2/177. [49] Hadisin geçtiği diğer bir yer 6484. [50] el-Bakara, 2/215. [51] Hadisin geçtiği diğer yerler 28, 6236. [52] el-Kasas, 28/83 [53] Hadisin geçtiği diğer yerler 21, 6041, 6941. [54] İbrahim, 14/24 [55] et-Tevbe, 9/24. [56] Hadisin geçtiği diğer yer, 3784. [57] Hadisin geçtiği diğer yerler. 3892, 3893, 3999, 4894, 6784, 6801, 6873, 7055, 7199, 7213, 7468. [58] en-Nisâ, 4/48 [59] Hadisin geçtiği diğer yerler 3300, 3600, 6495, 7088 [60] eİ-Bakara, 2/225. [61] Hadisi rivayet eden Mâlik, hadiste yer alan sözcüğün "haya" mı yoksa "hayat" mı olduğundan şüphe ettiği için rivayet sırasında "haya yahut hayat nehrine" demiştir. [62] Hadisin geçtiği diğer yerler 4581, 4919,6560, 6574, 7438, 7439. [63] Türkçe telaffuzu aynı olan iki kelimenin Arapça yazılış ve anlamları birbirinden farklıdır. Yağmur manasına gelen haya kelimesi U- şeklinde yazıldığı halde, utanma anlamına gelen haya kelimesi *U>- şeklinde yazılmaktadır. [64] Hadisin geçtiği diğer yerler 3691, 7008, 7009. [65] Hadisin geçtiği diğer yer 6118 [66] etievte 9/5 [67] Zuhruf 43/72 [68] Hicr 15/92. [69] Sâffat 37/61. [70] Hadisin geçtiği bir diğer yer 1519. [71] Hucurat 49/14. [72] Âl-i İmrân 3/19. [73] Hadisin geçtiği diğer bir yer 1478. [74] Zâriyat 51/36. [75] AI-i İmran 3/85. [76] Hadisin geçtiği diğer yerler 431, 748, 1052, 3206, 5197 [77] Nisa 4/48. [78] Hadisin geçtiği yerler 2545, 6050. [79] el-Hucurât, 49/9. [80] Hadisin geçtiği yerler 6875, 7083. [81] eI-Beyyine98/l. [82] En'am, 6/82. [83] Hadisin geçtiği diğer yerler 3360, 3428, 4629, 4776, 6918, 6937 [84] Lokman, 31/13. [85] Hadisin geçtiği diğer yerler 2682, 2749, 6095. [86] Hadisin geçtiği diğer yerler 2459, 3178. [87] Hadisin geçtiği diğer yerler 37, 38, 1901, 2008, 2009, 2014. [88] Hadisin geçtiği diğer yerler 2787, 2797, 2972, 3123, 7226, 7227, 7457,7463. [89] Hadisin geçtiği yerler 5673, 6463, 7235. [90] el-Hac, 22/78. [91] Bakara, 2/143. [92] Hadisin geçtiği diğer yerler 399, 4486, 4492, 7252 [93] el-Bakara, 2/143. [94] el-Mâide, 5/93. [95] el-Kehf, 18/30. [96] Hadisin geçtiği diğer bir yer 1151. [97] Kehf, 18/13. [98] Müddessir, 74/31. [99] Mâide, 5/3. [100] Hadisin geçtiği diğer yerler 4476, 6565, 7410, 7440, 7509, 7510, 7516. [101] el-Mâide, 5/3. [102] el-Mâide,5/3. [103] Hadisin geçtiği diğer yerler 4407, 4606, 7268. Tweet Paylaş
Tövbe hakkında çok sayıda ayet ve hadis bulunur. Bu ayet ve hadislerde günahların terk edilmesi, pişmanlık duyulması ve samimi kalp ile Allah'a dönüşmesi teşvik edilir. Şirk dışında hiç bir günah yoktur ki, samimi bir nasuh tövbesiyle kabul olmasın. Dini kaynaklarda bu duruma çok kez değinilir. Peki, nasuh tövbesi nasıl yapılır?TÖVBE NE DEMEK?Tövbe =Tevbe Sözlükte "dönmek" demektir. Istılahta ise kabahatinden, kabahat olduğu için pişmanlık duyarak vazgeçmek ve vicdanında meydana gelen çirkinliğinden dolayı terk etmek anlamına gelir. Tövbe, Hz. Adem’le başlamış, nefis ve şeytana karşı kulluğun bir göstergesi olarak kıyamete kadar da devam edecektir. Kur’ân-ı Kerîm’de tövbe kavramı seksen sekiz yerde geçmekte, otuz beş yerde Allah’a, diğerlerinde insanlara nisbet edilmektedirNASUH TÖVBESİ NEDİR?Nasuh kelimesi de sözlükte “en halis, en safi ve en içten” anlamına gelir. Ayrıca bu kelime yırtığı, söküğü dikip kapayan, bozulanı ıslah eden ve hiçbir gedik bırakmayacak şekilde onaran manasını da içine almaktadır. Şu halde tövbe-i nasuh, hüsn-i niyet, hulus-i kalp, ciddi ve yürekten tövbede bulunmak kul, günah ile kirlenirken, tövbe ile Hak Kur’an-ı Kerim’de “Ey iman edenler! Tövbe-i nasuh, ile Allah’a tövbe edin dönün.” Tahrim, 8 buyurmaktadır. Demek ki her insan mutlaka hata yapabilir. Fakat hata yapanların en hayırlısı ise hemen tövbeye koşanlardır. Bkz. Tirmizi, Kıyame, 49NASUH TÖVBESİ NASIL YAPILIR? Hz. Ömer, nasuh tövbesini şöyle tanımlamıştır "Nasuh tövbe, günahtan tövbe edip o günaha bir daha dönmemek veya dönmek istememektir. Günahtan pişmanlık duymak, günahı terketmek ve bir daha dönmemekle yapılır. Sabah akşam istiğfar duasını yapmaksa faziletlidir. Peki, nasuh tövbesi duası okunuşu nasıl olur, fazileti ve anlamı nedir? NASUH TÖVBESİ DUASI ARAPÇA OKUNUŞU Nasuh Tövbesi Arapça NASUH TÖVBESİ DUASI TÜRKÇE OKUNUŞUNasuh tövbesi duasının Türkçe okunuşu şekildedir"Allahümme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente."NASUH TÖVBESİ DUASI MANASI”Allahım sen benim Rabbimsin Senden başka ilâh yoktur Sen beni de senin kulunum Gücüm yettiği kadar senin va’din ve ahdin üzerineyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım Senin bana verdiğin ni’metini îtiraf ederim. Günahımı da îtiraf ederim. Beni mağfiret et Çünkü günahları ancak sen bağışlarsın.”" NASUH TÖVBESİ NASIL KABUL EDİLİR?Nasuh tövbesi şartları1. Günahtan pişmanlık duymak2. Günahı terk etmek3. Günahı bir daha işlememeÂlimler tövbenin Allah nezdinde kabul edilmesinin bu üç şartına nedâmet, terk, tekrar işlememe bir dördüncüsünü eklemiştir; o da iyi amel işlemek suretiyle geçmişteki hataların telâfi edilmesidir. Bu dört şartın üçüncüsünü oluşturan günahı tekrar işlememe hususu Allah’ın mağfiretine kavuşmak için Kur’an’da şart koşulmuştur Âl-i İmrân 3/135. Nefsânî arzularına kapılabilen insan için zor bir sınav olan bu noktada tövbe teşebbüsünde öncelik verilmesi gereken şey bir daha yapmamaya kesin karar vermektir. Bununla birlikte günahın tekrar işlenmesi durumunda yine pişmanlık duyup bir daha yapmamaya azmetmek gerekir. Nitekim bir hadiste Allah’tan sürekli bağışlanmasını dileyen kimsenin günahında ısrar etmiş sayılmayacağı ifade edilmiştir Ebû Dâvûd, “Vitir”, 26; Tirmizî, “Daʿavât”, 106. NASUH TÖVBESİ FAZİLETİEn güzel tövbe şeklinin 'Seyyidül İstiğfar' olarak ifade edildiği bu dua ile ilgili Peygamber Efendimiz SAV'in şöyle bir hadis-i şerifi vardır"Her kim, bu Seyyidü’l istiğfârı sevâbına ve fazîletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse Cennetlik olur. Yine her kim, sevâbına ve fazîletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse Cennetlik olur." Buhârî, Deavât, 2, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101İslâm âlimleri günah işleyip tövbe eden kimse ile hiç günah işlememiş kimseler üzerinde durmuş, bunlardan hangisinin daha makbul sayıldığını irdelemeye çalışmıştır. Aslında peygamberler hariç günah işlemeyen hiçbir insan yoktur. Bununla birlikte farzları yerine getirmemek, yasaklardan kaçınmamak gibi belirgin maddî günahlardan uzak duran kişiler cennete gireceklerini sanıyor ve diğer insanları küçümsüyorsa Allah’a muhtaç olmadıkları zannına kapılabilirler. Buna karşılık günah işleyen, fakat pişmanlık duyarak tövbe eden, Cenâb-ı Hakk’ın lutuf ve bağışlamasına daima ihtiyaç duyan insanlar O’na diğerlerinden daha yakındır. Hz. Ömer’in, “Günahlarından tövbe edenlerle beraber bulunun, çünkü onlar hassas yürekli olur” dediği nakledilmiştir. NASUH TÖVBESİNE SAHABEDEN ÖRNEKKa’b b. Malik’in tövbesi Ka’b b. Malik Tebük Tebük seferi H. 9. yılda Recep ayında yapılmıştır. Tebük Medine ile Suriye arasında bir şehirdir. Şam tarafından Bizanslıların Müslümanlar üzerine büyük bir ordu hazırladığı haberi ulaştı. Hz. Peygamber de bu hazırlığa karşı tedbir almak mecburiyetindeydi. Fakat o yıl memlekette kıtlık vardı. Hayvanlar açlıktan kırılıyordu. Yeni mahsul az ve henüz yetişmemişti. Üstelik havalar müthiş sıcaktı. Münafıklar “bu sıcakta sefere çıkmayın” diyorlardı Tevbe, 81 Böyle bir ortamda Hz. Ebu Bekir bu sefer için malını hepsini getirmiş, Hz. Osman gönüllülerden müteşekkil koca bir alay hazırlamıştı. Kadınlar da zinetlerini orduya bağışlamışlardı. Kısaca kıtlık dolayısıyla güçlükle hazırlanan bu orduya “ceyşü’l-usre” denilmektedir. Bütün zorluklara rağmen Tebük seferi için 30 bin ordu hazırlanabilmişti. Nihayet Tebük’te 20 gün kalındı. Bizanslılardan bir saldırı olmayınca çarpışma yapılmadan geri dönülmüştür gazvesi dışındaki tüm savaşlara katılmıştır. Ancak Tebük seferine meyvelerin olgunlaştığı ve gölgelerin güzelleştiği bir zaman olması hasebiyle katılamadığını söyler. Hz. Peygamber Tebük dönüşü bu sefere katılmayanlar ile ashabın ilişkisini ve konuşulmasını yasaklamıştır. Hatta bu yasak elli gün devam etmiştir. Ka’b b. Malik üzüntüsünden iki arkadaşıyla birlikte Hilal b. Ümeyye ve Mürare b. Rebi günlerce evlerinden çıkmamış ve devamlı ağlamışlardır. Artık elli günün sonunda müjdeli haber gelmiş ve Allah’ın tövbelerini kabul ettiği haberi verilmiştir. Kur’an’da bu tövbe şöyle anlatılır “Ve savaştan geri bırakılan üç kişinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra eski hallerine dönmeleri için Allah onların tövbesini kabul etti. Tevbe, 118 Bu ayeti duyan Ka’b b. Malik, sevincinden bu haberi getirene üzerindeki elbiseyi hediye olarak vermiş ve insanlar da onların tövbelerini tebrik etmişlerdir. Müslim, Tevbe, 53 NASUH TÖVBESİ BOZULURSA NE OLUR?Nasuh tövbesinin bozulması durumunda tekrarda tövbe edilir. Günahları kabullenmemeli ve sıkça tövbeyi yenilemelidir.
bir kızı bozup terketmek günahı